İnternette Yeni Dönem

Tamer Özmen / Doğan Online CEO'su   Tamer Özmen, çok genç bir yönetici... 1962 doğumlu. Türk iş dünyası için yeni bir isim... Doğan Online’a (DOL) CEO olarak transfer edildiğinde, internet ...

1.05.2002 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Tamer Özmen / Doğan Online CEO'su

 

Tamer Özmen, çok genç bir yönetici... 1962 doğumlu. Türk iş dünyası için yeni bir isim... Doğan Online’a (DOL) CEO olarak transfer edildiğinde, internet işinin efsane şirketi Priceline’da çalışıyordu. Üstelik 7 kurucu ortağından biri idi. Şirketin kurulmasından milyarlarca dolarlık değere ulaşmasına, her aşamasın tanıklık etti. Şimdi ise Türk internet pazarı için çalışacağını söylüyor. Hedefi büyük, iddialı konuşuyor. Özmen, “DOL, American Online’ı bile geçecek” diyor.

 

Hep Türkiye’den yurt dışına giden beyin göçünden söz ederiz. Kaybettiğimiz “beyinleri” nasıl geri kazanabileceğimiz ve onları nasıl tekrar ülkelerine döndürebileceğimizi tartışırız.

 

Sanıyorum, onlara olanak yaratmak ve güvenmek, bu işin en önemli püf noktasını oluşturuyor. Bunun en güzel örneğini, geçtiğimiz günlerde Doğan Medya Grubu içinde yer alan Doğan Online (DOL) şirketinde gördük. DOL ocak ayından itibaren CEO olarak Tamer Özmen’i seçti. Özmen’i farklı kılan ise son çalıştığı şirket... Çünkü, Tamer Özmen, yeni ekonomi alanında bir “marka” ve “öncü” olarak kabul edilen Amerikan şirketi Priceline’da çalışıyordu. Üstelik, 7 kurucu ortağından biri idi.

 

20 yıldır yurt dışında yaşayan Tamer Özmen, başta internet şirketleri olmak üzere, iş kariyerinde önemli tecrübelere sahip. Onun özgeçmişini okuyunca sanıyorum siz de etkileneceksiniz.

 

Genç ve dinamik bir yönetici olan Özmen, Türkiye’de bir şeyler başarma heyecanını yaşıyor. Bunu tüm sözlerinde ve hareketlerinde hissetmeniz mümkün. Zaten daha gelir gelmez DOL’da yeni projeleri hayata geçirmeye başladı. Geçtiğimiz günlerde başlayan E-Kolay kampanyası bunlardan ilki oldu. “Daha sırada herkesi şaşırtacak birçok yeni girişimimiz olacak” diyor.

 

Tamer Özmen ile yaptığımız söyleşide, hem onu size tanıtmış hem de, Türk internet sektörünün önemli oyuncusu DOL’un hedeflerini, yeni CEO’sundan ilk defa aktarmış oluyoruz:

 

Siz Türk iş dünyası için yeni bir yöneticisiniz. Öncelikle bize kısaca özgeçmişinizden bahsedebilir misiniz?

 

1962 İstanbul doğumluyum. Bursa Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra, 17 yaşındayken AFS ile ABD’ye gittim, New Jersey’de liseyi bitirdim. Oradan döndükten sonra,  İTÜ İnşaat Mühendisliği’ne başladım. Üniversiteyi bitirdikten sonra, Louisiana State Üniversitesi’ne Endüstri Mühendisliği konusunda master yapmak için gittim. Master sırasındaki geçirdiğim iki güzel yılın sonraki yıllara çok etkisi oldu.  Dünyaya farklı bakmaya başladım.  Çok çalışırsam bunun karşılığını alabileceğimi öğrendim ve bence Amerika’nın  insanlara verdiği en önemli özelliklerden biride bu.

 

Okul bittikten sonra neler yaptınız?

 

Okul bittikten sonra birçok yere CV’mi yolladım. 1988 yılında,  Pan-American Hava Yolları’nda, pazarlama bölümünde, analist olarak çalışmaya başladım. Pan-American Hava Yolları’ndaki iklim de çok ilginçti.

 

Benim hayattaki en büyük şanslarımdan biri, yanında çalıştığım patronlarımın hep inanılmaz derecede zeki ve vizyoner olmalarıydı. Pan-American’da birlikte çalıştığım patronum Tim Brier’da böyle bir yöneticiydi. Onunla birlikte çalışmaya ve bir süre sonra pazarlama bölümüyle ilgili tüm analizleri yapmaya başladım. Yıllar sonra bu kişi, Priceline’ın kurucularından biri oldu.

 

Bir süre sonra Pan-American, Delta tarafından satın alındı. Bu dönemde Türkiye’ye gelerek askerliğimi yaptım. Delta Havayolları’na ve Delta’nın diğer şirketlerle yaptığı joint-venture’ları ve ortaklıkları idare eden bir bölüme müdür olarak gittim. Bu dönemde, 1991-96 yılları arasında, Atlanta’da yaşadım.

 

Delta çok geleneksel bir şirketti. 74 bin çalışanı vardı. ABD’nin üçüncü büyük havayolu şirketiydi. Müşterileri tarafından çok tutulan,müşteri hizmetlerini çok ileriye götürmüş bir şirketti. Örneğin, müşterilerin taksi bulamadıklarını gören pilotlar,  kendi otomobilleri ile müşterileri evlerine bırakıyorlardı. Delta, Pan-American’ı satın almakla yöresel bir hava şirketi olmaktan, global bir havayolu şirketi olmaya bir gecede adım atmıştı. Delta global şirket olma yolunda ilerlerken orada olmak bana büyük tecrübe kazandırdı. O şirketin, uluslararası bir şirket olması için çok çaba harcadık. Bu geçiş sırasında dünyanın her yerine gitmek durumunda kaldım. 

 

<b>Delta’dan ne zaman ayrıldınız? Bundan sonraki adımlarda neler yaptınız?

 

1996 yılında Delta’dan ayrılıp New York’da IPC-Information Systems diye bir şirkete geçtim. Wall Street’in ortasında finans sektörüne yönelik telekomünikasyon konusunda butikleşmiş bir şirketti. Bu şirket daha sonra Global Crossings tarafından satın alındı. IPC, trader’ların kullandığı özel telefon sistemlerini üretiyordu.

 

Bu  telefonlarda kesinlikle hat kaybı olmaması gibi özellikler bulunuyordu. Trader’ları da direkt olarak birbirine bağlıyordu. Hem cihazları üreten, hemde leased line, VoIP gibi hizmetler sunan tamamen entegre, sadece finansal sektöre hizmet eden bir telekom kuruluşuydu. 

 

<b>Bu şirketteki konumunuz neydi?

 

Burada satış geliştirmeden sorumlu genel müdür yardımcısıydım. Bu pozisyona geçmek benim için büyük bir atlamaydı. Bu şirketten aldığım birkaç tane önemli şey oldu. Birincisi, finans dünyasını çok yakından tanıma fırsatım oldu. İkincisi,  telekomünikasyon alanına çok hızlı bir geçiş yapmak durumunda kaldım. Sürekli gelir artırma ve pazarlama programları geliştirdim. Sonuca endeksli performansın çok ciddi ölçüldüğü bir organizasyondu. Bu dönem telekom sektörünün “Boom” a başlama dönemiydi.

 

ABD’de şirketin satışları çok hızlı yükselmeye başlamıştı. Satışlar, 10 yıl içinde,  5 milyon dolardan,  270 milyon dolara çıkmıştı. Ve şirket bu hızlı büyümenin sancısını ve yararlarını yaşıyordu. Çok güzel bir pazar yaratılmıştı. Burada çalışırken yıllar önce Pan-American’da çalıştığım patronum Tim Brier aradı ve “Biz Priceline diye bir İnternet şirket kuruyoruz, gelmek ister misin?” dedi.

 

Ve siz bu şirkete gitmeye karar verdiniz?

 

Evet, Burada bir iki tanede ilginç istatistik var. Bu teklifi aldığımda 1997 yılının başıydı. O yıllarda, Amerikada çok kişinin masasında daha İnternet yoktu. İnternete Netscape’den aldığımız geçici IP adresleri ile giriyorduk. Çok az internet sitesi vardı. İnternet ismi biliniyor ama çok az bir kesim tarafından kullanılıyordu. 

 

AOL ve Yahoo! pek duyulmamış küçük şirketlerdi. İş davetiyle  Priceline’ın kurucusu Jay Walker ile görüşmeye gittim. Jay, hayatta tanıdığım en karizmatik ve en zeki insanlardan biriydi. 21. yüzyılın kaşiflerinden biri... 320 tane patentli buluşu var. Bunlardan Priceline dışındaki en ilginci, McDonald’s ve Burger King’ler için kurduğu bir kavramdı. Örneğin Burger King’e gidiyorsunuz ve hesabınız 2 dolar 87 cent tutuyor. 3 dolar veriyorsunuz ve görevli size, “geriye kalan 13 cent ile loto oynamak ister misiniz?” ya da ellerinde o an için fazla üretilmiş olan “bir hamburgeri bu fiyata almak ister misiniz?” diyor. Böylece fiyatı düşürmeden bir promosyon yapmış oluyorlar.  Priceline için de çok farklı bir model yaratılmıştı. Bu görüşmenin sonunda tekliflerini kabul edip 7 numaralı çalışan olarak şirkete katıldım ve kurucu takımında yer aldım.

 

Priceline ne yapıyordu? İş modeli nasıl kurulmuştu?

 

Priceline, ‘’almak istediğin malın fiyatı kendin belirle’’  prensibiyle çalışıyordu. Amerika’da daha önce hiç denenmemiş bir modeli, büyük sirketlerle bir yerde pazarlık etme modelini internet yoluyla kurup, son tüketiciye fiyat belirleme olanağı tanıyordu.  Bu model bilhassa kapasiteleri kullanılmazsa boşa gidecek endüstrilerde  üzerine çalışıyordu.

 

Örneğin bir uçağın koltuklarını dolduramazsanız, uçak uçmak zorunda olduğu için, dolduralamayan koltuklar boş gitmek zorunda. Eğer bir otel odasını o gece dolduramazsanız, boş kalmak zorunda. Buna benzer, elde bulundurmak zorunda olduğunuz, fakat kapasite olarak kullanamadığınız boşluklar var. Bunlara daha çok havayolları ve telekomünikasyon gibi büyük endüstrilerde tanık oluyoruz. Ve bu kapasitelerin sabit maliyetleri değişmiyor. Uçağın koltuk başına uyguladığınız bir birim fiyatı var. Boş gitseniz de bu fiyatı ödüyorsunuz. Priceline’ın hakikaten dünyayı değiştiren konsepti, boş kapasiteleri, üreticilerin piyasadaki fiyatları düşürmeden doldurmalarını sağlayan bir sistem oluşturmasıydı.

 

Biraz daha açabilir misiniz? Nasıl bir sistemdi bu?

 

Diyelim ki siz uçak şirketi olarak 900 dolara uçuyorsunuz, bunu fiyatı kırarak 300 dolara düşürürseniz bütün koltuklarınızı doldurursunuz. Fakat siz burada kârdan uzaklaşıyorsunuz. Öyle bir şey bulmak lazım ki, size 900 dolar verecek müşterilerinizi kaçırmadan, boş koltuklarınızı belki biraz ucuza pazarlayın.

 

Priceline bunu şöyle başardı:  Priceline’da müşteri geliyor, kendi fiyatını kendi biçiyor. Mesela, “bana bu fiyatı bulursanız, Amerika’daki 8 büyük uçak sirketinden herhangi biriyle uçarım veya istenen otelse 4 yıldızlı herhangi bir otelde kalırım” diyor ve biçtiği fiyatı kredi kartı ile garanti ediyor. Bu verdiği fiyat teklifi, bütün programa katılan üreticilere anında gidiyor. Üreticilerden bu fiyatı ilk kabul eden, müşteriyi kazanmış oluyor.

 

Yanlız seçkin üreticiler programa alınarak, ve müşterilerin fiyat teklifleri üreticilere, üreticilerin pazar payına göre dağıtılarak fiyatların düşmesi ya da pazar kaybı engelleniyor.  

 

<b>Priceline’da siz nelere yapıyordunuz? Bu dönemde şirket nasıl bir büyüme gösterdi?

 

Ben Priceline’da satıştan sorumlu genel müdür yardımcısıydım.  Priceline bu modeli internet üzerinde kurdu. Eğer internet olmasaydı Priceline modeli çalışmazdı.  Müşteriler bir anda yüzde 70 e kadar gelen indirimler alınca, Priceline internete de bir hücum yarattı. 

 

Önce uçak biletleri ile başladık. Priceline kısa sürede büyük bir ilerleme gösterdi. Bugün Priceline günde 28 bin tane uçak bileti satıyor. Ve şirketin 3 yıl içinde cirosu 2 milyar dolara yaklaştı ve karda. Şirket’in  sadece 210 çalışanı var. Kişi başına düşen gelire bakarsanız, inanılmaz bir rakam oluşmuş oluyor. 

 

Priceline’ın  büyümesindeki en önemli nedenlerden bir tanesi, A’dan Z’ye hiçbir aşamada sisteme insan elinin değmemesi, herşeyin elektronik ortamda gerçekleşmesiydi. Hizmet sunanlar, belirledikleri fiyatları, elektronik olarak sisteme yüklüyorlar. Priceline’a gelen müşteriler, yine elektronik ortamda, kendi fiyatlarını biçiyorlar. Bütün bu sistemler elektronik olarak çalışıp müşterinin teklifi inceleniyor, malın satılıp satılmayacağına yine elektronik ortamda geliştirilmiş modellerle karar veriliyor. 

 

Priceline’da yapılan bir rezervasyonun maliyeti, piyasada yapılan bir rezervasyonun maliyetinden yüzde 28 daha ucuza geliyor. Priceline da bunu fiyatlara yansıtıp, aynı zamanda da yeni bir müşteri kesimi yarattığı için üreticilerden iyi fiyatlarla aldığı için inanılmaz bir fiyat avantajı kurmuş oluyor.

 

<b>Siz Priceline’da ne kadar çalıştınız, neler yaptınız?

 

Priceline’da çalışmaya 1997 yılında başladım, 2000 yılına kadar ABD’de çalıştım. Bu dönemde İnternetin büyük  “Boom” unun yaşandığı dönemdi. Bu dönemde internet şirketlerinin yaptığı en büyük transfer, Priceline tarafından 1998 de gerçekleştirildi.


CitiCorp ’un başkanı olan Rick Braddock, Priceline’a CEO olarak geldi. Bundan sonra internet şirketlerine büyük bir akın başladı. Büyük şirketlerdeki önemli yöneticiler, internet şirketlerine geçmeye başladı. Priceline bunun öncülüğünü yaptı.

 

Bu süre içinde şirketin başkanı Rick Braddock’a, “Avrupa’ya gidelim, dünyaya açılalım” diye baskı yapıyordum. Avrupa’daki Priceline’ı kurmak için 2000 yılının şubat ayında Londra’ya gelip, Priceline Avrupa’yı kurdum. Şirkette çalışacakları işe almaya, modeli Avrupa pazarına adapte etmeye başladım. 

 

2000 yılının Eylül ayında, Burger King’in global CEO’su Dennis Malamatinas’ı Priceline Avrupa’nın başına getirdik. Bu da bizim için büyük bir başarıydı. Dennis, Burger King’i bırakarak Priceline Avrupa’nın başına geçti. İnanılmaz derecede vizyoner ve başarılı bir yöneticiydi.  11 milyar dolarlık, 30 bin kişilik bir şirketten, yeni kurulan 56 kişilik bir internet şirketine gelmek tabii onun için büyük bir şok oldu.

 

5 ayda modeli Avrupa’ya uyacak şekilde geliştirdik ve Priceline Avrupa’yı 2000 yılının Kasım ayında İngiltere’de faaliyete geçirdik. Bir yıl içinde şirketi 18 milyon dolarlık bir şirket haline getirdik. Avrupa’daki bütün havayolu şirketlerini, otelleri ve otomobil kiralama şirketlerini sistem içine dahil ettik. Bir yıl içinde 29 havayolu, 6 bin ve 5 büyük araba kiralama şirketi Priceline’a katıldı. Orada da ciddi büyüyen bir potansiyeli yakaladık. 

 

<b>Türkiye’ye gelişiniz nasıl gerçekleşti, bunun öyküsünden de bahsedebilir misiniz?

 

İşte tam bu sıralarda “head hunter” olan bir arkadaşım, Türkiye’de büyük bir internet şirketinin CEO pozisyonunun açık olduğundan bahsetti. Böylece bu pozisyon için buraya görüşmeye geldim. Bu şirketin Doğan Online (DOL) olduğunu öğrendim. Doğan Grubu hakkında çok ayrıntılı bilgim yoktu. Ancak, Doğan Grubu’nun ve DOL’un potansiyelini gördükten sonra, böyle bir fırsatı kaçıramayacağımı düşünüp, Türkiye’ye dönmeye karar verdim.

 

<b>DOL’da ne zaman iş başı yaptınız?

 

8 Ocak 2002’de iş başı yaptım. Yani yaklaşık 4 aydır burada görev yapıyorum.

 

<b>DOL’daki çalışmalarınızdan biraz bahsedebilir misiniz? Buradaki hedefleriniz neler?

 

Toplumlar son dönemde enformasyon toplumuna doğru geçiş yapıyor. Enformasyon toplumlarında ise internet, medya ve eğlence konularının bir araya geldiğini görüyoruz. DOL’u da bu yeni ortam, yani enformasyon toplumu içerisinde çok kuvvetli bir yerde görüyorum. Doğan Grubu’nun enformasyon toplumuna geçiş sürecinde çok önemli bir yeri var.

 

DOL ise bir anlamda Doğan Grubu’nun internet, medya ve eğlence gibi üç tane konusunu bir araya getirebilecek, bu sinerjiyi sağlayabilecek bir parçası. Çok vizyoner bir amaçla kurulmuş önemli bir yapı. Vizyon olarak, bizim insanları bu noktada Türkiye’de internete daha fazla getirmemiz lazım. İnternette hayatlarını kolaylaştırıcı servisleri onlara sunmamız gerekli.

 

Onun için DOL Türkiye’deki ISP’lerden çok farklı bir misyona sahip. DOL, E-Kolay markamızla verdiği iyi internet erişimin yanında, başka katma değerler vermeyi hedefleyen, kendi çevresinde topluluğu büyültmeyi amaçlayan bir şirket. Bunu da Doğan Grubu içinde yarattığı sinerjiyle verme gücüne sahip.

 

<b>DOL için ilk aşamadaki planlarınız neler?

 

DOL temel stratejileri çok doğru oturmuş bir şirket. Ve ben çok iyi bir şirket devraldım. Stratejilerimizi oluştururken iki şeyi fark ettik. Bunlardan bir tanesi, interneti kullanmaya başladıktan sonra insanların hayat tarzlarının çok değişmesi. İnternetten ve dolayısıyla hayattan çok fazla şey beklemeye başlaması. Ve biz DOL bünyesindeki E-kolay erişim ürünümüz ile piyasada verilen ürünlerden çok daha gelişmiş bir hizmet vermeye başladık.

 

<b>Bu noktada DOL’un farklılıklarının neler olduğunu düşünüyorsunuz?

 

DOL’un farklılıklarından bir tanesi, teknik olarak kurulmuş çok iyi bir alt yapısı olması. Ve bu kuvvetli sistemle verilebilecek çok iyi  hizmetler var. Bir ISP’ye baktığımız zaman, verebileceği çok önemli üç tane özelliği olduğunu görüyoruz. Bunlardan bir tanesi hız, süreklilik yani hattın düşmemesi ve güvenilirliği, diğeri verdiğiniz ücret karsısında aldığınız değer, üçüncüsü ise müşteriler arasında sevilirliğiniz, yani size olan bağımlılık. Yaptığımız müşteri araştırmalarında, oldukça pozitif neticeler alıyoruz. Memnuniyet oranlarımız yüksek.

 

Buraya geldiğimde yaptığım ilk şey, pazarı ve şirketi izlemek oldu. Şirketle ilgili burada çok iyi izlenimlerim oldu. Şirket çalışanlarının çalışma tempolarını, öz verilerini ve takımı çok beğendim. Stratejimizi kurarken ise dünyadaki ve Türkiye’deki internet kullanıcılarının beklentilerinin değiştiğini görerek, bu yönde çalışmalar yaptık.

 

Onun için bizim buradaki vizyonumuz, müşterilerimizin, kullanıcılarımızın internetten gerçek beklediklerini verebilmek. Şirket stratejimiz, müşteri üzerine kurulu. Bu müşteriyi odaklayan ve müşteriye çok önem vermekle başlayan bir strateji.  

 

<b>Bu yenilikler konusunda bilgi verebilir misiniz?

 

Öncelikle E-kolay’da bu düşünce içerisinde yeni ürünler üretmeye başladık. Yeni bir ürünle çıkıyoruz. Tabii sizin derginiz çıktığında, bu ürünümüzü herkes zaten görmüş ve farkını da hissetmiş olacak. Bu, internet kullanıcısı üzerine kurulmuş bir ürün. Bir müşteri olarak baktığınızda, bir internet şirketinden bir ISP’den neler istiyorsunuz, onun üzerine kurulmuş bir ürün.

 

Neler istiyorsunuz? Hızlı bağlanmak ve bağlantının kesilmemesini istiyorsunuz. Bunun için tüm alt yapımızı ve network sistemlerimizi elden geçirdik. İkinci olarak ne istiyorsunuz? Hayatınızın kolaylaşmasını istiyorsunuz, bunu isterken de doğru bir fiyatlandırma talep ediyorsunuz.

 

Biz de buradan yola çıkarak, Türkiye’de bugüne kadar hiç verilmemiş, yeni ürünler vererek, yeni bir dönem başlatıyoruz. Bunların en önemlilerinden biri, e-posta hizmeti. Biliyorsunuz, internette en fazla kullanılan ürün e-posta. 21 Nisan’da çıkardığımız paketle, abonelerimize 25 MB yer veriyoruz. Bugün Hotmail’de en fazla alabileceğiniz yer 2 MB’tır. Bütün ISP’ler bu tür kapasitelerin üzerine çıkmak isterseniz, sizden 12 dolar istiyorlar. E-kolay’a abone olanlar, bunu otomatik olarak kazanıyorlar.

 

İkincisi, üç tane değişik e-mail adresinizi, E-kolay adresine yönlendirebiliyorsunuz. Örneğin Yahoo ve Hotmail gibi yerlerden aldığınız adreslerinizi, E-kolay adresine yönlendirebiliyorsunuz. Böylece bütün e-maillerinizin tek adreste toplanmasını sağlıyorsunuz.

 

Örneğin aileler için çok önemli bir özelliğimiz var. E-kolay’a abonelikle 5 e-posta adresi birden alabiliyorsunuz ve böylece bir ailenin farklı hesap açtırmasına gerek kalmıyor. 

 

E-maillerinizi mobil telefonunuza yollayabiliyorsunuz. Mobil telefonunuzdan e-mail atabiliyorsunuz. Böylece e-posta ile mobil konseptini birleştirdik. 

 

<b>Tanıtım broşürlerinizde e-ajanda’yı gördüm. Bu nasıl işliyor?

 

E-ajanda da  kendi “alarm”larınızı kurabiliyorsunuz. Ajandanıza koyduğunuz randevular, size gerek SMS ve mail yoluyla haber veriliyor.

 

Aynı zamanda “şehir rehberi” kanalımız var. Türkiye’nin alanında içeriği en zengin kanalında, seçtiğiniz etkinlikleri bir “tık” ile ajandanıza kaydedebiliyorsunuz. 

 

Yine sadece E-Kolay ISP abonelerimize “e-sayfam” adı altında, kendi sayfalarını kurma olanağını veriyoruz. Tamamen ücretsiz olan bu hizmette, kendi sayfalarınızı çok ileri bir teknoloji kullanarak kurabiliyorsunuz.

 

Kendi portföyünüzü seçebiliyor ve portföyünüzdeki hisse senetlerinin her andaki değerlerini öğrenebiliyorsunuz.

 

Tüm bun hizmetler için “E-kolay messanger” oluşturduk. Nerede dolaşırsanız dolaşın, nerede olursanız olun, açıkta bırakabildiğiniz ve devamlı sizin mesajlarınızı gösteren mesaj alıp-veren bir sistem bu.

 

Ve bu çıkardığımız ISP abonelerine mahsus ürünlerimiz sayesinde, bir anda Türkiye’deki internetin şartlarını değiştiriyoruz. Bundan sonra müşterilere alabilecekleri her türlü değişikliği ve hizmeti bu ürün sayesinde verebiliyoruz.

 

Bunlar sadece bir başlangıç. Bu ürünümüzü geliştirerek daha başka ürünler çıkararak, tamamıyla hayattan çok fazla şey beklemeyi öğrenmiş olan müşterilerimizin tatmin olacakları bir platform sunuyoruz.  

 

Türkiye’de hiçbir ISP bunları bu şekilde vermiyor. Biz hepsini bir araya toplayarak bu pazarın kurallarını değiştiriyoruz. Tabii bunlar sadece ISP tarafındaki yenilikler, aynı zamanda Türkiye’nin en çok ziyaret edilen, en zengin Türkçe içerikli portallerimizle çok başka bir dünyaya giriyorsunuz.  

 

“INTERNET, MEDYA, EĞLENCE MODELİNDE AOL’DEN DAHA BAŞARILI OLABİLİRİZ”

 

Bundan sonra DOL’un vizyonu nedir? DOL gelecek için kendini nereye konumlandırıyor?

 

DOL’un Türkiye’deki gerçek internet kullanıcılarının, internetten gerçekten büyük bir fayda bekleyen, hayatını birazcık daha değiştirmek isteyen, dünyada olan yenilikleri bir an önce yakalamaya çalışanlar ve her zaman her şeyin bir adım, bir tık önünde olmak isteyen kişilerin kullandığı bir platform olmasını hedefliyoruz. Gerek haber, gerek alışveriş, gerekse referans, her şeyde başka bir yere gitmenize gerek kalmayacak bir ortam DOL.

 

DOL için Türkiye’nin AOL’i olacak diyebilir miyiz?

 

Aslında AOL ile aramızda büyük benzerlikler var. Bugün AOL, Time Warner ile birleşerek dünyanın en büyük komünikasyon şirketi haline geldi. AOL böylece internet, medya ve eğlenceyi bir araya getirdi. 

 

Biz aynı şeyi, onların yaşadığı birleşme sürecini yaşamak zorunda kalmadan yapıyoruz. Bu modelin hayata geçirilmesinde AOL’den bu konuda daha başarılı olma şansımız da yüksek. Çünkü, birleşmeler için, çok zaman ve para harcamak gerekiyor. Bizde bu süreç daha doğal gelişmekte

 

“INTERNET İŞİNİZİ İY YAPMAK İÇİN BİR ARAÇ”

 

Bugün dünyada geldiğimiz noktada, sizin internet ve internet üzerindeki iş modellerine bakışınız nedir? Sizce internetin hangi dönemini yaşıyoruz şu anda?

 

Tüm dünyada internetteki “balonun” patlamasından sonra geriye iki şekilde şirketin kaldığını görüyoruz. Bunlardan bir tanesi, başından beri iş modelleri ve temel stratejileri iyi çalışan şirketler. Priceline ve eBay bunlara örnek.  Priceline ve eBay, iş modelleri iyi işleyen ve kârlı olan iki internet şirketi. Bunlar gibi pek çok örnek yok.

 

İkinci kategoriye baktığımızda, IBM, Dell ve GE gibi geleneksel şirketlerin,  interneti tamamen bir strateji haline getirdiklerini görüyoruz. Herkes farkına vardı ki, internet sayesinde birim fiyatlarınızı çok fazla derecede düşürebiliyorsunuz ve yeni pazarlara anında girebiliyorsunuz. Ve her şeyi daha verimli hale getirebiliyorsunuz. Her şeyi verimli hale getirdiğiniz zaman, bu sefer piyasadaki malların fiyatları düşüyor, rekabet doğuyor. Sonuçta teknolojinin ilerlemesi, son tüketiciye iyi derecede bir fiyat avantajı sağlıyor. Ve İnternet, hayatımızı bu şekilde de değiştirmeye devam ediyor.

 

<b>Bunun bir sonrasında geleceği nerede görüyorsunuz?

 

İnternetin şirketlerin stratejilerinin çok önemi bir parçası olduğunu düşünüyorum. Bu yönde de öneminin daha da artacağını öngörüyorum. İnternet, şirketlerin içinde bir strateji olarak duruyor. Ben İnterneti yeni bir dağıtım kanalı olarak  görmüyorum. İnterneti, işinizi daha doğru, daha iyi yapmanın bir aracı olarak görüyorum.

 

“EN ÖNEMLİ ADIMLARDAN BİRİ SES TANIMA SİSTEMLERİ”

 

İnternette en yeni trendler hangisi sizce?

 

Ben “İnternet daha yeni kullanılmaya başlandı” diyen görüşlere katılıyorum. İnterneti gelecekte, hayatımızı çok daha kolaylaştıracak bir ortam olarak görüyorum. Örneğin en yeni trendlerden bir tanesi ve en önemli adım, ses tanıma sistemleri olacak. Bilgisayarınıza gireceksiniz ve “Bana marketten 2 şişe su, 1 ekmek al diyeceksiniz”.  Sesiniz bilgisayarınız tarafınızdan analiz edilerek markete sipariş verilecek ve bedeli de otomatik olarak kredi kartınıza yazılacak ve evinize teslim edilecek. Bu gelişmeler hayatı son derece kolaylaştıracak.

 

Belki bilgisayar ekranı olmayacak artık. Ve siz sadece gerçek “desktop” olacak masanızın üzerine yansıtılmış ekrana girecek yada konuşacaksınız. Düğmeye basacaksınız  ve “Ben New York’a gitmek istiyorum, bana en uygun fiyata bilet bul” diyeceksiniz. Bilgisayar siteleri tarayıp size en uygun alternatifi getirecek. Ve bilet belki yazıcınızdan alınacak. Ben interneti tamamıyla hayatınızı kolaylaştıran, insanları bundan sonraki teknolojiye götüren, çok hızlı kullanabileceğiniz bir platform olarak görüyorum.

 

“INTERNET İLE MOBİL CİZAHLAR ENTEGRE OLACAK

 

 İnternette ve teknolojide dikkatinizi çeken başka trendler var mı?

 

Burada yeni diyebileceğimiz çok önemli bir trend ise “mobilite” kavramı. İnternet mobil cihazlara taşınıyor. El bilgisayarları, cep telefonları internet ile birleşiyor. Mobil cihazların internet ile entegre edilmesi geleceği yaratacak olan bir trend.

 

Bugün ses ve datanın da birleşmesiyle birlikte artık siz her türlü kuvveti elinizde tutar hale geliyorsunuz. Bugün bir geçiş dönemindeyiz. Mobilite ile birlikte çok farklı hizmetlerin de ön plana çıktığını göreceğiz ve burada kontrol tamamen sizin elinizde olacak.

 

Siz istediğiniz bir haberi, istediğiniz zaman alabileceksiniz. Örneğin bizim bugün Mobil Hürriyetim ile verdiğimiz çok güzel bir servis var. Seçtiğiniz önemli haberleri, maç sonuçları gibi istediğiniz bir haberi anında telefonunuza SMS mesajı olarak gönderebiliyoruz. Bu sistemler giderek gelişiyor ve hayatınızı değiştiriyor. Artık internete her ortamda yakın olabileceksiniz. Mobil cihazınız neredeyse sizin gezer ofisiniz olacak. Burada yine servise geliyoruz. Servislerin insanların hayatlarını nasıl değiştirdiğine ve nasıl kolaylaştırdığına geliyoruz.

 

“PAZARDAKİ ISP SAYISI GERÇEKÇİ DEĞİL”

 

Türkiye’ye geldiğinizde nasıl bir internet pazarıyla karşılaştınız? Özellikle şu anki potansiyel açısından karşılaştırırsanız neler söyleyebilirsiniz?

 

Bir kere piyasada çok fazla ISP gördüm. Bir milyondan az kullanıcı olan bir pazarda bu kadar fazla ISP gerçekçi değil. Tüm dünyada ISP’ler ikiye ayrılmaya başladı. Birincisi, market liderleri, bir de daha spesifik gruplara hizmet veren şirketler. Türkiye’ye baktığımızda olması gerekenden fazla sayıda ISP var. Ortadaki pasta çok fazla bölünmüş durumda. Pastanın bu kadar bölünmüş olması, ISP’lerin kuvvetlenmesini engelliyor. Bir şekilde pazarda bir konsolidasyon olması gerekiyor.

 

Bir diğer önemli nokta, Türkiye’deki internet penetrasyonu maalesef çok düşük. Bazı rakamlar bunu yüzde 2.5 olarak gösteriyor. Fakat benim gördüğüm hakiki rakamlar yüzde 1.5 civarında. Türkiye ile aynı seviyedeki ülkelere bakarsak, örneğin Yunanistan’da bu rakam yüzde 12, Güney Afrika’da yüzde 16 civarlarında. Türkiye ile aynı seviyede olan, hatta çok daha altında olan ülkelerde çok daha yüksek bir internet penetrasyonu var. 

 

İnternet penetrasyonunun bu kadar düşük olması aslında ülkemiz için çok acı bir şey. Bu insanların internetin getirdiği nimetlerden yararlanamadığını gösteriyor. 

 

 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz