Murat Orhan / Orhan Holding Genel Müdürü Çok kişi bilmez, ancak otomotiv sanayinde Orhan Holding’in önemli bir konumu vardır. 1972 yılında, küçük bir dükkanda doğan bu grup, şimdi Türkiye’dek...
Murat Orhan / Orhan Holding Genel Müdürü
Çok kişi bilmez, ancak otomotiv sanayinde Orhan Holding’in önemli bir konumu vardır. 1972 yılında, küçük bir dükkanda doğan bu grup, şimdi Türkiye’deki devlere üretim yapıyor, dünyanın dört bir yanına ürünlerini satıyor. Avrupa’daki otomobil kılıflarının yüzde 10’unu, Bursa’dan gönderiyor. Ayrıca, Orhan Ailesi tarafından yönetilen grubun genel müdürü Murat Orhan, “hızlı ve olumlu şekilde büyümemizi müşterilerimize borçluyuz” diyor. Krize rağmen 200 milyon dolarlık ciroya, 3 bin çalışan hedefine ulaşacaklarına dikkat çekiyor.
Bir kere girişimcilik ruhuna işlemişti. 1972 yılında, Alarko’dan da ayrılıp bir ortağıyla birlikte girişimciliğe ilk adımını attı ve kendi dükkanını açtı. Mühendislik projelerine dayanan tesisat işlerini yapmak amacıyla kurulan bu küçük dükkan, zamanla otomotiv yan sanayii sektörünün en önemli şirketlerinden biri halini alacaktı.
Yabancı ortaklar, otomotiv, tekstil ve inşaat derken Orhan Ailesi’nin yükselişi devam etti. 1980’li yıllarda büyümeye yardımcı olan dört otomotiv şirketi daha kuruldu. Bütün bunları alışveriş merkezi, sigorta şirketi ve turizm yatırımı gibi yeni sektörlere yönelik yatırımlar izledi. Son olarak grubun şirketler ailesine klima yatırımı da eklendi.
Bütün bu sektörler arasında Orhan Ailesi için otomotivin özel bir önemi var. Orhan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Orhan, “Otomotiv bizim asıl işimiz, büyümemizi bu alana borçluyuz” diyor.
Avrupa otomobil koltuk kılıflarının yüzde 10’luk kısmını üreten Orhan Holding’in genel müdürü Murat Orhan, grubun yükselişini ve başarıyı getiren sırrı Capital’e anlattı:
İş hayatına nasıl başladınız?
Babam, 1972 yılında ısıtma, soğutma ve havalandırma tesisatı işlerinin müteahhitliğini yapmak üzere, bizim ana şirketimiz dediğimiz Teknik Malzeme’yi kurdu. Bu firma Türkiye’de bu alanda çalışan çoğu firmanın altyapısını oluşturdu. Şirketin hızlı ve olumlu bir şekilde büyümesinin nedeni ise müşterilerimizdi.
İlk müşterilerinden biri olan Tofaş, yapılan işlerden çok memnun kalınca, bizi yönlendirmeye başladı. Müşterilerimizin “Şöyle bir işimiz var, siz bu işe girin, iyi yapacağınıza inanıyoruz” gibi sözlü destekleriyle, sektörden sektöre geçerek büyümemizi sağlayan bu yola girmiş olduk. 1994 yılına kadar otomotiv sanayi ile ilgili beş şirket daha kurduk. Bu şirketlerin çoğu da yabancı ortaklı şirketler.
İşlerinizin büyümesi yabancı ortaklıklar kurmaya başladığınızda mı gerçekleşti?
Aslında Aunde Teknik, Elta ve Matay gibi şirketleri kendimiz kurup sonradan yabancı ortaklıklara geçtik. Holdingleştikten sonra ortaklarla beraber şirket kurmaya başladık. İlk ortağımız aslında General Motor idi. Bize geldiler, “Türkiye’de otomobil fabrikası kuruyoruz, ama Türk hükümeti bize, buraya mal getirirsek, buradan da mal almak zorunda olduğumuzu söyledi, sizden ne alabiliriz?” dediler. Biz de onlara koltuk parçalarını gösterdik. Rakamlar da cazip geldi, neden beraber iş yapmıyoruz diye bir teklifte bulundular. Felsefemiz de uyuştu. Böylece teknoloji anlamında, lisanslı ilk ortaklığımız başlamış oldu.
Nasıl holdingleştiniz?
1995 yılına kadar sadece firmaların kendi büyümeleri mevcuttu. 1995’de zor durumda olan Yaysan Teknik firmasını, müşterilerimizin de yönlendirmesiyle satın aldık. Ortaklarımız bu şirketi almamızı ve onların problemlerini çözmemizi rica ettiler.
Aslında fedakarlık yaparak aldık firmayı. Bu arada baktık ki, belli bir büyüklüğe ulaştık ve belli bir organizasyon şeması oluşturmak gerekiyor. O zaman bir holding altında toplayalım şirketleri diye düşündük ve Orhan Holding’i kurduk. Aynı sene Oryapı adında bir inşaat firması da faaliyete geçti, Bodrum’da villalar yaparak başladık.
Otomotiv sektöründen inşaat sektörüne geçtiniz. Daha sonra başka sektörlerde de çalışmalarınız oldu. Biraz bundan bahseder misiniz?
Aslında biz hala yüzde 90 otomotivdeyiz. Evet, başka sektörlerde de çalışıyoruz ama bunlar toplamda çok büyük bir yer kaplamıyor. Kendimizi otomotivci olarak görüyoruz.
Holdingleştikten ve inşaat şirketimizi kurduktan sonra, Bursa’nın ilk alışveriş merkezi olan Kumluk’un yönetim ve idaresini yapmak üzere Uray Teknik’i bünyemize kattık. Daha sonra İtalyanlarla SILA Teknik’i kurduk. Aaynı sene içinde tamamen kendi ihtiyaçlarımızı karşılamak üzere Uray Sigorta devreye girdi. Bir de tesadüfen girdiğimiz Borusan’ın BMW Bayiliğini yapan Teknik Oto adlı şirketimiz var. Ardından Nobel Teknik geldi. 2000 yılında Belek’de yaptığımız Hotel Sillyum ile 2000 ve 2001 yılında klimacılıkla ilgili ilk adımımız Sanyo da son dönemlerdeki çalışmalarımız.
İhracata ne zaman başladınız?
1989’da holdingleşmeden önce başladık. İhracatı sadece Lear Teknik’ten yapıyorduk. 1994 yılındaki krizle beraber ortaklarımıza gidip sektörün zor durumda olduğunu anlatmaya çalıştık. “Biz bu kadar yatırım yaptık, makinelerin üzerini örtüp, binalara kilit vurarak çalışmaları durdurabiliriz. Ama buralarda çok da insan yetişti, onları kaybetmeyelim, bize geçici, karsız iş verin” dedik, kabul ettiler.
Aslında onlar için de tecrübe oldu, Türkiye’de neler yapılabileceğini görmüş oldular. O günden sonra ihracatımız artarak devam etti. Biz o zaman günde yüz arabalık kılıf yapıyorduk, bize kadar iş yetiyordu. Şu anda Teknik Malzeme günde 4 bin 500 arabaya çıkıyor. Aynı konuda Aunda Teknik 3 bin ve Lear Teknik 2 bin araba düzeyinde. Koltuk kılıfları, direk orijinal arabaya takılmak üzere hazırlanıyor ve ihraç ediliyor.
Ağırlıklı olarak hangi şirketlere çalışıyorsunuz?
Teknik Malzeme, Mercedes’in Fiat’la birlikte çıkardığı smart arabaların koltuklarının tamamını baştan beri yapıyor. Aunde BMW, Ford ve Peugeot ile Lear Teknik, Opel firmasıyla çalışıyor.
Hangi ülkelere ihracat yapıyorsunuz?
Ağırlıklı olarak Avrupa’ya yapıyoruz. Burada da Almanya, Fransa ve İtalya, çok az da İngiltere var. Kuzey Avrupa ülkeleri için özellikle ticari vasıtaların koltuk kılıflarını yapıyoruz. Güney Amerika’ya da koltukların metal parçalarını yolluyoruz.
Dünyada otomotiv sektörü ne durumda?
Otomotiv sanayi bütün dünyada çok önemli bir değişiklik gösterdi. Eskiden otomobil firmaları her şeyi kendi yapardı. Örneğin Ford plastik işleri için kauçuk ağacını kendi yetiştiriyordu. Özellikle 80li yıllardan itibaren bu tür işler araba yapan ana montaj firmalarından dışarı çıkmaya başladı ve bu sayede yan sanayi başladı.
Biz ilk bu işe girdiğimizde sadece koltuk için süngeri veriyorduk, Tofaş, Renault gibi şirketler bu süngeri kullanıyordu. Bu dünyada da bu şekilde gelişti. Şimdi koltuğu tamamen yapıyoruz.
Türkiye’de otomotiv sektörünün durumu nedir?
Türkiye’de otomotiv sektörü bence lokomotif sektör. Otomotiv, elektronikten tekstile kadar hemen her konuyu içinde barındırdığı için, geliştirmeyi teşvik eden bir sektördür. Diğer sektörleri de kendiyle beraber sürükler.
Biz de Türkiye olarak şu an dünyayla aynı seviyedeyiz. 1994 yılına kadar tamamen içe dönük bir sektörken, o yıl yaşanan krizle beraber bütün otomotiv sektörü ihracat için çaba göstermeye başladı. 1994 yılına kadar Türkiye’de 70’li yıllardan gelen modeller üretiliyordu. İhracat için ne yapabiliriz düşüncesiyle bir hareketlenme başladı. Hem kalite hem de teknoloji olarak zaten hazır olan otomotiv sektörü, 1994 yılına kadar pazar oluşturmak için bir çaba harcamamıştı. Biz ihracat yapalım dedikten bir ay sonra ihracat yapmaya başlamıştık, altyapı hazırdı yani.
Aynı yıl sembolik de olsa Tofaş’ın da bir ihracatı vardır ve o yıldan sonra bütün otomotiv fabrikalarının bütün projeleri ihracata yönelik olmuştur. Bugün Türkiye otomotiv sektörü, dünya otomotiv sektörünün bir parçasıdır. Şu anda Türkiye’de Renault ve Ford gibi şirketler tamamen ihracata yönelik üretim yapıyor. Biz Toyota ve Honda’nın da ihracatla ilgili projeleri devam ettireceğini düşünüyoruz.
Rakiplerinizin durumu nedir?
Otomotiv, dünyada rekabetin en ağır olduğu sektör. Türkiye’deki enflasyon ortamını hesaba katmadan, bundan 10 yıl önce bir otomobili kaça aldığınızı düşünüp, bugün aldığınız arabanın fiyatıyla, aksesuarlarıyla karşılaştırırsanız çok daha az paraya çok daha fazla şey aldığınızı görürsünüz.
Bazen yanımdakilere, “Kilosunu kaça aldığınız düşünün” diyorum. Cep telefonuyla, bilgisayarla, hatta ucuz diye düşüneceğimiz kumaşla kıyasladığınızda, otomobil kilo hesabıyla çok ucuza gelen ürünlerden biri. İçinde her teknoloji bulunuyor, cep telefonundaki yüksek teknolojiden, dünyanın en eski sektörlerinden biri olan tekstil sektörünün teknolojisine kadar pek çok şeyi kapsayan bir ürün otomobil.
Koltuk konusunda rakiplerimiz, yine bizim ortaklarımız olan Lear Corporation ve Faurecia gibi şirketler. Johnson Control ve Magna gibi firmalar da ortaklığımız olmayan rakiplerimiz. Yan sanayii de otomotiv sektörü gibi konsolide olmaya başladığından eskisi gibi çok sayıda şirket yok artık. Her sektörde en fazla 5-6 iyi isim sayabiliriz. Çok müthiş bir rekabet var.
Krizden nasıl etkilendiniz?
Kim iyi etkilenebilir ki. 250 milyon dolar ciro beklerken, 200 milyona ulaşırsak sevinecek durumdayız. Bu yüzde 15 civarında bir çürümedir, ki bizim ağırlıklı satışımız ihracat olduğu halde durum bu. Tabii ki rahat firmalardan biriyiz. Bir rahatlığımız da aslında borçla iş yapmıyor olmamız. Şu ana kadar krediyle, borçla iş yapmadık. Aslında Türkiye’de bankacılık sisteminin bugüne kadar sanayiye sağladığı doğru dürüst bir kredi imkanı yoktur. Kendi yağımızla kavrulmaya çalışıyoruz.
Aile şirketi olmanın ne gibi faydaları var sizce?
Bizim yönetim kurulumuz tamamen aile üyelerinden oluşuyor. Ben, eşim Catherine Orhan, kardeşim ve onun eşi. Aile şirketi olmanın yararlarından biri de karar mekanizmasının daha kolay ve hızlı işlemesi. Hepimiz diğerine kolayca ulaşıp karar alıyor ve hızlı bir şekilde uygulayabiliyoruz. Bu bir avantaj, tabii aile ilişkilerinin çok iyi olması şart, aksi takdirde bütün işler kötü gider.
Orhan Holding’in geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Türkiye’nin geleceğine bağlı. Ben Türkiye açısından da, Orhan Holding açısından da her zaman iyimserim. Çünkü, bugün Türkiye’de sanayinin öneminin farkına varılmaya başlanıyor. Bugüne kadar, üretim yapan sektörlerin korunmasına önem verilmeden, sadece para politikalarıyla bir yere gelinmeye çalışıldı. Bugün, özellikle gençlerimizde bu uygulamanın yanlış olduğu hissi uyanıyor artık. Doğru yönde adımlar atılacak diye düşünüyorum.
Dünyadan daha iyi seviyede bir otomotiv sektörümüz var. Türkiye’de yaratılan değerler bugün çok yoğun bir şekilde harcanıyor. Harcamaların önüne geçersek işin çok kolay çözülebileceğine inanıyorum, çok fazla israf ediyoruz. Bir yerde duymuştum, milli gelir açısından baktığımızda, Hindistan gibi kazanıyoruz ama İsviçre gibi harcıyoruz. İnsanlar kolay para kazanmak istiyorlar. Çalışıp para kazanmayı isteyen yok.
Uzun vadede iyi bir politika değil bu... Biz bu şekilde düşünürsek, ilerde çocuklarımız bunun cezasını çekecektir, ki biz bunların cezasını çekiyoruz.
Bundan sonraki adım?
Biz de bilmiyoruz, uzun vadeli düşünmeye çalışıyoruz. 94-95’den beri Türkiye’de sanayiye yatırım yapmak çok akıllıca bir iş değildir. Binaya, makineye para bağlıyorsunuz, bir sürü işçiyi ve onların emeklerini kullanıp ürettiklerinizi satarak bir şeyler kazanmaya çalışıyorsunuz. Ve en sonunda kazandığınız rakam sıfıra yakın olabiliyor.
Parayı bu işlere yatırmak yerine, bankaya yatırmak daha karlı düşünürseniz. Biz büyük yatırımları aslında hep o tarihten sonra, 94den sonra yaptık ve büyümeye başladık. İnancımız hep bir gün gerçek değer yaratan konuların önem kazanacağı doğrultusunda oldu. Bizim ciromuz, büyüme oranımız yüksek ama büyümeden de ayakta durmak zor bu şartlarda.
AVRUPA’DAKİ ARABA KILIFLARININ YÜZDE 10’U ORHAN HOLDİNG’DEN
Orhan Holding, otomotiv yan sanayinin öne çıkmayan gruplarından. Sektörde önemli bir yeri var. Yan sanayinde ciddi bir payı olmasına rağmen, çoğu yabancı ortaklı olan şirketleri kamuoyunda pek tanınmıyor. Tofaş, Oyak Renault ve Ford Otosan gibi devlere üretimyapan şirket, kendine özgü stratejiyle de büyümesine devam ediyor.
Grubu tanımayanlar, ulaştığı ciro ve ihracat rakamlarına inanmakta zorluk çekebilirler. Murat Orhan’ın verdiği bilgiye göre, grup 2001 yılında 240 milyon dolar ciro hedefliyordu. Ancak, ekonomide yaşanan krizle birlikte bu hedef aşağıya çekildi. Orhan, bu durumu şu sözlerle açıklıyor:
“2001 yılında 240 milyon dolarlık bir ciro hedefliyoruz, ama maalesef krizden sonra bu hedefi 200 milyon dolara çektik. Bir diğer hedef ise 3 bin çalışana ulaşmak. 2001 yılı için diğer hedefimiz ise zaten gerçekleşmiş durumda, Avrupa’daki arabaların koltuk kılıflarının yüzde 10’unu biz gerçekleştiriyoruz. Bu gerçekten çok önemli bir orandır.”.
“BAŞKA SEKTÖRLERE DE GİRMEYİ DÜŞÜNÜYORUZ”
Başka alanlara yatırım yapmayı düşünüyor musunuz?
Özel düşündüğümüz bir sektör yok ama başka sektörlerde çalışmayı da düşünüyoruz. Bugüne kadar ziraat ve konfeksiyon gibi sektörler için çalışmalar yaptık. Başarılı olacağını düşündüğümüz sektörlere ağırlık verip, başarısız olacağımızı düşünüyorsak çekiliyoruz.
Ziraat sektörü için soğuk hava deposu ve gıda işleme konusuyla ilgili bir proje üzerinde çalışırken, Türkiye’de bir enerji kriz patladı. Soğuk hava deponuz var, bunun çalışması için elektriğinin geleceğinden nasıl emin olabilirsiniz? Belli bir rahatlığa ulaşana kadar, özellikle enerji konusunda önümüzü görene kadar, oturup bekleyeceğiz.
Her konuda uzun vadeli bir stratejiniz olmalı. Örneğin biz Türkiye’yi 10 sene sonra herhangi bir sektörde nerede görmek istiyoruz, Türkiye nerede olmalı sorusunu cevaplayarak koyduğumuz hedefe göre çalışmalar yapmalıyız. Bizim koyulmuş bir hedefimiz yok, çünkü bunu önce devletin yapması gerekiyor.
Otomotivde de aynı şekilde, devletin otomotive ait bir politikası yok. Dolayısıyla biz kendi kendimize politikalar geliştirme zorunda kalıyoruz, tahminlerle bir yerlere gelmeye çalışıyoruz, ki bu da pek sağlıklı bir yöntem değil.
SERA SERA MARKASIYLA ABD’YE KONFEKSİYON GİDİYOR
Konfeksiyon alanındaki çalışmanız Sera Sera’dan bahseder misiniz?
Sera Sera çok yeni bir proje. Başlangıçta bir butiğimiz vardı ama daha sonra onu ürün geliştirme, toptan işine çevirdik. Burada ürün geliştirip Amerika’ya pazarlıyoruz. Amacımız, kendi markamızı yaratmak ama henüz çok önemli bir yol kat etmiş değiliz. Her sektörde en büyük ihtiyacımız, Türkiye olarak kendi markamızı yaratabilmek. En büyük eksiğimiz pazarlama ve reklam, kendi ülkemizin reklamını yapamıyoruz.
Sadece sanayici ya da özel teşebbüs olarak bakmamak gerek olaya, ülke olarak yapamıyoruz reklamımızı, bizim reklamımızı başkaları yapıyor. Her konuda kendi ürünlerimizi geliştirip, işlerimizi en iyi yapıyor olmamız gerekiyor ki markalaşma konusunda önemli adımlar atmış olalım.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?