Vural Akman / Empa Yönetim Kurulu Başkanı Empa, yaklaşık 20 yıl önce bir grup arkadaş tarafından kuruldu. Başlangıçta elektronik sektöründe faaliyet gösteriyordu, 1990’larda bilişime girdi. Intel...
Vural Akman / Empa Yönetim Kurulu Başkanı
Empa, yaklaşık 20 yıl önce bir grup arkadaş tarafından kuruldu. Başlangıçta elektronik sektöründe faaliyet gösteriyordu, 1990’larda bilişime girdi. Intel, Creative ve Quantum gibi markaların distribütörü oldu. Kısa sürede büyüdü, 2000 yılında 125 milyon dolarlık ciroya ulaştı. Şirketin genel müdürü Vural Akman, büyümeye devam edeceklerini, krizin etkilerinin kısa sürede geçeceğini söylüyor. Ona göre sektörde işler yüzde 25 oranında azaldı. Ancak, “Ben bir umutsuzluk sezinlemiyorum. Bilişim sektörü, krizden etkilenme düzeyi bakımından gıda ya da giyim sektörleri ile aynı seviyeye geldi. Daha az etkileniyor “diyor.
Biraz gecikmeli olsa da, bilişim sektörü Türkiye’de de önem kazanıyor. Bu alanda, özellikle büyük holdinglerin ciddi yatırımları ve atakları var. Sektörün gelişmesi ile birlikte Türkiye’de bu sektöre hizmet veren distribütörler de güçleniyor, sayıları artıyor. Empa Grubu, bu distribütörler arasında en çok öne çıkanlardan...
Ondokuz yıl önce kurulan Empa, o yıllarda elektronik sanayii ağırlıklı çalışıyordu. 1990’lı yılların başlarında ise bilgisayar sektörüne girdi. IST markası ile Türkiye’de ilk markalı ve kaliteli bilgisayar montajını gerçekleştiren Empa, bugün dünyaya açılmış bir şirket.
2000 yılında bilişim sektörü iş hacminin yüzde 25’ini yurtdışına dayalı olarak gerçekleştiren Empa’nın yönetim kurulu başkanı Vural Akman, Capital’e, Empa’nın ağırlıklı olarak yer aldığı distribütörlük sektörü hakkında önemli saptamalarda bulundu:
Empa ne zaman kuruldu ve temel olarak hangi alanlarda faaliyet gösteriyor?
Empa 19 yaşında genç bir şirket. İlk kurulduğu yıllar Türkiye’de elektronik sanayiinin yeni başladığı döneme denk geliyor. Empa o yıllarda özellikle elektronik sanayiinde araştırma ve geliştirmenin gelişmesinde rol oynadı. 1980’li yılların sonunda ve 1990’ların başında ise bilgisayar sektörüne adım attı.
Empa, aslında İTÜ’lü sınıf arkadaşlarının kurduğu bir şirketler grubu. Bu grup içinde Empa grubun amirali olarak nitelenebilir. 1990’lı yıllarda Empa Türkiye’de ilk bilgisayarı IST markası ile monte ederek işe başladı.
Böylece bilişim sektörüne ilk adım atıldı sanıyorum...
Ancak, 1994 krizi ile birlikte elektronik sanayii neredeyse yarı yarıya küçülünce, biz hızlı gelişecek olan sektör olarak bilişimi gördük ve bilişime destek verdik. Bunun ardından Empa Hong Kong’u kurduk. Daha sonra Orta Asya’ya açıldık. Bugün uluslararası bir yapımız var.
Geçen yıl bilişim sektörü iş hacmimizin yaklaşık yüzde 25’i yurtdışına dayalı gerçekleşti. Elektroniğin toplam iş hacmimizdeki payı yüzde 20’yi geçmiyor. 125 milyon dolar civarında bir ciro ile 2000 yılını kapattık.
Empa’nın içinde yer aldığı sektöre ne gibi katkıları oldu?
Empa, tedarikçi ve distribütör bir şirket ama her zaman da yenilikçi ve öncü olmuştur. Empa, pazarın artı değerini ve gelişimini bulan bir firmadır. Elektronik sanayiindeki firmaların yazılım tasarımına sürüklenmesinde rol oynamıştır örneğin. Biz değişimi takip edip, en son yeniliği Türkiye’ye getirmekle yetinmiyoruz, aynı zamanda değişime neden olacak adımları da atıyoruz.
Aynı şekilde Türkiye’de bilgisayar montajı kaliteli anlamda bizimle başladı. Şu anda Empa yine yeni bir işlev üstlendi. Server (sunucu) montajının önünü açmak için kendi markası olan Response Server adı alında çeşitli kalite belgelerine sahip sunucuları ürettiriyor. Teknik servis anlaşmaları var. Amaç, burada en son teknoloji parçalarından Türkiye’de üretimin ve montajın yapılabilmesi ve bundan son yeniliği kullanma ve maliyet anlamında tasarruf sağlamak. Şu anda neredeyse herkes bilgisayar toplayabiliyor. Ben yakın gelecekte aynı şeyin sunucular için de geçerli olacağını savunuyorum.
Toplama olarak tabir edilen bilgisayarlar bir dönem marka ürünlere göre fiyat olarak son derece avantajlıydı. Ancak, şu anda aradaki bu fiyat farkı oldukça küçüldü. Bu bir dezavantaj yaratıyor mu?
Aslında fiyat olarak fark azalmıştı, ancak kriz ile birlikte fiyat farkı yine arttı. Çünkü, çokuluslu yabancı markaların hareket kabiliyeti orta ölçekli bilgisayar üreten firmalara göre daha az. Yerli firmaların en büyük dezavantajı finansta oluyor. Yabancı markalar pazara girerken ciddi bir finans payı ayırabiliyorlar. Finansman artınca bilgisayar adedi de artıyor.
Dolayısıyla tabii ki yabancı firmaların pazara yüklenmesi ile birlikte bir pazar kaybı oluyor.
Ancak, yabancı markalar aynı zamanda pazarı büyüttükleri için yerli markaların da satış oranı artıyor. Çünkü, yabancı markalar reklam yaptıkça ve kampanyalar düzenledikçe insanların bilgisayar alma isteği de artıyor.
Empa olarak Türkiye’de hangi markaların distribütörlüğünü yapıyorsunuz?
Aslında çok fazla marka var ama en köklü müşterilerimizden biri Intel. Yaklaşık 16 yıldır Intel ile birlikte çalışıyoruz ve Intel’in ilk distribütörüyüz. Sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu ve Orta Asya’da 20 ülkede Intel’in distribütörlüğünü yapıyoruz. Intel’in işlemcileri, ana kartları, kameraları, sunucuları gibi pek çok ürününün ağırlıklı dağıtımcılığını yapıyoruz.
Bunun yanında Creative, Gigabyte, Quantum, Fujitsu gibi markaların da distribütörlüğünü yapıyoruz. Bunlar genelde donanım markaları.
Türkiye’de distribütörlük pazarının büyüklüğü nedir? Pazarın mevcut durumunu özetleyebilir misiniz?
Bizim şu anda içinde bulunduğumuz pazar çok iç içe geçmiş durumda. Özellikle 2000 yılında markalı bilgisayar satan firmalar, bizim gibi distribütörlük yapanlar ve bunun yanında ithalatçılar toplandığında 400 milyon dolar civarında bir büyüklük var.
İçinde yer aldığınız pazarda en büyük rakipleriniz kimler, pazarın büyük kısmını kimlerle paylaşıyorsunuz?
Biz pazarın büyük kısmını Intel distribütörleriyle ve Uzakdoğu’dan ithalat yapan orta ve küçük ölçekli firmalarla paylaşıyoruz. Bunun yanında büyük markalı firmaların dağıtımını yapan firmalar da pazara girmeye çalışıyorlar.
Son altı ayda Türkiye iki kriz atlattı. Sizin sektörünüz özellikle Şubat krizinden nasıl etkilendi? Elenen küçük şirketler oldu mu?
Evet, özellikle küçük şirketlerde elenenler, kapananlar oldu. Sektörümüzde işler yüzde 25 düzeylerine indi. Ancak, bir umutsuzluk sezinlemiyorum. Bilişim sektörü, krizden etkilenme düzeyi bakımından bana göre gıda ya da giyim sektörleri ile aynı seviyeye geldi. Yani krizlerden daha az etkilenir bir durumda.
Bireyler de şirketler de rakipleri dijitalleşirken dijitalleşmeden uzak duramayacaklardır. Dolayısıyla onlar da şirketlerini elektronik iş ortamına sokmayı isteyeceklerdir. Kriz sonrasında ortam biraz yatışınca, ben eminim ki, şirketler de bu tür yatırımlara yöneleceklerdir. Bu da bilişim harcaması olduğu için bu sektöre dağıtım yapan bizlere de yararlı olacaktır.
Peki distribütörlük sektörünün Türkiye’deki geleceğini ve potansiyelini nasıl görüyorsunuz?
Ben zaten dünyada her alanda distribütörlüğün değişeceğine inanıyorum. Biz şimdiden onun hazırlıklarını yapıyoruz. Bundan iki ya da üç yıl önce e-commerce şirketleri ve dotcom’lar aracılarını kaldıracak, distribütörlüğün önemi kalmayacak deniyordu. Biz ona da katılmıyorduk ve bugün bunun olmadığını gördük. Distribütöre her zaman ihtiyaç olacak ancak farklı özelliklere sahip olması beklenecek.
Bugün örneğin sadece ürünü stokta bulundurup müşteriye veren tarzda bir distribütör var. Bu durum belki devam edecek ama farklı bir yapıya girmesi gerek. Yoksa iş lojistik şirketlerin yaptığı ile birleşiyor ve aralarında bir fark kalmıyor.
Distribütörlük sektörü dijitalleşmeden nasıl etkileniyor?
Tabii oldukça fazla etkileniyor. Bugün Türkiye’de ERP’ye yatırım yapan iki şirket var ve biri de biziz. Hala yoğun bir kadro ile yatırıma devam ediyoruz. Dijitalleşme ciddi bir para istiyor. Örneğin biz şu ana kadar 1 milyon doların üzerinde bir yatırım yaptık. Bundan sonra da her yıl belli bir miktarda para yatırmamız gerektiğini görüyoruz. İşlem maliyetlerimizi ucuzlatmamız gerekiyor.
Örneğin bugün aldığınız telefon maliyetlerini azaltacak en önemli unsur B2B sistemi ile bayi kanalında çok basit işlemleri gerçekleştirebilmektir. Bu işlemler arasında ürünün olup olmadığının, yüklenip yüklenmediğinin, ödemenin hesaba geçip geçmediğinin öğrenilebilmesi gerekiyor. Bizim müşterimiz tüm bunları “müşteri odaları” dediğimiz sistemde bulabiliyorlar. Haziran ayı sonunda müşterilerimiz siparişlerini de bu kanaldan verebilecekler.
Bunların olmadığı düşünüldüğünde oldukça fazla bir kadro çalıştırmanız gerekiyor. Sonuç olarak dijitalleşme verimlilik, hız ve maliyet konularında oldukça olumlu etkiye sahip oluyor. Ben bu yatırımı yapmayan distribütörün rekabet etme şansını zor görüyorum.
“GELİŞMİŞ PAZARLARDA KONSOLİDASYON VAR”
Distribütörlük sektörünün dünyada ve Türkiye’deki gelişim sürecini karşılaştırabilir misiniz?
Bu sektör Türkiye’de ve dünyada çok farklı gelişti. Dünyada gelişmiş pazarlarda altyapı olduğu için çok hızlı bir konsolidasyon oldu. Satın almalar, evlilikler, birleşmeler gerçekleşti. Ancak, Türkiye ve Ortadoğu gibi gelişmekte olan ülke ve bölgelerde böyle bir durum yok. Hatta uluslararası şirketler bu bölgelerde de dünyanın gelişmiş ekonomilerinde yaşanan durumun gerçekleşeceğini öngördüler ama bu gerçekleşmedi. Bugün Türkiye’nin altyapısı var ama ekonominin yapısı uluslararası şirketlere farklı geliyor.
Ortadoğu’da örneğin, ithalat sistemi çok karışıktır. Biz bu bölgede sistemi çalıştırabilen, bölgesel bir uluslararası distribütör olan tek firmayız diyebilirim. Bir Amerikan ya da İngiliz firması bu pazara girdiğinde çok bocalıyor. Dolayısıyla gelişmekte olan pazarlardaki distribütörlük ile gelişmekte olan pazarlardaki distribütörlük oldukça farklı.
“B2B YAPIMIZI TAMAMLIYORUZ”
Empa’nın Türkiye’deki distribütörlük bayi sistemi nasıl işliyor?
Bizim Empartner adlı bir sistemimiz var. Empartner kavramı iş ortaklığından geliyor. Bu Empartner’lar çok ciddi bir sadakat ilkesi ile işliyor. Ağırlıklı mallarımızın yüzde 60 kadar bölümünü Empartner’lar üzerinden dağıtıyoruz. Bunun dışında sistem entegratörü de diyebileceğim bir strateji müşteri grubu var. Bu grup üzerinden de dağıtımımızın yüzde 25-30’unu gerçekleştiriyoruz. Çok az bir bölümü de çok küçük müşterilerin yaptığı alışverişlere gidiyor.
Sanırım yeni bir bayi sistemine geçme aşamasındasınız. Bu yeni bayi sisteminden bahsedebilir misiniz?
Küçük müşteriler dediğim bölümün müracaatları giderek artmaya başladı. Biz de bunun bir sistemini kurmaya karar verdik. Amacımız B2B yapımızı tamamladıktan sonra bizden alışveriş yapmak isteyen bilgisayar şirketlerine çalışabilmeleri için bir olanak sunmak. Bu tamamen internet ortamında verilmesi düşünülen bir hizmet.
“TÜRK ŞİRKETLERİ BÖLGESEL BAKMALI”
Sektörünüzde yer alan şirketlerin yaptığı en büyük hata nedir sizce?
Biz Türkiye’de bilişim sektörüne sadece Türkiye olarak bakıyoruz. Burada büyük bir fırsat kaçıyor diye düşünüyorum. Örneğin Dubai’nin bölgede bilişim sektörüne hükmeden bir yer olmak için ne kadar çaba sarf ettiğini, oradaki şirketlerin bakışının ne kadar global olduğunu görüyoruz. Filistinli bir müşterim var. Üç yıl önce Dubai’de yeni bir şirket kurmuştu ve bizden mal istedi. Biz anlaştık ve malı verdik. Çok fazla sermayesi olmayan bu şirket şu anda 40 milyon dolarlık satış yapıyor. Bu 40 milyon dolarlık satışını Suriye, Suudi Arabistan, Libya, Mısır, İran, Irak gibi ülkelere gerçekleştiriyor.
Türkiye’de de bu şirket gibi çok şirket var. Ama Türkiye’deki bu şirketler çok içe dönük. Aslında Türk bilişim sektörü şirketlerinin bakış açısı bölgesel olmalı. Empa bunu başardı ve bu konsept Empa’nın gerçekten inanarak savunduğu bir konsept. Eğer Türk şirketleri dışa açılırsa taşeronluktan çıkarak Türkiye’yi bölgede söz sahibi bir ülke haline getirebilirler. Bilişimde mutlaka teknoloji üretmek şart değil. Teknolojinin dağıtımını yaparak, hizmetlerle ve vizyonlarla da söz sahibi olunabilir.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?