Arz Dalgası Köpürüyor

Türkiye’de bir dönem “ben de yapayım”a dayalı bir yatırım patlaması yaşandı. Hiçbir fizibilite raporu olmadan, sadece özentiye dayalı çok sayıda tesis kuruldu. Bazı sektörler dışında, inanılmaz kap...

1.06.2001 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Türkiye’de bir dönem “ben de yapayım”a dayalı bir yatırım patlaması yaşandı. Hiçbir fizibilite raporu olmadan, sadece özentiye dayalı çok sayıda tesis kuruldu. Bazı sektörler dışında, inanılmaz kapasiteler oluştu. Şimdi bu tablo, ekonomideki durgunluk nedeniyle daha açık görülüyor. Ürün bazında, kapasite kullanımında yüzde 40’lar düzeyine ulaşması, arz dalgasının boyutunu da ortaya koyuyor. Uzmanlar, bu dalganın özellikle bazı ürünler için ciddi sinyaller verdiğinin altını çiziyorlar.

Türkiye’de eskiden yatırım yapmak kolaydı. Sanayii gelişmemişti ve her türlü yatırıma ihtiyaç duyuluyordu. Bu dönemde sermayesi olan veya teşvik alabilenler, geleneksel sektörlerden kendilerine uygun olanı seçip yatırım yapıyorlardı. Bu yatırımlar için sektör analizlerine veya fizibilite raporlarına ihtiyaç duyulmuyordu.

1980 sonrasında ihracat kapıları da açılınca, satamazsam ihraç ederim mantığıyla her alana kontrolsüz yatırımlar yapıldı. Firma sayısı artıkça, talebin üzerinde arz yaratıldı, sektörlerin karlılığı düştü, verimli üretim rafa kalktı. Şirketler bütün pazarlarda rakipleriyle fiyata dayalı bir rekabet yapmak zorunda kaldılar.

Türkiye’de neredeyse bütün sektörlerde atıl kapasite sorunu yaşanıyor. Kapasitelerin önemli bir bölümü kullanılmıyor. İhracata ağırlık verilse dahi fazla kapasite sorunu çözülemiyor. Kağıt karton, pencere, un, salça, tavukçuluk, gübre gibi sektörlerde kapasitelerin yalnızca yarısı kullanılabiliyor. Kapasitenin yarısından daha az kullanıldığı sektörlerin sayısı ise oldukça fazla. Makarnada yüzde 62, otomobilde yüzde 57, hazır betonda yüzde 55,  bisküvide yüzde 56 ve hatta deri konfeksiyonunda yüzde 80 kapasite fazlası var. Yani  talebin üstünde bir arz ve arz kapasitesi bulunuyor, gereksiz arz yaratılıyor. Ancak, değişen ekonomik koşullar yatırımların yönünü değiştiriyor. Dünyadaki trendde değişiyor. Daha spesifik, özel siparişlere dayalı küçük ölçekli üretimler önemini giderek artırıyor.

Capital, yatırımcılara ve sektör uzmanlarına yol göstermesi amacıyla sektörlerin kapasiteleri ve kapasite kullanım oranlarını araştırdı.

Düşük kapasiteli otomotiv

Otomotiv, yarattığı değer ve istihdam bakımından Türkiye'nin lokomotiv sektörlerinden biri. Ancak, otomotiv sektörünün alt segmentlerine inildiğinde talebin üstünde bir arzın olduğu görülüyor. Otomotiv sanayinin toplam kurulu kapasitesi 890 bin adet civarında. Son 5 yılın verilerine bakıldığında, yıllık ortalama üretimin 380 bin adet civarında olduğu görülüyor. 2000 yılında iyi bir dönem geçiren otomotiv sektöründe üretim 430 bine ulaştı. Dolayısıyla kapasitenin yüzde 49'u kullanılmış oldu. Ancak alt segmentlere inildiğinde kapasite kullanımındaki farklılıklar daha dikkat çekici boyutlara ulaşıyor.

Sektörün ana gücünü otomobil oluşturuyor. Türkiye'de Honda, Ford, Hyundai, Oyak-Renault, Tofaş ve Toyota olmak üzere 6 tane üretici firma bulunuyor. Bu firmaların toplam 667 bin adet kurulu kapasiteleri var. 2000 yılında şirketler kapasitelerinin yüzde 43'ünü kullanarak 297 bin 476 adet otomobil ürettiler. Yani otomobilde kurulu kapasite yüzde 57 fazla.

Traktör de kapasitenin fazla olduğu segmentlerden biri. Türkiye'de 65 bin adet traktör kapasitesi bulunuyor. 2000 yılında 37 bin 434 adet traktör üreten firmalar, 27 bin 797 adet traktör satabildiler. Bu üründe kapasite kullanımı yüzde 58 düzeyinde kaldı.

Otomotiv sektöründe kapasite kullanım oranının en yüksek olduğu alan ticari araç segmenti. Bu segmente kamyonet, minibüs, çekici kamyon, otobüs ve midibüs giriyor. 2000 yılında yüzde 76 kapasite kullanım oranıyla çalışan ticari araç üreticileri, 133 bin 461 bin adet üretim gerçekleştirdiler. 2000 yılında 109 bin 894 adet ticari araç satıldı. Bu segmentte 222 bin 400 adet kurulu kapasite bulunuyor.

Çimento aşırı yatırım kurbanı

İnşaatın gözdesi olan çimento sektöründe toplam kurulu kapasite 64 milyon tona ulaştı. Set Çimento Genel Müdürü Adnan İğnebekçili'nin verdiği bilgiye göre, sektör yılda 36 milyon ton üretim yapıyor. Bu üretimin 31 milyonu iç pazarda tüketilirken 4 milyon tonu ihraç ediliyor. Dolayısıyla sektör kapasitesinin yüzde 56'sını kullanıyor. Adnan İğnebekçili klinker kapasitelerinde de fazlalık olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor:

``2000 yılı itibariyle mevcut çimento fabrikalarının klinker kapasiteleri toplamı 35.1 milyon tondur. Ortalama katkı kullanım oranının yüzde 23 olduğu göz önüne alınırsa, bu miktar 43.2 milyon ton çimentoya müsait bir kapasiteyi işaret eder. Halbuki 2000 yılı yurtiçi talebi 31.6 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Buna 4.5 milyon ton civarında ihracatta eklenirse talep 36.1 milyon tona ulaşır ki bu yaklaşık 7.1 milyon tonluk bir kapasite fazlalığı anlamına gelir''.

Toplam kurulu kapasitenin 60 milyon ton civarında olduğu sanılan hazır beton sektöründe de kapasite fazlası bulunuyor. Mevcut kapasiteye rağmen 27 milyon ton civarında üretim yapılıyor. 165 firmanın faaliyet gösterdiği hazır beton sektöründe kapasite kullanım oranı yüzde 45 civarında. Set Çimento Genel Müdürü Adnan İğnebekçili, kapasite fazlalığının ufak, yöresel üretim birimlerinde olduğunu söylüyor.

Uzun ürünlerde fazlalık var

Demir çelik, kapasite kullanımının en fazla olduğu sektörlerden biri. Türkiye'de yıllık kapasitesi 1 milyon ton ile 3 milyon ton arasında değişen 3 tane entegre tesis bulunuyor. Ayrıca, kapasiteleri 400  bin ton ile 2 milyon ton arasında değişen 15 adet elektrikli ark ocaklı tesis üretim yapıyor. Bu tesislerin toplam kapasiteleri 19.8 milyon tona ulaşıyor. Kapasitenin yüzde 83 uzun ürünler için yüzde 15 ise yassı ürünler için kullanılıyor.

Sektör 2000 yılında toplam 14 milyon ton üretim yaptı. Toplam üretimin yüzde 81'ini uzun ürünler oluşturdu. Firmaların kapasite kullanım oranı ise yüzde 72 civarında. Demir Çelik Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Veysel Yayan, uzun ürünlerde üretim fazlası bulunduğuna dikkat çekiyor ve şöyle devam ediyor:

``2000 yılında sadece 500 bin ton civarında bir üretim fazlası söz konusu olmuştur. Ancak, uzun ürünlerdeki yurtiçi ihtiyacın üzerindeki üretim fazlasının 6 milyon tona yaklaşması, buna karşılık yassı ürünlerde 4 milyon ton civarında açık bulunması, Türkiye'yi uzun ürün ihraç eden ve yassı ürün ithal eden bir ülke durumuna getirmektedir. Uzun üründeki üretim fazlası rekabet şartlarını körükleyerek, düşük karlarla çalışılması sonucunu doğurmaktadır''.

``Pen''e fazla ilgi

Son dönemlerin en popüler yatırım alanlarından biri olan plastik pencere sektörü de atıl kapasite sorunuyla karşı karşıya. Talebin üzerinde yatırım yapılan sektör, son 10 yılda kapasite açısından inanılmaz bir hızla büyüdü. 1980-1990 döneminde sadece 6 firmanın faaliyet gösterdiği sektörde, bugün 45'i yerli 15'i yabancı olmak üzere 60 firma üretim yapıyor. Pimaş, Pilsa, Fırat Plastik ve Ege Pen, sektörden aslan payını alan şirketler olarak öne çıkıyor.

Pilsa Genel Müdür Yardımcısı Hakan Aldinç, kurulu kapasitenin 200-250 bin ton arasında olduğunu tahmin ediyor. Yılda ortalama 100 bin ton üretim yapıldığını söyleyen Hakan Aldinç kapasitede yüzde 50 fazla olduğuna dikkat çekiyor. Yılda ortalama 6 milyon 500 bin adet pencere satışının olduğunu söyleyen Hakan Aldinç, pencere sektörünün 400 milyon dolarlık bir pazar olduğunu belirtiyor. Kapasite fazlalığının sektör için olumsuz sonuçlar doğurduğunu anlatan Hakan Aldinç şöyle devam ediyor: ``Talebin üzerinde bir arzın oluşması ve kapasitenin birçok küçük firmaya dağılmış olması kayıt dışı ekonominin de desteğiyle rekabet, hizmet ve kaliteden öte sadece fiyatta yoğunlaşıyor.''

Seramikte kapasite yüzde 34 arttı

İnşaat sektörüne en büyük girdiyi sağlayan seramik, kapasite kullanım oranı oldukça yüksek. 2000 yılı itibariyle kurulu kapasitenin yüzde 81'i kullanılıyor. Sektörün 8 firmasının toplam kapasitesi 119 bin 350 ton. Ancak, çeşitli bölgelerde 30'u aşkın küçük ölçekli işletmenin toplam kapasitesi net olarak bilinmiyor. Sektör uzmanlarının yaptığı tahminlere göre bunların kapasitesi 40-50 bin ton civarında. Toplam kapasiteye bu rakamda eklendiğinde, kurulu kapasitenin 169 bin tona ulaştığı tahmin ediliyor.

Son yıllarda yatırımların süratlendiği sektörde 1996-2000 yılları arasında kapasite yüzde 34 oranında arttı. Yaklaşık 3 bin 500 kişinin istihdam edildiği sektörde 2000 yılında 96 bin 634 ton üretim yapıldı. Sektörde 1999 yılından 28 bin ton stok 2000 yılına devretti. 2000 yılında 53 bin ton ihracat yapılırken 45 bin ton seramik de yurtiçinde tüketildi. Mevcut kapasitenin artmasına rağmen iç tüketimin paralel bir şekilde artmaması üretici firmaları ihracata yönlendiriyor. Sektör üretiminin yarısını ihraç ediyor.

Kağıtta durum farklı değil

Son beş yılda yatırımların arttığı kağıt karton sektörü ortalama yüzde 50 kapasiteyle çalışıyor. Sektör uzmanları, krizden sonra kapasite kullanım oranlarının yüzde 20'ye kadar gerilediğini söylüyorlar. Kağıt karton sektöründe 2000 yılı itibariyle kurulu kapasite 2 milyon 117 bin tona ulaştı. Üretim ise aynı yıl 1 milyon 567 bin ton düzeyine çıktı. 2000 yılında 190 bin 505 bin ton ihracat yapılırken, 1 milyon 238 bin ton ithalat gerçekleştirildi. Geçen yıl 2 milyon 700 bin ton kağıt karton satışı yaşandı.

Sektörün en önemli alt segmenti olan oluklu mukavva sektöründe de kapasite kullanım oranı düşük. Toplam kurulu kapasitenin 1 milyon 400 bine ulaştığı oluklu mukavva sektöründe kapasitenin yüzde 53'ü kullanılabiliyor. Arzın fazla olduğu sektörde 102 firmaya ait 106 fabrika üretimini sürdürüyor. 2000 yılında bu firmalar toplam 717 bin 794 ton oluklu mukavva ürettiler. Bu üretimin 707 bin tonu yurtiçinde satıldı.

Sektörde kapasite arzının fazla oluşu firmaları fiyatla rekabet etmeye zorluyor. Oluklu Mukavva Sanayicileri Derneği Genel Sekreteri Sadun İllez, fazlalığa rağmen yeni teşvikler verildiğini ve bunun da atıl kapasite sorununu iyice derinleştirdiğini söylüyor.

Deride neler yaşanıyor?

Deri sektörü tekstilde yatırımların en yoğun olduğu alanlardan biri. Ancak, uzmanlar, deri sektörünü değerlendirirken, alt segmentleri kendi içinde analiz ediyorlar. Bu alt segmentler içinde de deri konfeksiyonu ve ayakkabı ana başlıkları oluşturuyor.

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı doğrultusunda Deri ve Deri Mamulleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu'nun hazırladığı raporda, deri konfeksiyonunda toplam kurulu kapasitenin 50 milyon adet olduğu belirtiliyor. Aynı rapora göre, sektör yılda ortalama 10 milyon adet deri konfeksiyonu üretiyor. Bunun 1 milyon adeti yurtiçi piyasada değerlendirilirken 3 milyon adeti de ihraç ediliyor. Bu rakamlar,  deri konfeksiyonu üreticilerinin toplam kapasitenin sadece yüzde 20'sini kullandıklarını ortaya koyuyor. Dolayısıyla deri konfeksiyonu atıl kapasitenin en yoğun olduğu sektörlerin başında geliyor.

Ayakkabıcılık, deri sektöründe yer alan diğer bir önemli segment. Deri konfeksiyonunda olduğu gibi ayakkabıcılık alanında da kapasite oldukça fazla. Yılda 400 milyon çift kurulu kapasiteye sahip sektörde, ortalama üretim 180 milyon çift civarında. Yani kapasitenin yaklaşık yüzde 30'u kullanılıyor. 

İplikte ithalat çok fazla

Pamuk ipliği, tekstil sektöründe kapasitenin en fazla olduğu alan. Tekstilin diğer alanlarında olduğu gibi iplik sektöründe de sağlıklı rakamlara ulaşmak zor. Türkiye Sınai Kalkınma Bankası’nın raporlarında sektöre yönelik tahmini bilgiler yer alıyor. Raporda yer alan tahmini bilgiye göre, pamuk ipliği kapasitesi 2000 yılında 1 milyon 464 bin ton olarak gerçekleşti. Sektör aynı yıl 940 bin ton pamuk ipliği üretti. Yani 2000 yılında pamuk ipliği üreticileri kapasitelerinin yüzde 64'ünü kullandılar.

2000 yılında 95 bin ton iplik ihraç edilirken 316 bin ton pamuk ipliği yurtiçinde tüketildi. Kapasite fazlası bulunan sektörün en büyük sorunu ucuz ürün ithalatı. Özellikle Uzakdoğu’dan gelen ucuz ürünlerle maliyet açısından rekabet edemeyen sektör zor günler yaşıyor.

Gıda da sorun büyüyor

Son yıllarda tavukçuluk sektörüne çok yatırım yapıldı. Uzmanlar, sektörde ne kadar üreticinin faaliyette olduğunu bilmiyorlar. Ancak, 20 büyük firma üretimin yüzde 84'ünü gerçekleştiriyor. Köytür, Banvit, CP ve Beypi, sektörün en büyük üreticileri. Sektörde 1 milyon ton kurulu kapasite bulunuyor. Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçılar Birliği verilerine göre, 2000 yılında bu kapasitenin yüzde 77'si kullanılıyor. Ancak, yaşanan krizler tavukçuluk sektörünü derinden etkiledi. Bunun sonucunda kapasite kullanım oranı yüzde 50'ye geriledi. Sektör 2000 yılında 765 bin ton üretim gerçekleştirdi.

2000 yılını oldukça sıkıntılı geçiren salça sektörü de kapasite sorunuyla boğuşuyor. Kurulu kapasitenin 450 bin tona ulaştığı sektörde kapasitenin yarısı kullanılıyor. 2000 yılında 260 bin tona ulaşan üretim önceki yıldan kalan stoklarla birlikte 300 bin tona ulaştı. Bu miktarın 110 bin tonu iç piyasada tüketilirken, 120 bin tonu da ihraç edildi. Demirci Konservecilik Genel Müdürü Enver Demirci, kapasitenin yarısının kullanılmadığı sektörde kapasite artışının sektörün sorunlarını derinleştireceğini söylüyor.

Gıda sektöründe kapasite fazlasının olduğu alandan biri de bisküvi. Rusya pazarı düşünülerek yapılan yatırımlar bu pazarın durumun bozulmasıyla atıl kaldı. 900 bin ton kurulu kapasitenin olduğu bisküvide yılda ortalama 400 bin ton üretim yapılıyor. Yani kapasitenin sadece yüzde 44'ü kullanılıyor. Kapasite bakımından bakıldığında Eti ve Ülker’in ilk sırada yer aldığı görülüyor.

Boyada kapasite yüzde 40

İnşaat sektöründeki gerileme boya sektörünü de olumsuz etkiliyor, üretim geriliyor. Sektör uzmanlarının verdiği bilgiye göre, 2000 yılında kurulu kapasite 671 bin tona ulaştı. Geçen yıl 378 bin ton üretim yapan sektörde kapasite kullanım oranı yüzde 60 civarında. Boya sektöründe kapasite kullanım oranları her geçen yıl düşüyor.

Marshall, Yasaş(DYO), ÇBS ve Polisan, sektörün en büyük kapasitelerine sahipler. Sektörde faaliyet gösteren şirket sayısı tam olarak bilinmiyor. Ama yetkililerin yaptığı tahminlere göre sayı 350'yi aşıyor. Sektördeki en büyük 10 firma toplam üretimin yüzde 70'ini yapıyorlar. Boya sektöründe pek çok irili ufaklı şirket bulunuyor. Bu şirketler inşaat sektörüne yönelik boya üretimi yapıyorlar. Zaten inşaat boyaları toplam pazarın yüzde 63'ünü oluşturuyor. 

“ARZ FAZLALIĞI ARTMAYA DEVAM EDECEK”

Dünyanın her yerinde sektörlerde ve pazarlarda arz, talebi aşmaya başladı. İşletmecilik profesörleri Sumantra Ghoshal ve Christopher Bartlett sektörlerdeki arz fazlalığına örnekler veriyorlar ve tüketici ihtiyaçlarının değiştiğini işaret ediyorlar: ``1990'ların yavaş büyüme ortamında, sektörlerin çoğunda kapasite fazlası normdur: Örneğin, otomotivde yüzde 40, dökme kimyasallarda yüzde 100, çelikte yüzde 50, bilgisayarda yüzde 140 kapasite fazlası var. Hem teknolojik ilerleme hem de tüketici ihtiyaçları daha küçük çaplı siparişlere ve daha yüksek çeşitliliğe yönelmeyi getiriyor.''

Kjell A. Nordström ve Jonas Ridderstrale'nin hazırladığı Profilo Yayınlarından çıkan Delifişeklik adlı kitapta arz fazlalığı şöyle değerlendiriliyor:

``Eski yerel şirketler artık dünyanın her tarafında rekabet edebiliyor ve öyle de yapıyor. Yeni şirketler geleneksel sektörlere girebiliyor ve öyle de yapıyor. Firmaların satmayı planladıkları her şeyi imal etme gereğini duymamaya başlamasıyla, yani başkasından satın alabilmesiyle birlikte, pazara giriş engelleri eriyip buharlaşıyor. Tamamen yeni şirketler ya da geçmişte başka sektörlerde rekabet etmiş şirketler, diğer şirketlerden alınma parçaları bir araya getirebiliyor. Çok büyük sermayeye ya da uzmanlık bilgisine sahip olmaları gerekmiyor. Görünmeyen istilacılar dört bir yönden eski şirketlere saldırabiliyor. Arz dalgası kabarıyor ve de kabarmaya devam edecek.''

ÇARE İHRACATTA ARANIYOR

UN SEKTÖRÜ: Gıda sektörünün temel ham maddesi unda da yüzde 40 oranında fazla kapasite bulunuyor. Un sanayinde 30 milyon ton civarında kurulu kapasite var. Bu kapasitenin yüzde 50'si kullanılıyor. Sektör yılda ortalama 15 milyon ton un üretiyor. 2000 yılında üretimin 10 milyon tonu satıldı. Bu miktarın yalnızca 300 bin tonu ihraç edildi.

Sektör uzmanları, un sanayideki sorunun ihracatla aşılabileceğini söylüyorlar. Firma sayısının oldukça fazla olduğu sektörde 635 firma faaliyetlerini sürdürüyor. Un Sanayicileri Derneği Başkanı Nuri Dedeoğlu, kapasite fazlalığının rekabeti arttırdığına dikkat çekiyor. Ancak, Nuri Dedeoğlu gelecek için umutlu olduğunu söylüyor ve ekliyor: ``Yılın belli dönemlerinde faaliyete giren firmalar var. Bu dönemlerde karlılık azalıyor. Ancak, değişecek ekonomik koşullar nedeniyle önümüzdeki yıllarda daha az sayıda firma ile daha karlı bir döneme girileceğini tahmin ediyorum.''

MAKARNA: Gıdanın fazla kapasite sorunuyla boğuşan alt segmentlerinden biri de makarna. Toplam kurulu kapasitenin 900 bin tona ulaştığı sektörde bu kapasitenin yalnızca yüzde 38'i kullanılıyor. Makarna üreticileri, 2000 yılında 350 bin ton makarna üretti. Bu miktarın 30 bin tonu ihraç edilirken kalan kısmı yurtiçinde tüketildi.

Sektörde 33 firma üretimini sürdürüyor. Nuh, Oba, Filiz, Kartal, Piyale ve Beslen Makarna sektörün üretim kapasitesi bakımından en büyük firmaları. Makarna sektörüne yatırımlar hala sürüyor. Yatırım aşamasında bulunan yatırım teşviklerinin toplamı 1 milyon 100 bin ton civarında. Bu tesislerin de devreye girmesiyle kurulu kapasite 1.5 milyon tona ulaşacak. Türkiye Makarna Sanayicileri Derneği yetkilileri, kullanılmayan kapasitenin değerlendirilmesi için ihracata ağırlık verilmesi gerektiğini söylüyorlar. Yetkililer üreticilerin yeni pazarlar bulmak için büyük çaba gösterdiklerine dikkat çekiyorlar.

YAĞDA KAPASİTENİN YARISI ATIL

Bitkisel yağ sektörünün son beş yıldır yaşadığı sıkıntıların temelinde fazla kapasite sorunu yatıyor. Bitkisel yağ sektöründeki kapasitenin tespit edilebilmesi için sektörü alt başlıklara ayırmak gerekiyor. Türkiye'de yağlı tohum işleme fabrikalarının kurulu kırma kapasitesi yılda 4 milyon ton. Bu kapasitenin yaklaşık yüzde 50'si kullanılıyor. Bu fabrikalarda yılda ortalama 1 milyon 50 bin ton ay çiçek tohumu ve 1 milyon ton çiğit işleniyor. İşlenen bu ürünlerden 420 bin ton ay çiçek yağı, 165 bin ton da pamuk yağı üretiliyor.

Sektörün bir diğer alt başlığı ise rafinasyon. Türkiye'de gerek kırma sonucu elde edilen gerek ithalat yoluyla gelen bitkisel ham yağın rafinasyonu için 3 milyon ton civarında kurulu kapasite bulunuyor. Burada da kapasite kullanımı yüzde 50'ler seviyesinde.

Margarin ise sektörün bir diğer bölümü. Margarinde kurulu kapasite 900 bin tona ulaşmış durumda. Yılda ortalama 400 bin ton margarin üreten sektörün kapasite kullanım oranı yüzde 57.

Rakamlardan da görüldüğü gibi, bitkisel yağ sanayinde ciddi bir atıl kapasite sorunu bulunuyor.

Kapasitenin neredeyse yarısı kullanılmıyor. Margarin sektöründe 9 firma bulunurken sıvı yağ sektöründe kayıtsız firma sayısının fazla olması nedeniyle üretim yapan şirket sayısı tam olarak bilinmiyor. Ancak, uzmanlar, sayının 130'dan fazla olduğunu tahmin ediyorlar. Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Başkanı Taşkın Tuğlular, fazla kapasitenin ve kayıt dışı çalışan imalatçıların haksız rekabeti körüklediğini söylüyor.

 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz