Görünenden fazlası var

Günlük kullandığımız cihazları kanıksamış olsak da arkalarında son derece karmaşık teknolojiler yatıyor.

1.01.2013 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Görünenden fazlası var
Arabalar, telefonlar, su filtreleri ve işitme cihazları günlük hayatımızın vazgeçilmezleri arasında. Fakat biz kanıksamış olsak da, arkalarında son derece karmaşık teknolojiler yatıyor. Uçan kargo kapsülleri, kendi kendine gidebilen arabalar, el kol hareketleriyle kontrol edilebilen ekranlar ve bir cinayeti önceden görme ve dolayısıyla önleme yöntemi... Steven Spielberg, "Azınlık Raporu" isimli filmini yaparken bir gelecek bilimciler ekibinden tavsiye almıştı. 2054 vizyonuna işaret eden tavsiyeler arasında, işte bütün bunlar vardı. Günlük yaşantımızda 20-30 yıl sonrasında yaşanacakların John Underkoffler ya da MIT biliminsanlarının tanımladığı gibi mi olacağını yoksa Douglas Coupland'in 2001 yılında yazdığı X Kuşağı romanında belirttiği gibi mi olacağını bugünden bilmek zor. Ama ileri teknolojilerle ilgili olarak geleceğe yönelik tahminlerde bulunmak çok eski zamanlardan bu yana yapılan bir şey. Örneğin Mayalar kendi tapınaklarının duvarlarını uçan makinalara benzer motiflerle dekore etmişlerdi. Peki bu gibi öngörülerde bulunulmasının ardında yatan nedenler neler olabilir? İlerleme tutkusu mu, yeni bir şeylerin burunda tütmesi mi, yoksa sadece merak mı? Sakın insanlar için yaşamı daha iyi ve daha kolay bir hale getirme arzusu olmasın? Bugünlerde zamanımızdan kaynaklanan sorunlara yeni çözümler bulunması gerekiyor ve bu noktada insanoğlunun emrinde artık teknoloji var. Bunun bir örneği sağlık sektörüdür. Danışmanlık firması Bain & Company'den Dr. Norbert Hültenschmidt, "Bütün sağlık sistemleri bugün aynı sorunlarla yüzleşiyor, yani temel olarak artan refah seviyesi ve yaşlanan nüfusla tetiklenen hizmetlere olan talebin artmasıyla ve maliyetlerin şiddetle yükselmesiyle" diyor. Örneğin şeker hastalığı ve kanser artık sadece endüstrileşmiş uluslara has birer sorun olmaktan çıktı. Onların adına rakamları konuşturursak sadece bu hastalıklar yüzünden dünyada her yıl 36 milyon insan hayatını kaybetmekte. Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre, bu gibi ölümlerin yüzde 80'i artık gelişmekte olan ülkelerde ve yükselen piyasalarda gerçekleşiyor. Sağlık hizmetlerinin maliyetleri aynı zamanda giderek yaşlanan toplum yüzünden de artmakta. Alzheimer Hastalığı Uluslararası Örgütü (ADI), 2010 yılında bunamayla ilgili hastalıkların toplam maliyetinin 604 milyar dolar olduğunu bildiriyor. Peki bunun için ne yapılabilir?

Bir kere çoğu ülkenin kendi sağlık sistemlerinde köklü birer reform gerçekleştirmeleri şart. Bu arada maliyetlerin düşürülmesinde ve tedavilerin iyileştirilmesinde, örneğin kişiye özel bakım aracılığıyla teknolojik ilerlemelerde yardımcı olabilir. Bu konuda, ABD Başkanı Bill Clinton ile insan genlerinin şifrelerini ilk defa çözmeyi başaran iki araştırmacı Craig Venter ve Francis Collins'in birlikte bir basın konferansı düzenledikleri, 26 Haziran 2000 tarihi bir gündür. O günden bu yana kişiye özel sağlık hizmeti gibi önemli bir bilimsel hedefin kapıları da açılmış oldu. Böylesi bir sistemde önleyici veya etkili bir tedavinin mümkün olabilmesi için hastalıkların yeterince erken bir aşamada tamlanabilmesi amacıyla insanların genetik yapıları hakkındaki bilgiler ile erken teşhis yöntemleri bir arada değerlendirilebilecek. Bu gibi bir sistemin kurulmasıyla hastaların iyileşme ve hayatta kalma şansları artırılırken sağlık hizmetlerinin maliyetleri de ciddi oranlarda düşürülebilir. Bu, Siemens'in Dönüşümsel Biyoteknoloji projesindeki araştırmacıların başarmaya çalıştığı hedefin bire bir aynısı. Bu biliminsanları, Heidelberg Üniversitesi'ndeki ortaklarıyla birlikte çalışarak miyokardiyal hastalıklarından muzdarip insanların genlerini analiz eden özel bir yazılım geliştirdi.~
Hastalıkların erken safhada teşhis edilmesinde elbette başka yöntemler de var. Siemens Kurumsal Teknolojiler'den (CT) Dr. Maximilian Fleischer bugünlerde sadece kanseri değil, aynı zamanda dışarı verilen nefesten alınan numunelerden alerjileri ve enfeksiyonları da ortaya çıkaran sensörlerden faydalanan bir cihaz üzerinde çalışıyor. Bu arada diğer araştırmacılar da sadece bir cep telefonu ağırlığında olan ve hem amatör hem profesyonel sporcuların egzersiz yaparken ne kadar yağ yaktıklarını ölçen bir sensörle donatılmış başka bir cihaz üzerinde kafa yoruyor. İnsanların artıkçokdaha uzun süreler yaşayabildikleri bugün yadsınamaz bir gerçek ancak bu çok daha fazla sayıda insanın hastalanacağı anlamına da geliyor. Oysa yaşlanmanın mutlaka negatif bir deneyim olması gerekmiyor çünkü yarının yaşlıları kendi aralarında ağlar kurabilir, hareket halinde ve bağımsız yaşayabilirler. Bunu hedefleyen Siemens ve ortakları şu günlerde yaşlı insanların hayatlarını bağımsızca sürdürebilmelerine yardımcı olacak şekilde tasarlanmış destek sistemlerinin 3 aylık bir uygulama testini yapıyor. Bu teknolojinin içinde potansiyel acil durumları ve otomatik yardım çağrılarını algılayan oda sensörleriyle ışıkların veya pencerelerin açık kalması durumunda kullanıcıyı uyaran kol saatleri bulunuyor.
Bu teknolojiler halen geliştirilme aşamasındalar ancak hayatımızı kolaylaştıran diğerleri şimdiden mevcut. Örnekleri arasında ise hava tahmin sistemleri, mobil internet, trafik ve ulaşım bilgi sistemleri ve yeni nesil elektrikli ev aletleri sayılabilir. Bu gibi teknolojilerden oluşan liste kuşkusuz giderek daha da uzayacak. Örneğin Siemens bu aralar Alman eyaleti North Rhine Westphalia'daki ortaklarıyla birlikte evlerdeki elektrik arzını otomatikleştirecek akıllı bilgi ve iletişim teknolojilerinden faydalanmanın yollarını bulmak için saha deneyleri yapıyor. Diğer pek çok şeyin yanısıra bu sayede tüketicilerin elektrik maliyetleri de düşürülmüş olacak.

Almanya, Potsdam'daki Hasso Plattner Enstitüsü'nde yeni ve alışılmadık işlevsel kavramları araştıran Dr. Patrick Baudisch'e göre, akıllı telefonlar çok yakında mazide kalabilirler. Baudisch'in öngörüsüne göre, masaüstü bilgisayarlar ile mobil cihazlar öyle bir noktada birleşecekler ki artık yanımızda bir cep telefonu şeklinde ve işlevselliğinde sadece tek bir bilgisayar taşıyor olacağız. Bu aslında Baudisch'in incelediği çok sayıda gelişmeden sadece biri. Bir diğeri ise acil durumları tıpkı SmartSenior sistemindeki oda sensörlerinin yaptığı şekilde raporlayan "dokunmatik zemin" gibi yeni işletim arayüzleriyle ilgili. Bu arada diğer bir proje de herhangi bir doktorun desteğine gerek duymaksızın deri içinde kendiliğinden çalışabilen ve kalp atışlarını düzenleyen "pacemaker" denilen bir aygıt gibi vücudun içine nakledilen tıbbi cihazlara odaklanıyor. Bu gibi inovasyonların başarılı olmak için mümkün olduğunca kullanıcı dostu olmaları gerekiyor. Bu nedenle Siemens'deki araştırmacıların ilk öncelikleri kullanım kolaylığı. Avusturya, Viyana'daki Siemens Mobilite tesisinde çalışan Werner Chmelar ve ekibi, bu felsefeyi takip ederek Inspiro metro sistemi için yeni tutunma kolları geliştirdi. Bu tutacaklar, akla sürdürülebilirlik konseptini getirecek şekilde ağaç dalları gibi görünüyor. Üstelik değişik yüksekliklerde olduklarından her boydan insan tarafından da kolaylıkla kullanılabiliyor. Bu yeni metro aynı zamanda engellilerin erişimine de uygun olacak. Kendisi de görme özürlü olan Klaus-Peter Wegge, şu aralar çeşitli bileşenleri test ediyor ve daha da geliştirilmeleri için önerilerde bulunuyor. Siemens'deki uzmanlar da ayrıca çalışma ortamlarının ne kadar kullanıcı dostu olduklarını yakından inceliyor.~
Ayrıca bugünlerde, tren kondüktörlerinin nerede olursa olsun birbirleriyle gerçek zamanlı olarak iletişim kurmasını sağlayacak bir uygulama geliştirmekle meşguller. Bu sayede zamandan tasarruf edilmiş ve genel faaliyetler hızlandırılmış olacak. Akıllı telefonlar ve tablet PC'ler için geliştirilmiş benzer uygulamalar gelecekte, iş süreçlerinin çok daha etkinleştirilebileceği hastaneler ve endüstriyel tesisler gibi pek çok farklı yerde de muhtemelen yaygın bir şekilde kullanılıyor olacak.

Azla çok iş başarmak. Yaşamlarımızı kolaylaştıran teknolojiler gerçekten çok göz kamaştırıcı ancak ne yazık ki onlara dünyanın her yerindeki insanlar erişemiyor. Örneğin Hindistan'da yaşayan insanların yaklaşık yüzde 70'i bugün günde sadece 2 dolara geçiniyor. Temiz içme suyu, hijyenik sistemler ve elektrik gibi hizmetlerin olmamasının, bilhassa da kırsal kesimlerdeki yaşam koşulları üzerinde devasa bir etkisi var. Ancak her şeye rağmen yine de gelecekten ümit kesilmemesini gerektiren nedenler de yok değil. Siemens, Bombay'ın 130 kilometre kuzeyinde bir köy olan Amla'da 2012 yazında güneş enerjisi tesisleriyle su filtresi sistemleri kurmuştu. Burada yaşayan köylüler o günden bu yana günde 20 bin litre temiz su içmenin keyfini çıkarıyor ve artık en yakın kuyuya gitmek için yürüyerek uzun bir yolculuk yapmak zorunda kalmıyorlar. Hindistan genelinde halen günde yaklaşık bin 600 kişinin ölümünden sorumlu olan ishal gibi hastalık vakaları ise bu köyde tamamıyla ortadan kalkmış durumda. Amla sakinleri artık elektriğe ve aydınlatmaya da kavuştuklarından, çocukları geceleri de ders çalışabiliyor ve köyde eğitim seviyesi giderek yükseliyor. Proje yöneticisi Prashant Chandwadkar, bu projenin fevkalade önemli olduğuna inanıyor. "Bu teknolojilerden Hindistan'daki bütün köylerin dönüştürülmesinde benzer şekilde faydalanılabilir" diyor.

Bu gibi örnekler, insanlara faydalı teknolojilerin mutlaka "Azınlık Raporu" gibi sinema filmlerinde gösterildikleri kadar heyecan verici olmak zorunda olmadıklarını gösteriyor. Küçük ve ucuz çözümler de bir hayli yararlı olabilir. Bazen 1,5 metre uzunluğundaki bir su filtresi bile yaşamları pozitif yönde değiştirmeye yetebilir. İşte 300 Amla sakininin keşfettikleri de bu.

Hülya Dağlı

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz