Paul Baran / Teknoloji Uzmanı Paul Baran’ı kimse tanımaz. Oysa o hayatımızı değiştiren internetin geliştirilmesine en önemli katkıyı yapan uzman olarak tanınıyor. Hatta “internetin kurucusu” olar...
Paul Baran / Teknoloji Uzmanı
Paul Baran’ı kimse tanımaz. Oysa o hayatımızı değiştiren internetin geliştirilmesine en önemli katkıyı yapan uzman olarak tanınıyor. Hatta “internetin kurucusu” olarak nitelendirenler de var. “Başlangıçta kimse inanmamıştı” diyen Baran, internetin bugünkü düzeyini aklının ucundan dahi geçirmediğine dikkat çekiyor. Ancak, daha alınacak çok yolun olduğunu, teknolojinin hayatımızı kökünden değiştirmeye devam edeceğini söylüyor.
Son 10 yılın hiç kuşkusuz en önemli teknolojisi olan internet, gerek gündelik hayatımızda gerekse iş dünyasında köklü değişimlere yola açtı. Bugün internet sayesinde dünyanın çok uzak yerlerindeki insanlara anında e-posta gönderebiliyor, istediğimiz bilgilere birkaç saniye içinde ulaşabiliyoruz. Sadece günlük hayat mı? İnternet sayesinde iş dünyasında çok önemli ilerlemeler sağlandı. Şirketler maliyetlerini düşürdü, verimliliklerini artırdı.
İnternetin bugünkü haline gelmesi insanoğlunun yaklaşık 40 yılını aldı. Özellikle Amerika’nın tanınmış araştırma kuruluşlarından Rand’de yapılan çalışmalar internet açısından dönüm noktası oldu. Rand’de, Paul Baran isimli bir mühendis internetin temel teknolojisi olan packet-switching (paket olarak veri gönderme) sistemini geliştirdi. Baran, daha sonra internetin atası olarak bilinen Arpanet network’ünde bu teknolojinin uygulanmasına yardım etti.
Amerikan medyası tarafından internetin kurucusu olarak nitelendirilen Paul Baran, Türkiye’de tanınan bir isim değil. Oysa internetin kuruluşu ve gelişimine tanıklık eden isim olması nedeniyle çok önemli bir yeri var. Digital, bu önemli teknoloji uzmanıyla özel bir söyleşi yaptı:
Packet-switching teknolojisinin geliştirilmesinde ne tür katkılarınız oldu? Bu teknoloji ilk olarak Arpanet projesiyle mi denendi?
Aslında internetin öncüsü olarak kabul edilen network’ün geliştirilmesi Arpanet’ten önce başlar. Ben bu projede yer aldım. Dolayısıyla benim katkım da Arpanet projesinden önce başladı.
Çalışmalarım yoğun olarak 1960-1965 yıllarındadır. Araştırmalarımı Rand’de yaptım. Bu kuruluş II. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nın teknoloji ve eğitim gibi farklı alanlarda gelişimine katkı sağlamak amacıyla kuruldu.
Arpanet ise 1966 yılında başladı, 1969 yılında bitti. Benim Rand’deki görevim iletişim ve kontrol sistemlerinin geliştirilmesiyle ilgiliydi. Bu projede Amerikan Hava Kuvvetleri için güvenli ve yeterli bant genişliğine sahip iletişim teknolojisi geliştirilmesi amaçlanıyordu. Ordunun genel olarak güvenli iletişim açısından sorunları vardı. Ben bu amaçla ilk olarak 1960 yılında bu konu üzerinde çalışmaya başladım. Hava Kuvvetleri, benim geliştirdiğim projeyi hayata geçirmesi için başka bir kuruluşla anlaştı. Bunlar radyo istasyonlarından faydalanarak bir iletişim sistemi kurdular. Bu internet teknolojisinin altyapısı olan ilk packet-switching sistemidir. Bu bir süre denendi. Ama güvenlik nedeniyle rafa kaldırıldı.
Bu aşamada neden mevcut telefon altyapısını kullanmadınız?
AT&T telefon endüstrisinde tekeldi. Şirketin yönetimiyle ilgili sorunlar vardı. Bize kendileri için stratejik olan bazı bilgileri vermek istemediler. Biz bir şekilde bu bilgilere ulaştık. Ayrıca, o günlerde analog transmisyon kullanıyorlardı. Bu da bizim ihtiyaçlarımızı karşılamıyordu. Ben bu arada ne kadar iletişime ihtiyaç duyulacağını ortaya çıkarmaya çalışıyordum. Bunun için gerekli olacak bant genişliği üzerinde düşünüyordum. Ancak, bunun bir sınırı olmadığını gördüm. Bu nedenle insanlara mümkün olduğunca fazla iletişim sağlamak gerekiyordu. Bunun için de sistemin dijital olması gerekiyordu. Bunu AT&T’nin mevcut analog linkleriyle yapamazdık.
Bu konuda Rand’de çalışmalar yaptım. Ben, tüm verilerin dijitale çevrilmesiyle uğraştım. Ses verileri bazı kısıtlamalar getiriyordu. Sonuçta internetin atası diye nitelendirilen sistemi geliştirdim. Ama AT&T benim düşüncemi anlamadı.
Proje nasıl hayata geçti?
Biraz önce söylediğim gibi, ben bu sistemi Rand’de geliştirdim. Rand’de araştırma yapılır. Ancak, uygulama gerçekleştirilmez. Bu nedenle projenin pratiğe geçirilmesi bizim işimiz değildi. Biz AT&T’nin bu projeyi uygulamasını istiyorduk. Hava Kuvvetleri, projeyi AT&T’ye götürdü. Gerekli parayı sağlayacaklarını söyledi. Ancak, AT&T yönetimi daha önce söylediğim gibi bunu reddetti.
O zamanlar AT&T’nin tüm sistemi analogtu. Şirketin Bell Laboratuvarları’nda dijital sistemlerle ilgili çalışmalar vardı. Ancak, AT&T yönetimi bunu anlamıyordu. Çünkü, eski teknolojiye alışmışlardı. Oysa, Bell Laboratuvarları’ndaki uzmanlar benim ne yapmak istediğimi anladılar. Ama sonuçta AT&T yönetimi bu teknolojinin çalışmayacağını söyleyerek öneriyi reddetti.
Sonra neler yaşandı?
Bunun üzerine Rand, Hava Kuvvetleri’ne projeyi AT&T olmadan hayata geçirmesini önerdi. Hava Kuvvetleri konu üzerinde düşündü ve bunun mümkün olduğuna karar verdi. Ancak, maliyet biraz yükselecekti. Bu noktada başka bir sorun çıktı. Savunma Bakanlığı (Department of Defence) bu uygulamanın “DCA (Defence Communication Agency-Savunma İletişim Ajansı)” tarafından yapılması gerektiğini söyledi.
Bu projelerin geliştiği dönemde soğuk savaş vardı. Bu çalışmalarınız da bir gizliliğe yol açtı mı?
Evet soğuk savaş vardı. Ancak, biz çok açık şekilde çalıştık. Çalışmaların büyük kısmı basıldı. Bu konudaki orijinal dokümanlar 1961-1962 yıllarında yazıldı. Daha sonraki çalışmalarım ilerleyen yıllarda basıldı.
Ayrıca, Michigan Üniversitesi’nde 1965 yılında konuyla ilgili ders verdim. Elbette bazı bilgiler gizliydi. Ancak packet-switching kavramıyla ilgili bilgiler Rand tarafından dünyadaki diğer araştırma merkezlerine iletildi.
Bugün özellikle “Arpanet Projesi” çok fazla tanınıyor. Bu projeden bahseder misiniz?
Arpanet, farklı bir kanaldan gelişti. Bu proje Department of Defense (Amerikan Savunma Bakanlığı)’e bağlı Advanced Research Projects Agency (Gelişmiş Araştırma Projeleri Ajansı) tarafından geliştirildi. Arpanet’te amaç farklı yerlerde yapılan araştırmaları birbirlerine bağlayarak merkezileşmeyi sağlamaktı. Ben de bu projeye katkıda bulundum.
Burada farklı bir packet-switching teknolojisi üzerinde çalışıyorlardı. Değişik yerlerde benzer projeler üzerinde çalışan araştırma bilgisayarları vardı. Arpanet’te amaç tüm bu bilgisayarlarla iletişimi yönetecek bir terminal geliştirmekti. Böylece bir network kurulmuş olacaktı. Bu proje 1966 yılında başladı 1969’da bitti.
Bu projede sizinle birlikte kimler çalıştı?
Bu projede çok fazla kişinin emeği geçti. Bazı isimler vererek diğerlerinin emeğinin önemsizleştirmek istemem. Ama Arpanet’i önerenlerden birisi Robert Taylor’dı. Taylor, ülkenin farklı yerlerindeki araştırma bilgisayarlarını birbirine bağlayacak bir network önerdi.
Arpanet’te çalışan bir diğer önemli isim de Donald Davies’ti. Davies, packet-switching ile ilgili bir mimari geliştirdi. Bunu 1967 yılında Amerikalı araştırmacılara sundu. Ama söylediğim gibi bir teknolojinin geliştirilmesi için birçok insan çalışır. Bu nedenle bu projede daha birçok araştırmacının emeği geçti.
Arpanet’i geliştirmek için kullanılan teknolojiler neydi?
Bu konuda çok fazla detay veremem. Arpanet, erken bir network denemesiydi. Birçok bilgisayarı birbirine bağlamayı hedefliyordu. Çok farklı yazılımlar kullanıldı. Bunlar bir teknoloji firması olan BBN’den sağlandı. Elbette bu yazılımlar bugünküler kadar gelişmiş değillerdi. Arpanet takımındakiler de bu yazılımların geliştirilmesi için önerilerde bulundular. Bunlar dikkate alınarak daha iyi yazılımlar geliştirildi. Bu evrimsel bir gelişmeydi.
Bugün sizin geliştirilmesinde çok önemli rol oynadığınız internet milyonlarca kişi tarafından kullanılıyor. Bunu düşündüğünüzde neler hissediyorsunuz?
Bilgisayarın yaklaşık 100 yıllık bir öyküsü var. Elbette benim yaptığım katkının bu hikayede önemli bir yeri bulunuyor. Ancak, şunu unutmamak lazım. Hiçbir teknoloji tek bir kişi tarafından geliştirilmez. Teknolojik gelişmeler evrimseldir. Örneğin internetin sonuçları çok radikal olabilir, ancak bu teknolojinin gelişimi tamamen evrimsel oldu. Sürekli değişiklikler yapıldı. Bu teknolojide yüzlerce bilim adamının katkısı bulunuyor. Teknoloji geliştirmek bir bina inşa etmek gibidir. Herkes bu binaya bir taş koydu. Ben de bu taş koyan kişilerden birisiyim. Benimkisi ufak bir katkıdan fazlası değil.
Gelecekte hangi teknolojiler önem kazanacak, iş dünyası açısından önemli değişikliklere yol açacak?
Fiber teknolojisindeki gelişmeler önemli değişimlere neden olacak. Bu sayede “Person-To-Person (İnsandan insana)” yüksek kalitede televizyon servisleri göreceğiz. Bugün yüz yüze yaptığınız birçok işlemi bu teknoloji sayesinde uzaktan gerçekleştirebileceğiz. Eskiden evler için yaşam kaynağı suydu. Gelecekte ise iletişim su gibi hayati öneme sahip olacak.
Ayrıca, biyo-teknolojinin gelecekte çok daha büyük öneme sahip olacağına inanıyorum. Bu yüzyıl biyo-teknolojinin yüzyılı olacak. Ancak, ben bu konuda uzman değilim. Bu nedenle çok fazla bir şey söyleyemem.
Girişimciler için hangi teknolojilerde fırsatlar bulunuyor?
Bence her alanda fırsat var. Ancak, girişimciler bazı alanlara daha fazla yöneliyorlar. Doğal olarak da o alanlarda daha fazla rekabet yaşanıyor. Sonuçta çok az kişi kâr edebiliyor. Bence girişimciler en fazla bu noktaya dikkat etmeliler. Bir alanda ne kadar yeni girişimcinin bulunduğuna dikkat etmeliler.
Şu an genel olarak baktığımızda çok fazla fırsat bulunuyor. Çünkü, henüz iş dünyasına yönelik teknolojilerin yaygınlaşmasının ilk basamaklarını yaşıyoruz.
“İNTERNETTEKİ BÜYÜME HIZINI BEN DE TAHMİN EDEMEMİŞTİM”
Paul Baran’ın 60’lı yıllarda geliştirdiği sistemler, bugün internetin öncül teknolojisi olarak kabul ediliyor. Baran o yıllarda bu teknolojinin gelecekte önem kazanacağına inandığını söylüyor. Ancak, Baran internetin bu kadar yaygınlaşacağını göremediğini itiraf ediyor ve geleceğe yönelik beklentilerini şöyle anlatıyor:
“O günlerde geliştirdiğim teknoloji sayesinde önemli bir adımın atılacağının farkındaydım. Örneğin, bu network sayesinde binlerce telefonun gereksiz hale geleceğini iddia ediyordum. Ama bu sistemin bu kadar büyüyeceğini ve yaygınlaşacağını tahmin etmiyordum. Aynı zamanda bu kadar yüksek veri hızı sağlayan teknoloji olacağını ve internet halini alacağını tahmin etmiyordum.
Yine 1966 yılında bir toplantıda yaptığım konuşmayı anlatmak istiyorum: Orada gelecekte iletişimim gündelik hayatımızı köklü şekilde değiştireceğini söyledim. Gelecekte evimizdeki televizyon seti aracılığıyla alışveriş yapacağımızı söyledim. Sanal mağazaların oluşacağını iddia ettim. Örneğin mağazayı ekrandan görecek istediğimiz ürünleri sanal sepetimize dolduracaktık. Yani televizyon setimizdeki düğmeleri kullanarak alışverişimiz yönlendireceğimizi tahmin ettim.
Orada anlattıklarım bugünkü WebTV’lere oldukça benziyordu. Ama tüm bunları iddia etmeme rağmen internetin bu kadar yaygınlaşacağını tahmin edemedim.”
İNTERNET TEKNOLOJİSİ NELERİ DEĞİŞTİRECEK?
Paul Baran, internet teknolojisinin önümüzdeki yıllarda da hızla gelişmeye devam edeceğini söylüyor ve tahminlerini şöyle sıralıyor:
YENİ MEDYALAR GELİYOR: İnternet sayesinde yeni medyalar göreceğiz. Gelecekte çok daha fazla platformdan bu network’e ulaşabileceğiz. Ben özellikle kablosuz iletişimde büyük gelişmeler yaşayacağımıza inanıyorum. Çünkü, insanlar mobil olarak da internete bağlanmak ve bu servislerden yararlanmak istiyorlar.
MOBİL İNTERNET: Ayrıca, mobil internet ile ilgili gerekli teknolojilere sahibiz. Bunun ilk uygulamaları görülmeye başlandı. Gelecekte ne hızla gelişeceğini ekonomik koşullar belirleyecek.
FİBER DÖNÜŞÜM: Yine fiber teknolojisi büyük gelişmeler gösterecek. Bu tüm iletişim teknolojileri üzerinde ciddi bir değişim anlamına geliyor. Bant genişliği sorun olmaktan çıkacak. Bu sayede çok daha fazla veriyi kolaylıkla iletebileceğiz. Veri iletim maliyeti hızlı bir şekilde düşecek. Bu gelecekte çok daha farklı servisleri mümkün kılacak. İnsanlığın tüm bunları nasıl kullanacağı açık bir soru.
DAHA ÇOK İNSAN İNTERNETE GİRECEK: Ancak ben iletişim teknolojilerinde yaşanacak gelişmelerle ilgili bir sınır görmüyorum. Teorik olarak dünyadaki tüm insanları internete bağlayabiliriz. Gelecekte çok daha fazla insanın internete bağlanacağı açık. Bu ekonomik koşullara bağlı bir durum. Ama teknolojik olarak her şeye sahibiz. Bu açıdan bir sınır yok.
İNSANLARI İNANDIRMAK ÇOK ZOR OLDU”
Paul Baran, bu kadar önemli bir teknolojiyi geliştirirken en büyük zorluğu, insanları önerdiği sisteme inandırmakta yaşadığını iddia ediyor. Baran o günleri şöyle anlatıyor:
“Her zaman söylerim; icatların sayısı keşiflere göre çok daha azdır. Bir projeyi geliştirmek, bazen onu kabul ettirmekten çok daha zor olabiliyor. Ben de projeyi AT&T yönetimine anlatmakta çok zorlandım. Onlarla defalarca toplantı yaptım. Ama sonuç alamadım.
Bu şirkette eski teknolojiye alışmış yöneticiler benim önerimi anlamadılar. Onların tüm sistemleri analog’tu. Benim önerim ise dijital bir sistemdi. Kendi teknolojilerine rakip bir teknoloji meydana getirmek istemediler. Yıllarca alıştıkları sistemin dışına çıkmayı göze alamadılar. Bell Laboratuvarları’ndaki araştırmacılar benim tarafımdaydı. Üst yönetime benim projemi kabul ettirmek için çok çaba harcadılar. Ama sonuç alamadık.
Projeye geri dönecek olursak kurulan sistem daha çok bir test network’ü niteliğindeydi. Bu network’te biz güvenlik ve bant genişliği gibi sorunları aşmaya çalıştık. Biz bir ekip halinde çalıştık. Yazdığım makalede yüksek veri hızı gibi birçok soruyu yanıtladım. Araştırma safhasında çok büyük bir güçlükle karşılaştığımı söyleyemem. Özellikle Rand kuruluşu, araştırma yapmak için çok uygun bir ortama sahipti. “
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?