Süreyya Ciliv, bilişim devi Microsoft’un üst düzey yöneticilerinden. Şirketinin yeni teknolojiler için 7 milyar dolar harcadığını söylüyor. Microsoft Research adlı grubun, bu amaçla, matematikten b...
Süreyya Ciliv, bilişim devi Microsoft’un üst düzey yöneticilerinden. Şirketinin yeni teknolojiler için 7 milyar dolar harcadığını söylüyor. Microsoft Research adlı grubun, bu amaçla, matematikten biyolojiye, yeni uygulamalar için çalıştığına dikkat çekiyor. Yeni dönemde ise “mobilty”, “güvenli sunucular”, “Tablet PC”, “Ses tanıma” gibi teknolojilere yoğunlaştıklarını belirtiyor. Ciliv, “Sonuçta değişik bilim dallarındaki uzmanlar, bilgi teknolojileri konusunda nasıl devrim yaratabilirler diye çalışıyorlar. Ana amaç kişinin, grupların ve büyük organizasyonların verimliliğini artırmak” diyor.
İlk olarak ABD’de sıfırdan başlayıp bir şirket kurdu. Bu şirketi büyüttü ve sattı. Sonra Türkiye’ye geldi ve Microsoft Türkiye’nin genel müdürlüğünü yaptı. 3 yıl bu görevde bulunduktan sonra, 4 yıl önce şirketin ABD’deki genel merkezine transfer oldu. Süreyya Ciliv’den söz ediyoruz…
Halen merkez Seattle’da, Microsoft’un en güçlü 6 yöneticisinden biri olarak görev yapan Ciliv, başarılı çalışmalarının yanı sıra, Türkiye’de renkli kişiliği ve girişimciliği ile de, örnek profesyonellerden biri olarak tanınıyor.
Süreyya Ciliv, geçtiğimiz ay yepyeni bir gündemle yine Türkiye’deydi. Harvard Üniversitesi’nde profesör olan Gökhan Hotamışlıgil ile üzerinde çalıştıkları yeni bir projeyi açıkladılar.
Türkiye’de, üstelik Antalya’da bir biyoteknolji üssü kurmayı planlayan Ciliv ve Hotamışlıgil ikilisi kamuoyundan büyük ilgi gördü. Biz de Süreyya Ciliv’e, Microsoft’ta neler yaptığını sorma fırsatı bulduk. Son 6 aydır merkezde yeni bir sorumluluk aldığını söyleyen Ciliv, Digital’e pazardaki son trendleri, dünya bilişim devi Microsoft’un üzerinde çalıştığı gelecek teknolojilerini anlattı:
Microsoft’ta neler yapıyorsunuz, hangi konular üzerinde çalışıyorsunuz?
Buradaki çok güzel 3 yıldan sonra, 4.5 yıldır da merkezdeyim. Orada çok enteresan tecrübelerden geçtim. Türkiye’ye gelemeden önce kendi firmam vardı. Bu firmayı sıfırdan başlatıp, 10 milyon dolar satışları olan bir şirket haline getirmiştim. Ben geldiğimde Microsoft’un Türkiye’deki satışları 18-19 milyon dolardı. Ayrılırken 90-100 milyon dolara ulaşmıştı. ABD’de rakamlar biraz daha büyüdü. Orada içinde bulunduğum Office Grubu’nun satışları 12 milyar dolara yaklaşıyordu. Dünyadaki birçok ülkede bu işin nasıl yapıldığını en tepeden görmek benim için enteresandı.
Son 6 aydır Microsoft’ta yeni bir sorumluluğum var. Bu son görevim biraz daha farklı. Microsoft’ta 60 bin kişi çalışıyor. Bunun 30 bini merkezde. Geriye kalan 30 bin kişi de dünyanın dört bir yanında, sayıları 100’ü bulan Microsoft ofislerinde çalışıyor. Bu kişiler 200’e yakın rolde görev yapıyorlar. Biz bu kişilere sahadaki Microsoft elemanları diyoruz ve bu 30 bin kişiyi pazarda nasıl en hazır duruma getirebiliriz diye çalışıyoruz. Yüksek verimlilik, rekabet gücü ve müşteri memnuniyeti… Bu üçünü yukarı çekmeye uğraşıyoruz.
Ben bu işin stratejisinden ve uygulanmasında kullanılacak olan sistemlerden sorumluyum. Şu anda Microsoft’un Satış Pazarlama ve Servis Grubu’nda, biz buna “saha” diyoruz, sahanın rekabet stratejisi ve sistemleri genel müdürüyüm. 30 bin kişilik bir organizasyon nasıl idare edilir, en güçlü, en verimli hale nasıl getirilir, hangi elemanları organizasyona katmamız doğru, bu elemanları nasıl hazırlayacağız gibi konular sorumluluğunda.
Bu alanda ne gibi uygulamalar gerçekleştiriyorsunuz?
Geçmişte sahadaki kişilere eğitimler veriyorduk. Bunları uçaklara koyup, dünyanın dört bir yanından Seattle’a veya dünyanın başka merkezlerine götürüp orada eğitiyorduk. Şimdi teknolojinin sayesinde, onların yerine, bilgiyi onlara taşıyoruz.
Bilgi dediğimiz artık e-mail ya da doküman değil, videolarla bilgi gönderiyoruz. Nasıl film dünyası son 50 yılda değiştiyse, aynı şekilde “online experience” (sanal deneyim) dediğimiz olay da gelişti. Bazen bir olayı canlı bir şekilde izlemektense, online olarak izlemek hem daha kolay oluyor, hem daha ucuz oluyor hem de daha zengin bir sunum oluyor. Öncelikle seyahat etme zorunluluğunuz ortadan kalkıyor. İstediğiniz zaman konuşmacıyı durdurabiliyorsunuz, kaçırdığınız bir noktayı 2-3 defa dinleyebiliyorsunuz. Ekibinize, arkadaşlarınıza gösterebiliyorsunuz. Sonuçta gidip dinlemekten daha avantajlı hale geliyor.
Microsoft dünya teknoloji pazarında hem öncü hem de lider şirketlerinden biri. Gelecek teknolojileri üzerinde söz sahibi. Bugün Microsoft’un merkezinde hangi yeni teknolojiler üzerinde duruluyor?
Senede 7 milyardan daha fazla bir parayı araştırma-geliştirme için harcıyoruz. Ve bunun sonucunda ortaya çok güzel ürünler, servisler, teknolojiler çıkıyor. Son dönemde en çok konuşulan konulardan biri “mobility” konusu. Bilgisayarın, bir yerde cep telefonu ile birleşmesine benzer ürünler ortaya çıkıyor. Bu önemli bir gelişme.
Bunun yanında, Microsoft olarak sunucu ürünlerimizi gittikçe geliştiriyoruz. Bunların daha güvenli olmasına çok büyük emek harcıyoruz. Bu konuda son 2-3 yılda çok büyük gelişmeler kaydettik. Bunun yanında “communication” (iletişim) ve “collaboration” (beraber çalışma) konularına önem veriyoruz. Eskiden bir kişinin verimliliği için uğraşıyorduk, şimdi bir grubun verimliliği için uğraşıyoruz. Eskiden Microsoft bireysel verimlilik araçları geliştirirdi, son senelerde ise grup ve organizasyonların verimliliğine yönelik araçlara odaklanıyoruz.
Son dönemde bizim için öne çıkan konulardan biri de “tablet PC”. El yazısıyla not alabiliyorsunuz, bu yolla aldığınız bilgileri kullanıyorsunuz. Tablet PC, 12 senelik uzun bir araştırma sonucu ortaya çıktı. Microsoft bünyesinde çok fazla kullanılıyor ama dışarıda herkes tarafında çok benimsenmiş değil. Ama yaygınlaşacak diye düşünüyorum.
Bunun yanında “speech recognition” dediğimiz sesi algılama teknolojileri uzun zamandır konuşuluyor ama tam istenilen yerlere gelmemişti. Microsoft bunu gerçek çözüm haline dönüştürmek için çalışıyor. Şu anda ilgilendiğimiz konular bunlar.
Gelecek döneme damgasını vuracak başka ne gibi yeni teknolojiler var?
O kadar çok var ki, insan hangisinden başlayacağını bilemiyor. Microsoft’un merkezinde aralarında Türklerin de olduğu 400 kişilik bir grup var. Bu gruba Microsoft Research diyoruz. Bu arkadaşlar, ürün geliştirmekten çok temel bilim araştırmaları yapıyorlar. Bu grup içerisinde bazılarının matematikte, bazılarının fizikte diplomaları var. Sonuçta değişik bilim dallarındaki uzmanlar, bilgi teknolojileri konusunda nasıl devrim yaratabilirler diye çalışıyorlar. Ana amaç kişinin, grupların ve büyük organizasyonların verimliliğini artırmak.
2000’li yıllara ulaşırken, internet ile ilgili konuşurken, kendimizi biraz geleceği fazla tahmin ediyor gibi hissediyorduk. Amo zaman konuştuklarımızın çoğu yavaş yavaş gerçek olmaya başladı. Özellikle “broadband” (genişbant) dediğimiz olayın yavaş yavaş yerleşmesi, sonrasında “wireless”, yani kablosuz çok önemli gelişmeler. Bugün neredeyse bütün havaalanlarında bunu yaşıyorsunuz. Evinizde, Starbucks’ta ya da otelde… Cep telefonundan e-maillerinizi alabiliyorsunuz. Her şey bir yerde dijitale dönüşmeye başladı. Bu arada online’da birazda daha güvende hissetmeye başladık. İnternetten ticaret yaygınlaşmaya başladı. Sadece tüketiciler değil, büyük şirketler de online alış-verişi benimsediler.
Türkiye’de bilgi teknolojileri konusunda gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yeni teknolojinin, Türkiye gibi potansiyeli ve yüksek başarı arayan ülkelerde muazzam bir katalizör olma imkanı var. Bu hem büyük hem de küçük boy şirketler için geçerli. Amerika’da, dünyanın en büyük şirketlerinin birinin merkezinde, bu şirket nasıl idare ediliyor onu görüyorum.
Türkiye bakınca, eksik kalınan noktalardan bir tanesi olarak, global pazarlama olayında Türk firmalarının gereken yerde olmadıklarını görüyorum. Bu konuda çok ciddi kendilerini geliştirmeleri lazım. İnanın Türk mühendisleri bence dünya kalitesindeler. Dünyadaki müşterilerinin aradığı kalitede ürün ve servisleri piyasaya sürebiliyorlar. Fakat ekonomik açıdan iş dünyasında başarılı olabilmek için bu ürün ve servislerin doğru bir şekilde pazarlanması ve pazarda doğru bir şekilde desteklenmesi gerekiyor. Servislerinin verilmesi gerekiyor. Türk firmalarının, bence aşmaları gereken en önemli engel bu.
Türk şirketleri sizce başka hangi konularda eksik?
Bunun yanında, 100 ülkeye ürünlerinizi satacaksanız, tek bir pazarlama stratejisi yeterli olmuyor. Bu global pazarda rekabet eden Microsoft gibi dev uluslararası firmalar içinde geçerli. Sonuçta her pazarın kendine has özellikleri var ve global vizyonun bu “local” dediğimiz yerel bölgelere adapte edilmesi gerekiyor. Yani Türkiye’de üretilen malları biz Amerika’da değişik şekilde pazarlamalıyız. Japonya’da daha değişik bir şekilde pazarlamalıyız. Arap ülkelerinde daha değişik bir şekilde pazarlamalıyız.
Bence pazarlamada son 5 yılın en önemli gelişmelerinden biri bu. Bundan 30 sene önce çok uluslu global firmalar “biz tek bir pazarlama stratejisi yapacağız herkese aynı şeyi uygulayacağız” diyorlardı. Oysa bugün çok açık ve net ki, Suudi Arabistan’da insanlar Japonya’dan çok daha değişik şekilde mallarını satın alıyorlar. Herkese uygun stratejiyi geliştirmek için mutlaka teknolojiyi çok iyi bir araç olarak kullanabilmek lazım.
Özetle Türkiye’de çok büyük bir potansiyel olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin dinamizmi, genç nüfusu çok büyük bir potansiyel teşkil ediyor. Bu potansiyeli başarıya dönüştürmemiz lazım.
Hep bu potansiyelden bahsediyoruz, ama bu potansiyeli somut bir şekilde başarıya dönüştürmek için neler yapmak gerekiyor?
Evet aslında ben de bunu söylemekten yorulmaya başladım. Gerçekten de çok uzun zamandır hep o potansiyelden bahsediyoruz. Bu arabanın tekerleklerinin patinaj yapmasına benziyor. Biz artık patinaj yapmamalı, uzun yol almalıyız. Sonuçta bilişim sektörü burada çok kritik bir rol üstleniyor ve bence muazzam fırsatlar halen var.
Çok sayıda Türk şirketi, teknolojiyi kullanarak değişik ülkelere hizmet verebilir. Hindistan bu konuda çok ileriye gitti, neden Türk firmaları da aynısını yapamazsın ki? Bu fırsattan neden yararlanmıyorlar, bunu tam olarak anlamış değilim.
Microsoft’un teknokentlere katılarak desteklemek istediği projelerden bir tanesi bu. Bioteknoloji gibi yeni imkanlar doğuyor. Ama sonuçta tüm imkanlardan yararlanabilmek, başarılı olabilmek için bilişim sektörünün çok güçlü olması gerekiyor. Alt yapısının çok güçlü olması lazım.
Türkiye’nin çok büyük potansiyeli var ve her gelişimde bunu kendi gözlerimle bir kere daha görüyorum. Bu potansiyeli başarıya dönüştürmenin yolu bence bilime, teknolojiye dayalı işler kurmaktan geçiyor. Bu konularda kendimizi daha çok geliştirmemiz, fırsatlardan yararlanmamız lazım. İş yönetimi konusunda da artık Türk firmalarının dünya firmaları olması gerekiyor. Avrupa Birliği’ne gireceksek, AB’de çok iyi rekabet edebilir hale gelmemiz gerek.
BİYOTEKNOLOJİ YENİ ENDÜSTRİ DEVRİMİNİ BAŞLATTI
Süreyya Ciliv, aynı zamanda eniştesi olan Prof Dr. Gökhan Hotamışlıgil ile Türkiye’de bir biyoteknoloji üssü kurmak için plan yapıyor. 2003 yılında Harvard Üniversitesi’nden “profesör” unvanını alan
Hotamışlıgil, halen Harvard Üniversitesi’nde çeşitli biyoteknoloji konularında çalışmalar yapan, dünyaca tanınmış bir bilim adamı. Biyoteknolojinin dünyada en çok yatırım yapılan konuların başında geldiğini söyleyen ikili, bu konudaki gelişmeleri ve gelecek fırsatlarını şöyle anlatıyorlar:
İLK HAREKETLER 50 yıl önce DNA’nın yapısının çözülmesi, genlerin deneysel ortamlarda kullanılması, biyolojik materyallerin ürün haline getirilmesi fikri ilk defa ABD’nin batı yakasında ufak tefek hareketler başlattı. Pek çok şirket bu alanda çalıştı ama takip eden 20 sene içerisinde sadece 3-4 tane firma başarılı oldu. Genzyme, Amgen, Genentech, Biogen gibi yüzlerce milyar dolarlık şirketler ortaya çıktı.
YENİ DÖNEM Ondan sonra da ikinci bir dalga başladı. Artık herkes bioteknolojiyi kullanarak tarımdan, insan sağlığına, tekstilden askeri sanayiye kadar pek çok alanda muazzam şeyler yapmanın mümkün olduğunu anlamıştı. Son 3-4 yılda ise gerçek bir patlama oldu. O ana kadar kullanılan modeller, paradigmalar birdenbire zaman dışı hale geldi. Bugün artık bir gen yerine 40 bin tane geni aynı ayda çalışmak mümkün oldu. Biz buna yeni endüstri devriminin başlangıcı diyoruz.
LİDER ŞİRKETLER Gelecekte refah içerisinde yaşayacak ülkeler bu bilimin bir parçası olmak zorunda. Yeni dünyanın bileti, bilime dayalı endüstri, bilime dayalı eğitim ve kültürel reformlarla kesilecek. ABD’de New York borsasındaki en değerli firmalar üç grupta toplanıyor. Bir grupta petrol fiyatlarındaki artıştan dolayı petrol firmaları, diğer kategoride teknoloji firmaları ve de biyoteknoloji ve ilaç firmaları yer alıyor. Bu da gelecekte bu sektörlerin büyüme potansiyelini de gösteriyor.
BAKTERİDEN ROKER YAKITI Bugün DNA’nın yapısından elde edilen bir takım bilgiler bilgisayarların çiplerinin tasarımında kullanılıyor. Enerji kaynakları konusunda biyoloji ile makine arasında muazzam bir bileşim var. Bugün bakterilerden roketler için yakıt üretmek mümkün. Henüz uygulaması yok ama fizibilitesi var. Ya da örneğin akşam eve gidip gömleğinizi çıkarıp tavada kızartabilirsiniz ya da suya atıp sifonu çekebilirsiniz. Suda çözünen kumaşlar, mısırdan üretilen fanilalar gibi çok uçuk örnekler de var.
YENİ FIRSATLAR Eski sistemler geçersiz hale gelince, yeni fırsatlar da ortaya çıkıyor. Bizim gibi ıskalamış endüstriler için bu çok önemli bir fırsat. Şu anda ABD’deki risk sermayesi yatırımlarının bir kısmı bilişim sektörüne, ona yakın bir kısmı da biyoteknoloji alanına gidiyor. Yani bu iki alan da geleceği parlak, büyüyecek olan pazarlar. Genç nüfusu olan Türkiye için bu iki sektör de önemli imkanlar sunuyor. Bu hem öğrencilere hem de genç işadamlarına bir mesaj.
MISIR VE KÜBA DA YATIRIM YAPIYOR Bugün nasıl bilişim sektöründe çok gelişmiş ülkeler olan ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, Japonya gibi ülkelerin yanında Hindistan, Çin gibi ülkeler geliyorsa, buna çok benzer bir şekilde biyoteknoloji alanında benzer ülkeler liderliğe doğru koşuyorlar. Mısır, Küba gibi kişi başına gelir düzeyi Türkiye’den daha düşük ülkeler biyoteknoloji alanında patlama yapıyorlar. Türkiye’de de hem bilişim hem büyoteknoloji alanında merkezler yaratmalıyız.
ANTALYA’DA BİR ÜS KURULABİLİR Bizim düşündüklerimize aslında plan demek için biraz erken. Ancak hayal olmayan, olması mümkün olan bir vizyon. ABD’deki silikon vadesinden sonra ikinci büyük merkez Boston’un etrafındaki high-tech bölgesidir. Burada Harward ve MIT üniversiteleri vardır. Aynı şekilde Antalya’da da Akdeniz Üniversitesi var. Burada tıp fakültesi var, tarımla ilgili araştırmalar yapılıyor. Antalya bir turizm merkezi aynı zamanda. Araştırmaya yönelik kişileri çekebileceğimiz merkezlerden bir tanesi diye düşünüyoruz. Şu an net bir şey yok ama fırsat bekliyoruz.
HANDE D. SÜZER
hdemirel@capital.com.tr
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?