Bir riskler dünyası

Söz konusu ister Japonya'daki tsunamiler, ister New York'taki kasırgalar olsun, şehirler sadece akıllı ve sağlam altyapıların yardımıyla gelecekteki tehlikelere karşı tetikte olabilirler.

1.05.2014 23:06:550
Paylaş Tweet Paylaş
Bir riskler dünyası
Son yüzyıllarda dünyanın, kasırgalar, sel baskınları ve depremler gibi olağanüstü doğal felaketlere karşı savunmasız bölgelerine yerleşen insan sayısı giderek arttı. Söz konusu ister Japonya'daki tsunamiler, ister New York'taki kasırgalar olsun, şehirler sadece akıllı ve sağlam altyapıların yardımıyla gelecekteki tehlikelere karşı tetikte olabilirler.

Kısa ömürlü Mayıs sinekleri yaşlanmayı ancak rüyalarında görebilirler, oysa devasa Antarktika süngeri Scolymastra joubini bir tür ölümsüzlük sembolüymüş gibi görünür. Bu sünger 10 bin yıl yaşayabilir. Araştırmacılar onun bu uzun yaşam süresini çok az oksijen tüketmesine ve çok yavaş bir metabolizmaya sahip olmasına bağlıyorlar.

Aslına bakılırsa, bu sünger yavaş çekimde büyür. Ardından da buz gibi soğuk ortamlarda yaşar. O da yüzyıllar boyunca kendini içinde yaşadığı ortama uydurmayı öğrenebilmiş yaratıklardan biridir.

Tıpkı bu devasa sünger gibi insani yerleşimler de uzun ömürlü organizmalardır. Ancak onlar bugün sadece dünya nüfusunun giderek artan bir oranını temsil etmekle kalmıyorlar, aynı zamanda yaşadıkları ortamlara uyum söz konusu olduğunda tembel birer öğrenci olma vasfına da sahipler.

Birleşmiş Milletler'e göre, 2000 ile 2012 yılları arasında olağanüstü hava koşullarının etkisi yüzünden dünyada 1,2 milyon insan hayata veda etmiş. Dünyanın en büyük reasürans şirketi olan Munich Re'de Jeo Risk Araştırmaları Bölüm Başkanı Prof. Peter Höppe, "İngiliz iktisatçı Lord Nicholas Stern'e göre, bu yüzyılın sonu itibariyle ortaya çıkan hasar, global gayri safi hasılanın yüzde 20'sine ulaşabilir" diyor.

Ayrıca, özellikle Kuzey Amerika'nın büyük bir risk altında olduğunu eklemeyi de ihmal etmiyor: "Kuzey Amerika'da son 30 yılda hasar verici olayların sayısında neredeyse beş kata varan bir artış kaydedildi". Bu olaylardan biri de bir süre önce New York Şehri'nde yaşanmıştı. 2012 yılının sonlarına doğru Sandy Kasırgası bu meşhur semaların ışıklarının sönmesine neden olan bir elektrik kesintisine yol açmıştı.~
Ancak bu metropolün sadece küçücük bir noktası bundan kendini kurtarabilmişti: Bronx'daki Coop Şehri. Sandy, New York'u vurduğunda, Siemens ürünü 40 megawat'lık (MW) bir kombine çevrimli enerji tesisi sayesinde Coop Şehri'nin 60 bin sakini elektriksiz ve susuz kalmamıştı. Burada kilit bileşen aslında elektrik şebekesinden tamamen bağımsız çalışan bir mikro-şebekeydi.

Siemens, 2013 yılında New York Şehri Planlama Bölümü ve Arup danışmanlık firması ile birlikte NewYork'un elektrik şebekesine yönelik bir senaryonun oluşturulmasına katkıda bulunmuştu. Bu senaryoya göre, eğer hiç bir koruyucu önlem alınmazsa gelecek 20 yıl içinde Sandy gibi doğal felaketler 3 milyar dolar tutarında bir hasara neden olabilirdi.

Aksine, elektrik şebekelerini daha akıllı ve daha sağlamlaştıracak teknolojilere yatırım yapılması halinde ise bu hasarın maliyeti 2 milyar dolara kadar aşağı çekilebilirdi. New York daha şimdiden bu gibi önlemlerden ilkini hayata geçirdi bile. 2013 Haziran'ından bu yana New York ile New Jersey elektrik şebekeleri Siemens'in kurmuş olduğu bir yüksek-voltaj doğrudan-akım sırt sırta hattı ile birbirine bağlı halde çalışıyor.

Burada hedeflenen ise Hudson Nehri altından geçen bir yüksek-voltaj doğrudan-akım kablosu aracılığıyla NewJer-sey'den aktarılan ekstra 660 MW elektrik enerjisi ile 'Büyük Elma'nın enerji arzının güçlendirilmesini sağlamak.

Bu arada ABD anakarasında olduğu kadar Hawaii'deki operatörlerde kendi elektrik şebekelerini sağlamlaştırmak için Siemens ürünü teknolojilere güveniyorlar. Mesela Siemens'in akıllı şebeke yönetim sistemi ile anında şebekedeki arızaları tespit etmek, onları devreden çıkarmak, elektriği güvenli bir şekilde yeniden yönlendirmek ve dolayısıyla elektrik kesintilerini engellemek son derece kolay.~
Ancak kaosa giden en hızlı yol elektrik kesintisidir. Örneğin Google'ın arama motoru veya çevrimiçi bankacılık sistemi bir günlüğüne arızalansaydı neler olurdu? Bu gibi olaylar bir şehrin sakinlerinin sınırlarını zorlayabilir.

Zaten bilgisayar merkezi operatörleri de işte bu yüzden kendi enerji kaynaklarını koruma altına almak için Siemens ürünü sistemlere güveniyorlar. Ve dahası da var: Te-xas'daki bir Google bilgisayar merkezi bile her biri 2,3 MW kapasiteli Siemens ürünü bir kaç rüzgar türbininden elde edilen yenilenebilir enerjiye bel bağlamış durumda.

Japonya'da yenilenebilir enerji.
Dünyanın her yerinde benzer tehditlerle yüzleşiliyor. Munich Re'de Jeo Risk Araştırmaları tarafından derlenen uzun vadeli bir istatistik raporunda, ABD'nin yanısıra oldukça savunmasız durumda olan bir başka bölgenin varlığından da bahsediliyor: Asya Pasifik. 1980 yılından bu yana gerçekleşen doğal felaketlerin yaklaşık yüzde 40'ı bu bölgeyi vurmuş.

İçlerinde özellikle biri tüm dünyanın nefesini tutmasına yol açmıştı: şiddetli bir deprem ve ardından gelen tsunami ile 16,000'e yakın insanın öldüğü Japonya'da 2011 Mart'ında yaşanan mega-felaket. Fukushima Daiichi nükleer enerji tesisi de nükleer bir cehennemin eşiğine kadar gelmişti.

Eskiden kullandığı enerjinin üçte birini nükleer enerji tesislerinden tedarik eden Japonya'da bugün faaliyette olan sadece iki nükleer reaktör kaldı. Yakın geçmişe kadar bu ülkede bunun gibi 54 tesis vardı. Her ne kadar Başbakan Shinzo Abe, bu ülkedeki nükleer enerji tesislerinin tekrar açılması gerektiğini iddia etse de, Japonya kendi yenilenebilir enerji kaynaklarını ciddi oranda arttırmaya kararlı.

Japon Rüzgar Enerjisi Kurumu'na göre, bu ülke şu anda yaklaşık 2.6 gigawat (GW) olan kurulu rüzgar enerjisi kapasitesini 2020 yılına kadar 11 GW'ye çıkartmayı planlıyor. Tokyo şehri yönetimi Çevre Otoritesi'nin Planlama Bölümü Direktör Yardımcısı olan Shoji Kobayashi, "Rüzgardan elektrik üretmek için en uygun yerlerden biri de bu ülkenin kuzeyinde yer alan Hokkaido" derken~
Siemens Rüzgar Enerjisi'nin Asya Pasifik İş Birimi CEO'su Kay Weber ise "Asya Pasifik bölgesinde Japonya rüzgar enerjisinde en cazip pazarlardan biri" diyor. Japon adası Honshu'nun kuzeybatı sahil şeridinde 2014yazından başlayarak her biri 3 MW kapasiteli olan Siemens ürünü altı adet dişlisiz rüzgar türbini hizmete girecek.

Dünyada bir ejderha.
Enerji aynı zamanda dünyamızın derinliklerinden de çıkarılıyor. Japonya Çevre Bakanlığı'na göre, bu ülke potansiyel olarak kendi jeotermal kaynaklarından 34 GW'lık enerji üretebilir; Japonya'da şu anda kurulu nominal jeotermal enerji çıktısı 0.5 GW'ın sadece biraz üzerinde.

Ancak burada bir sorun var.
Bir Japon efsanesine göre, Japonya'nın altında bir ejderha yaşamaktadır. Bu ejderhanın tepesi atarsa, ağzından alevler saçar ve dünyayı sallarmış. Bir başka deyişle, yanardağlarla dolu ve tektonik plakaların çarpıştığı bölgelerde sık sık sismik faaliyetler olur.

Bu gibi meydan okuyucu coğrafyasal koşullar için özel yapım buhar türbinlerine ihtiyaç duyulur. Bu yüzden bir Siemens ekibi örneğin otomatik bir kapatma sistemine sahip optimumlaştırılmış türbinler üzerinde çalışmaktadır. Bir deprem olduğunda, bu türbinler hasar oluşmasını engellemek için çabucak güvenli bir şekilde bekleme konumuna geçebilirler.

Siemens araştırmacıları aynı zamanda türbinler ile lokomotifler tarafından üretilen sensör verileri için gerçek zamanlı çalışan gelişmiş bir değerlendirme sistemi üzerinde de çalışıyorlar. Ortaya çıkacak bilgiler ile mekanik yüklerin belirlenmesine, arızaların öngörülmesine ve yapısal bir bileşen bozulmadan önce sorunların tanımlanmasına katkıda bulunulacak.~
Avrupa da büyük bir hızla kendi enerji karışımının içine yenilenebilir kaynakları dahil etmekle meşgul. Örneğin İtalya, kendi ulusal enerji planında kendisine 2020 yılına kadar bugün yüzde beş civarında olan yenilenebilir enerji oranını yüzde 17'ye çıkartmak gibi iddialı bir hedef belirlemiş durumda.

Ancak enerji şebekesine güneş ve rüzgar gibi kaypak enerji kaynakları bağlandığında, enerji arzında dalgalanmalar kaçınılmaz halegelir. İşte bu yüzden, Siemens'in Siestorage ürünü gibi enerji depolama sistemleri gelecekte istikrarlı bir enerji arzının sağlanmasına katkıda bulunabilirler.

Şu anda İtalya'nın en büyük enerji tedarikçisi olan Enel'de aktif olarak çalışan bir adet Siestorage sistemi bulunmaktadır. Bu sistem 500 kilowat-saat kapasitesinde ve 1 MW'lık üretime sahip. Siemens'de İleri Enerji ve Depolama Sistemleri Satış Müdürü olan Uwe Fuchs, "Bizim sistemimiz Avrupa'nın ilk büyük çaplı lityumiyon sistemi.

Kontrol sistemindeki elektronik bileşenler sürekli olarak şebeke voltajını ve frekansını ölçüyor. Siestorage, talebin seviyesine bağlı olarak ya şebekeden çektiği enerjiyi depolar ya da şebekeye enerji verir" diyor.

Bütüncül çözümlere yatırım yapmak.

Uluslararası Enerji Ajansı'na (IEA) göre, yakın bir geleceğe kadar fosil yakıtlar dünya genelinde enerji karışımının kilit bir parçası olmaya devam edecekler. Dünya ekonomisi açısından taşıdıkları önem sebebiyle, 2011 yılında bu alanda alınan teşvikler 2010'a kıyasla yüzde 30'dan fazla artarak 523 milyar dolar seviyesine kadar çıktı.

Ancak buna rağmen karadaki petrol rezervleri giderek azalıyor ve şimdi örneğin okyanusların dibindekiler gibi yeni kaynaklardan büyük bir çaba ve masrafla faydalanılması gerekiyor. Bunun üzerinde çalışan Norveç'teki Siemens uzmanları şu aralar aşırı elverişsiz koşullarla başa çıkabilecek yeni teknolojiler geliştirmek için çabalıyorlar.~
Bunlardan biri de deniz seviyesinin 3 bin metre altında bile sorunsuzca çalışabilen güvenilir bir enerji arzı projesi. lEA'ya göre, artan petrol talebi başlıca, tek başına global karbon salımının yüzde 22'sinden sorumlu olan ve elektrik üretiminin hemen ardından bu gibi salımların en büyük ikinci kaynağı konumunda bulunan karayolu trafiğindeki artıştan kaynaklanıyor.

Meseleye bu açıdan yaklaşıldığında, trafik sıkışıklıklarının azaltılmasının, çok daha verimli sürüş sistemlerinin geliştirilmesinin ve CO2 salım-larının düşürülmesinin önemli daha iyi anlaşılır. Siemens'in çevre odaklı trafik yönetim sistemleri, çok sayıda Alman şehrinde şimdiden pilot projeler halinde kendilerini ispatladıklarından, burada çok işe yarayabilirler.
Ancak tecrübeyle sabittir ki, bu gibi hedefler şehirlerin kapsamlı çözümlere yatırım yapmalarıyla tutturulabilir.

Bir başka ifadeyle, bu gibi teknolojilerin kitlesel transit sistemleri, araba paylaşım sunumları ve düşük-salımlı araçlarla birlikte geliştirilmeleri gerekir. 2050 yılında dünyada takriben 9,5 milyar insanın yaşıyor olacağı gerçeği göz önüne alındığında, bu paketin ne kadar gerekli olduğu daha iyi anlaşılır.

Ve bunların 6,5 milyardan fazlası kentsel merkezlerde yaşıyor olacakken, günümüzdeki gibi bu insanların çoğu da sahil şeritleri ile olağanüstü havasal olayların görüleceği bölgelere yerleşecek. İşte o zaman mümkün olduğunca sağlam ve verimli altyapılara sahip olmak günümüzdekinden bile çok daha önemli hale gelecek.

Hülya Dagli

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz