Halit Narin, tekstilin önde gelen isimlerinden... 2000 yılında şirketini devretti, mali sıkıntılar yaşadı. Bir süre önce ise 2 yıl kapalı kalan fabrikasını yeniden açtı. Bankalara olan borcunu ödem...
Halit Narin, tekstilin önde gelen isimlerinden... 2000 yılında şirketini devretti, mali sıkıntılar yaşadı. Bir süre önce ise 2 yıl kapalı kalan fabrikasını yeniden açtı. Bankalara olan borcunu ödemeye başladı Ancak, bu kez işin başına kendisi geçti, yanına da iki arkadaşını aldı. Üstelik, genel müdür, müdür yardımcısı ya da hiçbir yönetici olmadan işine koyuldu. “Benim işletmemde müdür, şef gibi sıfatlar yok. Eskiden piramit sistemi vardı, kaldırdım” diye konuşuyor. Ardından da önemli bir iddiada bulunuyor: “Bu nedenle en son benim fabrikam batar.”
Halit Narin, bir dönem yaptığı açıklamalarla gündemde önemli yer tutan isimlerden biriydi. Bunun nedeni, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İTKİB) gibi kritik kuruluşlarda uzun yıllar başkanlık yapmasıydı. Ancak, bu önemli isim, 1990’ların sonlarında şirketinde sıkıntılar yaşamaya başladı. 2000 yılında zirveye çıkan problemlere paralel olarak, sahibi olduğu Narin Tekstil’i devretti. Ardından, bu şirket 2 yıl kapalı kaldı.
Narin, bir süre önce bankalara olan borçlarını yapılandırarak ödemeye başladı. “35-40 milyon dolar para ödedim. Sadece Halk Bankası’na borcum kaldı. 2012 yılına kadar ödemem gerekiyor. Ama bu yıl, olmazsa önümüzdeki yıl bitireceğim” diye konuşuyor.
Geçtiğimiz aylarda “Türkiye’de en son benim fabrikam kapanır” iddiasında bulunan Narin, “Çünkü, başında ben varım” diye konuşuyor ve işini tekrar nasıl kurduğunu şu sözlerle anlatıyor:
“Çok güvendiğim eski üç adamımı çağırdım. Arkadaşlarımdan biri biz işe başladığımızda rahmetli oldu. İki arkadaşım ve ben açtık tezgahları, çalışmaya başladık. 3 tezgah, 5 tezgah derken şu anda günde aşağı yukarı günde 30 ton pamuk kullanan ve 500 kişinin çalıştığı bir fabrika olduk.”
Aile işletmelerindeki profesyonelleşme trendine Narin Tekstil şiddetle karşı duruyor. Halit Narin, bu konuda “Yanımda iki tane eski adamım var. Doğrudan doğruya işletmesi olan; müdürü, genel müdürü ve sekreterleri olmayan adam ayakta kalır. Yani ‘Ben sana söyledim, sen de git ona söyle, o da ona söylesin’ lafı olmayan, direkt müessesi olan işletmelere hiçbir şey olmaz” diye konuşuyor.
Tekstil sektörünün bu önemli ismi ile şirketini nasıl yeniden dirilttiğini konuştuk. Halit Narin, ayrıca tekstil sektöründe yaşanan sıkıntıları “lafını esirgemeyen” üslubuyla anlattı, bu sorunların çözümü için kendi önerilerini aktardı:
* Narin Tekstil Türkiye’deki en eski tekstil şirketlerinden biri. Ailenin sanayicilik geçmişinden biraz bahseder misiniz?
Narin, Türk tekstilinin en eski kuruluşları arasında yer alıyor. Babam tekstile 1934 yılında el tezgahlarıyla başlamış. İlk işe başladığı yıllarda elektrik falan olmadığı için el tezgahlarında çalışırlarmış. 1940’larda elektrikli dokuma tezgahlarına geçtik. Daha sonra da yün fabrikamızı ve dokuma sanayimizi kurduk.
1950 yılına kadar Narin sektörde yüncü bir şirket olarak bilinirdi. Sonra yün fabrikalarını 2-3 ayrı grup halinde Uşak’a sattık. Uşak o dönemde halı sektörünün gelişmiş olduğu bir yerdi. İpliği de bizden alırlardı. Biz de makinelerimizi onlara sattık. O zaman tarak denilen 3 ayrı tarak grubu ile üretim yapan bir grubu sattık biz oraya. Uşak’taki bütün halı fabrikalarının temelinde, Narin’in yapmış olduğu o zamanki makineler vardır. Biz makinelerimizi satınca Uşak makine ile tanıştı. Yün makinelerini elden çıkardıktan sonra pamukluya geçtik.
* Siz işleri ne zaman devraldınız?
Ben 1955’te aktif olarak müessesin başına geldim. Ama 1948’den itibaren babamla beraber çalışıyorum.
* Narin Tekstil özellikle 80’lerden sonra Türkiye’deki en büyük şirketlerden biriydi. Bu süreci biraz anlatabilir misiniz?
1950’lerden sonra Narin’in sektördeki birikimini de kullanarak işleri büyüttük. Pamuklu ürünlerle devam ettik. Narin Tekstil, Türkiye’deki en köklü şirketlerden biri olarak yoluna devam etti.
* 1990’lara kadar işler yolunda gidiyordu. Daha sonra kriz yaşadınız sanırım…
Türkiye’de ilk ihracatı 1968 yılında yapan benim. Ama Sayın Özal’la takıştık. Onun politikasıyla benim politikam birleşmedi. O da benim üstüme geldi. Sıkıntılarımız oldu ama çalıştık. Sıkıştırdılar bizi. Ama esas sıkıntıyı 2000’de yaşadık.
2 yıl fabrikayı bir müşterimize devrettik. Müşterimizin çalıştırmasını istedik. Sonra da bildiğiniz sıkıntılar oldu.
* Neden devretmek istediniz?
Artık sıkılmıştım. Biz de paramızı alırız diye düşündük. Çalıştırsın, bize de paramızı verir dedim. Kayserili kazık yemez mi? Yermiş, biz kazık yedik. Daha fazlasını söyletmeyin bana, ticari sırra giriyor. Fabrika 2 yıl kapalı kaldı. Yani herkesin söylediği kadar değil. Ben herkesin söylediğinden daha az suçluyum ve herkesin bildiğinden daha fazlayım.
* Peki sonra fabrikayı nasıl tekrar faaliyete geçirdiniz?
Çok güvendiğim eski üç adamımı çağırdım. Nereden başlayalım diye oturduk konuştuk. Arkadaşlarımdan biri, biz işe başladığımızda rahmetli oldu. İki arkadaşım ve ben açtık tezgahları, çalışmaya başladık. 3 tezgah, 5 tezgah derken şu anda günde aşağı yukarı günde 30 ton pamuk kullanan ve 500 kişinin çalıştığı bir fabrika olduk.
* Peki tekstilin zaten bu kadar çalkantılı olduğu bir dönemde sıfırdan tekrar nasıl başladınız?
İnat ve inanç. Ben Türkiye’nin en eski tekstil mühendisiyim. Bana göre de çok iyi
idareciyimdir. Hem ters, hem dürüstümdür.
* Tekstille ilgili sıkıntıların her gün gündeme getirildiği bir ortamda “Türkiye’de en son benim fabrikam kapanır” dediniz. Narin Tekstil’in özelliği ne? Neden en son sizin fabrikanız kapanır?
Narin’in özelliği şu: Başında ben varım.
* Peki sizin özelliğiniz ne?
Tek başına ben işin başındayım. Yanımda da iki tane eski adamım var. Bende müdür yok. Onun için “Türkiye’de en son benim fabrikam kapanır” diyorum. Bende işletme var. Türkiye’nin geleceğinde işinin başında olan işadamı kazanacak. Doğrudan doğruya işletmesi olan, müdürü, genel müdürü ve sekreterleri olmayan adam ayakta kalır. Yani “Ben sana söyledim, sen de git ona söyle, o da ona söylesin” lafı olmayan, direkt müessesi olan işletmelere hiçbir şey olmaz.
* Günümüz iş dünyasında çok fazla görev tanımı var. Özellikle üst yönetimde bu tanımlara da sürekli yenileri ekleniyor. Siz bunların hiç birine inanmıyor musunuz?
Bizde çok eskiden piramit sistemi vardı. Yani bir genel müdür olunca, en az iki tane de genel müdür yardımcısı alırdınız. O genel müdür yardımcılarının altında da iki tane genel müdür yardımcısının yardımcısı yerleştirirdiniz. Bunların hepsinin sekreterleri olurdu. Sonra departman müdürleri olurdu, onların altında şefler vardı. Bir bakardınız, üretimin dışındaki adamlara, üretime verdiğiniz paranın çok daha fazlasını ödüyorsunuz. Müesseseler böyle gidiyor.
Bizde öyle bir şey yok. Bir tek ben varım, iki tane de becerikli arkadaşım. Biri üretime, biri de idareye bakıyor. Ama bende sıfat yok. Benim işletmemde müdür, şef böyle sıfatlar kullanmıyoruz. Çünkü, sıfat insanların sandalyede oturuşunu değiştiriyor.
* Kötü deneyimler yaşadığınız için bu sıfatları kaldırdınız sanırım…
Maalesef fabrika kapanana kadar bu sıfatlar vardı. Kapandıktan sonra akıllandım. Ayakta kim kalmak istiyorsa, işi kendi yapmalı, üretim yapacağı adamlarla direkt kendisi muhatap olmalı. Sekreterlerin, genel müdürlerin, genel müdür yardımcılarının elinde oyuncak olmamalı. İşine gidiyorsan işini yap. İşine gitmiyorsan da kapat. İkisinden birini seçmek zorundasınız. Bunun başka formülü yok. Eğer dürüst çalışıyorsan, üretimden para kazanıyorsan, yaşamanın yolu bu.
Ben işimin başındayım ve üretimden başka bir şey için masraf yapmıyorum. Lüks araba kimse kullanmıyor. Hepsi dizel arabaya biniyor. Bütün idareye baksan belki 10-15 kişi var. Onlara verdiğim maaş bordrosundaki rakam yüzde 3’ler, yüzde 5’leri geçmez.
* Şu anda şirketin büyüklüğü ne kadar? Üretiminiz, ihracatınız…
Ben hiç ihracat yapmıyorum. Devletle hiçbir ihracat ilişkim yok. İhracatta çok büyük problemler var. Birinin bu işle ilgilenmesi lazım. İhracatı birine bırakmak gibi bir durumum yok.
* Borçlarınızın hepsini ödediniz mi?
Tek bir banka kaldı. Halk Bankası’na var. 2012 yılına kadar ödemem gerekiyor. Ama bu yıl, olmazsa önümüzdeki yıl bitireceğim. Allah’a can borcumdan başka bir şey yok.
* Ne kadar borç ödediniz?
35-40 milyon dolar para ödedim. Cebinde 30 kuruş var mı desen vallahi yok, çünkü ben hayatta para taşımam.
* Fabrikayı tekrar açmak için bir sermaye kullanmadınız mı? Nasıl tekrar faaliyete geçirdiniz?
Yeni açılışta borçlanmaya ve sermayeye ihtiyaç olmayan bir açılış yapmak lazım. Biz bunu becerdik. Biz hiç sermaye almadan ve hiç borçlanmadan, kendi bünyemizde olmayan parayla fabrikayı açtık. Bu da inanç ve inatla oldu. Ben fabrika açacağım, bana şu kadar para lazım dersen onun altından kalkamazsın.
“Bugün Hala Söylüyorum, Özal Yanlıştı”
* Özal ile anlaşamadığınız konu neydi?
Özal yanlıştı. Halen bugün de söylüyorum, her zaman da söylerim. Çünkü birileri Özal’ın kafasının içine girdi. Önce Japon modeli dediler, sonra değiştirip Kore modeli yaptılar. Kore modelinde 3-5 tane büyük holding vardır. Hepsinin kapitali Amerikan sermayesidir. Halk sıfır derecesinde sefalet yaşar. Büyük holdingler de çok zengindir.
Bu modelin bu tarafını almadılar. “Büyük holdingler ithalatı, ihracatı, üretimi yaparsa memleket daha iyi kalkınır” dediler. Ben TİSK’in başkanıydım, Ekrem Pakdemirli de o zaman ticaret bakanıydı sanırım, geldi ve “Türkiye’nin ithalatını 3-5 büyük firmaya vereceğiz. İhracatı da yine büyük şirketler yapıyor zaten” dedi. Benim de tüylerim ayağa kalktı. Çünkü ben TİSK’in başkanıydım. Bunun için takıştık.
Özal çok iyi arkadaşımdı. Geçişimiz çok eskiye dayanır. Siyasi bir nedenle değil, ekonomiyi ve burada çalışanları yanlış değerlendirmesi sonucunda atıştık. Ondan sonra da beni ekonomik olarak sıkıştırmanın bütün yollarını denediler. Ama ben hala ayaktayım.
“Tekstil İhracatı 50 Milyar Doları Bulur”
* Bundan 10 yıl sonra Türk tekstil sektörünün görünümü nasıl olacak, sektörde neler değişecek? Çalışan sayısı, ihracat, yaratılan katma değer açısından nasıl bir tablo ortaya çıkacak? Ne tip şirketler ayakta kalabilecek?
Tekstil ihracatı rahatlıkla 50 milyar doları bulur. Tabii bizim arkadaşların da yaptığı yanlışlıklar var. Konfeksiyon tekstilden kaynaklanan bir ekonomidir. Onlar konfeksiyon ihracatıyla tekstili çok kötülediler. Bizim bu meslek dallarındaki başkanların yaptığı yanlışlıkların başında bu geliyor. Bunlar “Konfeksiyon iyi, tekstil kötü” diye diye bu hale getirdiler. Şimdi “Konfeksiyon gidiyor” diye kıyamet koparıyorlar. Tekstil hala aynı yerinde duruyor.
Tekstil ve konfeksiyon Avrupa’ya, Amerika’ya en iyi hizmet veren, en pratik sektörlerdir. Sektördeki talep eksikliğini ortadan kaldırmak lazım. Çünkü Türkiye’nin teşebbüs ve beceri gücü Avrupa’dan çok daha üstün. Ama kalkıp da Bangladeşli vatandaşın pasaportunu benim önümde düşünen bir politika olmaması lazım.
Tekstildeki Sıkıntının Arkasında Ne Var?
* Her ne kadar dolardaki yükselme tekstili biraz rahatlatsa da sektör sizce neden 2 yıldır eski parlak günlerin çok uzağında?
Sektör ayakta dursa da, gücü artık kemikleri arasına sıkışmış, eti erimiş derisiyle kemiği arasında mesafe çok azalmış bir durumunda. Sektörde bir canlılık, hayatiyet var. İskeleti sağlam, derisi hastalıklı değil. Ama sektörü bu hale getiren, sömüren insanlar ve ülkeler var. Bunun dışında da net bir şekilde yanlış siyasi politikalar izleniyor.
Türkiye’de yeni teknoloji var. Tekstil zaten teknoloji olarak eskimez. Konfeksiyonda modern teknolojiye ihtiyaç var. Boyahane gibi bitiş yapan yerlerde yeni teknolojiye ihtiyaç duyarsınız. Bu teknolojiyi de yapan şirketler ve ülkeler var. Dolayısıyla tekstil sektörü eskimiyor, üretim yapabiliyor. Eskimeyen, büyüyen bir tekstil sektörü var.
Bunun karşısında bu sektörün elindeki imkanları kullanmasına mani olup, bunu sömüren başka ülkeler var. Hindistan var. Herkes aklını Çin’e takmış. Esasında üzerinde en çok durulması gereken ülkeler Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Türki Cumhuriyetler.
* Tekstilde iplik üreticileri zor günler yaşadı. Şu ana dek kaç iplik fabrikası kapandı, furya devam edecek mi?
İplik sıkıntılıdır. İplikte ne kadar modern fabrika kurarsanız kurun, 2 tane ana girdi var: Enerji ve pamuk. Pamuğu dünya fiyatında alıyorsun, yakıt zaten çok pahalı ve rekabet etme şansın kalmıyor. Sıfır bile değil. Ama konfeksiyonda ve dokuma sanayinde önünüz çok açık olsa da dışarıdan gelen mallarla haksız kazanç insanları perişan ediyor.
Türkiye’de tekstil ve konfeksiyonda 150-200 milyar dolarlık yatırım var. Bunlar battığında müteşebbis batmaz, bankalar batar. Yani millet batar. Bu, geçmişte bankacılık sektörünün yaratmış olduğundan daha büyük bir kriz yaratır.
* Önümüzdeki dönemde tekstil sektöründe ikinci bir kriz furyası yaşanır mı? Hangi boyuttaki ve hangi iş kollarındaki şirketlerin kapanma, batma riskleri daha yüksek?
Öyle bir ayrım yapmak mümkün değil. Tekstil sektörü kötü imajı vermiyor ki; bugün hala bütün bu eksikliklere rağmen yatırıma devam eden arkadaşlarımız var. Hiç kimse kapanmak için mücadele etmiyor. Ama burada yanlış olan hükümet politikasıdır. Hükümetin sanayiciye destekte bulunmamasıdır.
“Konfeksiyoncular Mısır’a Gidiyor”
* Türk tekstilciler üretimlerini yurtdışına kaydırıyorlar. Diğer ülkelere kayışın devam edeceğini düşünüyor musunuz?
Konfeksiyonda bir Mısır politikası çıktı. Bulgaristan fiyasko oldu. Romanya da Mısır kadar ön planda değil. Kahire’ye günde 2 uçak seferi var. Her uçağın yolcularının yüzde 60-70’i orada üretim yapmak için giden sanayici, işadamı ve idarecilerden oluşuyor. Bunlar Türkiye’deki işyerlerini kapatıp, Mısır vatandaşlarına iş sahası yaratıyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 20 milyonu aşan işsizine karşın tedbir nedir? Tedbir şu anda gözükmüyor. Halkın satın alma gücünü artıramadığınız zaman ekonomi de zayıflıyor. Halkın satın alma gücü yok. Dikkat edin, tekstilde 4 milyona yakın çalışan var. Bu hükümet hiç olmazsa hayali ihracattaki vergi kaçağını önledi ama şu anda dünya standartlarının ötesinde ithalat yapan başka bir ülke yok. Bu da destekleniyor. Oysa Türk tekstil ve konfeksiyonu Türkiye’ye değil, dünyaya satmak için kurulmuştur.
Fadime Çoban
fcoban@capital.com.tr
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?