Ekonomide dipten çıkış

1.09.2020 13:38:000
Paylaş Tweet Paylaş
Ekonomide dipten çıkış

Nisan ve mayıs aylarında dibe vuran Türkiye ekonomisi, haziran ayında dipten çıkmaya başladı. Ancak “bayram etkisi” nedeniyle bu toparlanma istatistiklere gerçekte olduğundan daha güçlüymüş gibi yansıdı. Toparlanmanın önemli bir bölümü, kamu bankaları eliyle kredi faizlerinin aşırı düşük seviyelere çekilmesinden kaynaklandı ve bunun sürdürülebilirliği yok. Hem dünyada hem Türkiye’de kriz sırasında işini kaybeden büyük kitle yüzünden iç ve dış talebin zayıf kalmaya devam edecek gibi görünmesi, dipten çıkışın uzun sürebileceğine işaret ediyor. Maalesef, salgındaki ikinci dalga beklentisi nedeniyle gerek dünya gerekse Türkiye ekonomisinin ikinci dip yaşaması olasılığı da bulunuyor.

Çin’de başlayıp dünyaya yayılan ve mart ayı ortalarında ülkemize de ulaşan salgın, hem iç talepte hem dış talepte yarattığı düşüşle Türkiye ekonomisinin nisan ayında dibe vurmasına neden olmuştu. Ekonomi mayıs ayını da bu dip seviyeye yakın bir yerlerde geçirdi. Elimizdeki veriler haziran ayında ise ekonominin dipten çıkmaya başladığına işaret ediyor. Ancak bu verilerin bir bölümü “bayram etkisi” nedeniyle toparlanmayı olduğundan daha güçlü gösteriyor. Bir bölümü de kamu bankaları eliyle kredi faizlerinin olağanüstü düşük seviyelere çekilmesi sayesinde talebin köpürtülmesine dayanıyor ve bunun uzun süre devam ettirilmesi zor görünüyor. Ayrıca toparlanma başlamış olsa bile ekonominin korona virüs krizi öncesindeki seviyelerine ulaşması uzun süreceğe benziyor. Daha da kötüsü, ekonominin yeniden dibe dönmesi, yani bir ikinci dip yaşanması olasılığı da bulunuyor.

DİPTE GEÇEN İKİ AY

Ekonominin nisan ayında dibe vurduğunu en net olarak sanayi üretimi ve reel perakende satışlar verilerinden anlıyoruz. Nisan ayında geçen yılın aynı ayına göre sanayi üretimi yüzde 31,2 ve reel perakende satışlar ise yüzde 19,1 düşüş gösterdi. Bunların her ikisi de ekonomide çok derin bir küçülmeye işaret ediyor. Özellikle sanayi üretimdeki düşüş oldukça derin ve daha önce hiç görülmemiş bir seviyeye karşılık geliyor. Bundan önceki en derin düşüş, 2008-2009 resesyonu sırasında yaşanmış, Şubat 2009’da sanayi üretimi önceki yılın aynı ayındaki seviyesinin yüzde 24 altında kalmıştı. Bu seferki düşüş, o dönemdekinden 7,2 puan daha yüksek olarak gerçekleşti.

Sanayi üretimi ve reel perakende satışlar verileri, mayıs ayında da nisan ayındakine çok yakın çıktı. Mayıs ayında geçen yılın aynı ayına göre sanayi üretimi yüzde 30,6 gerilerken reel perakende satışlar ise yüzde 20,9 düştü. Bu da ekonominin mayıs ayını da nisan ayında vurduğu dip seviyeye yakın bir yerlerde geçirdiğine işaret ediyor. İmalat sanayi kapasite kullanım oranı ve dış ticaret verileri gibi başka göstergeler de bunu destekliyor.

HAZİRAN AYINDAKİ DURUM

Biz bu yazıyı yazarken sanayi üretimi ve reel perakende satışlarda haziran ayı verileri henüz açıklanmamıştı. Ancak bu iki gösterge kadar güçlü olmasa da ekonomik büyümeyle ilişkisi olan başka bazı göstergelerde haziran ayı verileri belli olmuştu. Bu veriler de ekonominin dipten çıkmaya başladığına işaret ediyordu.

Konjonktür’ün ikinci sayfasındaki kutuda da görebileceğiniz gibi bunların içinde en çok umut vereni dış ticaret verileri oldu. Nisan ve mayıs aylarında geçen yılın aynı aylarına göre derin bir düşüş gösteren ihracat ve ithalat haziran ayında yeniden yükselişe geçti. Geçen yılın aynı ayına göre nisan ayında yüzde 10,6 ve mayıs ayında yüzde 7,6 düşen otomobil satışları haziran ayında yüzde 58,4 arttı. Nisan ayında yüzde 55,5 ve mayıs ayında yüzde 44,6 düşen konut satışları da haziran ayında tam bir patlama yaşayarak geçen yılın aynı ayına göre yüzde 209,7 yükseldi. İşte bu gelişmeler de ekonominin dipten döndüğü yorumlarına yol açtı.

NASIL BÖYLE OLDU?

Yine Konjonktür’ün ikinci sayfasındaki kutuda görebileceğiniz gibi haziran ayında dış ticarette yaşanan artışın gerisinde “bayram etkisi” var. Geçen yıl haziran ayında yaşanan ve tamamı hafta içine denk geldiği için 9 güne uzayan Ramazan Bayramı tatili bu yıl mayıs ayına kaydı. Bu da haziran ayında iş günü sayısında büyük bir artışa yol açtı. Sadece hafta içi günleri sayarsanız, geçen yıl haziran ayında 15 olan iş günü sayısı bu yıl aynı ayda 22’ye çıktı. Cumartesi gününü de dahil ederseniz, geçen yıl haziran ayında 18 olan iş günü sayısı bu yıl aynı ayda 26’ya yükseldi. Hal böyle olunca da hem ihracat hem de ithalat geçen yılın haziran ayındaki normalin epey altında olan seviyesini aşt��. Bu “bayram etkisi” olmasaydı, haziran ayında ihracat ve ithalatta yine düşüş çıkacaktı.

Otomobil ve konut satışlarında da bu “bayram etkisi”nin rolü var. Fakat özellikle konut satışlarındaki patlamada daha önemli rolü, hükümetin kamu bankaları eliyle kredi faizlerini enflasyonun çok altına çekmesi oynadı. Ancak faizlerin uzun süre buralarda tutulması zor görünüyor. Yeni konutlardan çok ikinci el konutlara yönelik olan bu talebin inşaat sektöründe yeni yatırımları tetiklemesi de pek kolay değil gibi. Dolayısıyla aşırı doz faiz indirimiyle gerçekleşen bu talep artışının saman alevi gibi sönüp gitmesi olasılığı yüksek görünüyor.

DİPTEN ÇIKIŞ SÜRESİ

Ancak öyle ya da böyle haziran ayında dipten çıkış başlamışa benziyor ve muhtemelen nisan ve mayıs aylarındaki dip seviyelere artık dönülmeyecek. Fakat ekonominin hemen korona virüs krizi öncesindeki seviyesine geri dönmesi de pek mümkün görünmüyor. Dipten çıkış oldukça uzun süreceğe benziyor.  

Dipten çıkışın uzun sürebileceği yönündeki beklentimiz iç ve dış talepteki zayıflığa dayanıyor. Kriz sırasında işini ve gelirini kaybeden büyük bir kitle var. Bu nedenle iç talepte hızlı bir toparlanma yaşanması zor. Öte yandan en önemli ihracat pazarımız olan Avrupa’da bu yıl çift haneli küçülme olacağı tahmin ediliyor. Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund: IMF), nisan ayında yayınladığı Dünya Ekonomisinin Görünümü (World Economic Outlook: WEO) raporunda, korona virüs krizi nedeniyle bu yıl küresel ekonomide ciddi bir küçülme yaşanacağı tahmininde bulunmuştu. Konjonktür’ün dördüncü sayfasındaki kutuda okuyabileceğiniz gibi haziran ayında yayınladığı güncelleme notunda bu tahminlerini biraz daha aşağıya çekti. Bu çerçevede, daha önce yüzde 7,5 olan Euro Bölgesi’ne ilişkin küçülme tahminini de yüzde 10,2 olarak revize etti. Hal böyleyken dış talepte hızlı bir toparlanma beklemek de gerçekçi değil. Böyle bir ortamda ekonominin korona virüs öncesindeki seviyesine geri dönmesi en az bir yılı bulabilir.

İKİNCİ DALGA KORKUSU

Öte yandan bir de korona virüs salgınında ikinci dalga korkusunun giderek artması durumu var. Korona virüs salgınının yayılmasını önlemek için gerekli olan karantina önlemlerini uzun süre uygulamaya ekonomik açıdan dayanamayan birçok ülke haziran ayı başlarından itibaren bu önlemleri gevşetti. Bildiğiniz gibi bu ülkeler arasında Türkiye de var. Bu önlemlerin gevşetilmesi ekonomide bir miktar toparlanma sağladı ama salgının tekrar azması sonucunu da beraberinde getirdi. Bunun neticesi olarak da birçok ülkede karantina önlemlerinin tekrar devreye alınması gündeme geldi. Bu ülkeler arasında şimdilik Türkiye yok ama her an bizim ülkemizde de aynı durum gündeme gelebilir. Bizim ülkemizde aynı durum gündeme gelmese bile birçok ülkede karantina önlemlerinin tekrar devreye alınması küresel ekonomide ikinci bir dip yaşanmasına yol açabilir. Bu ikinci dip dış ticaret kanalıyla Türkiye’ye de taşınabilir.

Özetlersek, nisan ve mayıs aylarında dibe vuran Türkiye ekonomisi haziran ayında dipten çıkmaya başlamış bulunuyor. Ancak “bayram etkisi” nedeniyle bu toparlanma istatistiklere gerçekte olduğundan daha güçlü yansıyor. Bu toparlanmanın önemli bir bölümü de kamu bankaları eliyle kredi faizlerinin aşırı düşük seviyelere çekilmesinden kaynaklanıyor ve bunun sürdürülebilirliği yok. Hem dünyada hem de Türkiye’de kriz sırasında işini kaybeden büyük kitle yüzünden iç ve dış talebin zayıf kalmaya devam edecek gibi görünmesi dipten çıkışın uzun sürebileceğine işaret ediyor. Maalesef, korona virüs salgınındaki ikinci dalga beklentisi nedeniyle gerek dünya gerekse Türkiye ekonomisinin ikinci dip yaşaması olasılığı da var.

DIŞ TİCARET “BAYRAM ETKİSİ”YLE YÜKSELDİ

Nisan ve mayıs aylarında derin bir düşüş yaşanan dış ticarette, haziran ayında yeniden yükseliş görüldü. Haziran ayında ihracat 13,5 milyar dolar, ithalat ise 16,3 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2019’un haziran ayına göre ihracat yüzde 15,8 yükselirken ithalat da yüzde 8,2 artış gösterdi. İhracatta mart ayında yüzde 18,3’le başlayan düşüş nisan ayında yüzde 41,5’i bulmuş ve mayıs ayında ise yüzde 40,9 olmuştu. İthalatta ise nisan ayında yüzde 25 ve mayıs ayında yüzde 27,8 düşüş yaşanmıştı.

Haziran ayında hem ihracatın hem ithalatın yeniden artması ilk bakışta güçlü bir toparlanmanın işareti gibi görünüyor. Ancak bu artışta geçen yıl Ramazan Bayramı tatilinin haziran ayında olmasının ve tamamı hafta içine denk geldiği için 9 güne uzamasının da etkisi bulunuyor. Bu yıl Ramazan Bayramı mayıs ayına kayınca haziran ayında iş günü sayısında büyük bir artış yaşandı. Sadece hafta içi günlere bakarsak, geçen yıl haziran ayında 15 olan iş günü sayısının bu yıl 22’ye çıktığı görülüyor. Cumartesi gününü de dahil edersek, geçen yıl haziran ayında 18 olan iş günü sayısı bu yıl 26’ya yükselmiş bulunuyor. İş günü sayısındaki bu büyük artış olmasaydı, hem ihracat hem de ithalat haziran ayında da geçen yılki seviyesinin altında çıkacaktı.

Yine de ilk bakışta göründüğü kadar güçlü olmasa da haziran ayında dış ticarette bir miktar toparlanma olduğunu söyleyebiliriz. Önceki iki ayda 10 milyar doların altında kalan ihracatın haziran ayında 13,5 milyar dolara ulaşması buna işaret ediyor. Dış pazarlarımızda karantina önlemlerinin gevşetilmeye başlaması sayesinde ihracat dipten dönmüş gibi. Önceki iki ayda 14 milyar doların altında kalan ithalatın haziran ayında 16,3 milyar dolara ulaşması da dış ticarette toparlanmanın işareti. Bu da Türkiye’de karantina önlemlerinin gevşetilmeye başlamasının sonucu gibi görünüyor.

IMF DÜNYA İÇİN GİDEREK KÖTÜMSERLEŞİYOR

Korona virüs krizi dünya ekonomisini çok derin bir resesyonun içine soktu. Bu resesyonun ne kadar derin olduğu henüz tam bilinmiyor ve başta uluslararası kurumlar olmak üzere herkes bunu tahmin etmeye çalışıyor. Bu çerçevede haziran ayında Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) yeni tahminler geldi. Bu tahminler IMF’nin küresel ekonomi için giderek kötümserleştiğini gösteriyor.

IMF, ilkbahar ve sonbaharda olmak üzere yılda iki kez Dünya Ekonomisinin Görünümü (World Economic Outlook: WEO) isimli bir rapor yayınlıyor. Bu raporda IMF uzmanlarının dünya ekonomisine ve üye ülkelere ilişkin değerlendirme ve tahminleri yer alıyor. İki rapor arasındaki süre dünyanın epey zamandır içinde bulunduğu dinamik ortamdaki gelişmeleri kavramak için çok uzun olduğu için arada kalan dönemlerde de bu tahminlerin güncellendiği kısa notlar açıklanıyor. İşte bunlardan biri 24 Haziran’da yayınlandı. IMF, korona virüs krizinin başladığı nisan ayında yayınladığı WEO raporunda küresel ekonominin bu yılı resesyonda geçireceği ve yüzde 3 küçüleceği tahmininde bulunmuştu. 24 Haziran’da açıkladığı notta ise dünya ekonomisi için bu yılki küçülme tahminini yüzde 4,9’a yükseltti.

IMF’nin yeni tahminlerine göre, bu yıl gelişmiş ülkelerdeki küçülme yüzde 8’i bulacak. Burada özellikle Euro Bölgesi’ne ilişkin küçülme tahmininin çift haneye yükseltilmesi dikkati çekiyor. Nisan ayındaki WEO raporunda bu yıl yüzde 7,5 küçüleceği tahmin edilen Euro Bölgesi’nin şimdi yüzde 10,2 küçülmesi bekleniyor. Euro Bölgesi için yapılan çift haneli küçülme tahmini büyük ölçüde Fransa, İtalya ve İspanya’daki durumdan kaynaklanıyor. Fakat çift haneli olmasa da Almanya için beklenen küçülme oranının da epey yüksek ve yüzde 7,8 olduğu görülüyor. IMF’ye göre bu yıl ABD yüzde 8, Birleşik Krallık yüzde 10,2 ve Japonya da yüzde 5,8 küçülecek.

IMF’nin yeni tahminlerine göre bu yıl gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 3 küçülme yaşanacak. Gelişmekte olan ülkelerin en irisi olan Çin’de yüzde 1 büyüme olurken, Hindistan yüzde 4,5, Brezilya yüzde 9,1 ve Rusya ise yüzde 6,6 küçülme görülecek.

IMF, söz konusu güncelleme notunda Türkiye’ye ilişkin tahminini ise değiştirmedi. Nisan ayında yayınlanan WEO raporunda Türkiye’nin bu yıl yüzde 5 küçüleceği ve 2021’de ise yüzde 5 büyüyeceği tahmin ediliyordu. 24 Haziran’da yayınlanan güncelleme notunda da Türkiye tahminleri bu şekilde yer aldı. Fakat en önemli ihracat pazarımız olan Avrupa’da çift haneli küçülme yaşanırken Türkiye’deki küçülmenin yüzde 5’te kalması zor gibi görünüyor. Bunun gerçekleşebilmesi için yılın ikinci yarısında iç talepte ciddi bir canlanma olması gerekiyor. İstihdamda yaşanan büyük düşüş ise bunun zor olduğunu düşündürüyor.

BÜTÇE AÇIĞI YİNE REKORA GİDİYOR

Merkezi yönetim bütçesi 2020 yılının ilk yarısını 109,5 milyar TL açıkla kapattı. 2019 yılının ilk yarısında bütçedeki açık 78,6 milyar TL olmuştu. Buna göre yılın ilk yarısında bütçe açığında yüzde 39,3 artış yaşandı.

Bütçede 2020’nin ilk yarısındaki gelişmelere korona virüs krizi damga vurdu. Bu kriz yüzünden vergi gelirlerindeki artış yüzde 9,2’de kaldı. Krizin boyutunu düşünürsek, vergi gelirlerinde böyle bir artış yaşanması bile mucize gibi görünüyor. Bu artışı korona virüs salgınının henüz Türkiye’ye ulaşmadığı yılın ilk iki ayında vergi tahsilatının epey yüksek gerçekleşmesi ve aşırı doz faiz indirimleriyle iç talebin kıpırdanmaya başladığı haziran ayında vergi gelirlerinin yeniden artmaya başlaması sağladı. Korona virüs krizinin ülkemize geldiği mart ayında vergi gelirlerinde yüzde 10,7 düşüş yaşandı. Nisan ayında yerinde sayan vergi gelirleri mayıs ayında da geçen yılki seviyesinin altında kaldı.

Yılın ilk yarısında vergi gelirlerindeki artış bu kadar düşük kalırken vergi dışı gelirler ise yüzde 25,4 yükseldi. Bu da büyük ölçüde Merkez Bankası’ndan gelen kâr transferinden kaynaklandı. Vergi dışı gelirlerdeki bu artış toplam bütçe gelirlerindeki artışın vergi gelirlerindeki artıştan daha yüksek ve yüzde 13 olarak gerçekleşmesini sağladı.

2020’nin ilk yarısında bütçe harcamaları ise yüzde 17,3 artış gösterdi. Bütçenin harcama cephesinde özellikle faiz ödemelerindeki yüzde 40,4’lük artış dikkati çekiyor. Bu durum son yıllarda bütçe açığında yaşanan tırmanışın ve bunun büyük ölçüde kısa vadeli borçlanmayla finanse edilmesinin doğal sonucunu oluşturuyor.

Merkezi yönetim bütçesi 2019 yılını 123,7 milyar TL açıkla kapatmıştı ve bu bir rekordu. 2020 yılına ise 138,9 milyar TL’lik açık hedefiyle girilmişti. Daha yılın ilk yarısında bu hedefin yüzde 78,8’lik kısmına ulaşıldı. Haziran ayı itibariyle son 12 aylık dönemdeki birikimli bütçe açığı 154,6 milyar TL’yi buluyor ve dolayısıyla 2020 yılı hedefinin çok üzerinde bulunuyor. Bu gidişle 2020 yılı hedeflenenin de üzerinde rekor bir bütçe açığıyla kapanacak gibi görünüyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz