Tüpte zaman yolculuğu

Dünyanın ilk metrosu bundan 150 yıl önce Londra'da hizmete girmişti. Bugün yılda 1,2 milyar insan taşıyor ve artık sınırlarının sonuna dayanmış durumda.

1.09.2013 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Tüpte zaman yolculuğu
Dünyanın ilk metrosu bundan 150 yıl önce Londra'da hizmete girmişti. Bugün yılda 1,2 milyar insan taşıyor ve artık sınırlarının sonuna dayanmış durumda. Yardımına ise yine Siemens koşuyor. Sekiz platformu, 470 kamerası, düzinelerce asansörü ve her gün taşıdığı 200.000 yolcusuyla, Londra'daki King's Cross St. Pancras istasyonu bütün Avrupa'da en fazla girip çıkılan metro istasyonlarından biri. Bu istasyonun kumanda merkezinde çalışan Emlyn Ragbirsingh'in işi ise, her şeyin sorunsuzca çalışmasını sağlamak. Siemens'in BT sistemleri sayesinde istasyonun herhangi bir kavşağını kapatmak, yerleşim planlarını incelemek veya izleme kameralarından görüntülere bakmak için Ragbirsingh'in tek yapması gereken bilgisayarının faresini tıklamak oluyor. Bu size bir bilgisayar oyunuymuş gibi görünebilir, ancak aslında bir gerçeklik. Örneğin bir kabin görevlisi az önce kablosuz iletişimle bir kadın yolcunun ayağının takılıp düştüğünü rapor etti. Ragbirsingh anında meslektaşlarından birini bu kadın yolcuya yardımcı olması için oraya gönderiyor. Kısa süre sonra asansörlerden biri bozuluyorve servis teknisyenlerinden biri acilen duruma müdahale ediyor. Ragbirsingh, "İşe geldiğimde o gün nelerle karşılacağımı asla tahmin bile edemem. Bazen vardiyamın ilk yedi saati boyunca hemen hemen hiçbir şey olmaz, ancak son 15 dakika içinde bu yeraltı hattının tamamı bir anda durabilir" diyor.

Metro, Londralılar'ın deyimiyle 'Tüp' artık hiç bozulmasa bile daha şimdiden sınırlarına dayanmış durumda. 2012 yılında toplamda 1,2 milyardan fazla yolcu taşımıştı. Böylesi bir senaryonun 1863 yılında yani dünyanın ilk metro hattının buharlı lokomotiflerle birlikte hizmete girdiği zaman hayal edilmesi bile mümkün değildi. Bu ağ izleyen yıllarda dikkatle genişletildi ve şu anda Şangay'ın ardından dünyanın ikinci en uzun hattı olma özelliğini taşıyor. Bu modernleşme süreci elbette adım adım gerçekleştirildi. İlk elektrikli trenler burada 19. yüzyılın sonlarında hizmete girmeye başladı.

Siemens şasileri birkaç yıl öncesinden beri bu modern araçların içinde kullanılıyorlar. Ancak tüm bu modernizasyonlara rağmen, bu Tüp dar koridorları ve keskin virajları olan labirent görüntüsüyle Viktorya döneminden kalma mimari bir başarı olarak kalmaya devam ediyor. Aslında 1926 yılında Edgware Road istasyonunda kurulan sinyalizasyon sistemi halen kullanılmakta. Bu Tüp'te yüzleşilen sorunlardan biri de onlarca yıllık dönemler boyunca burada çok sayıda birbirinden farklı gözleme ve kontol sistemlerinin kurulmuş olması ve şimdi onların birbirlerine uyumlu hale getirilmeleri gerekiyor.~
Bu yüzden London Underground, Victoria Hattı'nın tamamındaki gözleme ve kontrol sistemlerini tek kumanda merkezi altında entegre etmesi için Siemens'i görevlendirdi. King's Cross St. Pancras'da kurulan BT çözümleri artık Emlyn Ragbirsingh'in mesaisini daha kolay tamamlamasını sağlıyor. Bu çözüm ile birbirinden farklı 13 gözleme ve kontrol sistemi, kullanımı son derece kolay tek bir arayüz ile yönetilebiliyor. Yaklaşık 12,000 çalışanı olan London Underground'un CEO'su Howard Collins, "Bu istasyonun aydınlatması, hava pompaları, görüntü panoları, yangın alarmları, yolcu yardım noktaları yani kısacası güvenilir şekilde faaliyet gösterilmesi için gerek duyulan her şey artık çok daha hızlı şekilde yapılabiliyor" diyor. Collins bu sabah istasyonda çalışanları rutin işleri sırasında izlemek için King's Cross'a geldi. Büyük bir gururla, "Bu Tüp içinde yapılması gereken neredeyse her işi ben de yaptım" diyor. Diğer işlerin yanı sıra Collins aynı zamanda bilet gişelerinde de çalıştı, platformda anonslar da yaptı ve hatta trenleri bile kendisi çalıştırdı.

Daha fazla tünel. Son birkaç onyıllık dönemde burada verilen hizmetin kalitesi gerçekten çok arttırıldı. Ve Collins'in ekibi onu aynı zamanda çok daha güvenilir hale getirmek için de ellerinden geleni yapıyor. Collins geçmiş günleri yad ederek, "Ben burada çalışmaya 1977 yılında başlamıştım. O zamanlar hala II. Dünya Savaşı'ndan kalma trenleri kullanırdık ve yoğun Kuzey Hattı'nda çalışan her üç tren yolculuğundan birinin iptal edilmesini kimse yadırgamazdı" diyor. O zamanlar bu Tüp yılda yaklaşık "sadece" 500 milyon insanı taşıyabiliyordu. Ardından 1987 yılında King's Cross istasyonundaki ahşap bir asansörün yanması ve 31 ölüme yol açmasıyla asıl felaket gerçek yüzünü göstermiş oldu. Collins, "Bu olay herkes için muazzam bir uyarı olmuştu" diyor.

O günden buyana buTüp'te çok şey değişti. Şu günlerde platformları genişletiliyor ve yeni tüneller inşa ediliyor. Örneğin 15 milyar Pound'a malolacak 21 kilometre uzunluğundaki Crossrail Tüneli sayesinde banliyö trenleri şehrin altından bir uçtan diğe uca kadar gidebilecekler. Bu yeni hattın 2018 yılında hizmete girmesi planlanıyor. Sorunsuzca çalışabilmesi için ise sinyalizasyon ve kumanda sistemleri Siemens'e emanet.

Crossrail Tüneli ile Londra'nın demiryolu taşımacılığı kapasitesi bu tünel açıldığında yaklaşık yüzde 10 artmış olacak. Bu arada Collins de mevcut hatlarda daha fazla sayıda yolcu taşıyabilmek için günlük faaliyetlerde ne gibi iyileştirmeler yapılabileceğine kafa yorup duruyor. Bu gibi iyileştirmeler ile bu Tüp'ün kapasitesinin yüzde 30 civarında arttırılabileceği tahmin ediliyor. Collins, "Elimizdeki kapasiteyi çok daha verimli kullanmalıyız.~
Bunu ise örneğin teknoloji harikası sinyalizasyon sistemleri eklemek veya trenlerin hızını arttırmak gibi mevcut hatları takviye ederek başarabiliriz" diyor. Derin metro hatlarında 3.000'den fazla eski vagon 2023 yılına kadar yenileriyle değiştirilecekler ve ilk ihale çağrısı 2014 yılında yapılacak. Siemens'de Friedrich Timmer ve ekibi şu sıralar harıl harıl geleceğin Londra yeraltı trenleri konsepti hakkında çalışıyorlar. Timmer, "Derin bir metro vagonunun sadece dayanıklı değil ama aynı zamanda hafif de olması gerekir" diyor. Bu Tüp, mevcut talebin yüzde 2,8'ini oluşturarak tek başına zaten Londra'nın en büyük elektrik tüketicisi. Timmer, "Sürüş sistemleri, vagon alt düzenekleri, iv-melenme özellikleri yani Londra Tüp ağındaki her şeyin aynı hizada durmaları sağlanmalı ve hassaslıkla optimize edilmeleri gerekiyor" diyor. Onun asıl amacı bu Tüp'teki araçların enerji verimliliklerini yaklaşık yüzde 20 oranında daha arttırmak ve yolcu kapasitesini de yüzde on civarında yükseltmek.

Collins, King's Cross'u ziyaret ettikten sonra Victoria Hattı'nı kullanarak Westminster'daki ofisine geri dönüyor. Geçtiğimiz günlerde Collins, bizzat Kraliçe tarafından İngiliz Kraliyet Onur Nişanı ile ödüllendirilmişti ve hepsini tekertekertanıdığı istasyon personeli kendisini tebrik etmişti. Her ne kadar aldığı bu ödülden dolayı mutluluktan havalara uçsa da, "ben onlardan biriyim ve kendimi sadece bu Tüp'ün içinde olduğum zaman iyi hissediyorum" demekten geri kalmıyor. İşte bu yüzden yılda en az bir kere bu Tüp'teki platformlardan birine gidiyor ve eline mikrofonu alıp çeşitli anonslar yapıyor. Meşhur İskoç ekonomist Adam Smith, bir demiryolu yüzde 5 demirden ve yüzde 95 insandan ibarettir derken muhtemelen çok haklıymış.
Andreas Kleinschmidt

Tasarruf: Tüp’ün (metro) verimliliğinin arttırılmasına yardımcı oluyor
Londra'da toplu taşımacılığın öncelikleri arasında neler yer alıyor?

Dedring: Bizim için en önemli öncelikler kapasitenin yükseltilmesi ve güvenilirliğin arttırılması. Öncelikle mevcut şebekeyi güncellememiz gerekiyor. Bu da yeni trenler, yeni sinyalizasyon sistemleri ve rayların yenilenmesi anlamına geliyor. Biz bu arada yeni demiryolu hatları inşa ediyoruz, mesela Londra'yı bir uçtan diğer uça geçecek 21 kilometre uzunluğundaki Crossrail tüneli, Tüp'ün üzerinden önemli sayılabilecek miktarda bir yükü alacak. Bu güncellemeler ve yeni demiryolu hatlarıyla Londra'nın demiryolu kapasitesi yüzde 50'nin üzerinde artmış olacak. Londra nüfusunun artış hızının tahminlerin çok üzerinde gerçekleştiği göz önüne alındığında bu kapasite artışı çok önemli.~
Peki kamudaki tasarruf önlemleri gelecekteki yatırımların kapsamını kısıtlıyor mu?
Dedring:
Hem evet hem hayır. Elinizde yatırım yapmak için bolca para olması elbette çok iyi bir şey. Ancak tasarruf dönemleri sizi her şeyi daha verimli yapmaya zorlar. Biz gelecekte fonlama için yeni, üçüncü parti kaynaklara bakıyor olacağız. Örneğin Doğu Londra'da Thames'de kurulan yeni teleferikin fonlaması aslında sponsorlardan gelen para ile yapıldı. Londra'nın ulaşımla ilgili yeni iş planı önümüzdeki on yıllık dönemde karayolları ağına milyarlarca poundluk yatırım yapılmasını öngörüyor. Niçin?
Dedring: Karayolları genellikle demiryolu sisteminin "sevilmeyen kardeşi" gibi görülür. Ancak Londra'da yaşayan insanların yarısına yakını metro yerine otobüsleri tercih eder. Çok düşük bir yoğunluğa sahip bir şehir olan Londra'da alabildiğine geniş banliyö alanları vardır. Londra civarındaki banliyölere gittiğinizde halen Londra'dasınızdır ancak oralarda içinde atların dolaştığı tarlalar görebilirsiniz. Bu gibi alanlarda, yüksek hacimli demiryolu güzergahları hiçbir işe yaramaz. Bu yüzden biz Londra'da yapılan seyahatlerin çoğunda gayet mantıklı nedenlerle karayollarının tercih edildiği gerçeğini göz ardı edemeyiz. Bulduğumuz yeni fonların büyük bir kısmı, karayolları trafik sisteminin zeka seviyesinin yükseltilmesine harcanacak.  
Andreas Kleinschmidt röportajı

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz