Hafızanın müthiş doğası

Çocukluk anıları,ilk aşk, iş deneyimleri.Yaşamlarımıza süreklilik kazandıran,bize bir kimlik veren işte bu hatıralardır.

17.01.2017 15:14:550
Paylaş Tweet Paylaş
Hafızanın müthiş doğası
Nobel ödüllü meşhur hafıza bilimcisi Eric Kandel bir keresinde şöyle demişti: “Biz öğrendiklerimizle ve hatırladıklarımızla biziz. Hafıza bizim zihinsel yaşamımızı birbirine bağlayan bir tutkal ve yaşamlarımıza bir süreklilik duygusu sağlıyor.”
Hafızasını kaybetmiş insanlar için her yer birbirinin aynıdır. Bu insanlar daha önce yaşananlara dair hiçbir şey hatırlamadıkları uzun bir bilinçsizlik döneminden uyanmış gibi hissetmeye eğilimlidir.
Hafıza olmadan yaşamımızı oluşturan sayısız dönemi ve deneyimi anımsama yeteneğimiz yoktur. Kanadalı Psikolog ve Emekli Profesör Endel Tulving, anımsama sistemimizin bu kısmına “aralıklı yani bölümlerden oluşmuş hafıza”diyor. “Aralıklı hafıza bizim zaman içinde ‘zihinsel yolculuk’ yapmamıza ve dolayısıyla geçmişte gözlemlediğimiz ve katıldığımız deneyimleri ve olayları anımsamamıza olanak sağlayan türden bir hafızadır” diye konuşuyor.
Hatırlama yeteneğimiz olmadan kendi bilinçli biyografimize de sahip olmamız oldukça zordur. Hatta bisiklete binmek veya ayakkabı bağlamak gibi sıradan günlük becerilerimizi bile yerine getirmekte başarısız oluruz. Bunlar gibi hafızaya bağlı işler otomatiktir ve bilinçsizce yapılır.
Peki anılar ilk başta nasıl oluşur? Bizim neleri hatırladığımız büyük ölçüde o an için olaya ne kadar dikkat verdiğimizle ilgilidir. Sonuçta sabah yataktan kalktığımız andan itibaren aralıksız bir uyarıcı bombardımanına maruz kalıyoruz. Beynin duyumsal bilgileri işleme kapasitesi sınırlı olduğundan, beynin asıl düşünme merkezi önemli olanları önemsiz olanlardan ayırıyor. Hafızanın kelimelerle ifade edilebilen kısmı sadece bizim dikkat ettiklerimizi kaydediyor. Bir olayın uzun vadeli hafızada yer edinebilmesi için beyinde bir dizi işlenme sürecinden geçmesi gerekiyor.

FARKLI ÖRNEK
Bielefeld Üniversitesinden Nöropsikolog Profesör Hans J. Markowitsch, “Diyelim ki ben Güney Afrika’da yapılacak bir şarap tatma partisine katılacağım. Bu olaydan hemen bir otobiyografik anı doğabilir. Şarap tatma esnasında kısa vadeli hafızaya her şeyden önce duyumsal girdi girer” diyor. Burada içeri giren bilgi orada birkaç saniyeden birkaç dakikaya kadar kalabiliyor. Markowitsch, “Bilgi bir hayli hızlı bir şekilde oradan limbik sistemdeki iki devreye doğru ilerler” diyor. Oraya ulaşır ulaşmaz bu bilginin mevcut olaylar ve deneyimlerle benzerlikleri olup olmadığı kontrol ediliyor ve bağlantılar kuruluyor. Bu süreçte olayların duygusal değerlendirilmesinden ve yorumlanmasından beynimizin özünde duygusal merkezi olan amigdala sorumlu. Markowitsch, “Limbik sistemimizin diğer bölgeleri ise gelen bilgiyi sosyal ve biyolojik değerlendirmelere tabi tutar” diyor.
Eğer gelen bilgi önemli olarak sınıflandırılırsa, o zaman devreye hipokampus giriyor. Psikolojide en meşhur hastalardan biri olan Henry Molaison adındaki Amerikalı, beynin bu kısmının oynadığı role önemli bir örnek. Onun epilepsi hastalığının tedavisi için uygulanan işlemlerden biri de hipokampusunun çıkarılmasıydı. Molaison’un epilepsi nöbetleri kayboldu, ancak otobiyografik hafızası gitti. Molaison yeni olayları hafızasına kaydedememeye başladı. Markowitsch bu durumu şöyle açıklıyor: “Bilginin kısa vadeli olandan uzun vadeli hafızaya aktarımıyla ilgilenen limbik sistem yapılarından birinin de hipokampus olduğu çok açık.” Otobiyografik olaylar daha sonra sağ beyin korteksinde depolanıyor. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra Güney Afrika’daki şarap tatma olayı tekrar düşünüldüğünde beynin bu konuyla ciddi derecede ilgilenen alanları yeniden harekete geçecektir. Los Angeles, Californiya Üniversitesi Tıp Merkezi’nden nörobilimci Profesör Itzhak Fried, bu olayı bir araştırmasında tek tek nöronlar seviyesinde gözlemlemişti. “Anımsama aslında hafıza içeriğinin oluşumu esnasında aktif olan nöronların faaliyetlerinden doğuyor” diyen Fried, “Bir anlamda hafızamızdaki eski bir deneyimi yeniden yaşamak geçmişte kalmış bir nöronal faaliyetin yeniden canlanmasıdır” diye konuşuyor.

HAFIZA İZLERİ
Anılar beyinde kalıcı izler bırakır. 1949 yılında Kanadalı psikolog Dr. Ronald O. Hebb bu izlerin büyük nöron grupları arasında dağıtıldığını öne sürdü. Onların tam anlamıyla doğalarını kısa ama öz şekilde özetlemişti: “Birlikte ısınan nöronlar birbirine bağlanır.” Hebb’in modelini açıklamak için yine Güney Afrika’daki şarap tatma olayından faydalanılabilir. Şarabın tadılması birkaç izlenim yaratır. Şarabın meyvemsi tadından haz almanın yanı sıra tatma olayının gerçekleştiği ortamdan da duyumsal girdiler alırsınız. Siz şarabın keyfini çıkarır ve ortamın giderek daha samimileşmesine müteşekkir olurken, nöronlar koro halinde tekrar tekrar hareketlenmeye başlar. Bu süreçte iki nöron arasındaki sinir kavşağında değişiklikler yaşanır. Basitçe söylemek gerekirse, bu iki nörondan birincisi, ikinci nöronun sinaptik boşluğuna doğru göçen glutamat gibi ileticilerden daha fazla miktarda salgılar. Bu ileticiler iki nöron arasındaki iletişimi kurar ve sonuçta daha iyi bir bağlantı ilk nöronun ikinciyi daha kolay harekete geçirmesini sağlar.
Sonra Güney Afrikalı şarabın tadı sizin zihninizin gözünde şarap tatma olayını yeniden canlandırmanız için yeterli olabilir. Amerikalı bilim insanları Nature dergisinde hafıza izlerinin bu şekilde oluştuğuna dair ilk kanıtların bulunduğunu anlatan bir araştırma yayınladı. Bilim insanları kendi hayvan modellerinde nöronlar arasındaki belirli bağlantıları zayıflattıklarında o hayvanların artık hiçbir şekilde geçmişte yaşadıkları tatsız olayları hatırlamadıklarını gördü.
Son 10 yıllar boyunca yapılan hafıza araştırmalarında kaydedilen tartışılmaz ilerlemeye rağmen halen çok sayıda cevaplanmamış soru var: Hans Markowitsch “Örneğin biz halen gerçekten unutup unutamayacağımızı bilmiyoruz” diyor. “Kaydedilen bilgiyi kolay kolay geri çağırmak mümkün mü? Sonuçta o bilinçaltında yolunu kaybetmiştir.” Markowitsch, unutmanın temel olarak bilginin bütünlüğünün bozulmasından mı yoksa üst üste binmesi yüzünden mi olduğunu bilemeyeceğimizi de söylüyor. Üst üste yazılma teorisinin yandaşları unutmanın bir hafıza içeriğinin geri çağrılırken bir diğeri tarafından bozulmasından kaynaklandığını söylüyor. Markowitsch, “Bu süreçte hafızaya ardı ardına yeni bilgiler girer ve eski anıların arasına karışarak onların geri çağrılma anlarında değişmelerine veya bozulmasına sebep olurlar” diyor.
Endel Tulving neredeyse her gün yeni araştırma bulgularının rapor edildiğini söylüyor. Onun çıkarımı: “Hafızayla ilgili 100 yıldan uzun süren bilimsel araştırmalardan elde edilen önemli iç görüler belki de aslında hafızanın karmaşıklığının herhangi birinin hayal gücünü fazlasıyla aştığının farkına varılmasından ibarettir.”

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz