Zamanpur, “Başlarda sanki dersi kırıp işimi kaytarıyormuşum gibi bir hisse kapıldım. Ama bu duygu yerini yavaş yavaş keyfe bıraktı” diyor.
Yaklaşık 1,5 yıl önce şirket yönetimini çocuklarına devreden Silk and Cashmere’in kurucu başkanı AYŞEN ZAMANPUR, sıkı çalışmayla geçen 30 yılın ardından hobilerine daha çok zaman ayırmaya başladı. İşten tamamen elini çekmese de boş zamanı artan yönetici, bu süreçte ikinci kitabını tamamladı. Resim, edebiyat, felsefe, eğitim gibi sevdiği alanlarla daha çok ilgilendiğini söyleyen Zamanpur, “Başlarda sanki dersi kırıp işimi kaytarıyormuşum gibi bir hisse kapıldım. Ama bu duygu yerini yavaş yavaş keyfe bıraktı” diyor.
Nil Dumansızoğlu
ndumansizoglu@capital.com.tr
Capital Temmuz 2021 sayısından
Silk and Cashmere’in kurucu başkanı Ayşen Zamanpur, kendi deyimiyle “göz bebeği” olan 30 yıllık şirketini, 2020 başında oğlu ve kızına emanet etti. Aslında 3 yıl süren bu devir sürecinden sonra yönetimi alan genç nesil, pandemi gibi olağanüstü bir krizle karşı karşıya kaldı. “Buna ne kişisel ne kurumsal bir hazırlığımız olabilirdi” diyen Zamanpur, yeni neslin bu krizi çok iyi yönettiğini ve şirketini emin ellere bıraktığını da bu şekilde görmüş olduğunu ifade ediyor. 30 yıl işle iç içe geçen bir yaşamın ardından başlarda kendini “dersi kırmış” gibi hissettiğini anlatan yönetici, zamanla bu duygunun keyfe dönüştüğünü söylüyor. Kalan zamanda hobilerini geliştiriyor, dostları ve ailesiyle saat sınırlaması olmadan keyifli zamanlar geçiriyor. Ayşen Zamanpur’la şirketi devretme sürecini ve yeni yaşamını konuştuk:
1,5 yıl önce görevinizi çocuklarınıza devrettiniz. Sizin çok yoğun çalıştığınızı biliyoruz, hayatınızda neler değişti?
Devir sürecimiz en az üç yıl süren, çok kapsamlı, planlı ve her aşamasında çocuklarımla paylaşmaya çalıştığım bir süreçti. Eylülde çıkacak ikinci kitabımı yazma nedenlerimin ilki ve en önemlisiydi. Bir kurucu CEO, iş insanı, deneyim sahibi bir yönetici ve anne olarak devirde bu dengeleri korumaya çok uğraştığımı, zaman zaman çok zorlandığımı itiraf etmeliyim. Ama sonuca bakılırsa fena da bir iş başarmadık galiba.
İşten tamamen elinizi çekmediniz. Şu an hangi konularda destek oluyorsunuz?
Kendime CFO danışmanlığı gibi bir unvan seçtim. Önemli mali konularda destek olmaya çalışıyorum. Onlar gayet güzel yönetse de her hafta ben de üst bakışla takip ediyorum. Bazen sormasalar da “Kaşmir koltuk şalının antrasit rengi daha güzel, saf ipek eşarpların logosu şöyle mi olsa” diye karıştığım oluyor. O kadarı da elimde değil.
Kendinize kalan zaman artınca sizi en çok mutlu eden ne oldu?
Aslında ve özünde mutlu eden, pırıl pırıl, tertemiz, önü açık, değerli bir şirketi ve 30 yıllık göz bebeğimiz olan markamızı en sağlam ellere teslim etmek oldu. Her yerde çalışabilecek, yaptıkları işlerde her zaman başarılı olabilecek çocuklarımın, aile şirketimiz Silk and Cashmere’de çalışmayı seçmelerinden de bu sorumluluğu kabul etmelerinden de gurur duydum.
Çok kısa bir süre sonra da pandemi ortaya çıktı. Pandemi, işi devrettikten sonra yapmak istediğiniz planları nasıl değiştirdi? Neleri ertelediniz?
İşte burası çok enteresan. Yeni nesil yönetimi devraldıktan yaklaşık 100 gün sonra maalesef 100 yılda bir çıkan salgınla karşı karşıya kaldık. Aslında buna başlarda çok üzüldüm. Üç yıl bütün işleri yoluna koyup şirketi en düzgün, en güzel haliyle devretmek için uğraştım. Şu proje de bitsin, şu iş de tamamlansın, şu konu da kapansın diyerek her şeyi hallettiğimizi sanarak ince ince devri gerçekleştirdik. Ancak inanılmaz bir pandemi olayıyla şaşkına döndük. Ferhat Zamanpur’un tabiriyle bombanın pimini çekip gençlerin kucağına atıp şirketten kaçıp çıkmış gibi oldum. Buna ne kişisel ne kurumsal bir hazırlığımız olabilirdi. Dünyada kimin vardı ki?
Bu süreçte dengeyi nasıl sağlamaya çalıştınız?
Şimdi geriye dönüp baktığımda tam da zamanında yapmışız bu devri diyorum. Çünkü genç nesil hem yeni devre çok daha hızlı uyum sağladı hem de belki benim aynı hızla veremeyeceğim kararları çok rasyonel bir şekilde aldı. Bizler işlerimize biraz fazla romantik yaklaşırız. Hatta bizim nesil bazen bu romantizmin tadını kaçırır. Oysa iş yaşamı, ölçülebilen kriterlerle sağduyulu bir matematikle yönetilmeli. Elbette iç görü ve deneyimin değerini yadsımam ve çok da kıymetli ama bu, dünyayı takip ve uyumun önünde durursa işte o zaman deneyim tehlikeli bir unsura dönüşür. Sadece çocuklarım için değil, tüm ekip için söylüyorum, yeni iş düzenine adaptasyonları ve uyumları beni gururla şaşırttı.
İş yükünüzün azalması ve evde kaldığınız sürenin artmasıyla yeni alışkanlıklar kazandınız mı?
Bizler gerçekten işlerimizi büyük tutkuyla, özveriyle, biraz gereğinden fazlaca çalışarak yürüten kuruculardık. Elbette ben de de işimi ne kadar çok sevsem, markamıza tutkuyla bağlı olsam da sembolümüz olan keçinin inadıyla zorluklarla baş etmenin verdiği ve uzun yılların getirdiği bir yorgunluk oluştu. İşin her aşamasında olan bir üst yönetici olarak bu yüklerden birden arınmak bana önce şaşkınlık, sonra daha değişik bir his verdi. Hani sanki bir şey yapmam gerekiyormuş da yapmıyormuşum, sanki dersi kırıp işimi kaytarıyormuşum gibi bir his… Ama yavaş yavaş yerini keyfe bıraktı. Tabii bunda ikinci nesle duyduğum büyük güven ve başarılarını gördükçe duyduğum huzurun etkisi büyük.
Şu an ikinci kitabınızı yazdığınızı söylediniz. Biraz yazma sürecinden bahseder misiniz?
Diren Keçi adlı ikinci kitabımı, zaten Ekim 2019’da yazmaya başlamıştım. Bu süreçte onu tamamlamak çok uzun saatlerimi aldı ve haziran ayında yayınevime teslim ettim. Başladığım günden beri kafamda hemen her yerde ne yaparsam yapayım kitapla ilgili bazı paragrafları düşünüyor, hangi konulara ağırlık verip hangilerini törpülemem gerektiğini saptıyordum. Oturup yazmak ise işin en zevkli, en kolay kısmı gibi geldi bana. Daha çok kitabı kendi kendimle konuşarak gün batımında veya bahçede spor yaparken müzik dinlerken yazmıştım içimde. Son 8 yılda o kadar çok şey yaşadık ki anlatmam gerekiyordu. Adeta sorumluluk hissettim. Genç nesillere, kadınlara, tüm girişimci ruhlara, belki yaşadıklarından bıkıp erken vazgeçmeyi düşünenlere biraz cesaret vermek, yol göstermek olmasa da belki biraz ışık tutmak ve yılların süzgecinden geçen deneyimlerimden süzdüklerimi bırakmak istedim. LinkedIn’i çok kullanıyorum, 45 bine yakın takipçime, kitabın ismini ve içinde yer alması gerekenleri anketle sordum, bana ışık tuttular. İlk kitabımda “Bu benim ilk ve son kitabım” demiş olsam da sözümde duramadım ve ikinciyi yazdım. İlk cümlem de bu: “Sözümde duramadım.”
Bundan sonraki planlarınız nedir?
Türkiye’de plan yapmaya pek inanmasam da siz sorunca gözümün önüne bahçede koşuşan torunlarla oynaşmak planı gelmedi değil… Yunan Adaları’nda uzun uzun kalmak, edebiyat, felsefe, resim, seyahatle dolu günler, yakaladığım her gün spor ritmini korumak, belki yeni bir kitap, ailemle bol keyifli vakit, dostlarla uzun sohbet masaları gözümün önüne geldi. Ve tabii çok sevdiğim ülkemle ilgili çok büyük umutlarım, hayallerim, dileklerim de var. Onları görene dek yaşamak isterim. Hukuka saygılı, demokratik, medeni, temiz, insana, hayvana, doğaya saygı duyulan, ayrımcılığın kalktığı, özgür bir ülke olduğumuzu beklersem belki çok uzun yıllar yaşarım ne dersiniz?
“ANNEMDEN ÇOK ŞEY ÖĞRENDİM”
FERHAT ZAMANPUR / SILK AND CASHMERE CEO’SU
NELERİNİ ÖRNEK ALIRSINIZ? Aslında buna çok uzun cevap verebilirim. Ancak annemden en çok örnek aldığım konuları, 10 maddede şöyle özetleyebilirim: Çözüm odaklı olmak, pes etmemek, takım oyununun önemini bilmek, başka markalara saygı duymak, kendine güvenmek, etik olmak, markanı nasıl temsil ettiğine önem vermek, şeffaf olmak, iddialı hedefler belirlemek ve rakamlarda detaycılık. Bunların dışında kendisinden aldığım pek çok ders olsa da bu özelliklerin hem özel hayatımda hem de iş hayatımda bana en büyük katkıyı sağlayan konular olduğunu düşünüyorum.
DENGEYİ NASIL SAĞLIYOR? İşini çok ciddiye alan, tutkuyla yaklaşan ve uzun/sıkı çalışmaya alışık biriyim. Bunlar görevim nedeniyle genç yaşta omuzlarıma aldığım ciddi sorumluluk ve yük noktalarında bana yardımcı oluyor. Aynı zamanda özel hayatla olan dengemi kurmak için zevk aldığım ve deşarj olmama yardımcı olan şeylere de vakit ayırıyorum. Bunlar arasında eşim Eda’yla vakit geçirmek, spor yapmak, arkadaşlarımızla sosyalleşmek, ailemle kaliteli zaman geçirmek, davul çalmak, kısa tatillere çıkmak ve keşfetmek var. İşimi de özel hayatımı ciddiye alıp dolu dolu yaşamam dışarıdan çok yorucu gözükse de bu önemli dengeyi kurup işimi aynı tempoda sürdürmemde büyük katkı sağlıyor.
“BAŞKA İŞLERLE YORULDUKÇA DİNLENİYORUM”
“RENKLERLE UĞRAŞIYORUM” 2017’de başladığım amatör yağlı boya akrilik resim hobime daha çok vakit ayırabildim. Evin duvarları tablolarımla doldu. Tabureler, abajurlar da boyandı. Renklerle aram hep çok iyi olmuştur. Doğru bir ton geçişi için iki saat onlarca boyayı ziyan edebilirim. Beynim, 29 yıl yoğun çalışma yaşamından sonra renklerle uğraşıp saatlerce bir gökyüzüne istediğim ton maviyi verebilmek için ayakta, aç, susuz çalışınca nasıl dinleniyor ve rahatlıyor inanılmaz. Beyin başka işlerle yorulunca dinlenen bir organ.
“YUNANCA ÖĞRENİYORUM” Ayrıca hayatımın edebiyat, felsefe okuma atölyeleri, dersler, kitaplarla dolu bir bölümü de var. Bu konuda çok yetenekli dostlarımla paylaşıyorum hayatı. Yunanca öğrenmeye de başladım. Günde bir saatimi ona ayırıyorum. Geçenlerde sınıf birincisi oldum diye çocukça mutlu oldum. Bunun dışında elbette ailemle çocuklarımla daha sık ve çok görüşebiliyorum. Arkadaşlarımla saate bakmazsın istediğim zaman yemeğe çıkabilme lüksü de muhteşem...
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?