Abdülkadir Konukoğlu / Sanko Holding Patronu Abdülkadir Konukoğlu, Türkiye’nin önde gelen gruplarından Sanko’nun patronu… Çeşitli sektörlerdeki işlerine bilişimi de ekledi. “Akora’yı bilişim sekt...
Abdülkadir Konukoğlu / Sanko Holding Patronu
Abdülkadir Konukoğlu, Türkiye’nin önde gelen gruplarından Sanko’nun patronu… Çeşitli sektörlerdeki işlerine bilişimi de ekledi. “Akora’yı bilişim sektörü hakkında fikir sahibi olmak için kurduk” diyor. Bilgisayar konusunda çok iddialı değil. Kullanmıyor, email işine de girmiyor.
“Şirkette işi olan doğrudan bana anlatıyor” şeklinde konuşuyor. Ancak, “Uzun vadede ise hedefimiz, uluslararası lider teknoloji şirketleri ile organik ilişkiler çerçevesinde iş çözümlerine dayalı ortak projeler üretmek” diyor
Abdülkadir Konukoğlu... Değişik sektörlerde faaliyet gösteren 45 şirketin ve 12 bin 500 çalışanı bünyesinde bulunduran Sanko Holding’in patronu. Sanko, kriz sürecinde büyüyen nadir gruplardan biri. 2001 yılını 1.2 milyar dolarlık ciro ile kapatan holding, krize rağmen yeni iş alanlarına da girdi. Bunlardan en dikkat çekeni ise Akora oldu. Böylece grup ilk defa bilişim sektörüne adımını attı.
“Bilgi sanayinde ve bilgi teknolojisinde fikir sahibi olmak için bilişim sektörüne girdik” diyen Abdülkadir Konukoğlu, tüm iş süreçlerinde teknolojinin çok önemli olduğunu söylüyor.
Ancak, kişisel olarak teknolojiden uzak duruyor. Daha doğrusu bilgisayar kullanmıyor.
“Masama bilgisayar koydurtmam. Çünkü, ona ayıracak vaktim yok” diye konuşuyor.
Piyasalardaki dalgalanmalardan morali bozulmasın diye Gaziantep’teki ofisinde bulunan Reuters ekranını bile çoğu zaman açmıyor. Ancak, cep telefonu ve databank’ını ise hiç yanından ayırmıyor.
Bilgisayar kullanmamasını, “İş yüküm çok fazla. Bir de bilgisayar kullanırsam kafamı dinlendirecek vakit bulamam” diyerek açıklıyor. Abdülkadir Konukoğlu, bilişim sektörüne giriş nedenlerini, teknolojinin kişisel hayatındaki yerini Digital’e anlattı:
2001 yılında Akora ile bilişim sektörüne girdiniz? Bilişim sektörüne girmek nasıl bir stratejinin ürünüydü?
Bilişim sektörüne girmemizin en büyük nedeni, bilgi sanayinde ve bilgi teknolojisinde fikir sahibi olmaktı. Bu nedenle de olaya distribütörlük ile başladık. Zaten biz 10 yıl önce tüm yumurtaların aynı sepette olmaması kararını almıştık. Bu karar çerçevesinde de tekstil dışında farklı sektörlere kaydık. Bilişim sektörüne girmemiz de, 10 yıl önce aldığımız kararın devamı niteliğindedir. Ama bizim amiral gemimiz her zaman tekstil olmuştur.
Akora hangi alanda faaliyet gösteriyor? Şirketin hedefleri neler?
Akora, bilişim ürünlerinin bayilere, çözüm ve hizmet satan şirketlere ihtiyaçları olan her türlü donanım, yazılım, telekomünikasyon ve ev elektroniği satışında faaliyet gösteren bir dağıtım firması. Ürün yelpazesinde PC, çevre birimleri, PC bileşenleri, yazılım ve tüketici elektroniği bulunuyor. Temel stratejisi, dağıtımda farklılık yaratarak, bağımlı ve tüm kanallar için kârlı bir model oluşturmak.
Ayrıca, Akora, pazarın eğilimleri ve ihtiyaçları doğrultusunda bayilere ve son kullanıcıya yönelik finansal değer yaratmak amacıyla, tüketici finansmanı, leasing ve sigorta desteği de sağlıyor.
Akora, bilgi teknolojisinde özgün ve farklı yaklaşımla lider olmak ve geleneksel endüstrilerden yeni ekonomiye geçiş sürecine destek veren teknoloji şirketlerinden biri olmak vizyonuyla hareket ediyor. Uzun vadede ise hedefimiz, uluslararası lider teknoloji şirketleri ile organik ilişkiler çerçevesinde iş çözümlerine dayalı ortak projeler üretmek ve üretimi de içerir şekilde ev/tüketici elektroniği alanında stratejik işbirlikleri kurmak.
Sanıyorum siz direkt olarak bu şirketle ilgilenmiyorsunuz. Akora’yı hiç ziyaret ettiniz mi?
Henüz bu şirkete hiç gitmedim. Ama önümüzdeki dönemde gitmeyi planlıyorum. Kardeşim daha ilgili, Akora onun sorumluluk alanında.
Kişisel olarak sizin teknolojiyle aranız nasıl?
Ben bilgisayar kullanmıyorum. Ağırlıklı olarak Databank kullanıyorum. Ancak, masama bilgisayar koymuyorum. Çünkü, iş yüküm çok fazla. Bir de bilgisayar kullanırsam, işin içine daha çok dalmış olacağım.
Bana göre her şeyi görmek çok doğru değil. Bu nedenle zaman zaman işin dışında kalmak daha hayırlı oluyor. Aslında benim de bilgisayar kullanmam ve teknolojiden yararlanmam gerekiyor, ancak koşturmadan bilgisayara bakacak vakit de yok zaten. Çünkü, ben özellikle Gaziantep’teyken işten gece saat 10 sıralarında çıkıyorum. Dolayısıyla, eve gel, yemek ye biraz da TV seyredeyim derken saat gece yarısını çoktan geçmiş oluyor.
Bilgisayar hayatı kolaylaştıran bir araç olarak görülür. Bu sizin için geçerli değil mi?
Aslında bilgisayarın hayatı kolaylaştırdığı fikrine ben de katılıyorum. Ancak, şirketlerle ilgili işlemlerde bilgisayar kullanmıyorum. Yanımda sürekli danışmanlarım var. Bu nedenle herhangi bir bilgiye ihtiyacım olduğunda onlardan talep ediyorum. Onlar da bilgiyi toplayıp bana getiriyorlar. Çünkü, benim bilgisayara girip, o bilgileri toparlamaya zamanım yok.
Databank’ı hangi işlerde kullanıyorsunuz?
Çok basit işler için kullanıyorum. Çünkü, o hep cebimde.
Teknoloji çok gelişti. Bu nedenle bilgisayarı da hep yanınızda taşımanız mümkün...
Bu doğru. Ancak, ben bir de bilgisayar kullanırsam, o zaman etrafımdakiler, yöneticiler, mühendislere bir şey kalmaz. Ben ulaşmak istediğim bilgileri onlardan istiyorum. Çünkü, daha önce de söylediğim gibi, bu benim için hem zaman kaybına, hem de başka gelişmeleri kaçırmama neden oluyor. Dolayısıyla, teknolojinin detaylarına girmek benim için daha büyük kayıp olacağını düşünüyorum.
Peki ofisinizde hiç bilgisayar ya da gün içindeki haberleri anında alabileceğiniz bir bilgi ekranı yok mu?
Gaziantep’teki ofise bir tane Reuters ekranı koydular. Ancak, ben çoğu zaman onu bile kapatıyorum. Çünkü, ister istemez insanın gözü, “Dolar ne oldu, hisse senetleri ne oldu?” diye ekrana kayıyor. Olumsuzluğu gördüğünüz anda da canınız sıkılıyor. O sırada bir telefon geliyor, moral bozuk olduğu için ses tonu yükseliyor, karşıdakine olumsuz tepkiler veriliyor. Ben de formül olarak Reuters’ı kapalı tutuyorum. Zaman zaman haber almak istediğimde açıyorum. Yanınıza bir bilgi ekranı koyun, tüm gününüz nasıl etkileniyor bir bakın.
Bizim tüm işimiz haber. Bu nedenle de sürekli günlük bilgi akışını takip ediyoruz zaten...
Evet, bu sizin işiniz. Ama benim işim değil ki. Benim işim tüm işlerin, şirketlerin organizasyonu, sanayi odası toplantıları, odalar birliği faaliyetleri, bakanlıklarla görüşmeler. Yani sürekli koşturma içindeyiz.
Dolayısıyla, oturup da bilgisayara bakmak ya da internete girmek için vaktimiz kalmıyor. Müşterilerimizle ilişkilerimizi de telefon aracılığıyla yürütüyoruz. Konusunda uzman arkadaşlar, işin özetini zaten bana getiriyor. Ben de bu işin içine girersem, bu defa bizden hiç iş çıkmaz.
İnternet sayesinde işlerinizle ilgili pek çok gelişmeyi öğrenmeniz ya da yakalamanız mümkün...
Ben 14 yıl işletmede çalıştım. Bu nedenle işin teknik kısmını çok iyi biliyorum. Özellikle tekstil işinde teknik ve teknoloji sürekli değişmesine rağmen temel işleyişte bir değişiklik olmuyor. Sadece iş yapış süreçleri iyileştiriliyor. Bu yeni teknolojileri de genel müdürler, müdürler, mühendisler zaten bana getiriyor. Ben de inceleyip karar veriyorum. Bu işlerin tamamını benim yapmam işi ciddi oranda yavaşlatır.
Bu sistemde genel müdürleriniz, müdürleriniz, mühendisleriniz ya da danışmanlarınızla sürekli bir bilgi akışı gerekiyor. Haberleşmek için nasıl bir yöntem kullanıyorsunuz?
Benim cep telefonum 48 saat açık. Bakın 24 saat demiyorum, özellikle 48 saat diyorum. Her zaman istedikleri anda bana telefonum aracılığıyla ulaşmaları mümkün.
E-posta da iyi bir haberleşme aracı. Siz neden tercih etmiyorsunuz?
Bakın bizim şirkette, e-mail sistemi var. Dolayısıyla, benim altımda çalışan herkes e-mail sistemini kullanıyor. Tüm çalışanlar online olarak birbirine bağlı. Bu bilgiler içinde bana ulaşması gerekenleri, zaten yüz yüze konuşarak iletiyorlar. Sadece bilgi almak için, masama bilgisayar koyulmasına gerek görmüyorum.
Peki evinizde bilgisayar kullanıyor musunuz?
Hayır, kesinlikle kullanmıyorum.
“Bir gün ihtiyacım olur, öğreneyim” demiyor musunuz?
Öğrenmek kolay. Kafası çalışan bir adam, kendisine 3-6 ay verirse, bu işi öğrenir. Ben şu anda öğrenmeyi pek düşünmüyorum. Zaten basit şeyleri yapıyorum. Ama bu aşamada daha ciddi olarak öğrenmeyi düşünmüyorum. Teknoloji kullanılsın. Ama ben kişisel olarak fiilen girip de onun altında kalmak istemiyorum. Çünkü, bana göre, bir kişinin sağlam düşünmesi lazım. Tabii ki teknolojiden yararlanmak, bilgi toplamak şart.
Ancak, bu bilgileri tek başınıza topladığınızda, tek yönlü karar verme olasılığınız artar. Bana bu bilgiler çeşitli departmanlardan, çeşitli kişilerden ulaşıyor. Dolayısıyla, bu bilgilere bazı fikirler de katılmış oluyor. Buna bir de kendi fikrinizi katınca bilgi daha verimli hale geliyor. Bilgisayarda ise teke tek kalıyorsunuz. Ben yöneticilerin kullanması taraftarıyım.
Bilgisayara vakit ayırmam diyorsunuz...
Yazıdan çok konuşmakla daha iyi iş gördüğümü düşünüyorum. Zaten günün önemli bir bölümünde çalışıyorum. Evdeki vaktimi de internette geçirirsem sağlıklı düşünüp karar vermek için kendime vakit kalmayacak. Özellikle internet çok çekici. Başına bir oturduğunuzda en az iki saatiniz orada geçiyor. Benim torunlar dahi öyle.
Örneğin bizi ziyarete geldiklerinde hemen bilgisayarın başına oturuyorlar, tüm vakitlerini de burada geçiriyorlardı. Sonunda evdeki bilgisayarı kaldırttım. "Herkesin kendi evinde var. Onlar size yeter” dedim. Çünkü, böyle olunca çocuklarla diyalog kurma şansınız kalmıyor. Bence bilgisayar olmalı, teknolojiyi muhakkak öğrenmeliyiz. Ancak bu aile yapılarını etkilememeli.
“TEKNOLOJİ SOSYAL HAYATI UNUTTURDU”
Yani kişisel olarak teknolojiden uzak duruyorsunuz...
Aslında bu tam olarak teknolojiden uzak durmak değil. Beynimin biraz dinlenmesi için kendime vakit ayırmak. Ben kendime çok vakit ayırmadığım için evde internete girmekten kaçınıyorum. İnternetin bir çekiciliği var. Bizim çocukların hepsi kullanıyor. Aslında biraz da şikayetçiyim. Çünkü, önce TV ardından bilgisayar nedeniyle insanlar sosyal hayatı unuttu. Ne komşu, ne akraba kaldı.
Bizim gençliğimizde aile davetleri olurdu. Her gün birinin yanına gidip konuşmak, dolaşmak, dertleşmek vardı. Bunlar neredeyse tamamen bitti. Yanlış anlaşılmasın, teknolojiye kesinlikle karşı değilim. Teknolojiyi kullanmamak önemli bir eksikliktir. Ama ben onunla da beynimi yormak istemiyorum. Ancak, etrafımda danışmanlarım olmasa, bilgiyi istendiği anda getiren biri olmasa, benim de bu işi mecburen öğrenmem gerekir. Bu yemek yemeye benziyor. Eğer her gün lokantada yemek yerseniz, yemeğin nasıl pişirildiğini öğrenmenize gerek kalmaz. Ben pişirmeyi yapmıyorum. Çünkü, etrafımda pişirenler var.
“KRİZDEN BÜYÜYEREK ÇIKTIK”
2002 yılını nasıl geçirdiniz?
Biz Sanko Grubu olarak krizde de herkese göre durumumuz iyiydi. Bu yılda orta geçirdik. Ama seçimlerden sonra dolarda yaşanan düşüş nedeniyle durgunluk var. Bu da doların düşüşünden kaynaklandı. Çünkü dolar bir anda 1 milyon 700 bin liradan 1 milyon 500 bin liraya düşünce, “İnsanlar ne oluyor?” diye düşünmeye başladı. Tahmin ediyorum, bu durgunluk geçici. Bundan önce koalisyon hükümetlerinin olması ve ortaklar arasındaki anlaşmazlıklar piyasaya çok yansıyordu. Ancak tek partili hükümet iş başında olduğu için krizi daha çabuk aşacağımızı düşünüyorum. Biz Sanko Grubu olarak zaten her yıl olduğu gibi belirli noktalarda yolumuza devam ediyoruz. Bizim en büyük avantajımız borçlanmadan büyümek ve kaliteye sürekli önem vermemizdir. Krizde piyasadaki finansman sıkıntısından ve bazı fabrikaların kapatılmasından dolayı üretimimizi ful çalıştırdık. Çalışan sayımız 9 bin 500’den 12 bin 500’e kadar çıktı. Sanko Grubu olarak krizden büyüyerek çıktık.
2003 yılı için hedefleriniz neler?
Biz son iki yıldan bu yana hep teknolojiye yatırım yaptık. Kapasite artırmaya yönelik hiç yatırım yapmadık. 2003 yılında da kapasite artırmayı yine düşünmüyoruz. Makinelerimizi yenileyeceğiz ve teknolojiye yatırım yapacağız. Elimizde birkaç proje var. Krizden bu yana onları tutuyoruz. 2003 yılında bu projelerin hayata geçirilmesi söz konusu olacak.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?