Çimento, Türkiye'nin en köklü sektörlerinden biri. Hatta sektör, bu yıl 100'üncü yaşını kutluyor. Türkiye'nin en önemli ağır sanayilerden biri olan çimento sektörü, aynı zamanda en fazla enerji tüketen sanayilerin de başında geliyor. Sektör için atıklardan faydalanmak, emisyonları kontrol altında tutmak ve çevreye duyarlı tesislere yönelmek çok daha hayati... Türkiye'nin lider çimento kuruluşu Akçan sa'nın genel müdürü Hakan Gürdal, işte tam bu noktada model olmak istediklerini belirtiyor. "Sektöründe lider bir kuruluş olarak yaptıklarımızla rekabeti bu alana da taşıyabilmek istiyoruz" diye konuşan Gürdal, şirket üst yönetimi olarak sürdürülebilirlik konusunu şirket DNA'sına sokmayı amaçladıklarını söylüyor. Çevreyi ana kriter olarak almayan bir sanayinin gelecekte de var olamayacağını söyleyen Akçansa Genel Müdürü Hakan Gürdal ile Akçansa'nın çevre politikası, sürdürülebilirlik stratejisi ve hedefleri üzerine konuştuk:
Akçansa çevreye duyarlı duruşuyla dikkat çekiyor. 2010 sonunda sürdürülebilirlik raporunuzu açıkladınız. Bu rapor neleri kapsıyor ?
Bizim sürdürülebilirlik stratejimizde 6 temel içeriğimiz var. Bunlardan ilki, iş sağlığı ve iş güvenliği. İşin gerçekleştirilmesi sırasında tüm çalışanları içerecek şekilde, mesleki ve kaza risklerine karşı tüm tedbirleri almak bizim için çok önemli. Diğerleri ise atıkların kaynak olarak kullanımı, yenilenebilir enerji kaynakları, bio-çeşitlilik, sürdürülebilir inşaat çözümleri ve çevre koruma.
Sürdürülebilirlik Akçansa için ne ifade ediyor?
Sürdürülebilirlik, bizim için bir iş yapma biçimi. Yönetimsel anlamda bakıldığında Sürdürülebilirlik Komitesi üst yönetimin tamamını içeriyor. Amacımız yönetimsel olarak herhangi bir iş kararı alırken işin sürdürülebilirlik boyutunun aklımıza gelmesini bir refleks haline getirebilmek. Bu şu anda belirli bir ivme kazandı ama kalıcı bir refleks haline gelebilmesi için biraz daha zamana ihtiyaç var tabii ki.
Sektörünüzde sürdürülebilirlik raporu açıklayan ilk kuruluşsunuz. Diğer şirketlere örnek olacağınızı da düşünüyor musunuz? Biz kendi sektörümüzde ilkiz. Hatta ağır sanayi olarak daha geniş kapsamlı baktığımızda da çok az şirket var. Bildiğimiz kadarıyla Erdemir'in çalışması var. Açıkçası biz bu anlamda bir örnek olmak istedik. Dünyaya etkisine bakıldığında da zaten başrolde sanayi kuruluşları olmalı. Eğer sanayi kuruluşları sürdürülebilirliği vazgeçilmez politikaları arasına almazsa uzun vadede kalıcılığı zaten mümkün olamaz.
Rapor ne sıklıkla yayınlanacak? Kim tarafından denetlenecek?
2007-2009 dönemini içeren sürdürülebilirlik raporunu 2010 sonunda yayınladık. 2010-2011 yılını kapsayan raporu ise 2012 yılında yayınlayacağız. Bundan sonra düzenli olarak iki yılda bir raporumuzu kamuoyuyla paylaşacağız. Sürdürülebilirlik raporlarını kendiniz de yapabilirsiniz. Ama uluslararası anlamda belirlenmiş birtakım kriterlere uygunluğu açısından da sertifika veren belli otoriteler var.Bizim seçtiğimiz sertifikasyon kuruluşu GRI (Global Reporting Initiative) oldu. Raporun içeriğini, oradaki taahhütleri ve hedeflerini gerçekleştirmek ise tamamen Akçansa'nın sorumluluğunda. Bu anlamda bir denetleyici yok. Ama zaten biz bu raporu paylaşarak otomatik olarak kendimizi tüm kamuoyunun denetimine açmış oluyoruz. Belli hedefleri ortaya koyuyoruz ve iki yılda bir yayınlanacak raporlarımızda da bu hedeflerin ne kadarının gerçekleştirebildiğimizi açıklıyoruz. Böylece kendimizi sorgulanmaya hazır bir hale getiriyoruz.~
Hangi tarihler arasında neler yapılması hedefleniyor?
Önümüzdeki 3 yıla dönük en önemli hedefimiz, çevreyle ilgili 100 milyon dolarlık yatırım yapmak. Zaten limitlerin içinde yer alan değerlerimizi, Avrupa'da kullanılan en makul, en uygun teknolojiyle yenilemek istiyoruz.
Bu yatırım neleri kapsayacak?
Akçansa Grubu'nda 3 tane çimento fabrikası, bir değirmen, 5 terminal, 36 hazır beton tesisi, 4 tane de ocağımız var. Yani 50'ye yakın tesisimiz var. 100 milyon dolarlık yatırımlarımızın kapsamında büyük çaplı filtrasyon çalışmalarımız olacak. Kapalı stokhollerin tekrar inşa edilmesi ve tüm malzemelerin kapalı stokholler içine alınması gibi planlarımız var. Tüm iş kollarımızı ve tesislerimizi kapsayacak şekilde, emisyon değerlerinin düşürülmesine yönelik olarak süreçlerde geliştirme ve iyileştirme çalışmalarımız var. 2011'deki en önemli hedefimiz, yıl ortasında devreye sokmayı planladığımız Çanakkale'deki atık ısı geri kazanım projesi. 24 milyon dolarlık, 105 milyon kWh'lik üretim yapacak olan, 60 bin ton karbondioksit salınımını engelleyecek bir proje. Bu projenin asıl amacı, 350 derecelerde emisyona bıraktığımız sıcak gazı geri kazanıp buhar üretmek ve bu buhardan enerji elde etmek. Fabrikamızın enerji ihtiyacının üçte birini bu yolla karşılayacağız. Büyüklük olarak bakarsak bu miktar Çanakkale ilinin evsel enerji ihtiyacının tamamına denk geliyor.
Hedeflerinizden biri de kullandığınız yakıtların atıklardan sağlanması. Bunu nasıl yapacaksınız?
Kullandığımız yakıtın yüzde 29'unu atıklardan sağlamak gibi bir hedefimiz var. Kademeli olarak 10 yıl içinde bu hedefimize ulaşmayı planlıyoruz. Tüm fabrikalarda 2008'de yüzde 2,84 seviyesinde olan alternatif yakıt kullanım oranını, 2012'de yüzde 10,2'ye, 2020'de yüzde 29'a çıkarmayı planlıyoruz. Bu proseste atık malzemelerin çevreye ve dünyaya tekrar kazandırılmasını amaçlıyoruz. Aynı zamanda fosil yakıt ihtiyacımızı da karşılamış oluyoruz. Örneğin Büyükçekmece'deki fabrikamız yılda 15 bin tonun üzerinde atık lastik tüketiyor. Yani atık lastiklerin çevreye zarar vermeden bertarafını sağlıyoruz ve bundan enerji elde ediyoruz.
Peki bugün kullandığınız yakıtın ne kadarını atıklardan sağlıyorsunuz?
Fabrikalarımıza bakıldığında lokal olarak değişiyor. Ama Büyükçekmece fabrikamızda yüzde 15'e yakın. Mevzuatımızın AB ile uyumlu hale getirilmesi için çalışıyoruz. Bizim prosesteki ilk hedefimiz, kullanılan yakıtın yüzde 29'unu atıklardan sağlamak ama dünyadaki rakamlar çok daha yüksek. Örneğin ortağımız HeidelbergCement'in bazı tesislerinde kullanılan yakıtın yüzde 95'i atıklardan sağlanıyor. Japonya'da tüm yakıt ihtiyacını atıklardan karşılayan çimento fabrikaları var.
Şu anda karbon emisyonu yıllık ne kadar, ne kadara düşürülecek? Üretilen her 1 ton klinker için bugün 873 kilo olan karbon emisyonunun 2012 sonuna kadar 864 kiloya, 2020 sonuna kadar 829 kiloya düşürmeyi hedefliyoruz. Tasarruf edilecek olan karbon emisyonu yıllık bazda yaklaşık 5 milyon ağacın saldığı oksijen miktarına eşdeğer. Kyoto Protokolü'ne taraf olan bir ülkeyiz ama herhangi bir kısıtlamaya girmediğimiz için karbon pazarından da yararlanamıyoruz. Avrupa'da şu anda tonu 15-20 Euro'lara varan bir karbon pazarı var. Bizim atık ısı geri kazanım projesinden tasarruf edilecek olan 60 bin ton karbondioksit aslında bu pazarda satılabilirdi. Ama biz bunları sadece gönüllü piyasada değerlendirebiliyoruz. Orada da tonu 1-1,5 Euro'ya denk geliyor. Türkiye uzun vadede bu pazara belirli şartlarda girmeye hazır olmalı. Türkiye hiçbir zaman bir sınırlamaya giremez veya girmemeli yaklaşımını doğru bulmuyorum.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?