Plastiklerin gelişiminin hikayesi
tarihte Homo Sapien’lerin
araç yapmak için kayın ağacı
kabuklarının katranını kullandıkları Taş
Devri’ne kadar geri gider. 19’uncu
yüzyılda artan endüstrileşme, fotoğraf
filmlerinin arkasını kaplayan selüloit
gibi maddelerin yanı sıra vulkanize
kauçuk gibi çığır açıcı birkaç plastiğin
keşfedilmesinin önünü açmıştı. 1950
yılında BASF günümüzde halen en
yaygın şekilde kullanılan izolasyon
malzemelerinden biri olan kendi ürünü
plastik köpüğün yani Styropor’un
(strafor) patent başvurusunu yapmıştı.
1957 yılında da başlıca borularda,
kablo izolasyonlarında ve ambalajda kullanılan polietilenin büyük ölçekli
üretimine başlanması “plastik çağı”nın
müjdecisi olmuştu.
Plastiklerin kilit özellikleri aslında
moleküler yapılanmalarına veya
içerdikleri katkı maddelerine bağlı
olarak dikkate değer ölçüde farklılıklar
gösterebilen teknik niteliklerinden
kaynaklanır: Dövülerek işlenebilir,
elastik veya kırılmaz olabilirler.
Evlerin duvarları, zeminleri ve
tavanlarına yapılan plastik tabanlı
izolasyonlar, enerji tüketiminin
azaltılmasına ciddi bir şekilde katkıda
bulunur. Sonuçta Avrupa’da enerji
tüketiminin ve CO2 salımlarının yüzde
40’ından binalar sorumludur. Tipik
bir eve yapılan plastik izolasyon
sayesinde bir yıl içinde söz konusu
plastiğin üretimi için gerekli enerji
kadar tasarruf yapılabilir.
Uçak imalatında kullanılan plastik
miktarı da 1970’lerden günümüze
kadar dikkate değer oranda
arttı. Örneğin bir Boeing 787’nin
gövdesinin yüzde 50’si plastik
kompozit malzemelerden yapılıyor.
Bunun başlıca nedeni ise plastik
kullanımıyla ağırlıktan tasarruf
edilmesidir ki ayrıca teknik kabiliyetler
artırılıyor ve muazzam bir güvenilirlik
de sağlanıyor. Benzer şekilde
plastikler otomotiv sektöründe de her
geçen gün popülaritelerini artırıyor.
Plastik tabanlı bir bileşen geleneksel
metal malzemelerle yapılan bir
bileşenin yaklaşık yarı ağırlığında
olduğundan yakıt tasarrufuna ciddi
katkılarda bulunur.
Ancak plastiklerin en yaygın kullanım
alanı ambalajlamadır: Günümüzde
tüm Avrupalı ürünlerin yüzde 50’si
plastiklerle ambalajlanıyor. Buna
rağmen tüm ambalajlama atıklarının
içinde plastiklerin payı sadece yüzde
17 civarındadır.
Plastiklerin önemli bir avantajı da
gıda israfını önlemesidir: Her yıl 1,3
milyar ton civarında yiyecek çöpe
gitmektedir ki bu miktar dünyadaki
tüm insanların tüketmesi için üretilen
gıdanın üçte birine eşittir. Yiyecekler
plastikle ambalajlandıklarında çok
daha uzun süreler tazeliklerini
koruyabiliyor. Örneğin bir parça
Parmesan peyniri bu şekilde
paketlendiğinde 20 gün yerine
50 gün boyunca taze kalabiliyor.
Aynı zamanda cam veya metal
gibi konvansiyonel malzemelerden
çok daha hafif olduğundan plastik
ambalajlama sayesinde hem yakıttan
hem de salınan CO2 miktarından
tasarruf edilmiş olur.
Plastikler bu yüzden çöpü boylamayı
hak etmeyecek kadar değerli
malzemelerdir. Kullanılmış plastikler
için en iyi seçenek onlardan yeniden
faydalanılmasını sağlayacak yeni
uygulama alanları bulmaktır. Bunun
sürdürülebilir bir seçenek olmadığı
zamanlarda ise plastiklerden bir
enerji kaynağı olarak faydalanılabilir.
Enerjinin geri kazanımı bazında
plastiklerde ham petroldekine eşdeğer
bir kalori değeri vardır ve bu bir kez
başarıldığında ondan bu bağlamda
“katı ham petrol” diye bahsedilmesi
mümkündür. Bu nedenle BASF
ile Avrupa plastik endüstrisindeki
şirketler, 2025 yılından itibaren
başlatılmak üzere çöp alanlarına
plastik atılmasını engelleyecek yasayı
destekliyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?