Gerçek bir sanatsever: Opet YK Üyesi Nurten Öztürk

OPET Yönetim Kurulu Kurucu Üyesi Nurten Öztürk, gerçek bir sanatsever. Şiir yazan ve fotoğraf çeken Öztürk, yaşanılan anı geleceğe aktarma düşüncesinden yola çıkıyor.

6.09.2022 14:44:000
Paylaş Tweet Paylaş
Gerçek bir sanatsever: Opet YK Üyesi Nurten Öztürk

Özlem Aydın Ayvacı

[email protected]

 CEO LİFE YAZ 2022 sayısından

OPET Yönetim Kurulu Kurucu Üyesi Nurten Öztürk, gerçek bir sanatsever. Şiir yazan ve fotoğraf çeken Öztürk, 4 fotoğraf sergisi açtı. Bu zamana kadar 3 kişisel fotoğraf sergisi bulunan Öztürk, kendi gibi fotoğrafla ilgilenen kardeşi Dr. Nursen Bilgin Kadayıfçıoğlu ile OPET’in 30’uncu yılına özel “MEET” adlı ortak bir fotoğraf sergisi gerçekleştirdi. Öztürk, “Fizyogram yöntemiyle içinde bulunduğum anı yaşatmayı ve gelecek kuşaklara aktarmayı hedefliyorum” dedi. 

OPET Yönetim Kurulu Kurucu Üyesi Nurten Öztürk, yeteneği konusunda oldukça mütevazı bir fotoğraf tutkunu. Öztürk, aynı zamanda şiirle de ilgileniyor. Yaptığı her sanat eserini toplumla paylaşma yolunu seçen Öztürk’ün bu zamana kadar pek çok fotoğrafı, sergiler ve kitaplar yoluyla toplumla buluştu. Nurten Öztürk, son dönemde fizyogram tekniğiyle fotoğraf çekmeye odaklandı. Bunun dışında, gezi, doğa ve insan fotoğraflarıyla bitki ve hayvan fotoğraflarını pandemi döneminde Spectum, Orbis ve Orbit adlı üç kitapta bir araya getirdi. Bu zamana kadar 3 kişisel fotoğraf sergisi bulunan Öztürk, kendi gibi fotoğrafla ilgilenen kardeşi Dr. Nursen Bilgin Kadayıfçıoğlu ile OPET’in 30’uncu yılına özel “MEET” adlı ortak bir fotoğraf sergisi gerçekleştirdi. Bu sergiye dair Öztürk, fizyogram yöntemiyle içinde bulunduğu anı yaşatmayı ve gelecek kuşaklara aktarmayı hedeflediğini söylüyor. Öztürk, “Fotoğraf anlayışım, ışığın karanlığa nasıl hükmettiğini, güzelliğin çirkinliğe nasıl kafa tuttuğunu, sevginin gücünü, yaşamın coşkusunu, doğanın dengesini göstermek istemekle başladı. Renklerin, şekillerin tüm cazibesini göz bebeklerimize dolduran minicik bir ışık huzmesinin yarattığı heyecan çok önemli. Değişik ışık kaynaklarının çevrelerine yaydıkları enerjiyi, evrene verdikleri mesajı okumaya çalışmayı seviyorum. Işığın ve rengin evrendeki raksı bir yaşam dersi" diyor. OPET Yönetim Kurulu Kurucu Üyesi Nurten Öztürk  fotoğraf tutkusunu CEOLife’daki röportajında anlattı:

Sanata yönelmeniz  nasıl başladı?

Kurulduğumuz günden bugüne bütün sanatsal alanlara destek verdik ve aslında insana değer verdik. Halbuki ticaret, kazanç bakış açısıyla yapılır. Ticaret, para demektir ve parayı ne getirirse ona değer verilir. Bu anlamda akaryakıt sektöründe araç değerliydi, yani istasyona giren araç. Ama biz aracın içindeki insan daha değerli diye düşündük, bu bakış açısıyla hareket ettik her zaman. İnsanımıza yarayacak, insanımızı mutlu edecek, ona değer katacak, onu geliştirecek faaliyetlere destek olmak istedik. Dolayısıyla sanata yönelmem de böyle başladı.

Siz iş hayatınızda da aslında “sorumluluk” odaklı ilerleyen bir lidersiniz. Hatta “aktivist” liderler arasında sayılıyorsunuz. Bu bakış açısına nasıl ulaştınız? 

Şirketin kurulmasından itibaren her bölüm��nde görev aldım. Sosyal sorumluluk projelerinin liderliğini üstlendim. Bu projelerde toplumsal sorunların çözümüne odaklandık. Sektörde fark yaratan “Temiz Tuvalet Kampanyası”, “Yeşil Yol Projesi”, “Örnek Köy Projesi”, “Tarihe Saygı Projesi”, “Trafik Dedektifleri Projesi” ve “Doğaya Saygı Projesi”nin fikir lideri ve yöneticiliğini yaptım. Bugüne kadar beş büyük sosyal sorumluluk projesiyle 20 milyondan fazla kişinin hayatına birebir dokunduk. Köyde yaşayanlar da mutlu olsun, yaşadıkları yerden gurur duysunlar ve kalkınsınlar istedik. Halkı bilinçlendirme çalışmaları yaptık. Milli park sınırları içinde olan pek çok köyü tanıttık. Her bir projemiz insanımızı geliştirdi. Onlara değer kattı. Yaptığımız bu hayır faaliyetleriyle karşılıklı olarak insanlarımızla gönül bağı kurduk. Sosyal sorumluluk projelerimiz insanımızın hayatına gerçekten dokundu. İçimizde hep birbirimizi dinledik, çalışanlarımızı dinledik. Aile bakış açısıyla çalıştık. Her bir çalışanımız ben konuşurken kendileri konuşuyor kadar mutlu oldu.

4’üncü serginize imza attınız. Bu kadar yoğun bir tempoda bu uğraşa başlamanız nasıl oldu?

Öğretmen bir babanın kızı olmanın gururunu hayatım boyunca yaşadım. Ben doğduğum zaman babam beni kucağına almış ve “Adı Nurten olsun” demiş ve bana da her zaman “Işık ol kızım” derdi. Sonraki yıllarda da bana hep sohbetlerimizde, “Işık ol kızım ve çevreni aydınlat” dedi. Çünkü ışık olabilmek için bir şeyler almak zorundasın ama bu aldığını kat kat çevrene yansıtmak da zorundasın. Babam kız kardeşime de Nursen adını vermiş. Biz çok farklı yetiştik. Bizim dönemimiz farklıydı. Çok zor koşullarda, köylerde eğitim aldık, sıkıntıların içinde büyüdük, çok farklı insanlarla birlikte yetiştik. Halkla iç içe olan bir yerde, mücadeleyi gördük ve toplumsal dayanışmayla zorlukların nasıl aşıldığını öğrendik. Mücadele hayat felsefemiz oldu. Bu kadar uğraş içinde nefes almak için hobilerimizin de olması gerekiyordu. Yoğun iş yaşamından kaçış, kendimize, içimize dönüş anlarımız olsun isedik. Fotoğrafla kendimize nefes alma fırsatı yarattık.

Fotoğraf çekmeye ne zaman başladınız? 

Fotoğrafı seviyordum ama aile fotoğrafları çekiyordum. Adım gibi ışığa dayalı bir hobi edindim. Fotoğrafla zaman içinde daha fazla ilgilenmeye başladım. Yurt dışı seyahatlerimde gittiğim yerleri yeniden ziyaret ettğimde önceki deneyimlerimi hissetmediğimi fark ettim. Bu nedenle fotoğraf çekip o anları ve anıları ölümsüzleştirmek ve sonrasında yeniden yaşamak istedim. Fotoğrafa böyle başladım. Sonra da fotoğraflarımı paylaşmaya başladım. Paylaştığım kişilerin de fotoğraflarıma baktığında farklı hissetmesini umdum.

İlk önce bayilerimize çektiğim fotoğrafları hediye ediyordum. Ardından şirket olarak bir gün bir yılbaşı takvimi yapmak istedik. Çalıştığımız ajansımızla takvime fotoğraf seçmeye çalışırken masamdaki bir fotoğrafı ajans sahibine gösterdim. Takvimde bu tip fotoğraflar kullanmak istediğimi söyledim. Karşımdaki kişi bana fotoğraflarımın çok güzel olduğunu söyledi ve takvimde benim çektiğim fotoğrafları kullanmayı önerdi. Ben bu öneriye, “Ders alayım,  usulüne göre çekeyim o zaman” şeklinde yaklaştım. Ajansın sahibi, “Hayır sizin doğal bir yeteneğiniz var. Bu yeteneğinizi kalıplara sokmayın, kendi bakış açınızla çekmeye devam edin, lütfen bu fotoğrafları kullanalım” dedi. Takvimden sonra sergiler, kitaplar ard arda geldi. Böylece fotoğraf peşinde koşma sürecim hızlandı.

Kız kardeşiniz Nursen Hanım bir hekim. Onu da fotoğrafa siz mi yakınlaştırdınız?

Kız kardeşim Nursen’i de ben teşvik ettim. Birlikte fotoğraf çekmeye başladık. Fotoğraf peşinde koşmaya başladıkça tüm yaşamınızı fotoğraf dolduruyor. Sevdiğiniz her şeyi çekmek için çaba harcıyorsunuz. Kız kardeşimle birlikte içten gelen bir yönlendirmeyle farklı yönlere yöneldik. Ben fizyograma yöneldim, o siyah beyaza... Hocama fotoğraflarımı gösterirken, “Nurten Hanım bunlar müthiş. Bunun adı fizyogram” dedi. Çektiğim fotoğrafların fizyogram olduğunu bile bilmiyordum. Böylece gündüzlerimi dolduran fotoğraf merakı, gecelerimi de doldurmaya başladı. El ayak çekilince, karanlıkla baş başa kalınca bana heyecan kaynağı oldu. Çekimlerde ışığın derinliklerini fark ettim.

Böylece ışık yeniden sizin için önemli bir tema mı oldu?

Işık gördüğümüz kadar değil. Gördüğümüzden fazlası. Hep görünenden ötesini yakalamayı  hedefledim. En ufak bir farklı ışık kaynağı gördüğümde oradan ne üretebilirim, ışığa nasıl şekil verebilirim diyorum. Ve bugün tuvale yansıyan da ışığın evrendeki fırça darbeleri oldu. Aslında ben ışıkla tuval arasında bir aracıyım. Dolayısıyla tuvale yansıyan da ışığın izidir.

Bir daha yakalayamayacağım şeyleri çektiğim için de bana daha özel bir duygu veriyor çünkü yaşadığım o anın heyecanını hatırlıyorum. Herkesin hayatında fotoğraf olsun, gerçekten güzel bir uğraş. Sanatsal boyutunu sanatçılar takdir eder. Bugün gördüğünüz sergimiz iki kardeşin farklı alanlarda evrimleştirdiği fotoğraflarının bir noktada buluşması.

Bu ortak serginizde nasıl ve hangi fotoğraflarınız yer aldı?

Benim fizyogram tekniğiyle çektiğim fotoğraflarımla kız kardeşim Dr. Nursen Bilgin Kadayıfçıoğlu’nun siyah-beyaz fotoğrafları “MEET” adlı sergimizde bir araya geldi. Fotoğraf üslupları olarak birbirimizden farklıyız. Fotoğraf ortak tutkumuz. Sergimizin küratörlüğünü Kirkor Sahakoğlu üstlendi. Son dönem çalışmalarımızın da yer aldığı 65’i aşkın fotoğrafımız sergide yer aldı. Sergide, daha önce “Spectrum” adıyla kitaplaştırılan ve “fizyogram” tekniğiyle çektiğim fotoğraflarım da yer alıyor. Dr. Nursen Bilgin Kadayıfçıoğlu’nun ise “Ütopya’dan Distopya’ya” temalı eserleri sergilendi.

“IŞIK KARANLIĞA HÜKMEDER”

FİZYOGRAM Fizyogram yöntemiyle içinde bulunduğum anı yaşatmayı ve gelecek kuşaklara aktarmayı hedefliyorum. Fotoğraf anlayışımı şöyle açıklayabilirim: Işığın karanlığa nasıl hükmettiğini, güzelliğin çirkinliğe nasıl kafa tuttuğunu, sevginin gücünü, yaşamın coşkusunu, doğanın dengesini keşfetmek…

IŞIĞIN RAKSI Renklerin, şekillerin tüm cazibesini göz bebeklerimize dolduran minicik bir ışık huzmesinin yarattığı heyecan çok değerli. Değişik ışık kaynaklarının çevrelerine yaydıkları enerjiyi, evrene verdikleri mesajı okumaya çalışmak çok önemli. Işığın ve rengin evrendeki raksı adeta bir yaşam dersi.

 DR. NURSEN BİLGİN KADAYIFÇIOĞLU

“FOTOĞRAF AMATÖRCE SÜRDÜRDÜĞÜM BİR YAŞAM BİÇİMİ”

ESTEZİ VE SANAT Benim için sanat, kişileri ya da toplumları içinde bulunduğu sarmalın yukarısına taşıyabilecek, yeni olasılıklar açabilecek bir olaydır. Estetik de sanatın çok önemli bir öğesi. Estetik Latince estezi kelime kökeninden geliyor. Estezi anestezinin tersi aslında. Yani anestezi nasıl bizi uyutuyorsa estezi tam tersi bütün duyuları harekete geçiriyor. Fotoğraf da benim için artık bir hobi değil, amatörce sürdürdüğüm bir yaşam biçimi.

KARDEŞLİK Çocuklar, ebeveynlerin boş bıraktıkları çatlaklardan var edermiş kendilerini. Objektifini fırça, kadrajını tuval gibi kullanıp duygu dünyasından gökkuşakları dererek, bu çatlakların çoğunu dolduran ablamdan geriye bir tutam siyah ve beyaz kaldı. Duyarlılık olarak biriktirdiklerim bu iki rengin tonlarıyla döküldü fotoğraflarıma. Fotoğraflarımız ve biz…Ne zaman buluşsalar tablo değişmiyor. Ya kucaklaşıyor ya sırt sırta veriyor ya da sessizce kendi köşelerine çekiliyorlar.

HAYATA BAKIŞ Hayata bakışım fotoğraftaki gelişimimi etkiliyor. Fotoğraf da hayata bakışımı etkiliyor. Yaptığım her projenin beni çok eğittiğini gördüm. “Oltanın Beri Tarafı” isimli Kurbağadere’den bir proje yaptım. Kentsel dönüşüm sürecinde sıkışıp kalmış bir barakadaki balıkçıların yaşam mücadelesini anlattım. Sonra insan hakları mücadelesi veren bir kadının hayatını anlattığım “Aramak” projem hayata geçti. Ablamla birlikte “Kız Kardeşim” projesini yaptık. Ardından bir trans bireyin yaşamını anlatan “Azad” adlı projem var. Tüm bu projeleri kafamda oluşturup ardından buna yönelik çekimler yaparak gerçekleştirdim.

SİYAH BEYAZ BENİM TUTKUM Ama MEET’teki fotoğraflar, kentlerin ya da kırsal kesimlerin sokaklarında metaforik olarak kaybolarak izlenimlerimi oradaki gelişen olaylara ya da mekanlara nasıl baktığımı gösteren fotoğraflardan oluşuyor. Siyah beyaz da benim tutkum. Çünkü anlatımcı fotoğrafı seviyorum. Her fotoğrafın anlattığı hikaye benim için çok önemli ve renklerin biraz rol çaldığını düşünüyorum. Bu anlamda izleyenler konulara daha iyi odaklansın diye siyah beyazı tercih ettim.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz