Moleküler Ekonomi Neler Getirecek

"Blur" Adlı Kitabın Yazarı Christopher Meyer    Christopher Meyer, “Blur” adlı kitabıyla yönetim dünyasında yankı uyandırmıştı. Şimdi ise “It’s Alive” kitabında “Moleküler Ekonomi” konsep...

1.07.2003 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
"Blur" Adlı Kitabın Yazarı Christopher Meyer  
 
Christopher Meyer, “Blur” adlı kitabıyla yönetim dünyasında yankı uyandırmıştı. Şimdi ise “It’s Alive” kitabında “Moleküler Ekonomi” konseptini ortaya atıyor. Maddelerin moleküler ölçekte yönetilmesinin, sektör ve organizasyonların yapısını değiştireceğini ileri sürüyor. Ona göre, yaşam tekrar formüle edilip, üretimden yönetime, bütün süreçler yeniden tanımlanacak. Üstelik gelecek, işletme kitaplarındaki gibi şekillenmeyecek. Meyer, “Belki de Matrix filmindekiler gerçek olacak” diye konuşuyor.  
 
Geçtiğimiz yıllarda “Blur” isimli kitabıyla yönetim dünyasına damgasını vuran Christopher Meyer, “It’s Alive” isimli yeni kitabında maddelerin moleküler ölçekte yönetilmesinin, gelecekte insanlığı farklı boyuta taşıyabileceğini söylüyor. “Moleküler ekonominin oluşumu bize her türlü süreci izleme imkanı tanıyacak. Bu da bizim yaşamın nasıl bir şey olduğuna dair düşüncemizi değiştirecek” diyen Meyer, bu durumun ekonomi ve iş yaşamı için bir devrim niteliği taşıdığını söylüyor.  
 
Moleküler ekonominin etkilerinin günümüzde de hissedilmeye başladığını belirten Meyer, “Kitapta da bu süreçlerden faydalanan firma örneklerine yer verdik. Gelecek, işletme kitaplarında yazıldığı gibi şekillenmeyecek. Artık şirket stratejileri, organizasyonlar ve insan gücü farklı dinamiklerin etkisinde” diyor.    
 
Christopher Meyer ile yeni kitabı ve onu kapsayan iş yaşamına dair düşünceleri hakkında konuştuk:  
 
Kitabınızda moleküler bilimin, laboratuarlardan iş dünyasına taşındığından bahsediyorsunuz. Bu transformasyon sizce en fazla hangi sektörlerde hissediliyor?  
 
Aslında bütün sektörlerin bu bilimden etkilendiğini söyleyebiliriz. Yine de bu sektörlerin her birinin bir etkileniş sırası ve şiddeti var. Kitapta sektörleri kırmızı, yeşil ve beyaz sektörler olarak ayırdık. Kırmızı sektörler, sağlık ve eczacılığı kapsıyor. Yeşil sektörler de tarım ve zirai, beyaz sektörlerde ise diğer alanlar yer alıyor. Kırmızı ve yeşil sektörler bu ekonomiden ilk önce etkilenenler. Sonuçta, sağlık sektörü eskiden beri biyolojik ve kimyasal buluş  teknikleriyle gelişiyordu. Bu bilimler sayesinde ilaçlar bulunuyor, üretim gerçekleştiriliyordu. İnsanlar ilk defa bakterileri bulup bunları kullanarak ilaç yapmaya başladığında, işi laboratuar dışına taşımış oldular zaten.  
 
Çiftçiler ise bitkilerin organizmalarında yüzyıllardır değişiklikler yapıyor. Bu işin Türkiye’de de çok sıklıkla yapıldığını biliyoruz. Bu alanda değişen tek durum, artık tohumların bilimsel teknikler kullanılarak yetiştirilmesi. Bu da ekolojik yönetimi işin içine katıyor. Fakat bu alanda asıl büyük hamle teknolojinin işin içine girmesiyle gerçekleşti.  
 
Maddenin moleküler ölçekte kontrol edilebilmesi de maddesel kaynakları kullanan her sektörü etkiliyor. Burada da beyaz sektörler işin içine giriyor. Elektronikte yaşanan her gelişmenin bilgiyi kullanan sektörleri etkilemesi gibi, maddenin tam anlamıyla kontrol edilmesi de diğer sektörlere fayda sağlıyor. Moleküllerde hakimiyet sağlanması, iş süreçlerini kolaylaştırıcı bir etken. Örneğin, bir plastik firması ürettiği maddenin yapısını iyi analiz edebilirse, bu durum üretim sürecinde harcanan enerjiye de olumlu yansıyacaktır. Üretimdeki atıl kapasite azalacak, bu da otomatik olarak maliyetlerin düşmesini sağlayacaktır.  
 
Biyolojik buluşlardan faydalanmış ve değer elde etmiş firma örnekleri var mı?  
 
Bizim kitapta kullandığımız en ilginç örneklerden bir tanesi John Deere şirketi. Dünya çapında isimleri Deere&Company olarak da geçiyor. Şirketin Türkiye’de de operasyonları var. Deere, dünyada 11 ülkede 37 bin çalışanı ile tarımsal ekipmanlar, iş ve ticari makine üretimi gerçekleştiriyor.  
 
Şirket kendi fabrikalarında bir program oturtmak için, bir algoritma kullanıyor. Firmanın faaliyetleri arasında soylu atlar elde etmek var. İyi cins bir at elde etmenin yolu, iki iyi cins hayvanın çiftleştirilmesi olarak bilinir. Bunu moleküler seviyede yaparsanız da iki atın genetik kodlarını birleştirmiş olursunuz.  
 
Deere’ın yaptığı da kendi döl çiftliklerinden oluşan fabrikalarda bunu hayata geçirmekti. Farklı tipte birçok çiftlikleri olduğu için de verimli bir program hazırlamaları gerekiyordu. Bu nedenle şirket pek çok doğrusal program kullandı, farklı modeller denedi. Yine de sonuçlar pek de istenildiği gibi olmadı. Bu nedenle şirket atların kalıtımsal özelliklerine güvenen programlara yöneldi. Böylece yaklaşık olarak bine yakın rasgele program hazırlandı. Bu programlara göre çiftleştirmeler gerçekleştirildi. Daha sonra ise bir simulator yardımıyla hangi programın daha iyi sonuç verdiği ölçüldü. Şu anda da bu sistemle atları çiftleştirmeye devam ediyorlar. Her gece 4 bin program hayata geçiriliyor. Aslında şirketin yaptığı tek şey, doğanın doğal metodunu, biyolojik metotlarla geliştirerek kendi operasyonlarını yürütmekten ibaret.  
 
Kitabınızda bahsettiğiniz moleküler ekonominin temelleri neye dayanıyor?  
 
Bu ekonominin temellerine bakmak için evrimin işleyişini anlamak gerekiyor. İşleyişin temelinde şahıs organizasyonu yatıyor. Bu organizasyonlar bireysel temsilcilere çalışma olanağı sunuyor. Bu kişiler kendi inisiyatiflerini kullanabilen ve kendilerini organize edebilen insanlardan oluşuyor. İkinci olarak da bu ekonomiyi verdiğim Deere örneğinde olduğu gibi, yeniden formülize etmek önemli. Günümüzde insanlar farklı pek çok düşüncenin birleştirilmesiyle karar vermek zorunda. Bu nedenle şirketler kendi iş süreci içinde farklı uzmanlık alanlarındaki firmalarla çalışıyor.  
 
Hassas konu ise üçüncü nokta. Doğada da olduğu gibi değerlinin, daha az değerliden ayrılması gerekiyor. Son olarak da bu ekonomide adaptasyon, inşa etmekten daha önemli.  
 
Çözümleri üst seviyede bulmaktan çok, alt seviyedeki insanların etkileşimini sağlamak gerekiyor. Böylece zaten sorunun ne olduğu ortaya çıkar. Sorunun ne olduğunu tahmin edip buna göre bir sonuç çıkartmak yararlı değil. Şirketin her seviyesinde adaptasyon süresinin geçmesine izin verilmeli ve sorunlar etkin iletişimle halledilmeli.  
 
Kitabınızda da adaptasyon yönetiminden önemle bahsediyorsunuz. Tam olarak bu yönetim neleri içeriyor? Bu yönetimle iş yaşamında neler değişecek?  
 
Bu yönetim sayesinde insanlar işlerini yürütmek için, daha az külfete katlanacaklar. İnsanların  
görevlerinde bir azalma yaşanacak. Sezgisel sorumluluk, öğrenme ve adaptasyon kavramları  
önem kazanacak. Eskinin fiziksel çalışması yerini entelektüel çalışmaya bırakacak.  
 
Zaten şu anda da değişimin yaşandığını görüyoruz. Entelektüel kapasitede otomasyon sağlandığında da insanlar sadece bir sorun ortaya çıktığında bu sorunu hızlı çözmek için, çalışmalar yapacak. Bunun yanında, fırsatlara göre şirketin şekillendirilmesi önemli bir hal alacak. Değişimlere anında cevap verebilen bir sistemin oturtulması gerekecek. Adaptasyon kabiliyeti yüksek şirketler başarılı olacak. Organizasyon analojisi olarak duruma bakarsak da, öğrenerek adapte olabilen mekanizmalar oluşacak.  
 
İş dünyası dışında moleküler ekonominin hangi alanlarda büyük etkisi olacağını düşünüyorsunuz?  
 
Biz kitapta iş dünyasının üstünde çok fazla durduk, çünkü bunun çok daha önemli olduğunu düşünüyorduk. Fakat diğer alanlara da moleküler gelişmenin etkisi olacağı kesin. Örneğin, insanların sağlık konusuna bakış açısı bu gelişmeler sayesinde değişecek. İlerde bir kişiye iğne yapmadan, kan almadan da vücutlarında ne tür sorunlar olduğunu anlamak mümkün hale gelecek. Burada anlatmaya çalıştığım, kimyasal bilgilerin dijital bilgiye dönüştürüleceği. Bir kişinin doğduğu andan itibaren vücudunda meydana gelen her türlü kimyasal değişimin kaydedilmesinden bahsediyorum. Bu dijital bilginin sürekli olarak izlenebilen bir bilgi olduğunu düşünün. Bu durum sağlık sektörünü hastalıklarla uğraşan bir bilim olmaktan çıkarıp, başlangıçta iyileştirmeyle ilgili bir sektöre dönüştürecek. Bu nedenle insanlar sağlıklıyken sürekli izlenecek. Sağlık sektörü ve insan yaşamı da bu gelişmelerden etkilenecek. Yaşam kalitesi artacak. Moleküler gelişmenin, iş süreçlerinde maliyetlere de olumlu yansıması olacak.  
 
Biraz da filozofik açıdan olaya bakarsak, her türlü maddenin moleküler seviyede yönetiminin insanlara geçmesi büyük bir devrim olabilir. Biyolojik kodları, dijital kodlara çevirmeyi başardığımız an hayatın aslında ne olduğunu ya da olmadığını anlayabileceğiz. Sonuçta molekül sadece bir araç burada. Fakat moleküler ekonominin oluşumu bize her türlü süreci izleme imkanı tanıyacak. Bu da bizim yaşamın nasıl bir şey olduğuna dair düşüncemizi değiştirecek. Aslında bunu sanat dallarında görmeye başladık bile. Matrix ya da Gattaca gibi, filmlere bakacak olursanız, bu fikirlerin nasıl hayata geçebileceğini anlarsınız. Sonuçta bu filmlerde kodlardan, DNA’ların öneminden bahsediliyor. İnsanların doğdukları anda DNA yapılarına bakılarak ne kadar şiddete eğilimli oldukları, ileriki hayatlarındaki sağlık problemleri ve yaşam süreleri belirlenebiliyor. Bunlar şu anda filmlerde olsa da ilerde hayatımızda da olmayacağı anlamına gelmiyor. Söylemeye çalıştığım, hayatın aslında ne ile ilgili olduğu yeniden şekillenecek.  
 
Kitabınızla ulaşmayı amaçladığınız kitle hakkında bilgi verebilir misiniz?  
 
İki tip okur profiline yönelmek istiyoruz. Umarım bunu da başarırız. İlki genel okuyucu kitlesi olarak nitelendirebileceğim, bu konudaki yazıları seven kişiler. Kitapta bilimden ve bilimin dünyayı nasıl değiştirdiğinden bahsediliyor. Bu nedenle kitabın ilk kısmında biyolojik ve bilgi teknolojilerindeki şaşırtıcı gelişmelerden söz ediyoruz. İkinci yarısında da iş dünyasında neler olup bittiğiyle yakından ilgili okuyucuları hedefledik. Bu oldukça geniş bir kitle. Bu kitle içinde yeni değişimlere ilgi duyan yöneticiler, danışmanlar, biyoteknoloji, sağlık ve ilgili bilimsel alanlarda çalışan kişiler, ekonomistler, gelecek trendleri hakkında bilgi sahibi olmak isteyen girişimciler var. Kitapta genel olarak yönetim prensiplerinde ve iş stratejilerindeki değişimi örnekleriyle birlikte anlatıyoruz. Bu konularla ilgilenen herkes için ilginç bir kitap olacağını düşünüyorum.  
 
EKONOMİK DÖNEMLER NASIL AYRILIYOR?  
 
Ekonomik gelişimi belirli dönemlere ayırıyorsunuz. Ekonomik gelişmeleri tetikleyen büyük buluşlar ya da olaylar nelerdi?  
 
ELEKTRİĞİN GELİŞİMİ
 
 
Biz ekonominin dört bölüme ayrıldığını düşünüyoruz. Bunu bilim, teknoloji, iş ve organizasyonlarda değişim olarak adlandırıyoruz. Endüstriyel devrimi tetikleyen olaylar 19 yy’da meydana geldi. Maxwell Denklemi ile elektrik ve manyetik alanındaki gelişmeler bu devrimi tetikledi. Bunu takiben aerodinamik alanında da pek çok gelişme yaşandı. Sonuçta o günlerde yaşanan fiziksel değişimler, enerji alanında pek çok olayın keşfine sebep oldu. Elektrik, ısı enerjisi konusunda pek çok gelişmeler gerçekleşti.  
 
İŞ YAPIŞ BİÇİMİ DEĞİŞTİ  
 
Daha sonra insanların bilimi laboratuarların dışına aldıklarını görüyoruz. Bunu bilimden yeni teknolojiler üretebilmek için yaptılar. Bu teknolojiler ise, o dönemde sadece elektrik araçlarını, çelik ve demiryolu endüstrisini kapsadı. Bu teknolojiler ekonomi içinde belirli sektörlere etkide bulunduğu için de iş yapış biçimleri değişime uğradı.  
 
ENERJİ KULLANIMI ARTIK FARKLI  
 
Ekonomi döngüsünün üçüncü sürecinde ise enerjinin kullanımındaki farklılık karşımıza çıkıyor. Her firma enerjisini kullanma şeklini değiştirdi. Örneğin, önceden insanlar buzu sarkaçtan keserlerdi ve onu atlarla ya da vagonlarla taşırlardı. Şu anda ise gelişimle beraber buzdolabı üretip bunu TIR’larla taşımaya başladılar. Dolayısıyla enerji farklı şekilde kullanılmaya başlandı.  
 
TEKNOLOJİ İHTİYACI  
 
Son olarak da organizasyon seviyesinde değişim yaşandı. Ekonominin daha verimli yönlendirilmesi için bu değişim şarttı. Organizasyonların bu verimi yakalayabilmesi için ise teknolojiye ihtiyaçları vardı. Aynı zamanda yeni teknolojiyle barışık bir model oluşturmak da gerekiyordu. Teknolojinin devreye girmesi bu anlamda pazarın genişlemesine neden oldu. Artık şirketler daha büyük pazarlara üretim yapabilir hale geldi. Bunun yanında firmalarda çalışan sayısında da bir artış oluştu. Bu değişimlerin her biri organizasyonları yeni bir forma soktu. Bunu tetikleyen etken ise teknolojiydi.  
 
OLAYIN BAŞINDAYIZ  
 
Aynı olay bilgi çağı diye adlandırdığımız bu dönemde de gerçekleşti. Bilimde ve teknolojideki değişimler iş süreçleriyle entegre edilmeye başlandı. Bu etkinin hala sürdüğünü söyleyebiliriz.  
 
İleri teknoloji ve buluşların iş hayatında etkin kullanımı pek çok süreci değiştirdi. Yine de ben bu anlamda olayın başında olduğumuzu düşünüyorum. Sonuçta bilgi teknolojisi kullanımı için de bir adaptasyon gerekiyor. Bu adaptasyonu tamamladıkları zaman şirketler asıl değişime maruz kalacaklar.  
 
ADAPTASYON YÖNTEMİNDE BAŞARI ÖRNEKLERİ  
 
Adaptasyon yönetimini başarıyla uygulayan firma örnekleri var mı? Bu yönetim sistemi şirketlerin stratejilerine nasıl yansıyor?  
 
HÜCRESEL HAREKET
 
 
Bizim kitapta da bahsettiğimiz Maxygen bu tür firmalara iyi bir örnek teşkil ediyor. Şirket stratejisinin çok yüksek oranda adaptasyona dayalı olduğunu söylemek mümkün. Şirket yönetimi ve departmanları kendisini organizasyonun birer hücresi olarak görüyor. Hücreler bilindiği gibi, çok farklı yönlere gidebilirler. Bu firmada da şirket içinde her departman farklı noktaları görebiliyor ve gösterebiliyor. Buna bir organizma olarak baksaydık firmanın kendisini sürekli bölerek yenilediğini görebilecektik. Firmanın yönetimi de pazar içinde firmaların tipik davranışı olan sürekli büyüme stratejisini izlemiyor. Kendini bir organizma gibi bölerek büyüme yolunu seçiyorlar. Bu bölünmeyi başarıyla gerçekleştirmek için ise firmanın yüksek adaptasyon yeteneğine sahip olması gerekiyor.  
 
PAZARI ANALİZ ETMEK  
 
BP’de günümüzde adaptasyon yönetimini uygulamış önemli bir örnek. Şirketin stratejisi de buna dayanıyor zaten. BP’nin CEO’su John Brown pazarı izledikten sonra, değişime adapte olabilmek için bir süre beklemek gerektiğini düşünüyor. Daha sonra hızlı cevap verebilmek için, bütün sorunları anlamış bir yapı ile ilerleneceğine inanıyor. Firmanın stratejinin en önemli amacı ise pazarın farklı tepkilerine cevap verebilecek bir kapasite yaratmak. Açık söylemek gerekirse bu benim işletme okullarında öğrendiğim stratejilerden oldukça farklı. Yararlı olduğu da şirketin başarısından gözüküyor zaten.  
 
KONTROLLÜ MODEL  
 
Operasyonel olarak baktığımızda da Meksika’da faaliyet gösteren Cemex iyi bir örnek. Bu şirket modelini değiştirerek pazarın zor koşullarına kendini anında adapte etti. Faaliyet alanı asfalt beton olan firma, çimento TIR’larını işin yapılacağı yere doğru kendisi yönlendiriyordu.  
 
Meksika gibi trafik sorunu olan bir ülkede bunun pek çok riski vardı. Bu nedenle şirket duruma uygun yeni bir model geliştirdi. Farklı lokasyonlarda taksiciler gibi sürekli gezen tırlar oluşturdu. Müşteriden talep gelmesi halinde de, en yakın TIR’ı o yöne doğru yönlendirdi. Bu sayede şirket, sezgi ve cevap verebilme yeteneğini planlı ve kontrollü bir modele çevirerek, önemli bir sorunu çözmüş oldu.  
 
 
 
 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz