Yeni Sektörlere Yatırım Yapacağız

Yakup Tahincioğlu / Tahincioğlu Yönetim Kurulu Başkanı  Tahincioğlu Ailesi, Türkiye’nin en köklü gruplarından. Şekerlemede alanında bir numara konumunda. 2 yıl önce yüzde 51 hissesini Cadbury...

1.08.2004 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Yakup Tahincioğlu / Tahincioğlu Yönetim Kurulu Başkanı  
Tahincioğlu Ailesi, Türkiye’nin en köklü gruplarından. Şekerlemede alanında bir numara konumunda. 2 yıl önce yüzde 51 hissesini Cadbury’ye satarak yeni bir dönemi başlattı. Tahincioğlu Yönetim Kurulu Başkanı Yakup Tahincioğlu ve oğlu Özcan Tahincioğlu, ortaklığın özellikle yurtdışında yeni pazarlar bulmada katkı yaptığını söylüyor. Bu dönemde satışların yüzde 50 oranında artığına dikkat çekiyorlar. Yeni dönemde holding olarak farklı sektörlere yatırım yapacaklarına dikkat çekiyorlar. İlk sırada ise Botaş’ın özelleştirilmesi ve “dağıtım zincirine değer” katacak ürünler bulunuyor.  
 
Şekerleme devi Kent Gıda’nın yüzde 51 hissesini 2002’de dünyanın önemli gıda şirketlerinden biri olan Cadbury Schweppes satın aldı. Bu satış, Tahincioğlu Ailesi’nin dünya pazarlarında büyüme stratejisinin bir ürünüydü. Çünkü, aile, Kent’i bir dünya markası yapmak istiyordu ve ayrıca Avrupa’dan gelecek rekabete karşı koyabilmek için de bir ortaklığa gitmek gerekiyordu.  
 
Kent Ailesi, bu ortaklığın meyvelerini çok kısa bir sürede toplamaya başladı. İki yılda şirketin satışları tonaj bazında yüzde 50 arttı. Bunun dışında Cadbury, yeni pazarların kapılarını Kent’e açtı. Şekerleme sektörünün duayeni Yakup Tahincioğlu, “Onların mevcut markalarıyla bizim atıl kapasitemizi ve teknolojimizi örtüştürerek yeni pazarlarda markalaşmaya gidiyoruz. Hem onlar kazanıyor hem biz kazanıyoruz” diye ortaklığı anlatıyor.  
 
2003’te brüt 158 milyon dolar ciro yapan şirket için orta vadede önemli planlar yapılıyor.  Orta vadede büyümenin Cadbury pazarlarından gelmesi hesaplanıyor. İkinci olarak iç pazarda şekerlemede yüzde 60 olan payın korunması, hatta artırılması planlanıyor. Sakız kategorisinde ise yeni bir atak yapmanın hesapları yapılıyor.  
 
Kent Gıda’dan bağımsız olarak Tahincioğlu Ailesi yeni sektörlere ve gıda da yeni alanlara yatırım yapmak için fırsat kolluyor. Aile, Botaş özelleştirmesi ile ilgileniyor. Doğalgaz konusunda yabancılar ile birlikte çalışmalar sürüyor.  
 
Tahincioğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Yakup Tahincioğlu ve oğlu Kent Gıda Yönetim Kurulu Üyesi Özcan Tahincioğlu, holding ve Kent Gıda’ya ilişkin planlarını Capital’e anlattı:  
 
Eski bir aile geçmişiniz var. Aileniz neden şekerleme kategorisini seçmiş?  
 
Ailemin asıl seçtiği iş şekerleme değildir. Dedem aslında deri işiyle uğraşıyordu. Babam da Mardin’de kendi babasının işi olan deriyle uğraşırken gıda alanı dikkatini çekmiş.  
 
Babanızın ilgisini çeken ne olmuş?  
 
Açıkçası neden etkilendiğini tam olarak bilmiyorum. Belki gıdanın geleceği olan bir işkolu olduğunu görmüş olabilir veya çevrenin etkisi olabilir. 1926’da tahin işiyle uğraşarak gıdaya adım atmış. Kurduğu tahin imalathanesi iyi bir şekilde gelişmiş. 1935’te Mardin’de elektrik bile yokken dizel motorları getirmiş. Kendi imalathanesi için elektrik üretmeye başlamış. Küçük imalathanesi zaman içinde Siirt, Diyarbakır, Bitlis, Elazığ imalathanelerini besleyen bir iş kolu oluşturmuş. Babam Abdullah’ı bu işteki birinci kuşağımız olarak sayıyoruz.  
 
Siz ne zaman aile işine girdiniz?  
 
Biz 9 kardeşiz. O dönem ailem tahin işini genişletmek istiyordu. Ancak, bölgenin imkanları dar olduğu için babam ağabeylerimi Diyarbakır’a gönderdi. Diyarbakır’da helva işiyle meşgul olurken beni doktor olmam için İstanbul’a yolladılar. Tıp fakültesine girdim. Ancak, bu işin bana cazip gelmediğini gördüm. Tıpı bırakarak iktisadi bilimler akademisine gittim. Okurken ağabeylerime birtakım hammaddeleri ve üretmedikleri ürünleri pazardan alıp gönderiyordum.  
O dönemde şekerleme ve bisküvi kategorilerini fark ettim. Diyarbakır’da çok basit bir imalathane kurarak yavaş yavaş açık şekerleme olarak tabir edilen ambalajsız şekerleme üretimine başladılar. Halka şeker, peynir şekeri gibi ürünlerdi bunlar. Kendilerine bu işi bilen bir Rum şekerleme ustası buldum ve gönderdim. Bu arada bisküvi ile de iştigal etmelerini arzu ediyordum. Ama bu işi İstanbul’da yapmak istiyordum.  
 
Aileyi İstanbul’a mı taşıdınız?  
 
1954’te bisküvi işine İstanbul’da başladık. Kasımpaşa’da 11 kişinin çalıştığı küçük bir imalathane kurarak Kent Gıda’nın temelini attık. Hem okula devam ediyor hem de üretim yapıyordum. Tek başına üretim yapmanın sıkıntısını çekiyordum. 1958’de bütün aileyi İstanbul’a toplamaya karar verdik. İyi bildiğimiz şekerleme işine de İstanbul’da devam etmeye başladık. Daha sonra sakızı dahil ettik.  
 
1966’da Kasımpaşa’dan çıkıp Şişli’ye taşındık. 5 bin metrekare kapalı alanı olan o günkü şartlara göre modern bir bina inşa ettik. Bütün aile bireyleriyle çalışmamızı burada sürdürdük. Ancak, kısa bir süre sonra bisküvide kapasitemizin daraldığını gördük. İzmir’de çok iyi bayilerimiz vardı. Dolayısıyla, bisküvi işini İzmir’e taşındık. Ne yazık ki bu işi geliştirme şansımız olmadı ve kapandı.  
 
Şekerleme işi ne durumdaydı?  
 
İstanbul’da şekerleme ve çikolata işini geliştirmek istiyorduk. Çok kısa bir sürede şekerlemede iyi bir yol kat ettik. Türkiye’nin şartları da değişmeye başlamıştı. İthalat imkanları kısmen açıldı. İşçilerimizi artırdık.  
 
Bu arada dışarıdaki gelişmeleri izlemeye çalıştık. Bu kez şirketi daha da büyütmemiz gerektiğini düşündük. Şu an bulunduğumuz yerde 75 bin metrekarelik alanda fabrikamızı kurduk. Her açıdan modern bir üretim tesisi oldu.  
 
Çok zorlu bir süreçten sonra Kent Gıda’yı iyi bir noktaya taşıdınız. Neden şirketinizin hisselerini sattınız?  
 
Türkiye’ye er geç Avrupa Birliği��ne girecek. Girmese bile Avrupa standartlarını mutlaka yakalamak zorundayız. Gelişmiş ülkelerin standartlarını üretim anlamında yakalamış olmamıza rağmen gelişen dünya ekonomisinin gidişatı da göz önünde bulundurduğumuzda bu ortaklık gerekiyordu. Çünkü, artık pazar daralacak.Türkiye sınırlarının dışına çıkmak zorundaydık.  
 
Zaten, 1970’lerden itibaren dışa açılmaya başlamıştık. Bu arada baktık ki dünya markası olmak, Avrupa’dan gelecek rekabete karşı koyabilmek, orada onların standartlarıyla çalışabilmek, onlara entegre olmak gerekiyor. Çok uzun zaman önce görüşmelere başladık.  
 
Çok mu teklif aldınız?  
 
Birçok şirket paylarımızı görüp bizimle işbirliği yapmak istedi. Gıdada dünya çapında hatırı sayılır yeri olan birçok şirketle müzakereler yaptık. Cadbury ile görüşmelerimiz ise 1993’te onların teklifi ile başladı.  
 
Neden bu kadar uzun sürdü?  
 
Amacımız şirketi büyütmekti. Cadbury çikolatada ve sakızda dünyada hatırı sayılır bir şirket. Dolayısıyla, karar alınması uzun sürdü. Sağlıklı ve ciddi bir araştırma sonucunda anlaşma yapıldı.  
 
1920’lere dayanıyor bu işin kökeni. Duygusal anlamda bu satış sizi nasıl etkiledi?  
 
Bu kararı verirken kendi adıma çok sıkıldığımı söylemek isterim. Kurduğunuz bir şirketi gelişmiş bir noktada başkasıyla paylaşmak çok kolay değil. Mantık bu evliliğin gerekli olduğunu söylüyordu. Çünkü, koşulların değişeceği kesindi.  
 
Dünya çapında uzman bir şirketle paylaşmak ve bu işi onunla birlikte geliştirmek düşüncesi vardı. İşte bu noktada deneyimli bir şirketle işbirliği yapıp dünya pazarında söz sahibi olabilmek amacıyla bu evliliği yaptık.  
 
Ortağınızla nasıl planlar yaptınız? Hangi kategorilere ağırlık vereceksiniz?  
 
Birinci önceliğimiz temel işimiz olan şekerleme olacak. Şekerlemede yüzde 60 ve üstünde seyreden payımızı korumak ve artırmak istiyoruz. Çünkü, bu pazara da yeni girenler oluyor.  
 
Kimler girdi?  
 
Haribo geldi. Ülker’in bu alandaki yatırımları artıyor. Ülker şekerleme konusunda bu kadar aktif değildi. Diğer küçük üreticilerde bu konuda ciddi atılımlar yapmaya devam ediyor.  
 
Küçük üreticiler derken kayıt dışı olanları mı kastediyorsunuz?  
 
Kayıt dışı üretimi kendimize rakip olarak almıyoruz. Şeker bayramı gibi yüksek sezonlarda kayıt dışı üretim artıyor. Bu sorunun kısa vadede çözülebileceğini sanmıyoruz. Amacımız payımızı korumaktır. Ülker gibi büyük ve ciddi yatırımları olan, Haribo gibi yeni giren oyunculara karşı dahi payımızı korumak istiyoruz. Bu bile başlı başına bir iş.  
 
Onun dışında sakız pazarında yüzde 10-12 civarında bir paya sahibiz. Bu konuda çalışmalarımız var. Somut bir şey söylemek doğru olmayabilir, ama ikinci önceliğimizi sakız oluşturuyor. Çikolata konusunda şu anda çok iddialı değiliz.  
 
Haribo ve Cadbury geldi. Başka yabancı oyuncular da Türkiye’ye  gelebilir mi?  
 
Bisküvi, şekerleme, çikolata alanına yeni bir oyuncu gelme ihtimalini zayıf buluyorum. Çünkü, ciddi oyuncular pazarda var. Zaten, oyuncular Türkiye pazarının dışına kaymak istiyor. Bunu, gelecek olan yabancı göz önünde bulundurur. Ama bir bakarsınız kendisine göre başka hesapları vardır, çıkıp gelebilir.  
 
Şekerleme pazarı Türkiye’de nasıl bir potansiyele sahiptir?  
 
Çikolata, şekerleme ve sakızdan oluşan toplam confectionery pazarının 831 milyon dolarlık bir hacmi olduğunu tahmin ediyoruz. Bunun yüzde 21’ini sakız, yüzde 12’sini şekerleme ve diğer kısmını ise çikolata oluşturur. Şekerleme pazarının önemli bir bölümü dökme şekerden oluşur.  
 
Tabii şekerleme denince hangi ürünleri dahil ettiğiniz önemli. Baklava, helva gibi ürünlerde bu kategoride değerlendirilebilir. Ağırlık dökme şekerden oluştuğu için doğal olarak pazar ekonomideki hareketlere paralellik gösteriyor. Ekonomiyle pazarın hemen hemen aynı oranlarda küçüldüğünü veya büyüdüğünü görüyoruz. Çeşitli niyetlerle ekonominin üzerinde büyüme yaratmayı hedefliyoruz. Mesela bu yıl yüzde 10 civarında bir büyüme bekliyoruz. Bunun da agresif olduğunu düşünüyoruz. Ama, pazarda hala yer olduğuna inanıyoruz.  
 
Orta vadede nasıl büyüme planları yapıyorsunuz?  
 
Yıllık yaklaşık 150 milyon dolarlık net satışımız var. Hedeflerimiz bunun çok daha üzerinde. Önümüzdeki yıl iç pazarda yüzde 10 büyüme hedefliyoruz. Bunun dışında büyümeyi götürecek olan, Cadbury pazarlarında ortağımız ile yapacağımız gelişmelerdir. Çalışmalarımız devam ediyor. Ana büyümeyi getirecek olan ortaklığın sinerjisi olacaktır. Şekerlemede Türkiye’deki payımızı ve durumumuzu korumak istiyoruz. Sakız konusunda bir atak yapabilmeyi arzu ediyoruz. Araştırmaları sürdürüyoruz. İhracat pazarlarında payımızı arttırmak, buralarda ürünlerimize marka desteği vermek istiyoruz. Orta vadeli planlarımızı bunlar oluşturuyor.  
 
Peki Tahincioğlu Holding’in bu sektör dışında hangi işleri var?  
 
Tahincioğlu Holding’in inşaat sektöründe faaliyeti bulunuyor. Bu alanda iki şirketimiz var. Bunlar arasında da Nida İnşaat öne çıkıyor. Bu şirketi büyütmeye çalışıyoruz. Gıda konusunda yurtdışında şirketlerimiz vardı. Onları toparlıyoruz. Gıdada holding olarak niş pazarlara bakıyoruz. Tabii Kent Gıda olarak kendi alanımızda iddiamızı sürdürmek istiyoruz. Kent Gıda’nın stratejileriyle örtüşebilecek holding bünyesinde gıdada birtakım arayışlar içersindeyiz.  
 
Bunlar dışında turizm sektöründen çıkma kararı aldık. Antalya’daki 5 yıldızlı oteli sattık, Ürgüp’teki 4 yıldızlı otelimizi ise kiraya verdik. Yani holding olarak gıda ve inşaata odaklandık.Ancak, ağırlık gıdada.  
 
Yeni yatırımlar nerede olacak?  
 
Şu anda yeni sektörlere giriş aşamasındayız. Örneğin Botaş’ın özelleştirmesi gündemde. Doğalgaz konusunda yabancılarla birlikte arayışlar içindeyiz. Bu da yakın zamanda ürünlerini verecek. Tekel’in alkollü kısmının özelleştirmesiyle ilgilenmiştik. Maalesef alamadık. Özelleştirme konusunda şu an için doğalgaz dışında ilgimizi çeken bir şey yok.  
 
Daha önce ambalaj konusunda vardık. Yabancı ortağımıza devrettik. Dolayısıyla dikeyden ziyade yatay entegrasyona inanıyoruz. Hızlı tüketim maddelerine baktık ve bakmaya devam ediyoruz. Holding olarak hızlı tüketimde üretim ve dağıtım konusunda iyi olduğumuzu düşünüyoruz. Dolayısıyla bu değer zincirine eklenebilecek konuları değerlendiriyoruz. Enerjimizin önemli kısmını Kent’e ayırmakla birlikte holdingde de birtakım arayışlarımız var.    
 
“Türkiye Gıdadan Önemli Bir Gelir Elde Edebilir”  
 
İstenilen Düzeyde Gelişmedi Geçmişte Türkiye’yi kendi kendine yeten bir ülke olarak tanımlıyorduk. Son zamanlarda bakıyoruz ki gıdada da ithalatlar başladı. Gıdanın tarımla çok yakın bir ilişkisi vardır. Ancak, tarım maalesef son 15 yıldır istenilen seviyede gelişemedi. Son yıllarda bu gerçeğin farkına varıldı ve birtakım ataklar yapıldı. Ümit ediyorum pek de uzak olmayan bir zamanda tarımın gelişmesine paralel olarak gıda önemli bir yol kat edecek. Kapasite ve üretim bakımından gelişmeye engel olacak bir neden yok.  
 
Yasalar Geç Çıktı Gıdanın ambalajı ve korunması konuları vardır. Hükümetler gereken yasaları zamanında çıkarmadı. Standartlar çok geç belirlendi. Ambalaj gelişmemişti. Bütün bunlar gıdanın gelişimini etkiledi. Sonra yasalar çıkarıldı. Ancak, uygulamaların küçük üretim birimlerine intikal ettiğini söylemek güç. Kayıt dışı ekonomi çok yaygın. Gıdayı büyük şirketler kayıt altına almaya başladı. Bunda zincir mağazaların da payı var.  
 
Dünyadan Pay Almalı Bunlar geliştikçe, kayıt dışı ekonomi azaldıkça, standartlar oturdukça Türkiye’nin dünya gıda pazarından bana göre ciddi bir pay alması gerekiyor. Tarımı, arazisi müsait, girişimcisi, konuyu bilen yetişmiş elemanı, insan potansiyeli var. Bunu değerlendirirsek gıdadan ciddi bir gelir elde edebiliriz. Tekstilin yerini alamazsa bile o seviyede olması gerekir.  
 
Gıdanın Firesi Çoktur Türk şirketlerinin yurt dışında ciddi paylara ulaşabilmeleri için oralarda üretim tesislerinin olması gerekir. Çeşitli iklim koşullarında gıda ürünlerinin firesi çok oluyor. Üretim tesislerini yurt dışına taşımadan başarılı olmaları yakın komşular açısından mümkün olabilir.  
 
“Aileyi De Kurumsallaştırmak Gerekiyor”  
 
Ekonomi Aile Şirketlerinde Dünya ekonomisini büyük çaptaki aile şirketleri yönetmektedir. Amerika’da bile ekonominin yüzde 80’ini aile şirketlerinin elindedir. Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre, aile şirketlerinin oranı yüzde 96’dır. Ancak, aile şirketleri genellikle üçüncü jenerasyondan sonra yok oluyorlar. Bu kural haline gelmiş.  
 
Satıştan Önce Başladık Dünya pazarına uyum sağlarken diğer taraftan şirketi kurumsallaştırmak istiyorduk. Bir taraftan şirketi öbür tarafta da aileyi kurumsallaştıracaksınız. Tek başına şirketi kurumsallaştırmak yeterli değil. Nitekim 7-8’inci kuşağına ulaşmış şirketlerin de yok olabildiğini görüyoruz. Satıştan önce kurumsallaşma konusunda önemli bir yol almıştık.  
 
Bireyleri Bağımsız Yaptık Bireylerin ekonomik hürriyetine kavuşmasını temin ettik. Çok büyük bir aile, gelişiyor, büyüyor, birden fazla çekirdek aileye dönüşüyor. Bunları ekonomik olarak şirkete bağımlı tutamazsınız. Tutarsanız şirkete de zarar ettirirsiniz. Bunun için üçüncü neslin gelişen koşullara uygun olarak yetişmesini sağladık. Bunu başardık. Şu anda üçüncü nesil işin başında bulunuyor.  
 
Kimler Yönetimde Bulunuyor? Bugün Kent Gıda’nın yönetim kurulunda kardeşim Fehmi Tahincioğlu, onun oğlu Mümtaz Tahincioğlu ve benim oğlum Özcan Tahincioğlu bulunuyor. Ben ise Tahincioğlu Holding’in yönetim kurulu başkanlığını yürütüyorum.  
 
“Ortağımız Cardury’nin Katkısı Yeni Pazarlar Bulmada Oldu”  
 
Özcan Tahincioğlu/Kent Gıda Yönetim Kurulu Üyesi  
 
Cadbury ile yaptığınız ortaklığın size katkısı ne oldu?
 
 
İki yıl önce satışı gerçekleştirdik. O günden bugüne satışlarımızda tonaj bazında yüzde 50’lik artışlar oldu. Önümüzdeki yıllarda bunun daha da büyümesi söz konusu. En büyük katkısı yeni pazarlarda oldu. Geçmişte ciddi boyutlarda ihracatımız vardı. Özellikle bize yakın gelişmiş pazarlarda markalaşmaya önem veriyorduk. Batı pazarında bulunduğumuz kategori oldukça rekabetçi bir alan. Dolayısıyla, orada istediğimiz marka desteğini vermek için büyük yatırımlar yapmamız gerekiyordu.  
 
Bizim de böyle bir gücümüz olmadığı için daha fırsatçı satışlar yapıyorduk. Yani, fiyata endeksliydi. Bunun da sürdürülebilir olmadığını biliyorduk. Cadbury ile beraber sürdürülebilir bir pazar payı sağlıyoruz. Bunu bazen yeni pazarlarda bazen mevcut pazarlarda, bazen onların markalarını kullanarak ya da bizim yeni ürünlerimizi kullanarak örtüştürüyoruz. 5 milyon doların üzerinde yatırım yaptığımız bir hattımızda kendi markamızla kapasite kullanım oranımız yüzde 30’du. Brezilya’da onların markası altında satış yapmaya başladık. Şu an da ikinci hat yatırımımız söz konusu. Yani, onların mevcut markalarıyla bizim atıl kapasitemizi ve teknolojimizi örtüştürerek yeni pazarlarda markalaşmaya gidiyoruz. Hem onlar kazanıyor hem biz kazanıyoruz.  
 
İç pazarda bir gelişmeye neden oldu mu?  
 
Doğrusunu isterseniz iç pazarda bir katkı olmadı. Çünkü, onların da mantığı buydu. İç pazardaki faaliyetlerinizi başarıyla sürdürüyorsunuz, buna devam edin, bize yurtdışında katkıda bulunun dediler. Uluslararası ve büyük bir şirketin başarılı uygulamaları ile sizin birtakım prosedürleriniz aynı olmuyor. Biz de onlardan birtakım noktalarda yararlandık. Mesela üst düzey eğitimlerimiz hızla devam ediyor. Soyut değerlerde katkıda bulunuyorlar. Biz de onların birtakım ülkelerdeki fabrikalarına teknoloji transferi yaptık. Sakızda bazı hatlarımızı Nijerya’daki fabrikaya gönderdik. Şu anda pazarda lider durumdalar.  
 
“Bisküvi Pazarı Çok Rahat Değil”  
 
Bisküvi atıl kapasitenin olduğu bir alandı. Ancak, Koç,Yaşar ve Sabancı Holding bu alana girmekten çekinmediler. Dolayısıyla benzer bir süreç sizin alanınızda da yaşanabilir mi?
 
 
Bu yeni girişler fert başına düşen tüketim miktarlarının düşük olması nedeniyle olmuştur. Ama bu kolay gelişmiyor. Zaten pazarın genişlediğini gördükçe giriyorlar. Spesifik birtakım ürünler üretmek için yeni girişler tabii ki olacak. Ama, bisküvi pazarının da çok rahat olduğunu zannetmiyorum. Çok ciddi bir rekabet var. Anadolu’nun birçok yerinde hatırı sayılır kapasiteler var. Yanılmıyorsam tam kapasite ile çalışmıyorlar.  
 
Türkiye bir tüketici pazarı olmaya başladı. Mesela Sabancı Piyale markasına yatırım yaptı. Üretimini ise fason olarak yaptırıyor. Dolayısıyla pazarın dinamiği değişiyor. Bizim alanımızda da rekabet çok yoğun. Biz de heyecanla bekliyoruz. Raf ömrü çok uzun olmayan bir ürün. Çok sıkı takip etmek zorundasınız. Tüketicinin boğazına girinceye kadar ürününüze sahip çıkmanız gerekiyor. Yani, her şeyi ile çok hassas bir konu.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz