Şehirlerin su problemi

Peki şehirler artan susuzluklarını nasıl giderebilir?

9.02.2017 15:34:420
Paylaş Tweet Paylaş
Şehirlerin su problemi
İcatların anası ihtiyaçlardır. Yıllarca süren kuraklıklardan sonra Kaliforniya eyaletindeki San Diego kenti ciddi bir gereksinim içindeydi. 1900 ila 1916 yılları arasında bu şehre nadiren yağmur suyu düşmüştü ve belediyenin su rezervleri neredeyse bomboştu. Belediye meclisi çaresizlik içinde “yağmur yağdırıcı” Charles Hatfield’e kendi yağmur yağdırma yöntemiyle dertlerine çözüm bulması için 10 bin dolar önerdi. Hatfield’in Ocak 1916 tarihinde çalışmaya başlamasının ardından şehirde 20’nci yüzyılın en feci sellerinden biri yaşandı. Ölüm tehditleri alan Hatfield, şehri terk etmek zorunda kaldı ve belediye meclisi de başka su kaynakları arayışına girdi. 1946 yılının sonlarında San Diego, Güney Kaliforniya’nın Merkezi Su Dağıtım Ağı’na dahil oldu ve bu şekilde Colorado Nehri’ne erişebilir duruma geldi. Yakın tarihli ABD kaynaklı bir araştırmanın* yazarlarına göre pahalı su ithalatı o günden bu yana San Diego’nun su yönetiminin temel direklerinden biri oldu. Bu şehrin suyunun beşte dördü Colorado Nehri ve Bay-Delta’sından geliyor. Su bu şehre su kemerleri aracılığıyla naklediliyor. Bu şiddetli bağımlılığın sonuçları ise daha şimdiden öngörülebilir halde.

BÜYÜMENİN ÖNÜNDEKİ ENGEL
Peki gelecekte şehirler suyu nereden alacak? Şehirler bundan 20 veya 50 yıl sonra kendi sakinlerinin içmek, yemek yapmak, yıkanmak ve hijyen için yeterince su bulmasını nasıl sağlayacak? Su aynı zamanda bir güvenlik meselesi, çünkü yangınları söndürmek için suya ihtiyaç duyuluyor. Ayrıca su, ürünlerin imalatı ya da makinelerin ve tesislerin çalıştırılması gibi endüstriyel kullanımlar için de gerekli. İşler durumda olan su ve kanalizayon sistemleri olmaksızın ekonomik kalkınma tehlikeye girer. Global ekonomik büyümenin yüzde 80’inde şehirlerin payı olduğu tahmin ediliyor. Bu yüzden kentlerde su sıkıntısının maliyeti fevkalade yüksek olabilir. 2007 yılında Dünya Bankası tarafından yayınlanan bir araştırmanın ortaya çıkardığına göre örneğin Çin’de artan su sorunları ülkenin yıllık gayri safi milli gelirinin yüzde 2,3’üne maloluyor. Bu korkunç bir meydan okuma. Su uzmanı Anders Berntell, 2011 yılında İsveç Stockholm’de yapılan Dünya Su Haftası katılımcılarını şöyle uyarıyordu: “Biz artık birçok şehirde suya ve sağlık koruma imkanlarına erişim için verilen savaşı kaybetme riskiyle yüz yüzeyiz.” Bugün dünya nüfusunun yarısından fazlası kentlerde yaşıyor. Bu yüzyılın ortasında ise bu rakam yüzde 70’e çıkacak. Birleşmiş Milletler’in (U.N.) tahminlerine göre o gün geldiğinde bu gezegen üstünde yaklaşık 9,6 milyar insanın yaşaması bekleniyor. Çoğu yerde su tüketimi zaten mevcut su kaynaklarının sunabildiğinden daha hızlı artıyor. Düşen yeraltı su seviyeleri, boş nehir yatakları, kurumuş su havzalarıyla birlikte su açıkları giderek manşetlere daha fazla çıkar hale geldi. Bu durum artık sadece kuraklığa meyilli bölgeler için geçerli değil. Hatta endüstrileşmiş ülkelerdeki şehirliler bile su kıtlığı yaşıyor. Alışılmadık derecede kuru geçen iki yılın ardından 2012 yılının ilkbaharında Büyük Britanya’nın bazı bölgelerinde katı su tasarrufu önlemleri alındı. O dönemde çimlerin sulanması veya arabaların hortumla yıkanmasının çok büyük cezaları vardı. Londra’da süs havuzlarının çeşmeleri bile kapatılmıştı. Yine uzun süren kurak bir dönemden sonra 2008 yılında Barcelona içi içme suyu dolu tankerler ithal etmek zorunda kalmıştı. Bu önlem çok pahalıydı ve şehrin imajı açısından hiç de iyi değildi. Eleştirmenlere göre bu gerekliydi, çünkü bu şehir keskin nüfus artışına ayak uyduracak şekilde kendi su arzı kapasitesini yeterince artırmakta sınıfta kalmıştı.

GELECEĞİN KAYNAĞI
Bir yıl sonra El Prat de Llobregat yakınlarında bir deniz suyu arıtma tesisi hizmete açıldı. Günlük 200 bin metreküplük kapasitesiyle tesisin Barcelona metropol bölgesinin nüfusunun yaklaşık dörtte birinin su gereksinimlerini karşılayabilmesi bekleniyor. Deniz suyunun tuzdan arındırılması dünyanın dört bir yanında deniz kıyısında olan şehirler için popüler bir seçenek. Buna bir örnek de Ghana’nın başkenti Accra’nın yaklaşık 12 kilometre uzağındaki Nungua şehri. Şu anda inşaat halinde olan bu tuzdan arıtma tesisinin 2014 yılında bitirildiğinde her gün yaklaşık yarım milyon insanın içme suyu gereksinimini karşılaması bekleniyor. Bu tesiste ayrıca BASF’nin Bavyeralı bir iştiraki olan inge ®’nin ultrafiltrasyon teknolojisi de kullanılacak. Global Su İstihbaratı (GWI) endüstri uzmanlarının tahminlerine göre 2025 yılına gelindiğinde dünya nüfusunun yüzde 14’ü su ihtiyacını deniz suyunun tuzdan arındırılmasıyla karşılayacak. Günümüzde bu rakam sadece yüzde 1 civarında; halen 120 ülkede 17 bin tesis kurulu durumda. GWI uzmanları bu rakamın 2050 yılına kadar katlanarak artmasını öngörüyor. Projeler daha şimdiden devasa bir ölçekte hayata geçiriliyor. Örneğin Avustralya Melbourne’de geçenlerde faaliyete geçen bir tesis her gün yaklaşık 440 bin metreküp deniz suyunu tuzdan arındırabiliyor. Ancak tuzdan arındırma işleminin bir de maliyeti var. Teknolojideki muazzam sıçramalara rağmen tuzdan arındırılmış deniz suyu halen geleneksel olarak çıkarılan suya kıyasla çok daha pahalıya patlıyor ve aşırı enerji yoğun bir seçenek.

MÜSRİF SU TÜKETİMİ
Suyu dikkatli kullanmanın pek çok nedeni var ancak çok sayıda şehir bunu başarmaktan uzak görünüyor. Bazı su şirketleri tamir bakım işlerini geciktiriyor. Kaçakları engellemek yerine ancak su boruları patladığında harekete geçiyorlar. Sonuçta milyonlarca litre içme suyu hiç kullanılmadan kaybolup gidiyor. Aşırı müsrif derecede su kullanımının sonuçlarının can alıcı bir örneği de nüfusuna her yıl 300 bin yeni sakinin katıldığı ve milyonların yaşadığı bir metropol olan Mexico şehridir. On yıllarca yeraltı sularının aşırı çıkartımı sonucunda bu şehir yerin içine doğru batıyor. Bu tarihi şehrin merkezi bugün 1900 yılında olduğundan yaklaşık 9 metre aşağıya batmış durumda. Meksika’nın başkentinde saniyede yaklaşık 62 bin litre içme suyu tüketiliyor. Bu rakamın yüzde 40’a varan kısmı artık birer antika haline gelmiş su borularından sızıp kayboluyor. Bu aslında şehir yüzeyinin 300 metre altından pompalanarak çıkarılan veya 200 kilometre uzaktan ya da 1.100 metre yükseklikten getirilen su. Diğer yandan, şehirdeki tüm mahalleler yoğun yağmur sezonunda sel altında kalıyor. Bu şehir sel baskınları sorununu çözmek için çok büyük bir proje olan “Túnel Emisor Oriente”e bel bağlamış durumda. 1,2 milyar dolara (0,9 milyar Euro) malolacak bu 62 kilometre uzunluğunda ve 7 metre çapındaki atık su tüneli 2016 yılında tamamlanacak. Her ne kadar çevreci bir organizasyon olan Isla Urbana bunun yanı sıra yağmur suyunun da kullanılmasını tavsiye ettiyse de şehir planlamacıları bugüne kadar bu fikre pek sıcak bakmadı. Özellikle Güneydoğu Asya’daki şehirlerde “yağmur suyu hasadı” gayet iyi oturmuş durumda ve bu uygulamayı UN-HABITAT yani Birleşmiş Milletler İnsani Yerleşim Programı da öneriyor. Singapur’un dışında en önemli örneklerden biri de Tokyo’nun Sumida semtinde görülebilir. Buradaki belediye 20 yıldan uzunca bir süredir yağmur suyunun toplanması ve yeniden kullanılması politikasını yürütüyor. Kent sakinleri yağmur suyu saklama tankları kurmak için teşvikler alabiliyor. 634 metre yüksekliğinde olan ve 2012 yılında açıldığında dünyanın en yüksek ikinci binası unvanına sahip Tokyo Skytree gibi bazı binaların zeminlerinde içinde filtreler olan sarnıçlar var. Bu yeni kulenin içindeki su tankı yaklaşık 2 bin 600 metreküp suyu depolayabiliyor. Tank aynı zamanda çatıdaki güneş panellerini soğutmak ve tuvaletlerde rezervuarları çekmekte de kullanılan yağmur suyuyla besleniyor. Şiddetli yağmurlarda sel baskını acil durumlarını kontrol altına almakta da kullanılıyor.~KİRLENMİŞ TOPRAKLAR
Ne zaman atık su sorunu gündeme gelse sürekli dikkatsiz ve düşüncesiz su yönetimiyle ilgili “kirli gerçekler” ortaya çıkar. Dünya genelinde kentsel atık suların yüzde 80’i hiçbir şekilde arıtma işlemine tabi tutulmaksızın doğrudan nehirlere, göllere veya denizlere akıtılıyor. Hatta Londra’da bile yağmurlu haftalarda milyonlarca litrelik arıtılmamış su arıtma tesislerinin kapasiteleri dolduğunda Thames nehrine bırakılıyor. Bu durum bilhassa yükselen ve gelişmekte olan ülkelerdeki şehirlerde dramatik boyutlarda. Örneğin Buenos Aires’de bütün nehirler kirli; Hindistan Kalküta’da insanlar yeraltı sularındaki dışkı kaynaklı kirlenme ve artan arsenik konsantrasyonuyla mücadele etmek zorunda kalıyor. Çin Jeoloji Anketi’nin geçenlerde yaptığı bir araştırmaya göre şehirlerdeki yeraltı sularının yüzde 90’ı kirletilmiş durumda. Ayrıca 118 Çin şehrini kapsayan bir araştırmada da su kaynaklarının yüzde 64’ü “aşırı” kirli, yüzde 33’ü “biraz” kirli ve sadece yüzde 3’ü “sıhhi” kategorisine giriyor.

YÖNETİM AÇMAZI
Uluslararası su uzmanı Profesör Asit Biswas’a göre asıl sorun yeterince su olmamasında değil, mevcut kaynakların yetersiz kalitesinde yatıyor. Meksika’daki Üçüncü Dünya Su Yönetimi Merkezi’nin kurucusu olan bu profesör, “Asıl sorun suyun fiziksel kıtlığında değil ama onun sürekli yanlış yönetilmesinde yatıyor! Su yönetimi adamakıllı bir şekilde düzeltilmediği sürece dünyanın su sorunu asla çözülemez” diyor. Zürih’teki İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü’nün (ETH) Çevre Mühendisliği Enstitüsü’nde kentsel su sistemleri profesörü olan Dr. Max Maurer, “Geleneksel su kullanım modelleri yüzünden ortaya su kıtlıkları çıkıyor” diyor. Ona göre içinde yağmur sularının da olduğu atık suların bir kanalizasyon sistemi içinde geleneksel Avrupalı modelle toplanması ve ardından bu suların bir atıksu arıtma tesisinde işlenmesi global bir çözüm değil. Maurer, “Aynı zamanda hem esnek hem de etkili olacak tümleşik sistemler yaratmak üzere kafa yormalıyız. Şehir merkezleri için kanalizasyon sistemi mükemmel bir çözüm, ancak şehirlerin dışındaki banliyöler ve gecekondu mahallerine yönelik alterantifler geliştirmek de çok önemli” diyor. Bunun müthiş bir örneğinin 2011 yılında Bill & Melinda Gates Vakfı tarafından üniversitelere yaptırılan “Tuvalet Meydan Okumasını Yeniden Keşfetme” etkinliği olduğunu ilave ediyor. Bu vakfa göre bugün dünya genelinde yaklaşık 2,1 milyar kent sakini sıhhi hijyenik imkanlara erişemiyor. Bu etkinlikte amaç hiçbir şekilde su haznesi, atık su kanalı veya elektrik bağlantısı olmaksızın insan dışkısını tutup işleyecek ve sonra onu faydalı kaynaklara çevirecek ama günlük kulanımı da kişi başına 5 cent’i geçmeyecek tuvaletler tasarlamak.

SUYUN GERİ KAZANIMI
Suyun iyi yönetilmesi hem kaynakları korur hem de ekolojiktir. Anlaşılıyor ki bu mesaj sonunda yavaş olmasına rağmen alınıyor. Uzmanlar yeni su kaynakları bulunmasının önemli olduğuna ancak suyun geri kazanımında ise çok daha büyük bir potansiyel yattığına inanıyor. Bu alandaki öncülerden biri de Singapur. Bu ada devleti 2060 yılına kadar su talebini yüzde 55’lere varan oranlarda arıtılarak içme suyu kalitesi kazandırılmış atıksu olan NEWater ile karşılamak istiyor. 06 Akıllı Kimya Londra merkezli bir altyapı hizmeti kuruluşu olan Thames Water da atık suyu içme suyu şeklinde geri kazanmayı planlıyor ve kamuoyunun bu fikre nasıl baktığını sınamak için bir anket düzenliyor. Böylesi bir programın kamuoyunda geniş bir şekilde kabul görmesi tıpkı birkaç yıl önce Avustralya Brisbane’de yaşandığı üzere çok gerekli. Bu şehir içme suyu şebekesine geri kazanılmış atık suları katmak için yola çıkmıştı. Ancak kamuoyu bu suyun içilebilecek kadar saf olduğuna ikna edilemediği için geri adım atmak zorunda kalmıştı. Aynı türden sorunlar Katar Emirliği’nin su geri kazanım stratejisi açısından bir sorun teşkil etmiyor. Burada geri kazanılmış atık sular başlıca parkların ve yeşil alanların sulanmasında kullanılıyor. Geçenlerde tamamlanan Doha Kuzey Kanalizasyon Arıtma Tesisleri’nde her gün BASF’nin ultrafiltrasyon teknolojisi kullanılarak yaklaşık 24 bin metreküp atık su geri kazanılıyor.

DİSİPLİNLERARASI DÜŞÜNME
Temiz içme suyu, uygun temizlik imkanları ve atık su arıtma tesisleri şehirlerin geleceğinin olmazsa olmazları olacak. Kentsel su sorunlarını çözmek için çoğu insanın başaramadığını yapmak yani kutunun dışında düşünmek gerekiyor. AB tarafından fonlanan ve beş yıllık bir dönem boyunca dünya genelinde 30 şehri kapsayacak İsviçreli bir projenin vardığı sonuçlardan birine göre su yönetiminin önünde duran temel engellerden biri de disiplinler arası bir yoldan düşünme ve harekete geçme istekliliğinin olmaması. Kesinlikle bir perspektif değişikliğine gerek var. Atık sular bir sorun yerine değerli bir kaynak olarak görülmeli ve Singapur’da olduğu gibi su rezervleri kentsel dokuya aynı zamanda sakinleri için rekreasyon alanları şeklinde hizmet de verebilecek biçimde entegre edilmeli.~Peepoo sayesinde daha iyi hijyen
İsveçli bir mimar ve kentsel planlamacı olan Profesör Anders Wilhelmson rezervuarlı tuvaletlere alternatif olabilecek basit bir mekanizma geliştirdi: Bir poşet şeklinde tek kullanımlık bir tuvalet olan Peepoo’yu. Bu Peepoo’lar kullanıldıktan sonra merkezi bir yerde toplanıyor ve ardından hem torbası hem de içeriğinden gübre yapılıyor. Peepoo BASF tarafından geliştirilmiş geri dönüştürülebilir plastik ecovio®’dan üretiliyor. Peepoo’nun içinde ayrıca idrar ve dışkı ile temas ettiğinde amonyağa dönüşen üre de var. Amonyak bakterilerin neden olduğu hastalıkları sadece birkaç gün içinde öldürüyor ve onların çürütülmelerini hızlandırıyor. Bu tek kullanımlık tuvaletler yardım organizasyonlarının desteğiyle 2010 yılında Haiti’deki deprem gibi doğal afetlerin ardından her yere dağıtılmıştı. Bu tuvaletler aynı zamanda Kenya ve Pakistan’da da kullanılıyor. Peepoo şirketi hijyeni artırmak ve yerel içme sularını kirlenmekten korumak için kuruldu. Kullanıcılar açısından bunun maliyeti tuvalet başına 3 Euro cent civarında. Üstelik kullandıkları Peepoo’ları toplama merkezine geri getirenlere bir Euro cent geri ödeme de yapılıyor. Yapılan bağışlar sayesinde bugüne kadar tek kullanımlık tuvaletler 60’tan fazla okula dağıtılmış durumda. Wilhelmson bu projenin kapsamını genişletmek istiyor. Onun hedefi her gün Peepoo kullanan 150 milyon insan ve Peepoople’ın “temizliğin Google”ı olarak tanımlanabilir hale gelmesi.

Bu üç şehir geleceğin su sistemlerinde başı çekiyor
Phnom Penh, Kamboçya Ortalama yağış miktarı: Yılda 1.300 milimetre. Nüfus: 1,5 milyon. Kişi başına günlük su tüketimi: 108 litre Ek Sonn Chan 1993 yılında Phnom Penh Su Tedarik Otoritesi’ne genel direktör olarak atandığı zaman son derece zor bir durumla karşılaştı. Bu altyapı hizmetleri şirketi bir günde gerçek kapasitenin yarısını bile bulmayan miktarda yani ancak 65 bin metreküp su verebilecek durumdaydı. Boru hattı sistemi harap haldeydi. Her tarafı çürümüştü ve suyun yüzde 70’inden fazlasından hiçbir şekilde gelir üretilemiyordu. Çünkü su, sistemdeki kaçaklardan sızıp gidiyordu. İnsanlar boru hattından kaçak su çekiyordu. Su faturaları ödenmiyordu ve su otoritesinin eline çok az para geçiyordu. Chan aldığı uluslararası destekle teknik altyapıyı büyük bir başarıyla güncelledi ve modern işletmecilik uygulamalarını devreye aldı. Bugün tüm hanelerin temiz suya erişim var. Şehrin bütün evlerine su sayaçları takılı ve boruların da düzenli olarak bakımı yapılıyor. Artık anonim bir şirket haline getirilen bu altyapı hizmetleri şirketi her yıl kâr eder duruma geldi. Bu reformları sayesinde Ek Sonn Chann ve ekibi Stockholm Su Vakfı’ndan 2010 Stockholm Endüstriyel Su Ödülü’nü kazandı. Lima, Peru Ortalama yağış miktarı: Yılda 15 milimetreden az. Nüfus: 8,5 milyon. Kişi başına günlük su tüketimi: 250 litre Peru’nun başkenti Lima’nın 1 milyondan fazla sakini temiz içme suyuna erişemiyor. Andes’te akan bir nehir olan Rimac, uzunca bir zamandır bu şehrin su tedariğinde önemli rol oynuyor. Bu şehir artık yeni rezervler oluşturmak istiyor. Bu megaşehrin yaklaşık 100 kilometre uzağında bulunan Huascacocha su havzası 2012 yılından bu yana Lima’ya günde 273 bin metreküp civarında su taşıyor. Havza aslında altyapı hizmetleri şirketi Sedapal tarafından 2009 yılında başlatılan modernizasyon programının bir parçası. Bu altyapı hizmetleri şirketi aynı zamanda deniz suyu arıtma tesisleri, Andes’te ekstra su havzaları ve suyun komşu su havzalarından Rimac’a getirilmesi gibi projelere toplamda 1,5 milyar dolar yatırım yapmayı da planlıyor. Sedapal ayrıca su israfını da önlemeye çalışıyor. Şu anda Lima’daki suyun takriben yüzde 45’i borulardaki kaçaklardan sızıp gidiyor. İdari zararların bulunması ve azaltılması için hanelere su sayaçları takılıyor. Bu sayaçlar aynı zamanda kent sakinlerine suyun değeri hakkında net bir tablo sunulmasını da sağlayacak. Zira onlar kişi başına günlük 250 litre olan tüketim oranıyla global su tüketimi listesinin başında geliyor. Şehir devleti Singapur Ortalama yağış miktarı: Yılda 2 bin 400 milimetre. Nüfus: 5,3 milyon. Kişi başına günlük su tüketimi: 152 litre Singapur her ne kadar etrafı sularla çevrili bir şehir olsa da burada içme suyu kıt bir kaynak. Bu yüzden 1960’ların başlarından itibaren su meselesine öncelik verilmiş durumda. Singapur’un bu kaynakla ilgilenirken başvurduğu yaratıcı önlemler Marina Barajı’ndaki NEWater ziyaretçi merkezinde görülebilir. 2008 yılında tamamlanan Marina Barajı bir yağmur suyu havzası olarak tasarlandı ve şimdi önemli bir içme suyu kaynağı haline gelmiş durumda. Singapur’un ulusal su ajansı PUB dört yönlü bir su yönetimi yaklaşımı benimsiyor. Yağmur suyunun toplanması, atık suların geri kazanımı, deniz suyunun tuzdan arındırılması ve Malezya’dan su ithalatı. Bunlar arasında en değer verdiği ise NEWater adıyla bilinen kentsel atık suları geri kazanma programı. PUB’a göre normal içme suyundan bile daha kaliteli olan bu suyun arıtım süreci üç aşamadan oluşuyor. Günde 273 bin metreküp kapasiteye sahip NEWater artık su talebinin yaklaşık yüzde 30’unu karşılayabilir durumda. 2060 yılına gelindiğinde ise bu oran yüzde 55 seviyesine kadar çıkabilecek. Üstelik koruyucu girişimlerle şehir sakinleri de su tasarrufuna teşvik ediliyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz