Karbondioksit seviyesi yükseldikçe korkutucu hava olayları çoğalır

Prof. Peter Höppe "Olağanüstü hava koşulları yüzünden ortaya çıkan olayların sayısı son 30 yıl içinde yaklaşık üçe katlanmış durumda" diyor.

1.05.2014 23:27:340
Paylaş Tweet Paylaş
Karbondioksit seviyesi yükseldikçe korkutucu hava olayları çoğalır
59 yaşındaki Profesör Peter Höppe, üniversitede meteoroloji ve insan biyolojisi eğitimi aldı ve fizik bölümünde doktora yaptı. Prof. Höppe şu anda, dünyanın en büyük reasürans şirketi olan Munich Re Kurumsal İklim Merkezi Jeolojik Riskler Araştırmaları Bölümü'nün Başkanı olarak çalışıyor.

Daha öncesinde ise Münih'teki Ludwig Maximilian Üniversitesi'nin biyo-iklimbilimi, uygulamalı meteoroloji ve meslek ile çevre hekimliği alanlarında çeşitli pozisyonlarda çalışmıştı. Dr. Höppe aynı zamanda ABD'deki Yale Üniversitesi ile Avusturya, Viyana'daki Doğal Kaynaklar ve Yaşam Bilimleri Üniversitesi'nde de araştırmalar yürüttü. Ayrıca 2007 yılından bu yana Ba-varya Eyalet Hükümeti'nin Global Isınma Danışmanlık Kurulu üyeliğini de yürütüyor.

Son yıllarda ABD, Sandy ve Katrina gibi kasırgalarla vurulurken, Almanya da 2013 yılında yine şiddetli sel baskınlarına maruz kaldı. Acaba "yüzyılda bir olan" bu gibi olaylar artık daha sık yaşanır hale mi geldi? Yoksa sadece medya bunları eskisine kıyasla daha mı fazla gündeme getiriyor?

Höppe: Bugün gerek internet gerek sosyal medya aracılığıyla olağanüstü hava şartlarıyla ilgili çok daha fazla miktarda bilgiye erişilebileceği yadsınamaz bir gerçeklik. Nitekim sonuçta bizde bu gibi olayların çok daha sık yaşandığı gibi bir izlenim oluşuyor.

Ancak bir hayli hasara neden olan hava koşullarına bağlı olayların gerçekten artmakta olduğu da bir gerçek. Bizim global doğal felaketler ve neden oldukları hasarlarla ilgili veritabanımıza göre, olağanüstü hava koşulları yüzünden ortaya çıkan olayların sayısı son 30 yıl içinde yaklaşık üçe katlanmış durumda.

Özellikle dikkat çeken ise sel baskınlarındaki artış. Ayrıca kasırgalarda da büyük miktarlarda artışlar kaydedilmiş, 1980 yılından bu yana görülen kasırga sayısı yaklaşık yüzde 250 oranında artmış. Diğer taraftan, depremler, volkanik patlamalar ve tsunamiler gibi jeofiziksel olaylarda ise kayda değer boyutta ciddi bir artış yaşanmamış.~
Tüm bunları iklim değişikliğinin üstüne yıkabilir miyiz?
Höppe: Kategorik olarak hava şartlarına bağlı belirli bir olayın sadece iklim değişikliği yüzünden gerçekleştiğini söyleyemeyiz. Bununla birlikte, hava koşullarının son 30 yıldır sürekli değiştiğini söylemek de yanlış olmaz.

Bu gibi değişiklikler sadece doğal iklim döngüsüne veya en azından bizim bugüne kadar bildiğimiz herhangi bir döngüye işaret ederek açıklanamazlar. Bir başka ifadeyle, bugün burada insan eliyle neden olunan iklim değişikliğinin önemli bir rol oynadığının son derece güçlü göstergeleri var.

Kuşkusuz devreye giren başka faktörler de var. Bunların arasında hızlı nüfus artışı ile olağanüstü hava koşullarına sahip hassas bölgelere giden insan sayısında her geçen gün kaydedilen artış da bulunuyor. Ancak bu faktörleri hesaba katıyor olsanız bile, yine de elinizde sadece atmosferdeki değişikliklerle açıklanıla-bilecek olağanüstü hava olaylarındaki artış kalır.

Acaba atmosfer giderek daha fazla ısındığı için mi hava koşulları da giderek daha fazla istikrarsızlaşıyor?
Höppe: İklim değişikliği, ortalama global sıcaklıktaki değişiklik ile tanımlanır. Bizim görebildiğimiz kadarıyla yaşanan hasar temel olarak ısınan iklimin okyanusları da ısıtmasından kaynaklanıyor.

Mesela, Kuzey Kutbu Okyanusu'ndaki buz tabakaları yaz geldiğinde ciddi boyutlarda erirler. 2012 yılında ise bu buz örtüsü olağanüstü bir şekilde beklendiğinden çok daha az seviyede geri çekilmişti. Okyanus yüzeyindeki ısı değişiklikleri yüzünden buharlaşan su miktarı fevkalade artmıştı ve buharlaşan bu su aslında bizim global "hava makinemiz"in altının oyulmasını hızlandırıyordu.~
Bu sistemin bütününde artık daha fazla enerji var, çünkü buhar yoğunlaşıp bulutları oluşturduğunda kendi içindeki buharlaşma ısısını açığa çıkartır. İşte tropikal kasırgaları, şiddetli gök gürültülerini ve sağanak yağmurlarını tetikleyen de bu enerjidir.

Son 15 yıl içinde global ısınmadaki artışın durakladığına dair göstergeler var. Bu nasıl mümkün olabilir?
Höppe: Biz şu anda insanoğlunun neden olduğu bazı doğrusal artışlarla etkileşimde olan birkaç doğal iklim döngüsünün söz konusu olduğu karmaşık bir sistemle uğraşıyoruz. Bunun anlamı ise insan kaynaklı artışın farkedilebilir olmadığı veya global sıcaklıkların birkaç yıllık bir dönem boyunca aslında hafifçe düştüğü yinelemeli aşamaların varolduğu gerçeğidir.

Bazı durumlarda bu düşüşün sebebi insan kaynaklı etkilerdir. Örneğin, 1960'lar ile 1970'li yılların başlarındaki ortalama global sıcaklıktaki azalıştan, genellikle söz konusu dönemde yaşanan hava kirliliğindeki artış sorumlu tutulur. Avrupa ile Kuzey Amerika'nın üzerindeki sis, duman bulutu yüzünden güneş ışınlarının dünyaya gelmesi engellenmiş ve dolayısıyla hafif bir soğuma etkisi tetiklenmişti.

Bunun sonucunda pek çok ülkede çok daha sıkı çevre yasaları çıkarılmıştı ve hava kalitesi tekrar düzelmişti. Bir başka ifadeyle, sıcaklıktaki artış aslında hava kirliliğine neden olan parçacık emisyonu gibi diğer insan kaynaklı süreçlerin arkasına gizlenmişti.

Peki ya son 10 yıldır neler olup bitiyor?
Höppe: Global sıcaklık artık 1980'ler ve 1990'lardaki kadar hızlı şekilde artmıyor. Son on yılda orantısız sayıda La Niña olayıyla karşılaştık. La Niña ile onun zıddı koşul olan El Niño aslında Güney Pasifik'e has olgulardır, ancak onların dünyanın hemen her yeri üzerinde etkileri vardır.~
Bunlar okyanus yüzeylerini soğutan (La Niña) veya ısıtan (El Niño) suyla ilgili doğal dalgalanmalardır. La Niña yıllarında ortalama global sıcaklık hafifçe azalır. Ancak bir La Niña yılından diğerine geçildiğinde artışlar görülür. Geçen yıl gerçekten de bir rekor kırılarak en sıcak La Niña yıllarından biri yaşanmıştı.

Bir başka ifadeyle, bizim doğal iklim soğuma döngüleri ile insan kökenli artışın içiçe geçmiş ve gizlenmiş bir durumumuz var. Bu La Niña döngüsü sona erdiğinde, global sıcaklıkların tekrar artmaya başlayacağını görmeyi umabiliriz.

Yani kısaca bu okyanusların bizim havamız üzerinde çok önemli bir etkisi mi var?
Höppe: Evet. Bazı araştırmalar dünyadaki okyanusların son birkaç yıl içinde eskiden olduğundan çok daha fazla miktarda ısıyı içine çektiklerini gösteriyor. Bu durum ise insanoğlu tarafından üretilen enerji fazlasının bir kısmının okyanuslara akması anlamına geliyor.

Bu olay gerçekleşmeye devam ettiği müddetçe, bize şimdilik bir avantaj sunmaktadır, çünkü bu atmosferin o kadar da çabuk ısınmadığı ve global ısınmanın neden olduğu süreci yavaşlattığı anlamına gelmektedir. Ancak bu ısı halen sistemin içinde kalmaktadır, çünkü okyanuslarda muhafaza edilmektedir.

Sıcak su derinlerden yüzeye yükseldiğinde bu ısıyı atmosfere geri verecektir. Yani şimdilik zaman kazanıyoruz, ancak bu sürecin tamamını durdurmanın başka bir yolu da yok. Halen bu mesele etrafında bazı soru işaretleri var. İklim araştırmacıları, işin içine karmaşık etkileşimlerin girmesinin tüm teorilerini bir dereceye kadar belirsizleştirdiği-nin farkındalar.

Peki güneş ışınlarındaki dalgalanmaların sıcaklıklar üzerinde ciddi etkisi olabilir mi?
Höppe: Güneş ışınları, en kısası yaklaşık 11 yıl süren döngülere tabidirler. Biz şu anda güneş ışını faaliyetlerinin maksimum olduğu ama yine de çok zayıf kaldığı bir aşamadayız. Güneş döngülerinin ortalama global sıcaklık üzerindeki etkisi çok azdır. Belki 0.1 dereceden bile azından sorumludurlar.~
Gelecekte Sandy'e benzer kaç tane şiddetli sel baskını ve kasırga görmeyi bekleyebiliriz?
Höppe: Bunu tahmin etmek çok zor. Kuzey Amerika'da son 30 yılda birçok şeyin değiştiği çok net. Burası fevkalade büyük hasarlara yol açan olağanüstü hava olaylarında en fazla artışın yaşandığı kıta. Kuzey Amerika'da hasara neden olan hava olaylarının sayısı son 30 yıl içinde neredeyse beşe katlandı.

Bunların içinde, kar fırtınalarından orman yangınlarına, tornadolara, tropikal kasırgalara, sel baskınlarına ve kuraklıklara kadar her türlü aşırılığa rastlamak mümkün. Tornadolar yani kasırgalara ABD'de çok sık rastlanır çünkü burada Asya ve Avrupa'da olduğu gibi soğuk arktik hava ile sıcak tropikal hava kütlelerini birbirinden uzak tutan sıra dağlar yoktur. Bu yüzden Kuzey Amerika aslında değişikliklerin etkilerini en aşırı formlarda görebileceğiniz bir iklim değişikliği laboratuvarıdır.

Peki Avrupa ile Asya'da yaşayan insanların nelerden endişelenmesi gerekir?
Höppe: Güney Amerika'nın ardından olağanüstü hava olaylarındaki değişikliğin en az yaşandığı yer Avrupa oldu. Her ne kadar her ikisi de yoğun miktarlarda yağış alacak olsalar da, bu iki kıta özellikle sıcaklık dalgaları ve kuraklıklarda bir artışla yüzleşecekler.

Bu şimdiden çok aşikar. Yapılan bir araştırmada, önümüzdeki 30 yıl içinde eskiden “50 yılda bir olan" sel baskınlarının yerini “20 yılda bir olan" sel baskınlarının alacağı tespit edilmiş. Ayrıca yaz aylarında gökgürültülü fırtına faaliyetlerinde de artış göreceğiz.

Diğer kıtalarda ise iklim değişikliğinin tropikal kasırgalar üzerinde etkisi olacak, örneğin ABD'de-ki kasırgalar ve Asya'daki tayfunlar üzerinde. İklim değişikliği yüzünden bu kasırgaların daha şiddetli olacağına ve dolayısıyla havadaki su buharının üst seviyelerinden daha fazla enerji alacağına dair elde net göstergeler mevcut. Bu durum, bu tür olayların daha sık olacağı anlamına gelmemekle birlikte, bütün kasırgalar içinde çok şiddetli kasırgaların oranının artacağı anlamına gelir.~
Yüzyılın geri kalanı için öngörülen hasar hangi seviyelerde?
Höppe: Avrupa'da hasar yönetilebilir olarak kalmaya devam edecek. Sigortacılık sistemi bununla başa çıkabilir. Uzmanlar, Almanya'da yaz aylarında çıkan fırtınaların sebep olduğu hasarın maliyetinin gelecek 30 yıl içinde her yıl yüzde bir artarak yaklaşık yüzde 30 yükseleceğine inanıyor.

İklim koşullarının zaten kararsız olduğu bölgelerde ise durum çok daha farklı olacak. Örneğin, Hindistan'da iklim değişikliğinin musonların doğasını kökten değiştirebileceğine dair bazı endişeler var. Daha açık söylemek gerekirse, musonların çok daha şiddetlenmesi veya hiç olmaması durumunda ortaya devasa felaketler çıkabilir.

İngiliz ekonomist Lord Nicholas Stern, iklim değişikliğiyle mücadele etmek için ciddi önlemler almadığımız takdirde olağanüstü hava olaylarının neden olduğu global hasarın maliyetinin, bu yüzyılın sonuna kadar gayri safi dünya hasılasının yüzde 20'sine çıkabileceğini öngörüyor.

Şu anda bu önlemleri alıyormuş gibi de görünmüyoruz. Bundan da en büyük zararı gelişmekte olan ülkelerde yaşayan insanlar görüyor, çünkü iklim koşulları bu ülkelerin çoğunda daha şimdiden normalin ötesinde.

Bu yüzden küçücük değişiklikler bile onların nüfuslarının tamamını tehdit eder hale gelebilir. Bunun dışında, bu ülkelerde yaşayan insanların elinde gerekli ayarlamaları yapabilecekleri araçlar da yok. Bizim kurmuş olduğumuz Münih İklim Güvenliği Girişimi (MCII), iklim müzakerelerinin sigortacılık çözümleri kısmıyla ilgileniyor ve bu gibi çözümlerle gelişmekte olan ülkelerin gerekli ayarlamaları yapmalarına yardımcı olunabilir.

Daha iyi hazırlanmak için etkilenen bölgeler daha başka neler yapabilirler?
Höppe: Yarın hemen en kararlı iklim koruma önlemleri alınmaya başlanmış olsa bile, geldiğimiz bu noktada iklim değişikliğini engellememiz mümkün olmayabilir. Bu süreci ancak yavaş latabilirvegörmeyiumduğumuz değişikliklere karşı uyum sağlayabiliriz. Mesela, sel baskınından korunma önlemleri bazında halen yapılacak çok şey var.~
Aynı zamanda sıcaklık dalgası uyarı sistemleri kurmamız ve hastaneler ile yaşlılar yurdu gibi yerlerde bina yönetimi ve havalandırma sistemlerine de yatırım yapmamız gerekli. Avrupa'da 2003 yılındaki şiddetli sıcaklık dalgası sırasında 70 bin civarında insanın öldüğünü unutmayalım.

ABD'nin bina yönetmeliklerini kasırgalarda daha iyi korunma sunmalarını sağlayacak şekilde sıkılaştırması gerekiyor. Ayrıca insanların aslında tampon bölgeler kurulması gereken yerler olan okyanus kıyılarında evler inşa etmekten caydırılmaları da şart.

Şimdi uyuyakalıp 50 yıl sonra uyansaydım ve global ısınma aynı hızıyla devam etseydi 2063 yılında karşımda nasıl bir dünya bulurdum?
Höppe: Eğer uyandığınız yer Almanya olsaydı, isteyebileceğiniz ilk şey bir klima olurdu çünkü 2003 Temmuz'undaki aşırı sıcaklık dalgaları 2063'te Avrupa'nın her yerinde normal karşılanıyor olacak. 2003 Temmuz'un-daki sıcaklık dağılımı eskiden yaklaşık her 500 yılda bir olan havasal bir olaydı.

Ancak mevcut iklim modellerinde, 2003'teki gibi bir yaz mevsimi yaşanması olasılığı o kadar yüksek ki içinde bulunduğumuz yüzyılın ortasına gelindiğinde her iki veya üç yılda bir bu durumun yeniden yaşanmasını bekleyebiliriz.

İklim değişikliği yüzünden tarımsal faaliyetlerin daha şimdiden zorlaştığı güneydeki bölgelerde ise işler daha da kötüye gidebilir. Eğer bu bölgelerde de hiç birşey yapılmazsa, uzun vadede buradaki insanların yaşamları tehlike altına girebilir ve çok sayıda insan göç etmek zorunda kalabilir.

Bu durumda kaçınılmaz bir şekilde yaşam kalitesinin göreceli olarak daha iyi olduğu yerlere yöneleceklerdir. Sonuçta ise göç ettikleri bölgelerde politik gerilimler ve güvenlik sorunları çıkmasına neden olacaklardır.~

Tahıl üretimi ABD'den Kanada'ya doğru kaydıkça gıda üretimi de önemli bir sorun halini alacaktır. Rusya iklim değişikliğinden büyük ölçüde kazançlı çıkabilir. Fevkalade soğuk olduğu için günümüzde çoğu tarım alanı olarak kullanılmayan uçsuz bucaksız arazileri sayesinde Rusya “dünyanın tahıl ambarı" haline gelebilir.

Bir Florian Martini röportajı

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz