Pandemi ve Rusya Ukrayna savaşı, küresel ticaret üzerinde derin etkiler yarattı. Ülkeler arası menfaatler karar süreçlerine damga vurdu...
Tuba İlze
tilze@capital.com.tr
Bu gelişme, tedarik zincirlerinde köklü değişimlere neden oldu. Friend shoring ve ally shoring kavramları da iş dünyasının gündemine işte böyle girdi. Dost veya müttefik ülkeden tedarik anlamına gelen bu yeni yaklaşım, önemli riskler kadar büyük fırsatlar da barındırıyor. Bu nedenle şirketler, üretim ve tedarik faaliyetlerini müttefik ve daha dostane ülkelere kaydırıyor. Bu eğilim hem dünyada hem Türkiye’de giderek yaygınlaşıyor.
Küreselleşmenin geçirdiği büyük dönüşüm her şeyi etkiliyor. Bu dönüşümün iş dünyasına kattığı yeni kavramlardan biri de friend/ally shoring, yani dost ve müttefik ülkeden tedarik. ABD Hazine Sekreteri Janet Yellen’in ifadesiyle COVID-19 pandemisi ve sonrasındaki Rusya-Ukrayna savaşının küresel ekonomi üzerindeki etkisinin önemli bir yansıması olan bu oluşumun en temel amacı, tedarik zincirini daha güvenilir ve dayanıklı kılmak. Dünya ekonomisinin bu dinamik döneminde “dost işi” ticaret kavramları, iş dünyasında yeni bir dönemi şekillendiriyor ve tedarik zinciri yönetimine yeni bir bakış açısı getiriyor. Bu yaklaşımın ilk etkilerini, ABD’li şirketlerin değişen stratejilerinde görmek mümkün. ABD’li şirketler, bugün yoğun olarak Çin dışındaki bölgelere tedarik zinciri taşıma baskısı hissediyor. Önde gelen elektronik üreticileri, “China plus one” modeli olarak adlandırılan bu stratejiyi uygulayarak Asya’nın farklı bölgelerine tesisler kuruyor, Doğu Avrupa ve Meksika gibi alternatif bölgelere yöneliyorlar. Özellikle büyük teknoloji şirketleri, Çin’e olan bağımlılıklarını azaltmak amacıyla üretim süreçlerini farklı ülkelere taşıma eğiliminde. Apple, Hindistan gibi ülkelerde bazı iPhone modellerini üretmeye başlarken büyük tedarikçilerden biri olan Foxconn Technology Group üretim kapasitesini farklı ülkelere yaymaya çalışıyor. Ancak bu stratejinin tam anlamıyla uygulanması uzun bir süreç gerektirebilir. Uzmanlara göre Apple’ın üretim kapasitesinin yalnızca yüzde 10’unu Çin dışına taşıması yaklaşık 8 yıl sürebilir.
DİKEY KÜRESELLEŞME
Aslında tüm bu yaşananlar, dünyada dikey bir küreselleşme dönemini de başlatmış durumda. Bu konudaki görünümü en çarpıcı şekilde ortaya koyan ise Center for Innovating the Future (CIF) Kurucu Ortağı ve Jeopolitik Fütürist Abishur Prakash... Prakash, son kitabı “Dünya Dikeydir: Teknoloji Küreselleşmeyi Yeniden Nasıl Şekillendiriyor” ile küresel jeopolitik dinamiklerin etkilerini inceliyor, dünyanın jeopolitik blokların oluştuğu dikey küreselleşme dönemine girdiğini belirtiyor. Ülkelerin resmi ittifaklar veya ticaret koridorları aracılığıyla oluşturduğu yeni blokların tedarik zincirlerinden sürdürülebilirlik stratejilerine kadar birçok alanı yeniden şekillendirebilecek güçte olduğuna işaret eden Prakash, jeopolitik görünüme ilişkin düşüncelerini şu sözlerle paylaşıyor: “ABD, Hint-Pasifik bölgesinde Çin dışında bir tedarik zinciri oluşturma amacıyla Japonya, Güney Kore ve Tayvan gibi ülkelerle ‘Chip 4’ adıyla yarı iletken ittifakını öneriyor. Çin yaptırımlara karşı koymak için ileri düzeyde bir Bitcoin madenciliği yongası geliştirerek bu ittifaka meydan okuyor. İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri, Hindistan ve ABD ile birlikte ‘I2U2’ adıyla inovasyon odaklı bir jeopolitik blok oluşturmak için adımlar atıyor. Orta Asya’da Kazakistan ticaret akışını ve dijital ilişkileri yeniden tasarlayarak Avrasya genelinde etkisini artırmaya çalışıyor. Çin, Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında Kuzey Koridoru’nu inşa ederek Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlamayı hedefliyor. Kazakistan ise Asya ve Avrupa’yı Türkiye üzerinden birbirine bağlamak üzere ‘Orta Koridor’ alternatifini sunuyor. Afrika, ilgi çeken bir bölge haline geliyor. Afrika Birliği (AU) kıtadaki şirketlere diğer ülkelere olan bağımlılıklarını azaltmalarını ve kendi kendilerine yetebilmelerini söylüyor.”
YENİ DENGELER
İşte bu tabloda friend-shoring stratejisi önem kazanıyor. Dünyada dengeler yeniden şekillenirken şirketler de üretim ve tedarik faaliyetlerini güvenilir müttefik ülkelere taşıma ve daha dostane kıyılara kaydırma eğiliminde. Ancak uzmanlara göre bu stratejinin uluslararası ticaret ve barışa etkisi karmaşık olabilir. Ekonomik kutuplaşma ve uluslararası ticaretin bölünmesine yol açabilir, ekonomik eşitsizlikleri artırabilir. Dünya Ticaret Örgütü’ne göre küresel ekonominin doğu ve batı bloklarına bölünmesi durumunda küresel GSYİH yıllık yüzde 5 oranında azalabilir. Korn Ferry Tedarik Zinciri Yetenek Optimizasyonu uygulamasının eş lideri Tom Wrobleski, friend/ally shoring gibi yaklaşımların son derece riskli olabileceğini belirterek ekliyor: “Taraf seçmek, istemeden başka ülkelerle kötü ilişkiler geliştirmenize yol açabilir. Uzun vadede şirketinizin lityum pil üretimi veya bilgisayar çipleri gibi stratejik metaller için bir ülkeye fazlasıyla bağımlı olması ters tepebilir. Tabii ki birçok firma tedarik zincirlerini uzun vadeli ortak ülkelerle sürdürmeye devam ediyor. Örneğin, birçok şirket hala Çin’de faaliyet gösteriyor. Friend/ally shoring stratejileri, avantajlarına rağmen karmaşık ve riskli olabilir. Bu stratejilerin uygulanması iş gücü, malzeme ve taşıma maliyetleri, sürdürülebilirlik ve vergi teşvikleri gibi birçok faktörü dikkate almayı gerektirir.”
RİSKLER VE FIRSATLAR
Türk iş dünyası da bu önemli değişim karşısında nasıl pozisyon alınması gerektiğini, risklerin ve fırsatların neler olabileceğini analiz ediyor. Koç Holding CEO’su Levent Çakıroğlu, 2008 krizinden sonra yavaşlayan küreselleşmenin artık esaslı bir şekilde mahiyet değiştirmekte olduğunu ifade ediyor. Küresel ticaret ve yatırımlarda sürdürülebilirlik ve ülkeler arası ortak siyasi menfaatlerin giderek daha önemli karar kriterleri haline geldiğini ifade eden Çakıroğlu, tedarik zincirlerinde köklü bir değişim yaşandığına işaret ediyor. Faaliyet raporunda da bu konudaki görüşlerini yatırımcılarla şöyle paylaşıyor: “Pandemiden sonra daha da hızlanan bu dinamik, Ukrayna’daki savaşla birlikte neredeyse geri dönülemeyecek bir yöne evrildi. Friend shoring, ally shoring gibi özünde siyasi nitelikli ticari kavramlar da hayatımıza girdi. Küresel ticaretteki bu dönüşüm süreci, iş dünyası açısından önemli riskler kadar büyük fırsatlar anlamına da geliyor. Biz de Koç Topluluğu olarak geleceğe ilişkin stratejik referanslarımızı koruyarak küresel ticari düzenin yeniden şekillenen kurallarını dikkate alan uzun vadeli planlarımızı yapıyoruz. Böylesine belirsizliklerle dolu bir arka planda sağlıklı bilançomuz, çeşitlendirilmiş portföy yapımız, basiretli yönetimimiz ve sağlam iş stratejilerimiz sayesinde ilerliyoruz.”
JEOSTRATEJİK ANALİZ YETENEĞİ
Uzun zamandır tüm grup şirketlerinin iş süreçlerini yeni dünyanın değişen anlayışına adapte ederek yönettiklerini ifade eden Doğanlar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Davut Doğan, “Birçok farklı ülkede faaliyet göstermek bu alandaki kas gücünüzün de gelişmesine destek oluyor. Yurt dışı pazarlarda etkin rol oynayabilmek için jeostratejik analiz yeteneğini geliştirmeye üst seviyede önem veriyoruz. Fırsatları ve tehditleri sürekli olarak analiz ediyoruz” diyor. Stratejik olarak ani değişimlerden ziyade zamana yayılan akılcı bir revizyon sürecini takip etmeyi doğru bulduklarını ifade eden Doğan, “Belirli periyotlarla yaptığımız rekabet analizleriyle rakiplerimizin durumunu değerlendiriyoruz. Sonuçları analiz ederek orta vadeli hedeflerimize bağlı olarak belirlediğimiz stratejilerimize uygun aksiyonlarımızı gözden geçirip gerekli hallerde güncelliyoruz” diyor. Modern iş dünyasının hızla değişen dinamikleri, karmaşık riskler ve belirsizliklerle başa çıkma ihtiyacını doğuruyor. Bu dönüşümün sadece zorlukları değil, aynı zamanda tedarik zincirinin dayanıklılığını ve esnekliğini artırma potansiyelini de beraberinde getirdiğini söyleyen Kutes İcra Kurulu Başkanı Ali Esat Kutmangil, demir döküm ve talaşlı imalat sektörlerinin bu kavramları tedarik zinciri inovasyonları, riskin dağıtılması ve teknoloji paylaşımı perspektifinden ele alabileceğini vurguluyor. Kutmangil, iş dünyasının dönüşen dinamiklerine uyum sağlamanın ve tedarik zincirinin dayanıklılığını artırmanın sürdürülebilirlik ve inovasyonla yakından ilişkili olduğuna işaret ediyor. Sektördeki değişimlerin öncüsü olma hedefiyle hareket ettiklerini belirten Kutmangil, iklim değişikliği ve sürdürülebilirliği ana gündem maddeleri olarak benimsediklerini dile getiriyor.
“ETKİLER DAHA GEÇ GÖRÜLECEK”
Marble Systems Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Osman Turunç, mermer ve doğal taş sektörünün jeopolitik blokların etkisini en geç görecek sektörlerden biri olduğunu söylüyor. Turunç, “Tüm kamplaşma bitip yeniden inşa sürecine girildiği zaman jeopolitik bloklaşma ve bizim taraf olduğumuz blok, iş talebi üzerinde direkt etkili olacak” diyor. Turunç’a göre sektörel olarak yeniden inşa dönemine girilmesi gerekiyor. İş insanı, “Bu dönemde çok hızlı ve aktif hareket edip yeni inşa edilecek kısımlardaki talebe anında cevap verebilecek altyapı oluşturulması gibi tedbirler ve ihtimaller üzerinde duruyoruz” diye konuşuyor. Jeopolitik değişimlerin küresel ticareti nasıl etkilediğine dair tartışmalarda tahıl ticareti de kritik bir öneme sahip. Dünya ticaretinin rotaları değişirken ve tedarik zincirleri kısalırken Türkiye gibi ülkeler de tahıl ticaretinde yeni strateji arayışında. Eksim Holding Gıda Grubu Başkanı ve Eksun Gıda Genel Müdürü Ahmet Demir, tahıl ticaretinde dost ülke veya müttefik ülke prensiplerinin yetersiz kaldığı görüşünde. Buğday gibi hayati bir ürünün ticaretinin daha kapsamlı ve stratejik bir bakış açısı gerektirdiğini ifade eden Demir, “Türkiye, buğday ticaretinde önemli bir oyuncu olarak konumlanmış durumda. Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması’nın sona ermesi, Türkiye’nin tahıl ticaretini yeni bir perspektiften ele almasını zorunlu kılıyor” diyor. Anlaşmanın yenilenmesini arzu ettiklerini fakat aksi bir durumda alternatif stratejiler ortaya koymanın da kaçınılmaz olduğunu belirten Demir, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Rusya ve Ukrayna’dan buğday tedarikinin sağlıklı bir biçimde yapılamaması halinde Romanya, Bulgaristan ve Macaristan gibi yakın sevkiyat noktalarından veya Baltık ülkelerinden yararlanılabilir.”
“YERELLEŞTİRME STRATEJİSİ UYGULUYORUZ” HALİM SIRÇANCI KASTAMONU ENTEGRE KÜRESEL TEDARİK ZİNCİRİ DİREKTÖRÜ RASYONEL TEMELLER Ülkeler ve şirketler, ekonomik iş birliklerini temelde güven ve kazan-kazan prensipleri üzerine inşa etmeli. Bu düşünce, Adam Smith’ten günümüze gelen liberal ekonomi teorisinin temelini oluşturuyor. Serbest ticaret ve açık rekabetin uzun vadede ekonomik yarara hizmet edeceği savunuluyor. Bu nedenle ekonomik kararlar rasyonel temellere dayandırılmalı ve siyasi müdahalelerden kaçınılmalı. Biz de Kastamonu Entegre olarak, tedarik kaynaklarımızı seçerken rekabet avantajı sağlayabilecek güvenilir ülkelere ve tedarikçilere odaklanıyoruz. RİSKLERİ AZALTMAK Ancak zaman zaman ülkeler arası siyasi anlaşmazlıklar, küresel tedarik zincirlerinin kesintiye uğramasına neden olabiliyor. Özellikle Türkiye gibi ekonomik olarak güçsüz ülkeler, kendi menfaatlerine zarar verebilecek ambargolarla karşılaşabiliyor. Bu da ülke ekonomisini ve ticari kuruluşların geleceğini olumsuz etkiliyor. Bu riskleri azaltmak amacıyla Kastamonu Entegre olarak tedarik kaynaklarımızı çeşitlendiriyor, üretim lokasyonlarını dağıtık şekilde kuruyor ve yerlileştirme stratejileri uyguluyoruz. TAŞIMA ARAÇLARINA YATIRIM Türkiye’nin jeopolitik avantajları ve sergilenen dengeli tutum, bazı sektörlerin kriz dönemlerinden güçlenerek çıkabileceğini gösteriyor. Ancak son yıllardaki kur şokları ve yüksek enflasyon, beklenen ihracat patlamasını engelledi. Navlun maliyetlerinde yaşanan düşüş, uzak coğrafyalarla yeni ticari ilişkiler geliştirmek için fırsatlar sunuyor. Bu nedenle taşıma araçlarına yatırım yaparak tedarik güvencesi sağlamayı ve maliyetleri kontrol altında tutmayı hedefliyoruz. |
“TEK KAYNAĞA BAĞIMLILIK RİSKLİ” NAİL OLPAK DEİK BAŞKANI ALTERNATİF STRATEJİLER Küresel tedarik zincirinde yaşanan bozulmalar öncelikle tedarik zincirinde tek kaynağa bağımlılığın riskli olduğunu gösteriyor. Ölçek ekonomisi altında maliyet avantajı gibi görünen bu durum, güncel jeopolitik gelişmelerin ardından işletmelerin faaliyetlerini sekteye uğratacak kadar riskli hale geldi. Bu durum yeni tedarik kavramlarını da beraberinde getirdi. Ülkelerin tedarik zincirlerini kısaltmak ve stratejik ürünlerdeki tedarik açıklarını kapatmak için alternatif stratejiler geliştirdiğini görüyoruz. TÜRKİYE’NİN ÖNCELİĞİ Avrupa ülkeleri Çin’in kapalı olduğu dönemde siparişlerini daha yakın konumda bulunan Türkiye’ye kaydırarak tedarik zincirini kısalttı. Aynı zamanda, yoğun bir dönemde yaşanan yarı iletken ürün tedarik sorunları sonrasında yeni yarı iletken yatırımlarına girişti ve bu ürünü kendi ülkelerinde üretme niyetinde olduklarını gözlemliyoruz. Türkiye’nin tedarik zincirindeki aksamaları önlemeye yönelik üretime devam etme önceliği var. Bundan sonraki süreçte de üretim ve lojistikte aksamaya sebebiyet vermeden devam edilmesi önemli. Ülke olarak stratejik sektörlerde küresel tedarik zincirlerindeki aksamalardan en az şekilde etkilenmek için yatırımlarımızı hızlandırmak en temel önceliğimiz olmalı. |
TARAFSIZLAR NE YAPACAK? PROF. HAL BRANDS JOHN HOPKINS ÜNİVERSİTESİ İLERİ ULUSLARARASI ÇALIŞMALAR OKULU STRATEJİK ÖNEM Uluslararası ticaretin yeniden şekillendiği bu süreç, tarafsız devletlerin stratejik önemini vurguluyor. Özellikle Basra Körfezi gibi zengin kaynaklara sahip ve üç kıtanın kesiştiği bir bölgede, ABD’nin tek bir ülkeye güvenmesi artık yeterli değil. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler giderek daha fazla Çin’e yöneliyor. Ukrayna’daki savaşa rağmen Rusya’yla ilişkilerini sürdürüyorlar. Önceden ABD ile komünizm karşıtlığı temelinde bağlantılı olan bu monarşiler, artık siyasi olarak rakipleriyle daha fazla örtüşüyor. “TÜRKİYE DENGELİ” Tarafsız devletler, çeşitli seçenekleri göz önünde bulundurarak rakip ittifaklar arasında denge sağlayarak her iki taraftan da en iyi fırsatları elde etmeyi amaçlıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da dengeli bir oyun oynuyor. NATO üyesi olmasının yanı sıra Rusya’dan hava savunma sistemleri alıyor. Hem Ukrayna’ya destek oluyor hem Moskova’ya yaptırımlarda bulunuyor. Kafkasya’dan Afrika Boynuzu’na kadar geniş bir coğrafyada sık sık ABD’nin çıkarlarına zıt düşen çatışmalarda etkili rol oynuyor. Türkiye’nin tercihleri, Putin’in ekonomik baskılara tepkisi, NATO’nun gücü ve birliğiyle Orta Asya’dan Orta Doğu’ya uzanan jeopolitik dengeyi nasıl etkileyebileceğini belirleyecek. |
“HİNDİSTAN VE MISIR ÖNE ÇIKIYOR” ENGİN AKSOY YASED BAŞKANI YATIRIM EĞİLİMLERİ DEĞİŞİYOR COVID-19’un küresel iş dünyasını etkisi altına aldığı bir dönemde uluslararası yatırım eğilimleri hızla evriliyor. Ally shoring ve friend shoring, near shoring, onshoring, reshoring gibi terimlerle ifade edilen uluslararası yatırım hareketlerinin coğrafi yakınlık etkisiyle dönüştüğü bir dönemdeyiz. Artan güvenlik endişeleri ally shoring ve friend shoring gibi yaklaşımların önemini artırıyor. Yatırımcılar, tedarik zincirlerinde müttefik ve dost ülkelerin ağırlığını artırarak güvenliklerini ve esnekliklerini artırma eğilimine giriyor. YATIRIMLARIN YÖNÜ Geçtiğimiz günlerde açıklanan 2022 yılı verileri, uluslararası doğrudan yatırımların yönündeki değişimi gözler önüne seriyor. COVID-19 sonrası dönemde, özellikle sıfırdan yatırımlarda Çin’e yönelik azalışlar yaşanıyor. Bu bağlamda Hindistan ve Mısır gibi gelişmekte olan ülkelerin yatırımcıların ilgisini çektiği görülüyor. Türkiye benzeri ülkeler, ally shoring ve friend shoring gibi yeni yatırım yaklaşımlarıyla daha cazip hale geliyor. Özellikle yeni uluslararası doğrudan yatırımları çekme hedefinde bu yaklaşımların rolü büyük. Yatırım stratejilerinin şekillenmesinde bu eğilimlerin etkisi ve ülkenin rekabetçiliği önemli bir rol oynuyor. YASED PULSE ANKETİ Yatırım trendlerine ve beklentilerine dair YASED üyelerinin görüşlerini de içeren YASED PULSE anketi sonuçları, önümüzdeki dönemde iş birliklerini güçlendirmenin dışsal tehditlere karşı en önemli stratejilerden biri olarak öne çıktığını gösteriyor. İnovasyon, çalışan gelişimi, ürün/hizmet çeşitlendirmesi ve sürdürülebilirlik gibi alanlar da öncelikli stratejiler arasında yer alıyor. YASED olarak tedarik zinciri trendlerini ve fırsatlarını YASED Küresel Tedarik Zincirleri Platformu kapsamında ele alıyoruz. Ally shoring ve friend shoring kavramlarıyla rekabet üstünlüklerimize odaklanmamız gerektiğini düşünüyoruz. Sonuç olarak uluslararası yatırım trendlerinin hızla evrildiği bu dönemde, Türkiye’nin cazip bir yatırım destinasyonu olmaya devam etmesi için esneklik, rekabetçilik ve iş birlikleri önem arz ediyor. |
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?