Ekonomide 2020'nin görünümü

19.02.2020 12:09:000
Paylaş Tweet Paylaş
Ekonomide 2020'nin görünümü

Türkiye ekonomisi 2020 yılına resesyondan çıkmış olarak girdi. Bundan cesaret alan hükümet de 2020 yılı planlarını ekonomik büyümede vitesin yükseleceği hesabıyla yaptı. Ancak ekonomik kamuoyunun ve belli başlı uluslararası kurumların beklentileri hükümetin hedefleri kadar iyimser değil. Hükümet 2020’de ekonominin yüzde 5 büyümesini hedeflerken beklentiler yüzde 3 dolayında kalıyor. Hükümet 2020’de işsizliğin düşmesini hedefliyor ama yükselişin devam etmesi daha olası gibi görünüyor. Enflasyonun tek haneye inmesi hedefinin gerçekleşmesi ise şansın yine yanımızda olmasına bağlı. Ekonominin büyümeye başlamasıyla birlikte cari açığın geriye dönmesi de kaçınılmaz görünüyor. Bütçe açığındaki yükseliş de pek duracağa benzemiyor.

 Türkiye ekonomisi, 2019 yılına resesyonda girmişti. 2020 yılına ise bu resesyondan çıkmış olarak giriş yaptı. Bundan cesaret alan hükümet de 2020 planlarını ekonomik büyümede vitesin yükseleceği hesabıyla hazırladı. Ancak yurt içindeki ekonomik kamuoyunun ve belli başlı uluslararası kurumların beklentileri hükümetin hedefleri kadar iyimser değil. Üstelik hem yurt içi siyasetteki hem de dış politikadaki belirsizliklerin sürmesi, işlerin her an yeniden terse dönmesi olasılığını da canlı tutuyor. Böyle bir ortamda 2020 yılının ekonomide neler getirebileceğini öngörmek doğrusu pek kolay değil. Fakat yine de hükümetin hedeflerine, yurt içindeki ekonomik kamuoyunun beklentilerine ve uluslararası kuruluşların tahminlerine kendi değerlendirmelerimizi de katarak bunu yapmaya çalışmakta fayda var. Çünkü bilmediğimiz topraklara doğru mecburi bir yolculuğa çıkarken yanımızda tam olarak tamamlanmamış da olsa bir haritanın bulunması hiçbir şeyin olmamasından iyidir.

BÜYÜME NE OLACAK?

Ekonomide 2020’nin nasıl göründüğünü anlatmaya büyümeden başlıyoruz. Yazımızın başında da belirtiğimiz gibi Türkiye ekonomisi, 2019 yılına resesyonda girmişti. 2018 yılının son çeyreğinde başlayan resesyon, 2019’un ilk iki çeyreğinde de sürdü. Fakat üçüncü çeyrekte ekonomi çok yavaş bir şekilde de olsa yeniden büyümeye geçti. 2018’in son çeyreğindeki yüzde 2,8, 2019’un ilk çeyreğindeki yüzde 2,3 ve ikinci çeyreğindeki yüzde 1,6’lık küçülme oranlarından sonra üçüncü çeyrekte yüzde 0,9’luk büyüme geldi. Muhtemelen dördüncü çeyrekte büyüme biraz daha yüksek çıkacak. Böylece 2019 yılı sıfırın az da olsa üzerinde büyümeyle kapanacak. Hükümet, 2019 yılındaki büyümenin yüzde 0,5 olacağını tahmin ediyor. Bunun gerçekleşme olasılığı var.

Hükümetin 2020 büyüme hedefi ise yüzde 5 düzeyinde. Esasında bu oran, Türkiye şartlarında orta karar bir büyümeye denk geliyor. Bu da normal bir yılda bu büyüme oranını tutturmanın hiç de zor olmadığını ifade ediyor. Ancak Türkiye, epey zamandır “normal” olmaktan çıkmış durumda. 2020 yılına da pek normal bir şekilde girmiyoruz. Yurt içinde yine siyasi belirsizlikler var. Normalde bir sonraki seçim 2023 yılında yapılacak olmasına rağmen 2020 yılında da erken seçim bekleyenler bulunuyor. ABD ile ilişkiler gerginliğini koruyor. Bizi de içine çeken Suriye’deki iç savaşın neler getireceği belli değil. Avrupa Birliği (AB) ile ilişkiler de pek iyi sayılmaz. Bu iç ve dış sorunlar finansal piyasaları ve özellikle de döviz kurlarını sürekli diken üstünde tutuyor. Hükümetin ekonomiyi canlandırmak için faizleri zorla indirmeye çalışması da bunun üzerine tuz biber ekiyor. Böyle bir ortamda Türkiye’nin hızlı ekonomik büyüme için ihtiyaç duyduğu dış kaynakları çekebilmesi zor görünüyor.

İşte bu nedenle ekonomik kamuoyundaki büyüme beklentileri hükümetin hedeflediği kadar yüksek değil. Merkez Bankası’nın aralık ayında yaptığı son Beklenti Anketi’nde 2020 yılı büyüme beklentisi yüzde 3,2 olarak çıktı. Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund: IMF) ile Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (Organisation for Economic Co-operation and Development: OECD) Türkiye ekonomisine ilişkin son tahminleri 2020 yılında yüzde 3’lük büyümeye işaret ediyor. Avrupa Komisyonu da 2020 yılında Türkiye’de bunlara yakın ve yüzde 3,1’lik büyüme bekliyor. Kısacası, 2020 yılında ülkemiz için hem yurt içinde hem de yurt dışında Türkiye şartlarında yavaş büyümeye denk gelen bir büyüme beklentisi var. İşin kötüsü, yurt içi siyasette veya dış politikada yaşanabilecek herhangi bir olağanüstü gelişmenin döviz kurlarında yeni bir sıçramaya yol açıp ekonomiyi tekrar resesyona sokması ve dolayısıyla büyümenin bu tahminlerin de altında kalması ihtimali de bulunuyor.

İŞSİZLİK DÜŞER Mİ?

2020 yılında yüzde 5 büyüme hedefleyen hükümet, 2019 yılında yüzde 12,9 olmasını beklediği işsizlik oranının da 2020’de yüzde 11,8’e inmesini hedefliyor. Yani yüzde 5’lik büyümeyle işsizlikte ciddi bir düşüş öngörüyor. Esasında hükümetin 2019 yılı işsizlik oranı tahmini de epey garip ama bir an için bunu görmezden gelip yüzde 5’lik büyüme ile işsizlikte düşüş mümkün mü ona bakalım.

Maalesef bizim hesaplarımız bunun pek mümkün olmadığını gösteriyor. Çünkü hesaplarımız, Türkiye’de işsizlik oranının sabit kalması için bile ekonominin her yıl yüzde 5,5-6 arasında büyümesinin şart olduğuna işaret ediyor. Çünkü Türkiye genç bir nüfusa sahip ve her yıl iş gücü piyasasına yüzbinlerce yeni giriş oluyor. Bu da 2020’de ekonomi gerçekten yüzde 5 büyüse bile işsizlikte düşüş değil yükseliş yaşanması ihtimalinin daha yüksek olduğu anlamına geliyor.

Şimdi hükümetin 2019 yılı işsizlik oranı tahminine gelelim. Elimizde şu anda 2019’un ilk 9 ayına ilişkin veriler var ve bunların ortalaması yüzde 13,8’lik işsizlik oranına karşılık geliyor. Bu 9 aylık dönemdeki işsizlik oranının 2018’in aynı dönemindekinden 3,3 puan daha yüksek olduğunu da belirtelim. Bu durumda 2019’da işsizlik oranının hükümetin tahmin ettiği gibi yüzde 12,9 çıkabilmesi için son üç ayda 2 puan kadar düşüş yaşanması gerekiyor. Bu ise neredeyse imkansız. Mevcut gidişat, 2019 yılındaki işsizlik oranının hükümetin tahmininden 1 puan kadar daha yüksek çıkabileceğini düşündürüyor. Nitekim IMF, Avrupa Komisyonu ve OECD’nin 2019 yılı işsizlik oranı tahminleri hükümetin tahmininden daha yüksek düzeyde bulunuyor ve yüzde 13,8, yüzde 13,7 ve yüzde 13,5 olarak sıralanıyor.

Bu üç kurum, 2020 yılında da Türkiye’deki işsizlik oranının hükümetin hedeflediğinden çok daha yüksek olmasını bekliyor. IMF, 2020 yılında Türkiye’deki işsizlik oranının yüzde yüzde 13,7 olmasını beklerken Avrupa Komisyonu yüzde 13,3’lük ve OECD ise yüzde 13,2’lik tahminde bulunuyor. Fakat her ne kadar bu oranlar hükümetin hedefinden çok yüksek olsa da bu üç kurumun Türkiye’ye ilişkin büyüme tahminleriyle pek uyumlu değil gibi görünüyor. Eğer 2020’de büyüme gerçekten yüzde 3 dolayında kalırsa işsizlik oranı bu üç kurumun da tahminlerini aşıp yüzde 14’ün üzerine çıkabilir.

ENFLASYONDA TEK HANE UMUDU

2020 yılının ekonomide önemli konularından birini de enflasyonun ne olacağı oluşturuyor. Hükümet tüketici enflasyonunun 2019’u yüzde 12 düzeyinde kapatacağını tahmin ediyor ve 2020 yılında da bu oranın yüzde 8,5’e inmesini hedefliyor. Yani 2020’de enflasyonun yeniden tek haneye indirilmesi hedefi var. Fakat Merkez Bankası’nın aralık ayında yaptığı Beklenti Anketi’nde 2020 sonu tüketici enflasyonu beklentisi yüzde 10,1 olarak çıkmış durumda. IMF’nin 2020 yıl sonu tüketici enflasyonu tahmini ise yüzde 12 düzeyinde bulunuyor.

Doğrusu enflasyonda 2019 yılı beklenenden iyi geçti. 2018 yılında yüzde 20’yi aşan tüketici enflasyonu, 2019 yılını hükümetin tahmininin de altında ve yüzde 11,5 dolayında kapatabilir. Oysa beklentiler, 2019 yılında enflasyonun en fazla yüzde 15 dolayına kadar inebileceği yönündeydi. Yurt içi ve yurt dışı belirsizlikler yüzünden döviz kurlarında neler olacağı pek bilinemediğinden 2019’da enflasyonun daha yukarılara tırmanmasından korkanlar da vardı. Ancak döviz kurlarında korkulan olmayınca enflasyonda da korkulan olmadı ve hatta beklenenin de ötesinde bir düşüş yaşandı.

Eğer işler aynen böyle gitmeye devam ederse yıllık tüketici enflasyonun 2020 yılının ilk yarısını yüzde 11-12 arasında geçirebilir. 2020’nin ikinci yarısında ise hafifçe gerileyip yılı yüzde 9 dolayında bitirme imkanı var gibi görünüyor. Dolayısıyla hükümetin 2020 yıl sonu enflasyon hedefi ulaşılması çok zor bir hedefe benzemiyor. Ancak yine hem yurt içinde hem de yurt dışında yoğun belirsizlikler var ve bunların döviz kurlarını nasıl etkileyeceğini bilmek çok zor. Yani enflasyonda işimiz yine şansa kalmış gibi görünüyor. Şansın ise her zaman yanımızda olmayabileceğini unutmamak gerekiyor. Enflasyonla mücadeleden çok ekonomiyi canlandırma hedefine odaklanmış olan Merkez Bankası’nın para politikasından bu konuda bir medet ummak da pek akla yakın görünmüyor.

CARİ AÇIĞIN DÖNÜŞÜ

Hükümetin tahminine göre cari işlemler dengesi 2019 yılını gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 0,1’i kadar fazla vererek kapatacak. Hükümet 2020 yılında ise cari işlemler dengesinin GSYH’nin yüzde 1,2’si kadar açık vermesini hedefliyor. 2020 yılı için uluslararası kuruluşların tahminleri de bir miktar cari açığa işaret ediyor. IMF 2020 yılında Türkiye’nin cari işlemler dengesinin GSYH’nin yüzde 0,9’u kadar açık vermesini beklerken, OECD ve Avrupa Komisyonu da buna yakın ve GSYH’nin yüzde 0,7’si kadar cari açık tahmini yapıyor.

Hükümetin 2020 yılına ilişkin cari açık hedefi büyüme hedefiyle uyumsuz görünmüyor. Uluslararası kuruluşların bu konudaki tahminleri de ülkemize ilişkin büyüme tahminleriyle uyumlu gibi. Türkiye ekonomisi ithalata aşırı bağımlı bir yapıya sahip olduğu için büyümesi ancak ithalattaki artışla ve dolayısıyla cari açıktaki yükselişle mümkün oluyor. 2019’un büyük bölümü resesyonla geçtiği için ithalatın düşmesi ve cari açığın sıfırlanması mümkün oldu. 2020’de büyüme yeniden hareketlenecekse elbette ithalat artacak ve buna bağlı olarak da cari açık yükselecek. Uluslararası kuruluşların cari açık tahminleri bize de makul geliyor.

BÜTÇENİN GELECEĞİ

Hükümetin tahminine göre 2019 yılı GSYH’nin yüzde 2,9’u kadarlık bütçe açığıyla kapanacak. Hükümete göre 2020 yılında da bütçe açığının GSYH’ye oranı bu düzeyde olacak. Uluslararası kuruluşlar bu konuda pek bir şey söylemiyor. Avrupa Komisyonu tarafından paylaşılan bir tahmin var ama o da merkezi yönetim bütçesine değil genel bütçeye yönelik. Neyse ki Türkiye’de merkezi yönetim bütçesiyle genel bütçedeki gelişmeler birbirine paralel seyrediyor. Bu nedenle Avrupa Komisyonu’nun bu konudaki tahminini dikkate almak çok da yanlış olmaz gibi görünüyor. Bu tahmine göre ise Avrupa Komisyonu 2020’de Türkiye’de genel devlet bütçesinin GSYH’nin yüzde 3,5’i kadar açık vermesini bekliyor.

Türkiye’de son yıllarda en olumsuz gelişmelerin yaşandığı alanlardan biri de bütçe dengesi oldu. Daha birkaç yıl öncesine kadar bütçe açığının GSYH’ye oranı yüzde 2’nin altındaydı ve bu alanda uluslararası bir ölçüt olan yüzde 3’lük Maastricht kriterinin epey uzağındaydık. 2016 sonlarından itibaren ekonomiyi canlandırmak ve de ne olursa olsun canlı tutmak amacıyla kamu harcamalarına aşırı yüklenilmeye başlanmasının sonucunda ise işler bozuldu. Bu politikaya rağmen 2018’in sonlarında ekonominin resesyona girmesi ve bu yüzden vergi tahsilatının yavaşlaması durumu daha da kötüleştirdi. Bunun üzerinde hükümet, 2019’da bütçe açığındaki yükselişi yavaşlatmak için Merkez Bankası kaynaklarına el atmak zorunda kaldı. Buna rağmen bütçe açığının GSYH’ye oranı yüzde 3’lük Maastricht sınırına dayandı. Hükümet 2020 yılını bu sınırın hemen altında geçirmeyi umuyor. Ancak ekonomi politikalarında bir değişiklik işareti görülmemesi bize bunun zor olduğunu düşündürüyor. Bütçe açığının GSYH’ye oranı 2020 yılında yüzde 3’ün üzerine çıkabilir.

BÜYÜME GERİ DÖNDÜ

Türkiye ekonomisinde 2018’in son çeyreğinde başlayan küçülme, 2019’un üçüncü çeyreğinde sona erdi. Türkiye ekonomisi 2018’in son çeyreğinde yüzde 2,8, 2019’un ilk çeyreğinde yüzde 2,3 ve ikinci çeyreğinde de yüzde 1,6 küçülmüştü. 2019’un üçüncü çeyreğinde ise önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 0,9 büyüdü. Böylece ekonomide üç çeyrek dönem süren resesyon da bitmiş oldu.

Üçüncü çeyrekte ekonominin yeniden büyümeye başlaması biraz tüketici talebindeki toparlanmadan, biraz ihracatın katkısından, biraz kamu harcamalarında gaza basılmasından ama en çok da stok değişiminden kaynaklandı. Üçüncü çeyrekte özel tüketim harcamaları geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1,5 arttı. Bizim hesaplarımız bu artışın ekonomik büyümeye 0,9 puanlık katkı yaptığını gösteriyor. Üçüncü çeyrekte kamu tüketimindeki artış yüzde 7’yi buldu ve buradan da büyümeye 0,9 puanlık katkı geldi. Bu dönemde mal ve hizmet ihracatı yüzde 5,1 artarken bunun büyümeye katkısı 1,2 puan oldu. Üçüncü çeyrekte büyümeye en büyük katkıyı ise 2,8 puanla stok değişimi verdi. Bütün bunlara karşılık yatırımlardaki yüzde 12,6’lık düşüş büyümeden 3,4 puan götürürken, mal ve hizmet ithalatındaki yüzde 7,6’lık artış da büyümeden 1,4 puan çaldı.

Ekonomiye üretim cephesinden bakıldığında ise tarımsal katma değerdeki yüzde 3,8’lik artışın büyümeye 0,5 puanlık, sanayi katma değerindeki yüzde 1,6’lık artışın büyümeye 0,3 puanlık ve hizmet sektörlerinin katma değerindeki yüzde 1,2’lik artışın da büyümeye 0,8 puanlık katkı verdiği görülüyor. İnşaat sektöründeki katma değer ise üçüncü çeyrekte de yüzde 7,8 azalmış ve ekonomik büyümeden 0,6 puan götürmüş durumda.

Ekonominin üçüncü çeyrekte yeniden büyümeye geçmesinde, 2018’in aynı dönemde başlayan yavaşlamanın getirdiği “baz etkisi” yanında Merkez Bankası’nın başlattığı ve kamu bankalarının sürüklediği faiz indirimleriyle iç talebe gaz verilmesinin de etkisi var. Hem baz etkisinin hem de faiz indirimlerinin iç talebe verdiği gazın güçlendiği dördüncü çeyrekte muhtemelen ekonomik büyüme biraz daha yüksek çıkacak. Böylece 2019 yılının sıfırın biraz üzerinde bir büyümeyle kapatılması mümkün olacak.

FAİZ İNDİRİMİNDE SINIRA DAYANDIK

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK), 12 Aralık’ta yaptığı 2019 yılının son toplantısında da faiz indirimi yaptı. PPK, uzun süredir yüzde 24 düzeyinde sabit tuttuğu para politikası faizini 25 Temmuz’da 425, 12 Eylül’de 325 ve 24 Ekim’de 250 baz puan indirerek yüzde 14’e çekmişti. 12 Aralık’taki toplantıda 200 baz puanlık daha indirim yaparak para politikası faizini yüzde 12’ye düşürdü.

Para politikası faizinde 2019’un ikinci yarısında yapılan büyük indirim aynı dönemde enflasyonda da büyük bir düşüş yaşanması sayesinde mümkün oldu. Daha bahar aylarında yüzde 20’ye yakın olan yıllık tüketici enflasyonu ekim ayında yüzde 8,6’ya kadar inmişti. Ancak bu düşüş olumlu “baz etkisi”nin ürünüydü ve artık sona erdi. Hatta baz etkisinin tersine dönmesiyle kasım ayında 2 puanlık sıçrama yaşandı ve yıllık tüketici enflasyonu yüzde 10,6’ya çıktı. Para politikası faizi son indirimle mevcut enflasyonun 1,4 puan yakınına kadar geldi. Yıllık tüketici enflasyonu 2019 yılını beklediğimiz gibi yüzde 11,5 dolayında kapatırsa aradaki fark 0,5 puana kadar inecek. Bu da finansal piyasaları huzursuz etmeden para politikası faizini daha fazla indirecek yer kalmadığı anlamına geliyor.

Ancak hükümet para politikası faizindeki indirimin devam etmesini istiyor. Bu da faiz indirimlerinin 2020 yılında da süreceğini düşündürüyor. Fakat artık faiz indirimleri daha küçük boyutlarda yapılabilir. Yıllık PPK toplantısı sayısının 2020 yılında yeniden 12’ye çıkarılması ve her aya bir toplantı konulması da buna işaret ediyor gibi görünüyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz