Kötü Yöneticiler Işıklar’ı Zora Soktu

Oğuz Işık / Işıklar Holding    Oğuz Işık, 1990 yılında ölen Turgut Işık’ın kardeşi… Işıklar Holding’in temellerini birlikte attılar. Ama o hep arka planda olmayı tercih etti. İstikrarlı,...

1.03.2003 02:00:001
Paylaş Tweet Paylaş
Oğuz Işık / Işıklar Holding  
 
Oğuz Işık, 1990 yılında ölen Turgut Işık’ın kardeşi… Işıklar Holding’in temellerini birlikte attılar. Ama o hep arka planda olmayı tercih etti. İstikrarlı, ancak emin adımlarla büyümeyi tercih ettiler. Ancak, son yıllarda grup hızlı büyüme sürecine girdi, çok sayıda fabrika kurdu, yurtdışında yatırım yaptı. Oğuz Işık, uyarılarını yaptı, fakat kendini dinletemedi. Şimdi ise İstanbul Yaklaşımı devrede. Hızlı büyümeden daha önemli bir saptama ile nerede hata yaptıklarına dikkat çekiyor: “Bizim en büyük hatamız, uzman yönetici bulamamak oldu. Ya biz şanssızdık ya da bulmayı beceremedik. Belki de Türkiye’de iyi yönetici sayısı çok az”.  
 
O, Bartınlıların “Oğuz Ağabey”i… Işıklar Holding’in kurucusu Turgut Işık’ın kardeşi. Resmi görünüşüne bakmayın, gülünce güller açıyor yüzünde. “2003’te emekli olmaya karar verdim” diyor…Ustabaşından bekçiye, fabrikadaki herkes yasta. Onun babacan halini, tok sesini özleyeceklerini fısıldıyorlar.  
 
Oğuz Işık’tan söyleşi koparmak da öyle kolay olmadı! Hatır-gönül koyduk. “Size misafir olmak istiyoruz” deyince kıramadı bizi. “Işıklar Holding nerede hata yaptı?” diye soruyoruz.  
Her şeyi dobra dobra anlatıyor. Söyleşiyi tamamladığımızda şaşırıyoruz. Çünkü, onun saptamaları, 2001 yılında gruba yeni bir dönem başlatmak misyonu ile gelen Işıklar Holding İcra Grubu Başkanı Hilmi Güvenal’ın analizleriyle birebir örtüşüyor.  
 
“Hani belki de ona bir kulak veren olsaydı, zamanında Işıklar Holding bu kadar zora düşmezdi” diye geçiriyoruz içimizden…  
 
Oğuz Işık, Amerika’ya yatırım yapmadan önce yeterli inceleme yapılmadığını düşünüyor. 2002 yılının kasım ayında Capital’e açıklama yapan Hilmi Güvenal ise “Amerika’da niye tuğla fabrikası yatırımı yapıldığını anlayamadım” diyor.  
 
Oğuz Işık, “Borçların yüksek faizleri yüzünden sıkıntıya düştük. Borcun çoğu faiz” diyor. İcra Kurulu Başkanı Hilmi Güvenal’ın saptaması da onunla paralel:  
 
“Bulgaristan yatırımı için alınan 50 milyon dolarlık kredi grubu önemli bir yükün altına soktu. Bu nedenle, konsolide borçlar 200 milyon dolara ulaştı.”  
 
Rıza Kutlu Işık ve Uğur Işık’ın amcası olan Oğuz Işık, yeğenlerini şöyle tanımlıyor:  
 
“Rıza 1991’de işlerin başına geldiği zaman 27 yaşındaydı. İkisi de genç. Atak davrandılar. Ama piyasa artık atak yatırımcıyı kaldırmıyor.”  
 
Capital, Oğuz Işık ile Bartın’da, fabrikasında görüştü, Işıklar Holding’de yaşananları anlatmasını rica etti. Oğuz Işık’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyleydi:  
 
Ağabeyiniz Turgut Işık ve siz iş hayatına nasıl girdiniz?  
 
Ailemizin akaryakıt istasyonu vardı. Aygaz ve Arçelik bayiliği de yaptık. “Sanayiye girmemiz gerekiyor” diyen rahmetli ağabeyimdir. Aramızda 8 yaş fark vardı. Askerliği yapıp döndüm ve 1960 yılında birlikte çalışmaya başladık. 1990’a kadar beraber çalıştık.  
 
Sanayi yatırımları ilk olarak STFA ortaklığı ile mi başladı?  
 
1965 yılında STFA (Sezai Türkeş Fevzi Akkaya) şirketi Bartın Limanı’nı inşa ediyordu. Ağabeyim onlarla tanışmış, arkadaş olmuş. Aralarında güven oluşmuş. Onlarla bir işbirliği yaptık. Baksan Kağıt Fabrikası, bu ortaklık sonucu doğdu. 1972’de de tuğla fabrikası yatırımı için harekete geçtik ve bir yıl içinde tamamladık. O zamanlar her önüne gelen fabrika kuramıyordu. Devlet Planlama Teşkilatı etkindi. DPT’den teşvik belgesi almak kolay değildi, çok detaylı incelemeler yapılıyordu. Fizibilite raporu isteniyordu ve Türkiye’nin bu fabrikalara ihtiyacı olup, olmadığı inceleniyordu. Şimdiki gibi her isteyen her istediği yatırımı yapamıyordu. Kağıt fabrikası için bu izni almamız 2 yıl sürdü. Tuğla fabrikası için ise 1,5 yılda aldık.  
 
1973 Kasım ayında bu tuğla fabrikasını açtığımızda ben 33 yaşındaydım. Türkiye Elektrik Kurumu’ndan fabrikaya enerji talep ettik. TEK, bize buraya hat çekemeyeceğini, ancak bir profil hattı verebileceğini söyledi. Açıkçası “Ben istimlak yapamam. Bu hattaki köylüler ile çıkabilecek çatışmaları siz halledin” dedi. Kolları sıvadık, derenin karşısından bu tarafa enerji hattı getirebilmek için tam 1 yıl uğraştık.  
 
Bu talihsiz bir zamanlama oldu. 1974’te Kıbrıs Harekatı başlayınca, bizim işlerimiz bıçak gibi kesildi. Epey sıkıntı çektik. Stoklarımız dağ gibi oldu. 1975 sonrasında işler düzelmeye başladı.  
 
İşleriniz nasıl büyüdü?  
 
Türkiye’de krizler bitmiyor. Bu arada bizim sektörümüzde kayıt dışı çalışmanın yoğun olması da problem yarattı. Rakiplerimiz kayıt dışı istihdam, kayıt dışı satış sayesinde fiyat rekabeti başlattılar.  
 
O zaman biz düşündük, taşındık. İnşaat tuğlası kulvarından nasıl çıkarız? Nasıl farklı bir ürün arayışına girdik. Önce dekoratif tuğla, balkon tuğlası, yer döşemeleri yapmaya başladık. İlk başta istediğimiz kaliteyi tutturamadık. Bir Avrupa seyahatinde İngiltere, Almanya ve İtalya’daki fabrika sahipleri ile tanıştık. Onlardan dokümanlar aldık, incelemeler yaptık.  
Ardından fabrikadaki ekipmanları değiştirdik. Yeni tip ürünler üretmeye başladık. Şu anda pazarda bu alanda çok iyi bir yer edindik. Taban, pres ve kaplama tuğlaları alanında üretim yapıyoruz.  
 
Merkezinizi ne zaman İstanbul’a taşıdınız?  
 
Fabrikaları kurmak için proje geliştirirken, gerekli izinleri alırken bu işleri Bartın’dan kontrol etmek zor oluyordu. Ağabeyim 1969-1970’de İstanbul’a gitti ve orada bir büro kurdu. Ben de burada kaldım.  
 
Bartın’daki iki fabrikanın ardından Konya Çumra, Kırşehir’deki kireç fabrikası alındı. 1990’dan sonra yeğenlerim işin başına geçti. Hızlı bir yatırım dönemine girdik.  
 
Gazetelerde şöyle yazılmıştı: “Turgut Işık ilk fabrikasını 1969’da kurdu. 1990’a kadar Işıklar Holding’in fabrika sayısı 6’ya ulaştı. Oysa, 1990 sonrasında yönetime geçen Rıza ve Uğur Işık kardeşler 8 yılda, 14 fabrika açtı”… Sizce sorunun temeli bu hızlı büyüme mi?  
 
Fabrika açmak iyi bir şey. Ancak, önemli olan rantable fabrika kurabilmek ve işletebilmek. Sadece biz değil, Türkiye’de başka işadamları da “nam olsun” diye bazı işler yaptı.  
Tekstil ve seramik fabrikaları birbiri ardına kuruldu. Sonuç ne oldu? Enflasyonist ortam düzelmeye başlayınca ve buna bir de kriz eklenince, bu yatırımların uygunsuzluğu açığa çıktı.  
 
Işıklar Grubu İstanbul yaklaşımından faydalanabileceği açıklanan ilk şirketlerden biri oldu. Şartları uygun bulundu. İşler bu noktaya gelinceye kadar olaylar nasıl gelişti? Grubun borçları neden yükseldi?  
 
Her şirket İstanbul yaklaşımından faydalanamıyor. İnceleyip, uygun bulunan şirketler bu uygulama kapsamına alınıyor. Belki de Işıklar Grubu’na, bu borcunu ödeyebilir güçte buldukları için bu olanak tanındı. Burada samimi bir yaklaşım gerekiyor. Bankalar sattıkları parayı geri almak ister. Karşılarında da güvenilir insan, güvenilir kurum isterler. Ancak, bu şekilde size ödeme kolaylığı tanırlar.  
 
Ağabeyim vefat ettikten sonra yeğenlerim işin başına geçtiler. Son 10 yıldır grubu onlar yönetiyor. Şimdi Hilmi Güvenal Bey geldi. Onun ne şartlarda anlaştığı konusunda benim pek detaylı bir bilgim yok.  
 
Sizce Rıza ve Uğur Işık nerede hata yaptı?  
 
Bu çocukların en büyük hatası, vaktinde uzman kişileri seçememek, uzman yönetici bulamamak oldu.  Amerika’da yatırım yapılacağı zaman, inşaat sektörü ile ilgili çok detaylı araştırma yapmak gerekiyor. Amerika, geniş bir coğrafyaya yayılmış, büyük bir ülke ve dev bir pazar. Orada alınacak fabrikanın teknolojik durumu, konumu her şeyi çok kritik.  
Pazara girmeden iyi bir hazırlık yapmak gerekiyor. Bizim böyle bir şeye fırsatımız olmadı. Çabuk karar verdik.  
 
O fabrikaların Türkiye’den idaresi kolay değil. Ben gereken zamanda, gereken şeyleri söyledim. Benim de yetkilerim bir yere kadar ama doğru bildiğimi söylerim.  
 
Neden iyi yönetici bulamadınız?  
 
Bilemiyorum. Ya biz şansızdık ya da bulmayı bilemedik. Belki de Türkiye’de iyi yönetici sayısı az. Gerçek fikirlerini her zaman açık açık söylemeye çekiniyorlar. Primimden olurum, işimden olurum diyorlar.  
 
Patrondan çekiniyorlar yani…  
 
Hepsi değil ama çekinenler çok. Sadece yöneticileri değil, herkesi dinlemek lazım. Ben bir pres operatörünün ağzından yakaladığım bir cümle ile üretimdeki bozukluğun sebebini keşfetmiştim.“Her şeyi ben bilirim” diyen kaybediyor.  
 
Bazı yatırımlarınızı kaybettiniz. Şimdi grubun yapısı nasıl?  
 
İnşaat şirketimiz duruyor. Konya Çumra’daki fabrikamız, kağıt fabrikalarımız bizde. Tuğla fabrikalarımız da duruyor. Diğerlerini elimizden çıkardık.  
 
Ancak, İstanbul yaklaşımının da şartları öyle hafif sayılmaz. Faiz oranları düşük değil. En azından vadeler biraz daha uzun olabilirdi. Bence 8 yıl ödeme süresi kısa. On yılın üzerinde olabilirdi ödeme süresi. Zaten borcumuzun çoğu faiz yükünden kaynaklanıyor.  
 
ZONGULDAK’DAKİ EFES BANK’I ALMAKTAN NASIL VAZGEÇTİK?  
 
1990’da vefat eden Turgut Işık Türkiye’den yetişen önemli işadamlarından biriydi. Oğuz Işık tam 30 yıl birlikte çalıştığı ağabeyini şöyle anlattı:  
 
Ağabeyiniz Turgut Işık bir işadamı olarak nasıldı?  
 
Girişimci ruhu denen şey onda vardı. Çok cesurdu. Ben onun kadar cesaretli davranamam doğrusu. Borçtan korkmazdı. O zamanlarda piyasa cesareti kabul ediyordu. Yatırım yapmasını severdi ve ince hesap yapardı. Gözlüğünü takıp, tek tek faturaları incelediğini biliyorum.  
 
Bankacılık işine girmek bir zamanlar çok modaydı. Turgut Bey bu işe hiç ilgi göstermedi mi?  
 
Biz ciddi anlamda bankacılık sektörüne girmeyi düşünmedik. Bu işi kafamızdan nasıl sildiğimizi de anlatayım. Çok komik bir hikayesi var. Zonguldak’ta “Efes Bank” adında bir banka vardı. Tek şubeli bir bankaydı. Ağabeyim bir gün atladı geldi İstanbul’dan. Sanıyorum, yıl 1979’du. “Efes Bank satılıkmış. Hadi gidip, bakalım” dedi. Yola düştük. Banka dedikleri bir apartman dairesinde oturan 3 kişiden oluşuyordu. Patron, veznedar ve muhasebeci…  
Başka da bir şey yok. Anladık ki, Efes Bank bu civardaki batakçı müteahhitlere borç vermekten başka bir iş yapmıyor. İşlerinde düzgün bir müteahhit yok. Herhalde bu batakçı adamlardan daha yüksek faiz alıyordu.“Adama bu bankayı kaça satarsınız?” diye sorduk. O zaman için büyük bir rakam söyledi. Biz de bu işten böylece vazgeçtik. Bir daha da düşünmedik.  
 
Başka anılarınız da var mı o yılların iş dünyasını yansıtan?  
 
Baksan kurulurken biz Sanayi Kalkınma Bankası’ndan teşvik belgesi ile kredi aldık. Yanılmıyorsam, 10 yıl vadeyle, 10 milyon mark aldık. Devalüasyon olunca, bizim kredi borcumuz da yükseldi.  
 
O zaman da Baksan’ın işleri iyi gidiyordu. Ağabeyim “Gidelim, Sanayi Kalkınma Bankası’na bu borcumuzu ödeyelim” dedi. Ancak, Sanayi ve Kalkınma Bankası bu parayı almadı. “Hayır” dediler…”Vadesi gelince ödeyeceksiniz” cevabını verdiler. Biz o parayı belki 10 katı olarak ödedik.  
 
“2003’TE GÖREVİMİ BIRAKACAĞIM”  
 
Işıklar Holding, satış ve devirlerle 200 milyon dolar olan borcunu 81 milyon dolara indirdi. Patronlar, ünlü Reşat Paşa Konağı dahil tüm özel mülklerini masaya koydular. Kalan bu borçta yeniden yapılandırıldı. Anlaşılan artık top İcra Kurulu Başkanı olarak görev yapan profesyonel Hilmi Güvenal’da. Oğuz Işık, Güvenal  ve ekibi ile ilgili sorularımızı şöyle açıkladı.  
 
İstanbul yaklaşımı çerçevesinde borçları yeniden yapılandırdıktan sonra yabancı şirketlerden ortaklık teklifi geliyor mu?  
 
O konularla Hilmi Güvenal Bey ilgileniyor. İstanbul’da yeni bir yönetim ve ekip çalışıyor.  
 
Burada sizinle birlikte çalışan aileden başkaları da var mı?  
 
Çocuklarımın başka işleri var. Damadım İstanbul’da genel müdür olarak üç fabrikayla ilgileniyor ve pazarlama teşkilatını yönetiyor. Benim burada statüm değişti. Şu anda fabrika müdürüyüm. 2003 yılının ilk aylarında da görevimi bırakacağım.  
 
Hilmi Güvenal Bey’i nasıl buluyorsunuz?  
 
Eskiden her ay İstanbul’a gider gelirdik. Ben son yıllarda pek gitmiyorum. İstanbul’dan da buraya gelen olmuyor. Telefonla irtibatımız var. Başarılı olmasını diliyorum.  
 
“İNŞAATTA FARKLI İŞ YAPAN KAZANIR”  
 
İnşaat sektörü durgunluk dönemini aşabilecek mi?
 
 
Türkiye’de inşaat sektörü biraz şişirildi. İnsanlar başını sokacak bir ev alıyor, bir tane daha alıyor. Sonra tutuyor bir daha alıyor. Çünkü, emlak değer kazanacak diye düşünüyor. Rant gelirleri zamanla yükseliyordu. Güney sahillerimiz yazlık adı altında bir sürü “boş ev” ile doldu. Emlak piyasası şişirilince Türkiye’de seramik, tuğla, boru fabrikaları kuruldu. Kapasite fazlası oluştu.  
 
Türkiye’de nüfus eskisi gibi hızlı artmıyor. İç piyasa bu kadar kapasiteyi kaldırmıyor. Müşteriler de seçici davranıyor ve iyi kaliteli ürünleri istiyor. Ebat, sağlamlık arıyor. İnşaat sektöründe sıradan işler değil farklı işler, ürünler yapanlar para kazanabilir artık.  
 
Farklılaşmadan ne kastediyorsunuz?  
 
Herkesin düşünemediğini düşünmek. Yapamadığını yapmak. Herkesi dinlemek.  
 
 
 
 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

1 Yorum

Bay Mason Clark 18 TEMMUZ 2017, 7:37

Evet e-posta yoluyla bize ulaşın eğer siz de bizim web www.masonclarkloanfirm.gnbo.com.ng bize ulaşabilirsiniz [email protected] bir kredi ihtiyacım var mı

Yorum Yaz