“Çin’den Korktuk, Yeni Sektörlere Girdik”

Eren Holding, Türkiye’ye iç çamaşırı “Eros” markasıyla tanıttı. Adını tekstil ile duyurdu. Ancak, tekstilde yaşananlar nedeniyle rotasını farklı sektörlere çevirdi. Önce kağıt, ardından perakende, ...

1.07.2007 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Eren Holding, Türkiye’ye iç çamaşırı “Eros” markasıyla tanıttı. Adını tekstil ile duyurdu. Ancak, tekstilde yaşananlar nedeniyle rotasını farklı sektörlere çevirdi. Önce kağıt, ardından perakende, çimento ve enerjiye yatırım yaptı. Şimdi ise tekstilden tamamen çekilme gündemde. Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Eren, “Ben üretimde ve ticarette Çin rekabetinden çok çekiniyorum. Belki abartıyorum ama Çin’in Türkiye’de ‘acılı Adana’ bile satacağından şüpheleniyorum. Onun için girdiğimiz sahaları seçerken buna önem veriyoruz” diyor. 2006’da 660 milyon dolar olan cirosu ise bu yaklaşımla 2011’de 1 milyar dolara çıkarmayı hedefliyor.

Her şey Zeytinburnu’nda küçük bir atölyede başladı. Yıl 1969’du ve Bitlis’den göç eden Eren ailesi, iç çamaşırı üretiminde ilk adımları attı. Fark yaratmak için o güne dek yapılmayanı yaptı. Erkekler için renkli iç çamaşırları piyasaya sürdü. İşin küçük hacmine karşın ailenin vizyonu genişti. Bu nedenle bütçesinin büyük kısmını reklama ayırdı.“Kıskanç bayanlar eşinize Eros giydirmeyin” sloganlı reklam bir anda tüm Türkiye’nin tanıdığı ve yıllarca işletme fakültelerinde örnek vaka olarak okutulacak bir marka yarattı.

Ancak bugün gelinen noktada Eros markası ölmüş durumda. Eren Holding ise enerji, kağıt ve çimento sektörlerinde yatırımlarını artırırken, ilk büyüme ivmesini yakaladığı tekstilden yavaş yavaş çekiliyor.

Eren Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Eren, “Türkiye’nin ileride bir elektrik sıkıntısı ile karşılaşacağını gördüm. Bu arzı belli bir seviyeye çıkarmak için şiddetle elektrik üretimine ihtiyaç var. Biz devletten herhangi bir garanti almadan işe girdik. Yabancı şirketler bize hayret ediyor. Enerjide bizimle ortaklık kurmak isteyen var. Onların bu talebinden de Türkiye’de elektrik işinin kârlı bir iş olacağını anlıyoruz” diyor.

Enerjiye ağırlık vermeye devam edeceklerini belirten Ahmet Eren, Çin’in varlığından korktukları için bundan sonra da rekabete kapalı alanlarda büyümek niyetinde olduklarını belirtiyor. Eren Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Eren, geçmişten bugüne büyüme hikayelerini, rekabette uyguladıkları stratejileri ve gelecek planlarını Capital’e anlattı:

* Öncelikle ilk günden bugünlere geliş hikayenizi öğrenebilir miyiz? Aileniz ilk ne zaman işe başladı?
Ailemizin iş yaşamı babamızla başlar. Babam İstanbul’da Sultanhamam’da iç çamaşırı üretim ve ticaretiyle uğraşıyordu. 1969’da kurulan Eros Çamaşırları bu yönde faaliyet gösterdi. Eros Türkiye’de ilk renkli iç çamaşırını üreten ve “Kıskanç bayanlar eşinize Eros giydirmeyin” sloganıyla ilk reklam yapan iç çamaşırı markası. O dönemler Türk erkeğinin renkli iç çamaşırı giymesi çok aykırı olarak görülüyordu ama oldu.

Eros da iç piyasada reklamla büyüdü. Eros gibi küçük bir şirketin sermayesinin büyük bölümünü reklamda harcıyor olması o zaman işletme fakültesinde örnek vaka olarak okutuldu. İnsanlar bu kadar küçük bir işletmenin nasıl bu kadar reklam verebildiğine şaşırıyorlardı. Ama yapılan reklam sonucu iç piyasada patlama yaşandı. Eros renkli iç çamaşırının jenerik markası oldu.

* Siz bir dönem kamuda hesap uzmanı olarak çalıştınız… Aile şirketine katılma kararını nasıl aldınız?
Ben eğitimimi yurtdışında aldım. Sonra da Maliye Bakanlığı’nda hesap uzmanı olarak çalışmaya başladım. Ancak annem bu durumdan memnun değildi. Babamla çalışmam konusunda ısrar ediyordu. Hesap uzmanı olarak şehir şehir dolaştığım için, “Ayağını kır, babanla otur” diyordu. Ben de 1975 yılında şirkete dahil oldum.

* Sizin katılımınızla şirket nasıl bir değişim yaşadı?
Eros çamaşırları, Zeytinburnu’nda küçük bir yerde, üretim yapıyordu. Üç kardeşim de şirkette babamla birlikte işin içindeydi. Benim şirkete katkım daha çok Eros çamaşırlarını dış pazarlara yöneltmek oldu. Çünkü ben katılana kadar şirketin ihracatı yoktu. Benim şirketin dışa dönmesini sağladım. Bunun nedeni de üniversiteyi yurtdışında okumam ve İngilizce biliyor olmamdı. Üretimle daha az ilgileniyordum. Orada kardeşlerim daha ön plandaydı. Yurtdışına açılmasıyla birlikte Eros yükselişe geçti. Daha önce sadece içeriye binlerle satarken, yurtdışına yüzbinlerle satmaya başladı. Özellikle Amerika’ya ve Rusya’ya ihracat önümüzü açtı. Komünist dönemde Rusya’da iki, Polonya’da bir tesisimiz vardı. Polonya’daki tesisi Amerikan kotalarını aşmak için kurmuştuk. Tüm bu dış yatırımları ben teşvik edip yönettim. Üretimimizin büyük kısmı ihracata yönelince büyümemiz hız kazandı.

* Sonraki yıllarda büyümeniz nasıl gerçekleşti?
1980 yılında kağıt sanayine girdik. Kağıt üretiminde başlangıçta Hürriyet gazetesiyle ortaktık. Zamanla işi aldık. 1990’da Lacoste’u Türkiye’ye getirdik. Lacoste markasıyla 1991’de ortaklık anlaşması yaparak ilk Lacoste mağazamızı açtık. Üretimimiz büyüdü. Başarımız üzerine Lacoste, Türk Cumhuriyetleri’nde de ortaklık teklif etti. 1992 yılında Denizli Çimento özelleştiriliyordu. Oraya talip olduk. Bilmeden fiyatından 10 milyon dolar fazla vererek satın aldık. Ama o verdiğimiz para için sonradan pişmanlık yaşamadık. Çimento işi büyüdü. Son yıllarda perakendeciliğe yöneldik. Son 2 yıldır da enerjiye yoğunlaşıyoruz. Perakendecilikte Lacoste dışında aldığımız markalar ve açtığımız mağazalar oldu. Örneğin Burberry çok iyi iş yapıyor. Millette çok para var. Lacoste hiçbir krizden olumsuz etkilenmedi. Türkiye’de bir yüksek gelir grubu var, kriz onları etkilemiyor. Ya da onların tüketiminde bu tüketim lüks tüketim değil. İnanın ben bugün Burberry’de bu fiyatları pahalı buluyorum. Ama alanlar var.
Swatch, Calvin Klein, Coach markalarını da Türkiye’de biz temsil ediyoruz.

* 1997 yılında Eren Holding’in kuruluşundan sonraki süreçlerde büyümeniz nasıl gelişti?
Eren Holding, birkaç sektörde bulunan şirketlerimizin tek merkezden ortak bir şekilde yönetilmesi ve bu şirketlere sermaye koyma amacı ile kuruldu. O sırada tekstil, ambalaj, kağıt, çimento sektörlerinde vardık. Enerji yatırımlarımız da henüz başlamıştı. Aynı sektörde büyümek yerine değişik sektörlere girme gibi bir politika izlemiştik.

* Bugün toplam kaç sektörde yer alıyorsunuz? Bulunduğunuz sektörlerdeki konumunuzdan bahseder misiniz?
Şu anda kağıt, çimento, perakende, turizm, tekstil, enerji ve ambalaj sektörlerinde yer alıyoruz. Pazar payı bakımından en büyük olduğumuz alan kağıt. Türkiye kağıt üretiminin şu anda yüzde 22’sini üretiyoruz. Gelecek yıl bu yüzde 50’ye çıkacak. Önümüzdeki yıllarda enerjide de büyümüş olacağız. 2007 itibariyle 100 megawatt olan üretim kapasitemiz 2010 yılında 860 megawatt olacak.

* Bulunduğunuz sektörlerde birinci olmak gibi hedefiniz var mı?
Kağıtta birinciyiz. Enerjide de yaptığımız son yatırımımız bitince elektrik üretiminde özel sektör olarak birinci olacağız. Çünkü Türkiye’de bin 360 megawattlık başka bir özel sektör kuruluşu yok. Çimentoda ne yapacağımızı önümüzdeki yıllar gösterecek. Onun dışında perakende sektöründe hızla ilerliyoruz. Bu branşta iddialıyız. Ama gıda perakendesinde iddiamız yok. Zaten insanın her sahada birinci olması mümkün değil.

* Farklı sektörlerde yeni yatırımlarınız var mı?
Turizmde Rixos Bodrum’un mülkiyeti bizim. Şimdi yanına bir tane daha yapacağız. Şu aşamada onun işletmecisi kim olacak bilmiyorum. Bunun yanında İstanbul’da beş yıldızlı bir otel ve kongre merkezi projemiz var. Bunun inşaatı başlamak üzere.

* Şirket satın alarak ya da birleşerek büyümeyi düşünüyor musunuz?
Türkiye’de şirket satın alarak büyüme konusunda uygulamamız oldu. Ambalaj sektöründe öyle büyüdük. Bu konuda başka satın almalara da hevesliyiz. Çimentoda komşu ülkelere de hevesimiz var. Geçmişimize bakarsak büyümemiz satın almalardan çok yeniden kurma ve kapasite artırma şeklinde gerçekleşmiş. Öyle devam edecek.

* Siz çok temkinli gidiyorsunuz… Bundan sonraki hedefiniz nedir?
Ben gerek üretimde gerekse ticarette Çin rekabetinden çok çekiniyorum. Belki abartıyorum ama Çin’in Türkiye’de “acılı Adana” bile satacağından şüpheleniyorum. Onun için girdiğimiz sahaları seçerken buna önem veriyoruz. Örneğin, kağıtta bir bölgesel gücüz. Çin’in bizimle bu alanda rekabet etmesi mümkün değil.

İtalyan Maliye Bakanı, “Kotalar konması gerekiyor” diyor. Bir şekilde Çin’e karşı kendimizi hazırlamamız lazım. Tremonti, “Hiçbir kuralın uygulanmadığı bir ülkeden, hiçbir kural uygulanmaksızın mal tedarik ediyoruz” diyor.

Çin’de hakikaten ne asgari ücret, ne grev lokavt var. Hiçbir şey yok ve Çin gerçekten sonsuz dipsiz kuyu. 550 milyon çalışan nüfusu var. Bunların aylığı 20–30 dolar. Bunlar ayda 3 bin dolara çıkacak da artık Çin’de üretim pahalı olacak. Bunun için ne kadar bekleyeceğiz?

Çin’den fazla mı korkuyorum? Korkuyorum. Tekstile yapılanı gördüm, diğer sanayileri de görüyorum. Kurallar koymak lazım, korunmamız lazım. Biz de Eren Holding olarak rekabete kapalı alanlarda büyümeye devam edeceğiz. Komşu ülkelere kayma hedefimiz var. Türk girişimcisinin oralarda da başarılı olacağına inanıyorum. Ama önce ülkenizde güçlü ve güvenilir olmalısınız.

* Uzun vadede hedefiniz nedir?
Türkiye’de uzun vadeyi beş yıl olarak değerlendiriyorum. Beş yıl sonra istihdam edilen kişi sayısının 4 bin kişi olmasını planlıyoruz. İhracatta 150 milyon doları, ciroda ise 1 milyar doları aşarsak hedefe ulaşmış olacağız. Tekstil hariç diğer uğraştığımız bütün sektörlerde büyümemiz sürecek. 2011 yılında enerji birinci sektörümüz, kağıt ikinci, çimento dördüncü ve perakende beşinci sıradaki sektörümüz olacak. Çimento ve enerjide komşu ülkelere kayma ihtimalimiz var. Bulgaristan Romanya gibi komşu ülkelerde çimento için yatırım yerleri arıyoruz. Sıfırdan şirket kuracağız. Grup ciromuzun yüzde 22’sini oluşturan perakendede şu anda ağırlığı Türkiye’de olmak üzere 105 mağazamız var. Bu sayı sanırım 5 yıl içinde 150 mağazayı bulur.

* Şu an ailede kaç kişi var şirkette?
Dört kardeşiz ve hepimiz de çalışıyoruz. İkinci jenerasyondan gelen var. Onlar sekreterin yardımcısı olarak başlıyorlar, yavaş yavaş geldikleri noktalar var. Şu anda aktif olarak 3-4 yeğenimiz var. Benim kızım yeni katıldı. Sonraki jenerasyonun başarılı olması için bir anayasa hazırladık. O anayasaya ile inşallah başkalarının başına gelen bizim başımıza gelmeyecek, Eren Grubu, dağılıp parçalanmayacak. Şu an dördüncü jenerasyonun iş başında olduğu ortağımız Lacoste grubu gibi, biz de sonraki jenerasyonlarında elinde büyümeye devam etmeyi umuyoruz.

* Şirkete katıldığınızda bugünü görebilmiş miydiniz?
İşlerimizin bu kadar çeşitlenebileceğini düşünmemiştim. Daha çok Eros’a ve ihracata konsantre olmuştuk. Sonraki yıllarda tesadüf eseri başka sahalara kaydık. Ama bu çeşitlendirmenin bize ne kadar yararı olduğunu şu an daha iyi görüyorum.

 “Enerjideki En Büyük Yatırımı Yaptık, Yabancılar Bile Şaşırdı”

1 Milyar Dolarlık Yatırım
Son dönemde enerjide öncü olacak yatırımlarda bulunuyoruz. Şu anda Çorlu’da doğalgaza dayalı 110 megawatt’lık elektrik tesisimiz var. Ama Zonguldak’ta da ilk etapta 760 megawatt’lık kömüre dayalı 2 ünitelik santral kuruyoruz. Onun ihtiyaç duyduğu kömürü yurtdışından ithal etmek üzere Zonguldak’ın yakınına büyük bir liman yapıyoruz. Bu limanla 760 megawatt yatırımın 800 milyon ya da 1 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor.

Önümüzdeki dönemde bir 600 megawatt’lık daha ek yapacağız ve oradaki toplam üretim kapasitemiz bin 360 megawatt olacak. Bu bir Türk şirketinin kömüre dayalı olarak enerji sektöründe yapacağı en büyük yatırım.

Elektrikte Üretim Açığı Var
 Ama sonradan Türkiye’nin ileride bir elektrik sıkıntısı ile karşılaşacağını gördüm. Bu durum işi bilenler tarafından çok iyi tahlil ediliyor. Türkiye maalesef önümüzdeki yıllarda böyle bir sıkıntı yaşayacak. Bu talebi karşılamayan bir arzla karşı karşıya kalacak. Bu arzı belli bir seviyeye çıkarmak için şiddetle elektrik üretimine ihtiyaç var. Biz devletten herhangi bir garanti almadan işe girdik. Yabancı şirketler bize hayret ediyor.

Enerji Kârlı Bir İş Olacak
 “Devlet sizden bu elektriği alma garantisi vermeden, siz nasıl oluyor da bu işe giriyorsunuz” diyorlar. Nasıl olsa bu malı birisi isteyecek. Devlet istemese de şirketler bize elektrik ver diyecekler. Biz de malı onlara satacağız. Enerji piyasası düzenleme kurulu ve yasalar, elektriğin serbestçe satılmasını düzenleyecek. Biz de bu yasalara güvenerek bu işe girdik. Devlet de zaten elektrik açığını kapatmak için bir an önce nükleer enerjiye girmek istiyor. Enerjide bizimle ortaklık kurmak isteyen var. Onların bu talebinden de Türkiye’de elektrik işinin kârlı bir iş olacağını anlıyoruz.

 “Tekstilin Payı Yüzde 5’e Kadar Gerileyecek”

* Büyümenizin ilk adımı olan Eros bugün ne durumda?
Maalesef Eros’u uluslararası marka yapamadık. İhraç yaptığımız ülkelere Eros’u onların markasıyla sattık. Bu bizim eksiğimiz oldu. Bana göre bir markanın marka olması için uluslararası olması lazım. Markanı dünya için üretiyor, dünyaya satabiliyorsan büyüyebiliyorsun.

Colin’s, Mavi Jeans gibi markalar yurtdışında mağazalar açıyor, yurtdışında marka olmaya çalışıyor, onları kutluyorum. Eros’a yatırım durdu. Yurtdışında başka markalar altında ihracatı var. İçe dönük olan bu markayı yaşatamadık.

* Şu an için tekstilde durumunuz nedir? Tamamen çekiliyor musunuz?
Şu an tekstilde küçülüyoruz. Yatırımlar içinde tekstil yok gibi. Maalesef bizim dışımızdaki şirketler de tekstilde küçülüyor. Başlangıçta uğraşı konumumuzun yüzde 100’ü tekstilken bugün yüzde 12’ye indi. 2010 yılında da yüzde 5’ler seviyesine düşecek.

Bizim de tekstilde Lacoste markasıyla diğer ülkelere ihracatımız sürüyor. Tekstilde tam bir entegre tekstil kuruluşumuz var. Onu muhafaza edeceğiz. Ondan çıkamayız. Lacoste’un sattığımız ürünlerinin yüzde 40’ını biz üretiyoruz. Büyük miktarda sattığımız kalemleri mesela tişörtleri biz üretiyoruz. Burberry’de 2 mağazamız var. Onun için üretim yapılmaz. Calvin Klein’da 2 mağazamız var.

 “Tarımda Dünya Markası Yaratabiliriz”

* Marka yaratmak konusunda tecrübeniz var, dünya markalarıyla da çalışıyorsunuz. Dünya markası yaratmak gibi bir isteğiniz var mı?
Diğer sahalarda belki olur. Mesela bizim Modern Karton’un önümüzdeki yıllarda Avrupa’nın sayılı markalarından biri olacağını biliyorum. Modern Karton şu anda kalite ve teknoloji olarak Doğu Avrupa’nın en büyük oyuncusu haline geliyor. Ancak tekstilde o şansımızın zor olduğunu düşünüyorum. Çünkü marka bana göre dizayndır. Çizenin markası olur. Zorlamayla olmuyor. Güney Kore tekstilde bizden çok daha ileriydi. Ama şimdi tekstilde Güney Kore markası biliyor musunuz? Ülkelerin endüstrileşme sürecinde tekstil ilk sırada gelir. Endüstrileşme ilerledikçe ülkeler tekstili yavaş yavaş terk ederler. Almanya terk etti, arkasından Fransa, İngiltere, İtalya ve Güney Kore terk etti. Yaşayanlar ise markalar. Çünkü dizayn çok önemli. İtalyanlar bu konuda çok iyiler. Adamlar binayı da mobilyayı da tekstili de otomobili de çiziyorlar. Yaratanlar onlar. Türkler’de bu yok mu? Olabilir. Türkiye de zeki ve yaratıcı. Şu anda Colin’s ve Mavi Jeans neler yapacak bakalım. Ben Avrupa’ya ihracı mümkün olabilecek ve Çin’in rekabetinden uzak olabilecek tarıma yönelik markalar oluşturabileceğimize inanıyorum. Avrupa büyük bir pazar. Avrupa’da bu pazarda tarım ürünleri üretmek gittikçe pahalı hale geliyor. Onlar bu işi sübvansiyonla yapıyorlar. Türkiye’de sübvansiyona gerek kalmadan bu konuda marka yaratmak mümkün olabilir.

 “Perakende de Büyümek Çok Kolay”

Yabancı Geliyor Ama Yatırım Yok
Kolay sektör yok. Büyümeyi zorlaştıran kapital. Türkiye’de para yok. Çok para geliyor ama yabancılar gidip gayrimenkul ya da hazır işletmeyi alıyorlar. Türkiye’de sıfırdan yatırım yapan hali hazırda şirket yok. Hiç falanca şirket geliyor, yatırım yapıyor diye duydunuz mu? İstihdamı artırıcı bir şeyler yapılmıyor.

“Sanayicilik Hammallık”
İstihdamı artırıcı faaliyetleri biz yapıyoruz. Bazen bize şaşırıyorlar. “Sanayicilik adeta hamallıktır. Siz yüklenmişsiniz götürüyorsunuz” diyorlar. Biz bunu biliyoruz. Örneğin perakendecilik büyümede çok kolay bir sektör. Bir günde mağaza açıyorsunuz. 10 mağaza bir fabrika demek. Zonguldak’taki yatırımın inşaat haline gelmesi 3 yıl sürdü. Taa Genel Kurmay’a kadar bin yerden müsaade istedik.

Yatırımın Önünde En Büyük Engel
 Devlet kendisi kurunca şak diye kuruyor, özel sektörün de burnundan getiriyor. Çevreciler, “Efendim bu kömürün tozunu nereye atacaksınız” diyor. Kültür Bakanlığı yerin kültür yapısına bakıyor. Tarım Bakanlığı “Birinci sınıf tarım arazisi mi ona bakacağız” diyor… Sonra Ankara’dan heyet geliyor. Yatırımın önünde iki engel var: Bürokrasi ve kapital. Bürokrasi en önde geliyor. Şuraya milyar dolar koyun, bir fabrika kuracağız deyin. 2-3 yıldan önce çivi çakamazsınız. Para orada durur ve siz ona bakarsınız. Yani bürokrasi en büyük engel.

Nilüfer Gözütok
[email protected]

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz