Bir enerji politikası olmadan CO2 salımları azaltılabilir mi?

Fizik profesörü Ernest J. Moniz'in konu hakkındaki görüşleri...

1.10.2012 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Bir enerji politikası olmadan CO2 salımları azaltılabilir mi?
Fizik profesörü Ernest J. Moniz 1973 yılından bu yana hizmet verdiği MIT'nin Enerji ve Çevre Laboratuvarı Direktörü'dür. Dr. Moniz 1997 ile 2001 yılları arasında Enerji Bakanlığı Müsteşarı olarak görev yapmış ve 1995 ile 1997 yılları arasında da başkanın uygulama bürosunda, Bilim ve Teknoloji Politikaları Dairesi Direktör Yardımcılığı görevinde bulunmuştur. Halihazırda Obama'nın Bilim ve Teknoloji Danışmanları Konseyi'nin bir üyesidir. Dr. Moniz'in Stanford Üniversitesi'nden teorik fizik alanında aldığı doktora derecesi bulunmakta.

Genellikle dünyanın enerji ihtiyaçlarının karşılanmasında en büyük katkıyı sağlayacak tek potansiyelin enerji verimliliğinde yattığı söyleniyor. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?
Moniz:
Enerji verimliliği çok önemlidir ancak onun kazançlarını muhafaza edecek politikalarla yani enerji talebini kısacak politikalarla aynı hizaya getirilerek desteklenmesi gerekir. Örneğin içten yanmalı motorlar her geçen gün daha verimli hale geliyor. Oysa ABD'de bu verimlilikten kaynaklanan kazançlar kendi yansımalarını azalan enerji kullanımında bulmuyor. Bunun yerine arttırılmış verimlilik aynı enerji kullanımı için daha fazla miktarda beygirgücüne olanak sağlıyor.

Enerji verimliliği hedefleri ile talebi kısacak politikaların aynı hizaya getirilebilecekleri kilit alanlar hangileridir?
Moniz:
Seragazı salımlarının temelinde başlıca iki alan var. Biri, evlere ve ticari binalara yönelik elektrik arzı. Bu alan sadece tek başına ABD'de ticari anlamda ve takriben yarısı kömürle üretilen elektriğin yaklaşık yüzde 70'ini tüketmekte. İkinci odak noktası da ulaştırmada kullanılan benzin. Sonuç olarak karbondioksit salımlarıyla ortaya çıkan sorunlara çözüm bulmak için 4 temel kaldıraç noktası var: Verimli binalar ve araçlar yapmak, elektriğin içinden karbonu çıkartmak ve düşük karbonlu yakıtlara önem vermek. İşte ajandamız bundan ibaret.

Binalarda elektrik tüketiminin yönetilmesine yardımcı olan sistemlerin enerji tasarrufu potansiyeli ne kadar?
Moniz:
Talebe tepki veren teknolojilerin enerji tasarrufu potansiyelleri hakkında hiçbir sorun yok. 2008 yılında ABD Ulusal Bilimler Akademisi, mevcut bina stoğumuzla bile 2020 yılına kadar kendi geri ödemesini makul bir sürede yapabilecek verimlilik projeleri ile yıllık enerji tüketimini 18 katrilyon BTU düşürebileceğimizi söyleyen bir rapor yayınlamıştı. Bu iş sadece binalarda talebe yanıt veren sistemler aracılığıyla olacaktı. En basit seviyede bu, enerji tedarikçileriyle büyük tüketiciler arasında talebin yüksek olduğu dönemlerde elektriklerinin kesilmesini kabul ettiklerini beyan ettikleri anlaşmalar yapılması anlamına gelir. ABD genelinde toplam enerji tüketimi 100 katrilyondur. Demek ki 18 katrilyon bu rakamın yanında çok büyük kalmakta. Ancak federal bir düzenleyici olmaksızın bunun uygulanması çok zor. Ulaştırma tarafında kısa süre önce yeni kilometre hesabı standartları belirlendi... Moniz: Doğru. Yeni standartlarla önümüzdeki 12 yıl sonunda ortalama filo kilometre hesabı zorunluluğu iki kat yükseltilerek 3,8 lt. başına 44 kilometreden 87 kilometreye çıkartılacak.~
Bu rakam verimliliğin artırılmasında fevkalade büyük bir ilerleme. Teknolojik ve ekonomik kaldıraçların yanı sıra insanları daha az enerji tüketmeye motive etmek için başka neler yapılabilir? Moniz: Enerji tasarrufunda tüketici davranışları olağanüstü önemli bir rol oynayabilir. Örneğin Walmart dondurulmuş gıdaların enerji oburu açık buzdolapları yerine kapalı cam dolaplarda sergilenmesi durumunda tüketici davranışlarının nasıl değişebileceğini gösteren bir araştırma yürütmüştü. Perakende uzmanları, bu kapalı dolapların, içindeki mallara erişecek müşterilerin sayısını azaltacağını tahmin etmişti. Oysa bu araştırmada kapalı dolaplar sayesinde sadece azalan enerji faturaları yüzünden değil, aynı zamanda yeniden rafa dizme ihtiyacının azalmasına neden olan tüketici davranışları sayesinde de maliyetlerin düştüğü keşfedilmişti. Burada bir başka kaldıraç da işaret levhaları. Mesela MIT'deki öğrenciler kullanıcılara kapıların kapatılması yerine aralık bırakılarak içeriye sekiz kat daha fazla hava gireceği bilgisini veren işaret levhalarıyla bir deney yaptı. Bu işaret levhalarının gerçekten de davranışları etkilediğini gördüler.

Elektrikli ev aletleri, aydınlatma ürünleri ve araçlardaki enerji etiketlerinin ne gibi bir etkisi oluyor?
Moniz:
Tüketicilerin enerji verimliliği hakkında bilgilendirilmelerinin önemi artıyor. İster elektrikli ev aletlerindeki "enerji yıldızı" etiketleriyle isterse binaların "enerji ve çevreci tasarım" dereceleriyle olsun tüketiciler verimli ürünlerle kaliteyi her geçen gün daha fazla bağdaştırıyor. Avrupa'nın enerji, salım, ekoloji ve ergonomi faktörlerinin yansıtıldığı etiketlere doğru yönelmesi çok ilgi çekici. Obama'nın Bilim & Teknoloji Danışmanları Konseyi'nin (PCAST) bir üyesi olarak siz şimdiye kadar hangi enerji verimliliği politikalarını önerdiniz veya desteklediniz? Moniz: ABD'nin enerji sistemine yönelik bütün meydan okumalar arasında bana göre en kapsamlı meydan okuma, iklim değişikliği riskine karşı zamanında nasıl tepki verebileceğimizin belirlenmesidir. Bu enerji güvenliğinden bile daha önemlidir. Eğer biz iklim değişikliği riskine karşı bir tepki vermek istiyorsak o zaman kendi enerji tedarik sistemimizin ve onun fosil yakıtlar temelinin en derinlerine inmemiz gerekiyor. Bu bakış açısıyla bu sorunun cevabı son derece basit: Karbondioksite bir bedel biçin. Bu nasıl uygulanırsa uygulansın sonuçta teknolojik geliştirmeleri canlandıracak ve fiyat sinyalleri aracılığıyla davranışları değiştirecek. Kısa vadeli seçenekler arasında bugün en düşük maliyetlisini talep yönetimi sunuyor.

ABD'nin kendi enerji verimliliğini arttırması için kısa vadeli ajandasında nelerin olması gerekir?
Moniz:
ABD'nin kısa vadeli enerji politikasının içinde 3 bileşenin olması gerekir: Talebin düşürülmesi, kömür yerine doğalgaz kullanılması ve ekonomik anlamda cazip sıfır karbonlu çözümlere yönelik hızlandırılmış inovasyonlar. Daha önce bahsettiğim, araçlar için getirilen yeni filo mil hesabı politikaları gibi eylemlerle zaten talebin düşürülmesi bir dereceye kadar başarılıyor. Ancak henüz dile getirilmemiş asıl muazzam hikaye, kömürün yerini doğalgazın almasında yatıyor. Daha şimdiden artan doğalgaz kullanımı sayesinde ABD'de elektrik üretiminde kullanılan kömür miktarı birkaç yıl öncesine kadar yüzde 50 civarındayken geçen yıl yüzde 45'e düştü. Ayrıca altyapı hizmeti veren kuruluşlar makul fiyatlı doğalgaza geçecek toplam 20 bin MV kapasiteli kömürle çalışan elektrik tesisleri olduğunu söylüyor. Bunun dışında Temiz Hava Yasası ile zorunlu hale getirilen cıva salımları üzerindeki kısıtlamalar sayesinde 60 ile 90 bin MV arasında değişen üretim kapasitesinin içinde bulunduğumuz 10 yılda kömürden doğalgaza geçmesi olası görünüyor. Bunların hepsi toplandığında ABD'nin elektrik üretimi sektöründeki CO2 salımlarında yüzde 20'yi bulan azalmalara gidilebilir. İşte bu eğilim ABD'yi CO2 salımlarının azaltılması bazında oldukça mantıklı bir yörüngeye oturtacak.~

Birincil enerjinin yüzde 50'sinden fazlası ısı formunda kaybediliyor. Bu konuda neler yapılabilir?
Moniz
: ABD'de ısı ile enerjinin birleştirilmesi alanında henüz faydalanılmayan müthiş bir potansiyel var. Yaklaşık 10 yıl önce yapılan bir araştırmada sadece hastaneler, üniversiteler gibi kurumsal seviyede bile ABD'nin elinin altında muhtemelen 80 bin MV'lık potansiyelin durduğu söyleniyordu. MIT son 15 yıldan beri elektrik, ısıtma ve soğutma için bir kojenerasyon sistemi kullanıyor. Altyapı hizmetleri şirketleri bununla daha fazla ilgileniyorlar çünkü termal yönetim çözümlerinden istifade ediyor olmak aslında gerek duyulduğu zaman şalteri açılan yedek enerji tesisleri kurmak zorunda kalmamanız veya nakil için ekstra yatırım yapmaya gerek duymamanız anlamına geliyor. Bugün çok sayıda ABD şehrinde bölgesel ısıtma yapılıyor ve New York şehri 19'uncu yüzyılın sonlarından beri ondan faydalanıyor. Ancak bu bağlamda ABD halen Avrupa ile Kanada'nın gerisinde.

Enerji verimliliğinin artırılmasında bugüne kadar hangi ülkeler anlamlı ilerlemeler kaydetti?
Moniz:
Bu bakımdan bildiğim en mükemmel örnek Almanya. Özellikle bina sektöründe devasa ilerlemeler kaydettiler.
Enerji tasarruflu teknolojilerin kullanılmıyor olması, ABD menşeli ürünlerin rekabet gücünü riske atıyor mu?
Moniz: İmalattaki rekabet gücünü ölçen faktörlerden biri enerji maliyetleri. Her ne kadar çok önemli olsa da bunun belirleyici bir faktör olduğunu söyleyemem.

Bugün ABD enerjinin verimli kullanımının üzerine doğru neden daha kararlı bir şekilde gitmiyor?
Moniz:
İki neden var. Birincisi, enerji işi her yıl multi trilyon dolara mal olan bir iş. Arz tarafında onlarca yıllık yaşama sahip varlıkları olan sermaye bir hayli yoğun. Bu bir emtia işi. Toplum için gerekli bir hizmet işidir ki bu güvenilirliğine inovasyon üzerinden değer biçildiği anlamına gelir. Bu muazzam verimli tedarik zincirleri geliştirmiş bir iştir. Bu oldukça katı düzenlemelere tabi bir iştir ki tedarik ettiği hizmetler yüzünden bu asla değişmeyecek bir faktördür. Aşırı düzenlenmiş olduğu için de politik dikkatlerin çoğunu üstüne çeker. Hepsi alt alta toplandığında bu aslında önemli yükümlülük sorunları olan çok yavaş büyüyen bir iştir. İkincisi, enerji verimliliğinin bir yaşam döngüsü boyunca kazanç sağlaması için önce bir sermaye yatırımıyla ilişkili olması gerekiyor. Bu tümseğin üzerinden atlaması genellikle çok zor. Enerji verimliliğini tüketici tasarruflarına dönüştüren politikalar çok önemli. Birilerinin sizin adınıza yatırım yaptığı ve ardından geliri paylaştığı enerji hizmetleri sözleşmesi türünden enstrümanlar oldukça ilgi çekici. Ancak burada da ciddi bir sorunla karşılaşırız: Enerji üretimi ve dağıtımı eyaletlerin ve bazı vakalarda şehirlerin yetki alanına girdiğinden ulusal bir politikamız yok. Şahsen elektrik düzenlemelerinde ülke genelini kapsayan daha yüksek bir homojenlik seviyesine geçilmeksizin sorunlarımızın çoğunun çözülemeyeceğine inanıyorum. Eğer kamyon taşımacılığı, havayolları ve telekomünikasyon gibi endüstrilere bakarsanız, hepsinin de geçtiğimiz son çeyrek yüzyıl içinde kendi düzenleyici ayakizleri bağlamında köklü değişikliklerden geçtiklerini görürsünüz. Elektrik sektörü ise pek çok yönüyle halen 1930'lardaki düzenleyici yapısını korumakta. Bu ise günümüz şebekesinin fiziksel ve dijital gerçekliğiyle aynı hizada değil. Burada köklü bir uyumsuzluk söz konusu.

Arthur F. Pease

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz