Nanoteknoloji, sınırsız olasılıklara sahip bir bilim dalı... Bu minicik parçacıklar
olağanüstü özelliklere sahip malzemelerin üretilmesine olanak sağlıyor. Örneğin
hafif ve dayanıklı plastiklerin ya da çizilmeye dayanıklı oldukça parlak boyaların
imalatında önemli rol oynuyorlar. Nanoteknolojiden yeni tür ilaçların geliştirilmesinde
de faydalanılıyor. Yine de bu teknolojiyle ilgili birtakım kuşkular da yok değil.
Eleştirenler, nano parçacıkların insan hücrelerinin içine veya çevreye de nüfuz etme
riskine işaret ediyor. Bu teknoloji hakkında henüz yeterince araştırma yapılmadığına
da dikkat çekiyorlar.
Tartışmalı bir bilim dalı
Günümüzde nanoteknolojiye yönelik beklentiler
çok yüksek. Bir nanometre bir milimetrenin
milyonda biri demek. Daha iyi anlamak için
bir insan saçının çapının yaklaşık 100 bin nanometre
olduğunu söyleyelim. Aslında bu kelimenin kökeni
Yunanca’da cüce anlamına gelen nanos’tan geliyor.
Nanoyapılar doğaya yabancı bir şey değil. Bu yapılar
kertenkelelerin ve sineklerin yüzeye yapışma becerilerini
sağlıyor. Bir kelebeğin kanatlarına göz kamaştırıcı
renklerini bunlar veriyor. Lotus çiçeğine kendi kendini
temizleme yeteneğini de kazandırıyorlar. İnsanlar
da aslında bilmeden de olsa uzunca bir süredir
nanomalzemelerin sunduğu nimetlerden faydalanıyor.
Örneğin kilise pencerelerindeki parlak kırmızı renkler altın
nanoparçacıklarından yapılıyor.
Nanoparçacıkların sentetik üretimi üzerine yapılan
araştırmalar, 20’nci yüzyıldan bu yana yapılıyor. Bu
alanda asıl dönüm noktası ise fizik uzmanı Profesör Dr.
Gerd Binnig ile Dr. Heinrich Rohrer’in taramalı tünelleme
mikroskobu keşfiyle 1981 yılında yaşandı. Bu cihaz
sayesinde bilim insanları farklı nanoyapıları görebildi ve
nanoölçekli olayları anlayabildi.
Dünyada iş ve politika dünyasından önde gelen kişiler,
nanoteknolojinin inovasyonun arkasında duran en
önemli itici güçlerden biri olduğuna inanıyor. Hatta bu
teknolojinin toplumun gelecekte yüzleşeceği meydan
okumaların çözümüne yardımcı olacağını düşünüyorlar.
Nanomalzemeler suyu filtreleyebilir ve onu tekrar içilebilir
hale getirebilir, arabalardan çıkan egzoz gazını azaltabilir
ve kanserle savaşta bize yardımcı olabilirler.
Ancak bu malzemelerin bazı diğer uygulamaları
hakkında endişe de duyulmuyor değil. Uzmanlar
boyalar veya kaplamalar gibi nanoyapılar veya bağlantılı
nanoparçacıklar içeren ürünlerde herhangi bir sorun
olduğunu düşünmüyor. Ancak spreyler bambaşka
bir konu, çünkü onların içinde bağlantısız (serbest)
nanoparçacıklar var. Şayet onlar teneffüs edilecek olursa
insan sağlığına zarar verebilirler.
Alman Ulusal Bilim ve Mühendislik Akademisi’nde
nanoteknoloji temalı ağ olan Acatech’in başkanı Profesör
Dr. Wolfgang M. Heckl ile BUND’da (Almanya Dünyasının
Dostları) bir nano uzmanı olan Dr. Jurek Vengels aşağıda
nanoteknolojinin avantajlarını ve dezavantajlarını tartışıyor.~Sihirli bir iksir mi?
Profesör Heckl, siz Münih’teki
Alman Müzesi’nin genel direktörü
olarak orada bir nanobölümü
kurmuştunuz. Oysa bu teknoloji
halen çok yeni. Bu teknolojiye
böylesine büyük bir onur
kazandırmadan önce onun kendi
önemini topluma ispatlamış olması
gerekmez miydi?
Professor Dr. Wolfgang M.
Heckl: Global beslenmeden,
nadir bulunan toprak altı metaller
gibi sınırlı hammaddelerin geri
kazanımına kadar hemen her alanda
nanoteknoloji toplumun sorunlarının
çözümüne önemli katkıda bulunabilir.
Zaten nanoteknolojiye bugün pek çok
üründe rastlıyoruz. Akıllı bir telefonun
tüm bileşenlerinin nihayetinde
malzemelerin nano-ölçekte kavranmış
olmasına dayandığından kesinlikle
emin olabilirsiniz. Bir başka ifadeyle
ölçeği 1 ila 100 nanometre arasında
değişen maddelere… Ya da güneşten
korunma faktörü 50+ olan makul
fiyatlı bir güneş kremini düşünün.
Tüm bu buluşlar nanoölçekli titanyum
diyoksit sayesinde gerçekleşiyor.
İnsanların nanoteknolojiyi daha iyi
anlamalarını sağlamaya çalışırken
sizi motive eden ne?
Bu derece karmaşık ve meydan
okuyucu yepyeni bir teknolojinin
daima toplum içinde aracılık
yapacak birilerine ihtiyacı olur.
Bizim özellikle gençleri bu konuda
heyecanlandırmamız gerekir ki
ülkemizdeki bilimsel ve teknolojik
cahillik artmaya devam etmesin!
İşte biz bu yüzden Münih’teki Yeni
Teknolojiler Merkezi’nde araştırma
laboratuvarları açmaya başlamak
zorundaydık. Bu yerler, gençlerin
benim öğrencilerimi çalışırken
izleyebilecekleri ve onlara ‘Hey siz
orada ne yapıyorsunuz? Burada
fırsatlar neler? Riskler neler?’ diye
sorabilecekleri yerler. Burada temel
fikir onların sadece bilimle haşır
neşir olmalarını sağlamak değil, bilim
insanlarını da tanımalarını sağlamak…
Nanoteknolojinin savunucuları bu
teknolojiyi geleceğe dönük sihirli
bir formülmüş gibi tanımlamayı çok
seviyor. Bu doğru mu?
Ben olsam bu gibi terimleri
kullanırken çok dikkatli olurdum.
İnsanlar tarih boyunca daima yeni
teknolojileri sihirli bir şeylermiş gibi
sunmaya çalıştı. Oysa doğanın
kendisi çok karmaşık ve küçücük
bir ilerleme kaydetmek için bile
müthiş bir çaba göstermek
gerekiyor. Elimizde yeni keşiflerin
bir gün nelerin önünü açabileceğini
gösteren bir yol haritası yok. Ancak
inovasyonların bir parçası olmazsak
devasa bir fırsatı kaçırmış oluruz.
Nanoteknolojiyi enine kesit bir
teknoloji olarak tarif ediyorsunuz.
Peki bu ne demek?
Her türden malzeme biliminin
temelinde maddenin
kompozisyonunu yani içerdiklerini anlamak yatar. Nanomalzeme bilimi de nanoelektronikten nanotıbba kadar çok sayıda araştırma alanına temel teşkil eder.~En büyük potansiyelin hangi
nanoteknoloji uygulamalarında
yattığına inanıyorsunuz?
Gerçek inovasyonlar daima talebin
en fazla olduğu alana odaklanır.
İnsanoğlu ne istiyor? Sağlık!
Yaşlanan bir toplumda bu dağ gibi
bir sorun. Ancak biz halen bilinen
tüm hastalıkların yüzde 70’inin
nedenini bilmiyoruz ve bu yüzden
de onları tedavi edemiyoruz.
Burada karşılanması gereken
muazzam boyutta bir talep var, yani
Alzheimer hastalığı veya kanser
gibi hastalıklara yol açan moleküler
süreçlerin anlaşılmasına... İlaçla
kanser tedavisini doğrudan onun
etkili olacağı bölgeye taşıyabilecek
nanomalzemeler daha şimdiden
geliştiriliyor bile.
Nanoteknolojiye duyulan
ilk ilgi patlamasından sonra
şimdi sanki bir parça hayal
kırıklığı yaşanıyormuş gibi...
Bu malzemelerin çok pahalıya
patlayacağı ve gerekli
uygulamaların geliştirilmesinin
umulduğundan uzun süreceği
ortaya çıktı. Sizin buna tepkiniz ne
oldu?
Nanoteknoloji geleceğin teknolojisidir.
Bazı alanlarda yeni buluşları ortaya
çıkaracaktır, diğer alanlarda ise bir
çıkmaz sokak olduğu görülecektir.
Ben bu teknolojiyi halen çok heyecan
verici buluyorum. Yüzyıl öncesinde
nano sadece teorik fiziğe ait bir
kavramdı. Bugün ise bu kavrama
yönelik pratik uygulamalar yaratabilir
hale geldik. Molekülleri ve atomları
görebilmek ve onlarla çalışabilmek
inanılmaz bir enerji yaratıyor.
Ekonomi açısından nanoteknoloji
ne kadar önemli?
Hayatta kalmak için kaçınılmaz
denilebilir. Eğer olan bitenin dışında
kalmak istemiyorsak, o zaman her
şeyin birbiri ardına yaşanmadığı
aşamalar boyunca dişimizi sıkmak
zorunda kalacağız. Mesela ben
hem temel araştırmalar hem de
nanoteknolojinin endüstriyel
uygulamaları üzerinde aktif bir şekilde
çalışan bilim insanları olmaksızın
nükleer enerjiden vazgeçebileceğimizi
hayal bile edemiyorum.
Nanoteknoloji ihtilaflı olabilir
ve riskleri hakkında çok fazla
şey söyleniyor. Siz buna ne
diyorsunuz?
Bu teknolojinin aşırı konuşulmasının
altında bir korku yatıyor. Benim
bildiğim kadarıyla bugüne kadar
insan sağlığına zarar veren
ve nanoteknoloji ürünlerine
atfedilebilecek herhangi ciddi bir
vaka gözlemlenmedi. Siz zaten
kamp ateşinin etrafında oturarak da
yeterince zararlı nanoparçacıkları
soluyorsunuz. Bizim daima riskleri ve
fırsatları tartmamız gerekir. Felsefiketik
bir bakış açısıyla, birileri bizim
her şeyi öncelikle değerlendirmemiz
ve onların kusursuz olmalarını
sağlamamız gerektiğini söyleyebilir.
Ancak bu soruna daha yakın olan
bir insan, mesela beyin tümörü olan
birisi insanların nanoparçacık kanser
tedavisi üzerinde çalışmalarından
mutluluk duyabilir. Bu insan daha
büyük boyutta riskleri üstlenmeye
gönüllü olabilir.
Nanoteknoloji de genetik
teknolojisinde olduğu gibi
anlaşmazlıklarla dolu bir mesele
haline gelebilir mi?
Ben bizim burada genetik
teknolojisine kıyasla işleri çok daha
düzgün yaptığımıza inanıyorum.
Örneğin bizim ilk aşamalardan
itibaren bu işe dahil olmuş
beşeri bilimler eğitimi almış bilim
insanlarımız var. Ayrıca insanların
araştırmacılar ve geliştiricilerle
konuşabilmelerini sağlayan ve
Alman Federal Eğitim ve Araştırma
Bakanlığı tarafından desteklenen
NanoCare girişimimiz aracılığıyla söz
konusu riskler ve fırsatlar hakkında bir diyalog başlatmış durumdayız.
Biz insanlara yardım etmek ve
onlar adına karar vermek için
yukarıdan aşağıya doğru bir yaklaşım
benimsemek yerine onların mümkün
olduğunca karar verme sürecine
katılmalarını sağlayarak doğru yoldan
çıkmayacağız.~NEDEN TEMKİNLİ OLMALIYIZ?
Bay Vengels, nanoteknoloji
yarınların gelecek vaat eden
teknolojisi olarak algılanıyor.
Hatta şimdiden ne kadar faydalı
olabileceğini ispatladı bile. Örneğin
su arıtımında kullanılan filtreleyici
zarlar ve kanser tedavisi gibi.
Ancak siz hala temkinli olmak
gerekir diye uyarıyorsunuz. Neden?
Jurek Vengels: Biz BUND’da
nanoteknolojiyle ilgili çok sayıda
fırsatın yanı sıra riskin de olduğunu
düşünüyoruz. Mesela çok sayıda
soru henüz cevaplanmış değil:
Nanoparçacıkların çevreye ne gibi
etkileri oluyor? Onlar insan vücuduna
ne yapabilir? İşte biz bu yüzden
önce risklerin araştırılmasının ve
sonra hangi malzemeleri güvenle
kullanabileceğimize ve hangilerini
kullanmaktan uzak durmamız
gerekebileceğine karar verilmesinin
savunuculuğunu yapıyoruz.
Bütün nano ürünler birbirinin
aynısı değil. Sizin özellikle
endişelendiğiniz herhangi bir
uygulama var mı?
Benim bakış açıma göre özellikle
bağlantısız nanomalzemeler
kullanıldığı zaman sorun çıkıyor
çünkü bunlar sonrasında çevreye
yayılabiliyor ya da insanlar onlarla
doğrudan temas kurabiliyorlar.
Örneğin gıda, tekstil ve kozmetikte
kullanılan nanomalzemeler vücut
tarafından emilebiliyor ve biz onlar
hakkında yeterince bilgi sahibi
değiliz. Biz aynı zamanda belirli
karbon nanotüpleri türleri gibi
nanomalzemeler konusunda da çok
endişeliyiz. Bunlar solunarak teneffüs
edildiklerinde asbestin ciğerlerde
yarattığı etkinin aynısını yaratıyor
olabilirler: Onlar iltihaplı reaksiyonlara
neden olabilir ve önünde sonunda
tümörlerin oluşmasına yol açabilirler.
Peki aslında çevreci bir
organizasyon olan BUND neden
nanoteknoloji ile ilgileniyor?
Biz nanoteknolojinin çok fazla
sayıda potansiyeli olan önemli bir
teknoloji olduğuna inanıyoruz. Ayrıca
‘nano’nun çevreci teknolojilerde
ilerlemeler kaydedilmesine yardımcı
olacağını da umuyoruz. Her ne kadar
reklamı yapılanlar bugüne kadar
gerçekleşmemiş olsa da rüzgar ve
güneş enerjisinde kesinlikle fevkalade
ilginç ve ilerleme yaratabilecek
birtakım uygulamalar var. Bu bizim
genel anlamda hem insan hem de
çevre boyutuyla gelecekte çok daha
sık bir şekilde temas kuracağımız bir
teknoloji. Biz elbette nanoteknolojinin
çevreye salınması sorunuyla da çok
ilgileniyoruz. Bunun ne gibi sonuçları
olacak? Örneğin bizim öne çıkan
endişe kaynaklarımızdan biri de
kanalizasyonlardaki nanogümüşün
tarlalara yayılarak gıda zincirine
katılması ve oradan da insan
vücuduna girmesiyle ilgili.
Ama Almanya’da atıklar ve atık
sular düzgün bir şekilde arıtılıp
dağıtılıyor, değil mi?
Nanogümüş ile ilgili olarak bilhassa
da atık su arıtma tesisleri konusunda
bu maddenin tıpkı geleneksel
gümüş gibi tesisteki suyu temiz
tutan mikro organizmalara zarar
verebileceğine dair bir endişe var.
Bu durum muhtemelen atık su
arıtma tesisinin düzgün bir şekilde
çalışmasını engelleyerek çevresel
koruma mekanizmalarının devre dışı
kalmasına neden olabilir. Araştırmalar
nanogümüşün genellikle suda
yaşayan organizmalara zarar verdiğini
gösteriyor. Yani biz şunu diyoruz:
‘Bir dakika bekleyin!’ Bizim temkinli
bir şekilde ilerlememiz şart. Özellikle
de nanogümüş kullanımı çok yaygın
olduğu için. Örneğin kötü kokuların
önlenmesi için onu deterjanların veya
elbiselerin içine katıyorlar ve sonra bu
elbiseler yıkandığında onlar çevreye
salınmış oluyor.~Birkaç bariz örnek dışında nanoteknolojinin insanlar ve çevre üzerindeki negatif etkileri hakkında aslında ne kadar bilgi sahibiyiz? Burada korkutucu olan, çok az şey
biliyor olmamız. Geçenlerde üst
seviye bir Alman federal otoritesi
tarafından yürütülen bir araştırma
projesinin yayınlanan ön bulgularında
analiz temelleri üzerinde çok sayıda
çalışmanın yapıldığı ve herhangi
bir somut sonuca ulaşılmakta
zorlandığı yazıyordu. Maalesef ki
nanoteknoloji söz konusu olduğunda
yıllardır parçacıkları değerlendirecek
iyi yöntemlerin çok yakında ortaya
çıkacağını duyup duruyoruz, ancak
görünüşe göre bu alanda gerçek
anlamda tek bir ilerleme bile
kaydedilemiyor.
Size göre güvenlik araştırmaları
neden bugüne kadar teknolojik
gelişmelerin bu kadar gerisinde
kalıyor?
Nanoteknolojiye yatırılan kamu
fonlarının büyük bir çoğunluğu
geliştirmeye gidiyor ve sadece
yaklaşık yüzde 5 kadarı risk
araştırmalarına veriliyor. Bu yüzden
de endüstrinin pazara sunduklarıyla
bu malzemelerin bize ve çevreye ne
yaptıkları hakkındaki bilgimiz arasında
daima büyük bir uçurum oldu. Bu
nedenle biz risk araştırmalarına
verilen kamu fonlarının oranının yüzde
10 ila yüzde 15 arasına çıkartılmasını
istiyoruz.
Kendi ürünlerini geliştirmek için
nanoteknolojiden faydalanan
şirketlerden ne bekliyorsunuz?
Onlar kendi ürünlerinin nanomalzeme
içermelerinden kaynaklanabilecek
potansiyel riskleri araştıracak testler
uygulamalılar. Ortada zaten çok
kapsamlı testler yapan şirketler var
ama bu konuda çok da fazla çaba
sarfetmeyen şirketler de var. Yetersiz
testler yapan ya da hiç yapmayan
şirketler sonradan sorunlu olduğu
ortaya çıkabilecek malzemeler
kullanıyorlarsa bu bir krize neden
olabilir ve ardından o endüstrinin
tamamı gözden düşebilir. Bu yüzden
şirketler açısından gerçekten en iyi
olanı nanomalzemeler hakkında daha
tutarlı düzenlemelere gidilmesi olur.
İnsanların ve çevrenin sağlığı
ile teknolojik ilerlemeleri
barıştırabilecek düzenlemelerin
nasıl olması gerekir?
Biz tüketici uygulamalarında
nanomalzemeler için genel bir
etiketleme şartnamesi ve bu
uygulamaları listeleyen bir kayıt
dairesi olması gerektiğini söylüyoruz.
Bu şartnamenin “Bu nanomalzeme
ürünün içine hangi amaçla katılmış?
Onun ne gibi etkileri olabilir?
Araştırmasının nerelerinde olası
boşluklar var?” türünden özlü
bilgilere de yer vermesi gerekir. Bu
sayede ben bir tüketici olarak çok
daha bilgilenmiş durumda seçimler
yapabilirim. 2013 ortalarından itibaren
AB genelinde kozmetik sektörü
için nanoparçacıklara yönelik bir
etiketleme şartnamesi yürürlükte ve
aynısı 2014 sonu itibarıyla gıda için de
geçerli olacak. Ancak biz bu işin çok
yavaş ilerlemesinden endişeleniyoruz.
Bu yüzden kendi başımıza eyleme
geçmeye karar verdik. BUND
nanoürünler için çevrimiçinde
bir veritabanı oluşturuyor. Bizim
hedefimiz tüketicilerin ne satın
aldıklarını bilebilecekleri bir şeffaflık
ortamı yaratmak.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?