Hem global piyasada, hem
Türkiye'de "güvenli liman" haline gelen altına olan bu talep, fiyat
artısını tetikleyen en önemli unsur. Uzmanlar ise altının seyri
konusunda ikiye ayrılmış durumda. Kimileri aşırı değerlenen altında
yakın zamanda düzeltme beklerken, kimileri de Avrupa'daki borç krizine
kalıcı çözüm bulunana kadar ivmenin yukarı gideceğini savunuyor. Geniş
Açı'nın bu sayısında, altını masaya yatırdık. Kamu ve özel sektör
temsilcilerini bir araya getiren "Altın Piyasası Nereye Gidiyor?" konulu
toplantı, Capital ve İş Yatırım tarafından gerçekleştirildi.
Moderatörlüğünü, Capital & Ekonomist Yayın Direktörü M. Rauf Ateş'in
yaptığı etkinliğe; TCMB Piyasalar Genel Müdürü Günay Yeşildoruk,
İstanbul Mücevherciler, Kuyumcular ve Sarraflar Derneği Başkanı Mehmet
Ali Yıldırımtürk, Altınbaş Holding Mücevherat Grup Başkanı Atilla
Keskin, Altın Rafineri A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı Gökhan Aksu,
İşbankası Sermaye Piyasaları Müdürü Meltem Kökden ve İş Yatırım
Uluslararası Piyasalar Müdür Yardımcısı Şant Manukyan konuşmacı olarak
katıldı. Uzmanlar, altının geldiği noktayı, bu yükselişin nedenlerini ve
geleceğe dönük öngörülerini paylaştı. M. Rauf Ateş: Üç
ayda bir İş Yatırımla birlikte düzenlediğimiz Geniş Açı toplantımıza
hoş geldiniz. Bu ayki konumuz, altın piyasasında yaşanan gelişmeler.
İstanbul Mücevherciler Kuyumcular ve Sarraflar Derneği Başkanı Mehmet
Ali Yıldırımtürk ile başlamak istiyorum. Mehmet Ali Bey, altın neden bu
noktalara geldi? Yükselişin ardındaki nedenler neler? Şu anki düzeyini
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mehmet Ali Yıldırımtürk: Öncelikle teşekkürler. Konuşmama, biraz
geriye giderek başlamak istiyorum. Altının 276 dolarlı seviyesi 1999'lu
yıllardı ve Amerikan faizleri de yüzde 6,5 seviyesindeydi. 11 Eylül
2001'de "dünyanın en güçlü ülkesinde bile terör olabiliyor" düşüncesi
yatırımcılarda ve insanlarda gelişti. Bu çerçevede para birimlerine
güvensizlik başladı. Ancak 2008 yılına geldiğimizde dünyada o döneme
kadar yüksek likiditenin oluşturduğu türevlerin türevleri, özellikle de
mortgage piyasalarındaki türevlerin çok aşırı olması, sürdürülebilir bir
yatırım değildi. Halka bir yerden kopup finansal kriz başlayınca bu
kez, tabii ki, para birimlerine olan güven daha da azalmış oldu. Böyle
dönemlerde altın her zaman ön planda olan bir yatırım aracı. Yıllar önce
de böyle olmuştu. Biz bunları 1980 öncesi Türkiye'sinde çok sık
yaşadık. Çok sık yapılan devalüasyonlar, siyasi istikrarsızlıklar ve
TL'ye olan güvensizlik nedeniyle halkın tek yatırım aracı altındı. Şimdi
de dünya bunu yaşıyor. Ama dünyada bizim gibi altın dostu olan ülkeler
çok az. Bu konuda daha çok Hindistan ve Asya ülkeleri ön plandadır.
Ortadoğu ülkelerini de ilave edebiliriz. Ama Ortadoğu ülkeleri kapalı
ekonomiler oldukları için bu olaylardan çok fazla etkilenmediler
diyebiliriz. Tabii Dubai dışarıda tutulursa... Avrupa'da zaten böyle bir
altın alma alışkanlığı yok ama daha ziyade bu finansal kriz, fon olarak
da olsa, altına olan yönelmeyi beraberinde getirdi. Ama finansal krizin
çözümü için piyasalara verilen yüksek miktarda likidite de özellikle
gelişmiş ülkelerin merkez bankaları tarafından, maalesef halkın eline
geçmeyip büyük fonların elinde toplandı. Onlar da geleceğe yönelik
projeksiyonlarında, yüksek enflasyonda altına alıcı getirebiliriz diye
"altın fonu" kurdular. Bu kurulan altın fonuna da beklenildiği kadar
ilgi ve satış olmayınca da fiyatı sürekli yukarı giden ve yukarı gitmeyi
destekleyen bir seyir izlemeye başladı. Tabii bu arada "altın fiyatları
yükseliyor" diye alanlar da kazandı. Altının onsunun 276 dolardan,
geçtiğimiz ay veya geçtiğimiz haftalarda, 1.921 dolarlara kadar
yükseldiğini gözledik. ~
Genelde, dolar bazında konuşacak olursak 1 kilo
altının ortalama fiyatı 12.500 dolar. Bu yükseliş öncesinde altının
geçmiş yıllarla ortalaması yapıldığında kilogram fiyatı dolar bazında
8.000 dolarlara gerileyebildiği gibi 15 dolarlara kadar da yükselmişti.
Bu arada 1980 - 2000 yılları arasında 12.500 dolarlık yıllar itibarıyla
bir fiyat oluşmuştu. Şu anda bu ortalama baz alındığında altının
kilogram fiyatının 5 kat artarak 60.000 dolar seviyesine çıktığını
görüyoruz. Bu bakımdan ben altının, ederinin çok üzerinde olduğunu
düşünüyorum ama yeni alıcılar getirilemediği sürece ve likidite
genişlemesi devam ederse altının daha da yukarı doğru seyirleri mümkün.
Likidite genişlemesi olmazsa bizim de uzun süredir beklediğimiz bir
düzeltme hareketi, altında olacak. O takdirde 1.600 - 1.650 dolarlara
kadar gerileyebilir. Şimdi "yükselecek mi, düşecek mi?" sorusunun
cevabını bu fonların yöneten spekülatörler biliyor. Biz kuyumculuk ya da
altın sektöründekilerin bunu bilmesi şu anda mümkün değil.
M. Rauf Ateş: Tam olarak anlaşılması için soruyorum. Siz 8.000 -
15.000 dolar arasında işlem gören altın fiyatından bahsettiniz.
Ortalama 12.500 dolar dediniz değil mi?
Mehmet Ali Yıldırımtürk:
Evet. Şimdi kilosu 60.000 dolara kadar yükseldi ve bu, ederinin çok çok
üzerinde. Çünkü bugün dünyada 165 bin ton altın var ve her yıl 2.500
ton altın bu miktara ilave oluyor. Dolayısıyla altın; petrol gibi, diğer
emtialar gibi kullanıldıkça kaybolan ve yerine konulmayacak bir
pozisyonda değil. Türkiye bile geçtiğimiz yıllara göre şu anda yıllık 25
ton altını madenlerinden ya da toprağından çıkartabiliyor.
M. Rauf Ateş: Teşekkürler. Şimdi de İş Yatırım Uluslararası
Piyasalar Müdür Yardımcısı Şant Manukyan'ın görüşünü alalım. Şant Bey,
siz altının bu yükselişine nasıl bakıyorsunuz?
Şant Manukyan: Ben aslında biraz altının tarihi rolü üzerinden
gitmek istiyorum. İngilizce'de şu aralar FED bilançosunu büyüttükçe
kullanılan bir kelime var: "Doları debace etmek". Oradaki "debace"
aslında tarihten gelen bir şey. Yani "altına baz metal katılması". Yani
altının ayarının bozulması. Şu anda da merkez bankalarının bir anlamda
yaptıkları "para birimlerinin değerinin yitirilmesini sağlamak". En son
İsviçre Merkez Bankası'nı gördük. En sağlam para birimi olarak
gördüğümüz, "güvenli liman" dediğimiz İsviçre'de bile "durum zora
gidiyor" şeklinde bir gözlemle Euro / Swiss Frank paritesini 1,20'de
sabitlediler. Dolayısıyla dünyada çoğu yatırımcıda şu görüş var: Artık
bu iş tamamen merkez bankalarının inisiyatifine bırakıldı. İstenildiği
zaman dolar basılıyor, istenildiği zaman İsviçre Merkez Bankası
örneğinde olduğu gibi, temel değerler ne olursa olsun, kurun değeri
1,20'de sabitleniyor. Dolayısıyla, bir defa oradan kaynaklanan bir
rahatsızlık var. Yani çoğumuz, daha doğrusu hepimiz, para sistemini
Bretton Woods sonrası olarak görüyoruz ama aslında parasal sistem
1970'lere kadar altın üzerine giden bir sistem. Mesela az önce Mehmet
Ali Bey, altının kaybolan bir emtia olmamasına değindi. O noktada ben
bir karşılaştırma yapmak istiyorum: 1980'lerdeki petrol krizinde ABD'nin
altın rezervi ABD'nin para tabanını birebir karşılar orandaydı. Hatta
biraz daha yukarıdaydı. Şu andaki altın rezervinin paraya oranına
baktığımızda sadece yüzde 20'sini karşılıyor. Dolayısıyla ortada çok
yüksek miktarda para var. Birinci sorun bence bu. İnsanlar artık bu
sistemin bu şekilde işlemesinden hoşlanmıyorlar. "Sabahtan akşama
hükümet ya da merkez bankası benim zenginliğimi kararlaştıramaz" duygusu
var. ~
Örneğin 1980 krizinde birebir denk düşüyordu. ABD'de kağıt para
miktarı kadar altın vardı. İkinci önemli nokta, hep söylenir, uzun
vadeli düşündüğümüzde altın her zaman için aynı miktarı satın alabilen
bir varlıktır. 100 sene önce altın sizi iyi bir şekilde
giydirebiliyorsa, 100 sene sonra da aynı şekilde giydirebilir. Ama
dolar, sterlin ve diğer eski para birimlerine baktığımızda, 1913'te FED
(Amerikan Merkez Bankası) kurulduğunda 1 Dolar = 1 Dolar iken şu anda 1
Dolar = yaklaşık 13 Sent ediyor. Enflasyondan kaynaklanan ciddi bir
kayıp var. İnsanlar bunu da göz önüne alarak hareket ediyor. Şu anda 10
yıllık bir Amerikan tahvili 1,90. "ABD'ye 1,90'dan parayı vereceğime
giderim altın alırım, çok daha mantıklı, en azından istedikleri gibi
oynayamazlar" düşüncesi var.
M. Rauf Ateş: Teşekkürler. İşbankası Sermaye Piyasaları Müdürü
Meltem Kökden ile devam edelim. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Böyle
bir yükseliş bekliyor muydunuz?
Meltem Kökden:
Çok geriye gitmeden anlatmak istiyorum. Şu anda yatırımcıların altın
talebinin yükselmesinin nedeni altının "güvenli liman" olmasıdır. Şu
anda dünyanın ekonomik konjonktürüne baktığımızda, Avrupa'daki borç
sorunları, Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İtalya'daki "default"
riskleri, ABD'deki bütçe açıkları gibi faktörler, insanlarda yatırım
anlamında bir belirsizlik yaratıyor. Dolayısıyla insanlar
güvenebilecekleri bir yatırım aracı arıyorlar ve şu anda güvenilebilir
olarak gördüğümüz iki tane yatırım aracı var: Amerikan on yıllıkları ve
altın. İkisi arasında da çok ciddi bir korelasyon (ilişki) var. Bu
belirsizlikler devam ettiği sürece de insanlar yatırımlarını
koruyabilmek için altını tercih ediyorlar. Bu kadar olmasa da bir
yükseliş biz de bekliyorduk. Yükseliş trendini bekliyorduk. Önümüzdeki
dönemde de bu belirsizlikler ortadan kalkmadığı sürece altının yukarı
yönlü gideceği yönünde bir beklentimiz sürüyor. Ancak bu belirsizlik
sorunları çözüldüğü ölçüde altın geriye gidebilir. Bir düzeltme hareketi
bekleyebiliriz ama kısa sürede bu yapısal sorunların çözüleceğine
inanmadığımızdan, uzun vadeli trendde atında bir yükseliş potansiyeli
olduğunu düşünüyoruz.
M. Rauf Ateş: Bir yıl önce bu günlerde sorulsaydı böyle bir rakam tahmini yapılabilir miydi?
Meltem Kökden: Tahmin edilemezdi çünkü her seviyede "acaba bir
düzeltme hareketi gelecek mi?" şeklinde bir beklentimiz vardı. Ama şu
noktada da ben bu belirsizlikler ortadan kalkmadığı müddetçe altında
artış eğiliminin devam edeceğini tahmin ediyorum.
M. Rauf Ateş: Teşekkürler, size tekrar döneceğim. Altınbaş
Holding Mücevherat Grup Başkanı Atilla Keskin ile devam edelim. Siz reel
sektör olarak tüketicilerle, müşterilerle, bireylerle birebir temas
halindesiniz. Bu durum size nasıl yansıyor?~
Atilla Keskin:
Kuyumculukta altını iki şekilde değerlendirmek lazım: Birincisi
mücevher olarak, ikincisi yatırım aracı olarak. Bizim ilgi alanımız
mücevher. Mücevher de kendi içinde ikiye ayrılıyor. Bir, değerli
taşlarla, örneğin pırlantalarla altının kullanımı var. Bir de normal,
sade altınla üretilen mücevherler var. Ben önce altın kısmını anlatayım.
Pırlantalı, mücevher olmayan, düz altını ele alırsak, geçtiğimiz on yıl
içerisinde baktığımızda 2001'den sonra, kısmen bir 4 sene, 2006'ya
kadar altının gramı 15 - 18 TL arasında dolaştı. Biraz da doların
1,20'lere kadar düşüşüyle birlikte dünyada görülen altındaki artış
tolare edildi. O arada bizim sektörümüzün altın kısmı 2002 - 2006
döneminde yüzde 30'luk büyüme gerçekleştirdi. 2001 krizinden sonra bu
büyüme gerçekleşti. İhracat rakamları 1,5 milyar dolarlara kadar çıktı.
Sektörün bu kısmı her yıl yüzde 30 büyüdü. 2006'dan 2008 sonundaki krize
kadar yavaşlama arttı çünkü altın fiyatlarının artışı TL olarak da
hissedilebilir bir noktaya geldi. Krizden sonra takı olarak yapılan
altın satışları 2009'dan itibaren her yıl yüzde 30 düşerek devam ediyor.
Bu arada sektör ne yaptı? Bizim gibi markalar, markalaşma süreçlerine
girdi. Dünyadaki trendlerle birlikte pırlanta ve elmasın ön plana
çıkacağını 2000'li yılların başından itibaren hissettiğimiz için işi
biraz o tafra doğru kaydırdık. Altındaki sıkıntıyı ancak bu şekilde
tolare edebildik.
M. Rauf Ateş: Takı bizde tasarruf amaçlı ya da düğünlerde takılmak
üzere eskiden berialınırdı. Tüketiciler bu dönemde takıyı
alanlaralmaktan vazgeçip başka bir şey mi almaya başladılar?
Atilla Keskin: Takmak için değil yatırım amaçlı almaya başladılar.
Takı almaktan ziyade gram altın dediğimiz ya da işçiliği fazla olmayan
tel bileziklere yöneldiler. İşin "sarrafiye" adını verdiğimiz kısmında
biraz hareketlilik oldu. Altın, açıkçası takı olarak azaldı. Bu dönemde
gümüş ve bijuteriye olan talep arttı. Bizler bu dönemde pırlantayı ön
plana çıkarmaya çalıştık. Reklamlarda, iletişimde, markalaşmada 2000
yılında itibaren ortalama yüzde 20, 2009 yılı hariç, pırlanta hızla
Türkiye'de büyüyor. Şu anda 1,5 milyar dolarlık bir hacme ulaştı. 2010
yılı itibariyle Türkiye'ye 1 milyar dolarlık elmas girdi. Bu işleniyor,
tekrar satışa çıkartılıyor. Türkiye elmaslı ve pırlantalı pazarda
dünyada söz sahibi olmaya doğru gidiyor. 2008'de 1,5 milyar dolarlık,
2009'da 900 milyon dolarlık, 2010'da 1 milyar 200 milyon dolarlık bir
ihracatımız var. Elmas, Türkiye'de her yıl yüzde 20 büyüyor.
M. Rauf Ateş: İç pazar hacmi ne kadar?
Atilla Keskin: Sektörün tamamı kayıt içinde olmadığı için tahmin etmek zor.
M. Rauf Ateş: Size göre tüketicinin bu davranışı geçici midir yoksa kalıcı mıdır?~
Atilla Keskin: Burada fiyatların artışıyla ilgili şöyle bir
veriyi de ortaya koyabiliriz. Türkiye'de tüketicide geri dönüşüm diye
bir olay var. Altının fiyatı en son yükselişten önce Türkiye'de gramı 80
liraya kadar çıkmıştı. O dönemde çok miktarda hurda altın satışı
geliyordu. Bir kuyumcunun günde 4-5 kilo altın aldığı dönemler oldu. Çok
ciddi bir dönüş yaşandı. Altının gram fiyatının 80 liradan 110 liraya
çıktığı son 2-3 aylık dönemde biz, henüz böyle bir dönüş yaşamadık.
Yüzde 25 - 30'luk bir artış yaşanmış olmasına rağmen tüketicinin bu
davranışı çok garip.
Meltem Kökden: Belki daha da yükseleceği beklentisi böyle davranmalarının nedenidir.
Mehmet Ali Yıldırımtürk: Bunu iyi analiz etmek lazım. Başka
nedenler de var. 2008'in son çeyreğiyle 2009'un ilk çeyreği arası,
finansal krizin çok şiddetlendiği dönemde, kurumlar her ne kadar borçlu
yakalanmamış olsa bile, Türk halkı bu finansal krize de borçlu
yakalandı. 2001 krizinde Türk halkı borç yüzünden çok kötü günler
geçirmişti. O dönemdeki borçluluğu sosyal dayanışma çerçevesinde
aşmıştı. Ne var ki dışarıdan gelen finansal kriz sırasında biraz da
çekinerek bir an önce borçlarını kapatma yoluna girdi. Elinde değeri
yükselen ve en nakit olan varlık olarak altını gördü ve altın satışına
geçti. Altının gramı 50 -54 TL arasındaydı. Türkiye'de bu yaklaşık 6
aylık süreçte İstanbul Altın Borsası'nın resmi rakamlarına göre Türkiye
400 ton altın ihraç etti. Bu ilk kez olan bir şeydi. O da İstanbul Altın
Rafinerisi gibi diğer rafineri şirketlerinin çok kısa sürede altını
uluslararası standartlarda rafine edip satabilmesinden kaynaklanmıştı.
Türkiye'nin yıllar itibariyle, 2007'ye kadar altın ithalat rakamları
ortalama 200 ton civarındadır. Dolayısıyla Türkiye 6 aylık süreçte, 2
yıllık ithalatını tekrar geri satmış oldu. 2009'un geriye kalan 3
çeyreğinde de 37 ton altın ithalatı yapıldı. Türkiye'nin 200 tonluk
altın ithalatına karşılık halen dörtte bir altın ithal ettiğini
biliyoruz. Şu ana kadarki rakamlarda 50 ton altın ithal edilmiş durumda.
M. Rauf Ateş: Teşekkürler. Altın Rafineri ile devam edelim.
Altın Rafineri A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı Gökhan Aksu, siz altındaki bu
yükselişi nasıl görüyorsunuz? Sizin işlerinize, rafinerideki işleyişe
nasıl etkisi oldu?
Gökhan Aksu:
Takı ve mücevherat tarafını Atilla Bey çok güzel açıkladı. Altın
fiyatlarının artmasıyla insanların altına olan yaklaşımı da biraz
değişti. Fiyatlar yükseldikçe değişmeye devam edecek gibi de görünüyor.
Vatandaşlar fiyatların artmasıyla daha çok yatırımlık altına
yöneliyorlar. Biz bunlara "gram altın ve türevi altınlar" diyoruz.
İnsanlar istedikleri anda nakde dönebilmek için bunları tercih
ediyorlar. Mücevherat tarafına, takı tarafına baktığımız zaman
fiyatların artması, işçiliğin üzerinde bir maliyet oluşturması,
bozdurulmak istendiğinde işçilik kaybı gibi endişeler nedeniyle bizlerin
işlerine olumlu yansıdığını söyleyebiliriz.
M. Rauf Ateş: Siz bu gram ve türev altınlara dönüşü kendi işinizde nasıl gözlemliyorsunuz?~
Gökhan Aksu: Şöyle söyleyeyim size.. .2010 yılındaki
üretimimizle 2011 yılında şu ana kadarki üretimimiz kıyaslandığında
arada 3 kata yakın bir fark var. 2010 yılının tamamında bir birimlik
üretim varsa, 2011 yılında şu güne kadar üç birimlik üretim söz konusu.
Atilla Bey'in de bahsettiği gibi altının geri dönüşünde de çok enteresan
gelişmeler oldu. Biz altına "son kurşun" diyoruz. Türk halkı altını çok
seviyor, kültürel bir bağlılığı var altına. 2008 yılının kriz
döneminde, altının fiyatı 50 -58 TL aralığındayken, sıkıntıya girenlerin
altınlarını bozdurmalarıyla ciddi anlamda bir hurda geri dönüşü oldu.
Ama son zamanlara bakıyoruz ki hurda dönüşünde ciddi bir azalma var. Bu,
insanların altınlarını bozdurmaması, belki insanların altınlarını daha
kötü günler için sakladıkları anlamına da geliyor. Ya da yükselişin
devam edeceğini düşünüp ellerindeki altını bozdurmak istemiyor da
olabilirler.
Meltem Kökden: Özellikle şurada bir ekleme yapayım. 2010 yılında
bankaların da devreye girmesiyle kaydi altın, altın depo hesapları,
altın mevduatları, altın fonları gibi ürünlerin devreye girmesiyle çok
ciddi bir müşteri potansiyeli oluştu. Mevduat bankalarının toplam altın
mevduatı büyüklüğüne bakıldığında 2010 yılının başında toplam 14 ton
iken, şu anda haziran sonu rakamları 60 ton. En son Merkez Bankası'nın
zorunlu karşılıklar ile ilgili yaptığı açıklamayla da mevduatlarda
yaklaşık 100 ton altın var. Bu Ekim 2010'dan beri var olan bir büyüme.
Biz, bankalar, kaydi sistemde altın satıyoruz. Onun dışında sektör
rakamları yok ama sistemde 1 gram karşılığı, çeyrek ya da tam Cumhuriyet
altınlarını sistemde satıyoruz. Müşteri sayısının 50 binlerden 300
binlere yükseldiğini görüyoruz. Bu müşteri rakamı sadece bankacılık
sektörünün rakamıdır. Bütün altın sektörünün değil ama bu rakama
dayanarak kabaca bir tahminde bulunulabilir. Yani, yatırım amacıyla
kaydi altına yönelme, çok ciddi anlamda hissediliyor.~
Gökhan Aksu: Şunu da ilave etmek istiyorum: İstanbul Altın
Rafinerisi'nin şu anda özel bir banka ile yapmış olduğu bir çalışma var.
Bankacılık sisteminde sadece kaydi olarak değil, fiziki olarak da bir
bankada bizim üretmiş olduğumuz altınlar mevduat şeklinde işlem
görebiliyor. Gişeden altın alıp satabiliyorlar. İkinci bir proje olarak
da biz, bu bankayla ilgili olarak, bölgesel bazda bankanın vermiş olduğu
reklamlarla, birtakım bildirimlerle banka aracılığıyla hurda altın da
topluyoruz. Banka kendi müşterisine ve kendi yerleşiminin olduğu
bölgede reklam yaparak şu gün, şu tarihte hurda altınlarınızı,
mücevheratınızı, gram altınlarınızı alıp işlem yapabiliriz şeklinde bir
çalışma yapıyor. Çok da başarılı gidiyor. Bunun dışında katılım bankası
olmayan birkaç bankayla da görüşmelerimiz var. Onlar da bizimle aynı
tarzda bir operasyon yürütmek istiyorlar. Hem fiziki olarak mevduat gibi
kabul görmesi, hem de operasyonel anlamda hurda altının banka
şubelerinde alınıp bankalarda muhafaza edilmesi mümkün. Ama ne şekilde
muhafaza edilmesi mümkün? Kaydi olarak ya da gram altın tarzında.
Örneğin siz hurda altınınızı getiriyorsunuz. Hurda altınınız kaydi
olarak müşterinin hesabına geçiyor. Vatandaş gelip sizden fiziki olarak
gram altın almak istediğinde, siz bankadan alıp vatandaşa
verebiliyorsunuz. Bu bankaların kendi inisiyatifinde olan bir şey.
İsteyen her banka yapabilir. Şu anda sadece bir banka yapıyor. Onun
dışında da görüşmüş olduğumuz bankalar var ve çok ilgi görüyor. Kaydi
olarak değil, fiziki olarak da altını alabilecek. Burada iki tane
operasyon var: Birincisi serbest bir şekilde gişeden gidip nasıl döviz
alabiliyorsanız altın da alabiliyorsunuz. İkincisi de yerel olarak belli
operasyonel bölgelerde hurda altın topluyorsunuz. Kaydi olarak hesabına
geçiyor. Siz bu işlemi fiziksel olarak da yapabiliyorsunuz.
Meltem Kökden: Altın mevduatında müşterinin talebi eğer altın
teslim almaksa müşteriye uluslararası standartta altın veriyorsunuz. Ya
da dolar ya da TL, ne isterse...
Gökhan Aksu: Yakın bir zamana kadar LBMA üyesi de olduk. Bizim
altınlarımız sadece Türkiye'de değil, uluslararası altın piyasasında ve
bankalarda kabul gören ve serbest dolaşım hakkına sahip olan bir sistem
haline dönüştü. Dolayısıyla en iyi üreticiler listesine girmiş
bulunuyoruz. Biz LBMA'in altın tarafındayız. Bunun bir de gümüş tarafı
var. Bunun bizim yurtiçi ve yurtdışı çalışmalarımıza önemli katkı
sağlayacağını düşünüyoruz. Bu fiziksel altın konusuyla ilgilenen
bankaların da önünü açan bir konudur.
M. Rauf Ateş: Size tekrar döneceğiz. Şimdi TCMB Piyasalar Genel
Müdürü Günay Yeşildoruk ile devam edelim. Günay Bey, siz altındaki bu
yükselişi nasıl yönettiniz? TCMB'nin altının yükselişine bakışı nasıl?
Günay Yeşildoruk: Tarihsel süreçte altın hem yatırım aracı
olarak, hem de enflasyondan korunma amacı ile kullanılmıştır. Son
yaşanan küresel ekonomik kriz ve bazı AB ülkelerinde borç
çevrilebilirliği konusunda yaşanan zorluklar, belirsizliklerle risk
algılamasının kötüleştiğini, buna paralel küçük yatırımcıdan büyük
yatırımcıya kadar, her yatırımcının varlıklarının değerini korumak için
alternatif bir araç olarak altına yöneldiğini görüyoruz. Buna benzer bir
eğilim zaman zaman merkez bankalarının tavırlarında da gözlendi. Biraz
önce konu oldu. 2005 yılında altının ons fiyatı 400 dolar seviyelerinde
iken 2011 yılında, özellikle son birkaç ay içinde hızla 1900 dolar
seviyelerine yükseldikten sonra bugünlerde 1800-1850 seviyelerinde
dalgalanmaktadır. ~
Tabii, burada özellikle 2011 yılı içinde son aylarda
altının ons fiyatındaki hareketin daha sert ve çok hızlı olduğunu
belirtmek gerekiyor.
Merkez bankalarının altına yaklaşımı, hep stratejik rezerv olarak
değerlendirmek şeklinde olmuştur. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın
(TCMB) altın varlıklarına yaklaşımı da aynı niteliktedir. TCMB
rezervleri içerisinde stratejik rezerv olarak belli bir miktar altın
tutmayı tercih etmektedir. Bu tercihde altın fiyatının seviyesi, yönünün
etkili olduğunu söylemek pek mümkün değildir. Türkiye'deki altın
piyasasının gelişimine baktığımızda ise merkez bankası olarak 1980'li
yıllarda altın ithali ve ihracı konusunda tek yetkili kuruluş TCMB idi.
80'li yılların sonunda ve 90 lı yıllarda Türkiye'de yaşanan ekonomik
gelişme, finansal sistemin gelişerek güçlenmesine paralel olarak
özellikle altının bir kıymet ve yatırım enstrümanı olarak serbest
piyasada işlem görmesi, fiyatının piyasa dinamikleri çerçevesinde
belirlenmesi, bir altın borsasının kurulması istenerek bu konudaki
girişimler desteklenmiştir. 1995 yılında İstanbul Altın Borsası'nın
kurulmasında TCMB aktif biçimde yer almış ve destek olmuştur. 1993 -1995
döneminde TCMB Türkiye'de altın piyasasının gelişebilmesi, olgunlaşması
için, bankalar ve aracı kurumların bu piyasada işlem yapabilmesi için,
piyasanın düzenli faaliyette bulunabilmesi için gayret göstermiştir.
1995 yılından sonra ise Türkiye'de kurulan altın piyasasının hızla
gelişmesi için, finansal enstrüman olarak gerek bankacılık kesiminin
gerekse üretici kesimin borsada kolaylıkla işlem yapabilmesi, bu yöndeki
gelişmeler memnuniyetle izlenmiştir. Rezerv yönetimi ve altının rezerv
yönetimindeki yeri açısından dünyadaki merkez bankalarının
faaliyetlerine baktığınızda genelde muhafazakar bir yaklaşımın hakim
olduğunu söylemek mümkün. TCMB'nin yaklaşımı da benzerdir. Bu bağlamda
altın rezervlerimize baktığımızda, döviz rezervlerimizdeki gelişmeyi
incelediğimizde 1995 yılından buyana altın varlıklarımızda önemli
değişiklik olmamıştır. Uluslararası standartta 116 ton altın varlığımız
mevcuttur. 1995 yılından bu yana da hemen hemen hiç değişmemiştir. Bu
altın varlıklarının bugün itibarı ile ABD doları olarak değeri yaklaşık
5,6 milyar ABD dolarıdır. Bu altın rezervinin, toplam döviz
varlıklarımız içerisinde yaklaşık yüzde 5,6'lık bir paya sahip olduğunu
söylemek mümkündür. Döviz rezervlerinin değerindeki ve altının ons
fiyatındaki değişimlere göre bu oran yüzde 5-6 seviyesinde değişebilir.
Merkez bankaları ve uluslararası kuruluşlar altın varlıklarını 1970li,
80li, 90'lı yıllarda piyasa değerindeki değişimlere göre
değerlemiyorlardı. Belli bir altın değeri üzerinden sabitlemişlerdi.
Mark-to-market denilen güncel piyasa fiyatlarına göre değerleme
yapmamışlardır. Son yıllarda çoğu kuruluşun altın rezervlerini güncel piyasa fiyatlarını referans alarak değerleme
yapmayı tercih ettiğini görüyoruz. TCMB de üç aylık dönemler itibarı ile
güncel piyasa fiyatları üzerinden altın varlıklarını değerleyerek mali
tablolarında raporlamaktadır.
M. Rauf Ateş: Bu normal bir oran mıdır? Türkiye, rezerv miktarı açısından bildiğimiz kadarıyla dünyada ilk 30 ülke içinde...
Günay Yeşildoruk: Bu oran ülkeden ülkeye büyük farklılık gösterir.
Merkez bankaları ve uluslararası kuruluşlar açısından en uygun, optimum
rezerv miktarının ne olması gerektiği sorusu, hangi kriterlere göre
rezerv seviyesinin yeterli görüleceği konusu önem arz etmektedir. Bu
konuda muhtelif çalışmalar yapılmış, bazı kriterler geliştirilmiştir. Bu
kriterler genel kabul görmektedir. Bu konuda yeni çalışmalar da
yapılmaya devam ediliyor. Ulusal ekonominiz büyüyor, gelişiyorsa, bu tür
dönemlerde hızlı rezerv birikimine maruz kalıyorsanız, rezerv seviyesi,
rezervin ne amaçla tutulduğu, gerektiğinde nasıl kullanılacağı,
değerinin nasıl korunacağı konuları önemli olup yapılan muhtelif teknik
çalışmalarla da ele alınmaktadır. ~
Bu çerçevede; merkez bankasının temel
amacı rezerv varlığının değerinin korunması, likit varlıklarda her an
kullanıma hazır tutulmasıdır. 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunun 53. maddesinde
altın ve döviz rezervlerinin yönetiminin para politikası hedefleri ve
uygulamaları çerçevesinde yapılacağı, sırasıyla güvenli yatırım,
likidite ve getiri önceliklerinin dikkate alınarak yönetileceği hususu
düzenlemiştir. Hem altın hem de döviz rezervlerinin yönetiminde,
özellikle içinde bulunulan finansal kriz ortamında ilk iki kriter yani
değerinin korunması ve likit olması hususları öne çıkmaktadır.
Uluslararası rezervlerin yönetimi konusunda TCMB diğer merkez
bankalarından çok da farklı değildir. Bu amaçlara yönelik döviz ve altın
rezervini yönetirken muhafazakar bir yaklaşım tercih edilmektedir.
Altın varlıklarımızın çok da değişmemesi bu yaklaşımın bir
göstergesidir. Son 5-6 yıllık sürede Altının ons fiyatı 400 dolar
seviyesinden 1.900 dolar seviyesine kadar yükselmiştir. Bundan sonra
altın fiyatının ne yönde hareket edeceği, yükselişin devam edip
etmeyeceği konusunda muhtelif görüşler ve beklentiler mevcuttur. Burada
da bu yönde değerlendirmeler oldu. Bu beklentiler günlük olarak yaşanan
gelişmeler ve fiyat hareketlerine göre de değişim göstermektedir. Hızlı
fiyat artışı ortamında bazı ülke merkez bankalarının, örneğin Bangladeş,
Rusya, Çin ve Hindistan merkez bankaları gibi, altın rezervlerini
toplam döviz rezerv artışına paralel yükseltmeyi tercih ettikleri
görülmüştür. IMF ve bazı Avrupa Merkez Bankaları altın rezervlerini
satarken, hızlı rezerv biriktirme sürecinde olan ülkelerin IMF'den altın
satın almaları son yıllarda dikkat çeken bir gelişme olmuştur.
Dolayısıyla bazı ülkelerin yaşanan rezerv birikim sürecine paralel,
altın varlıklarında ayarlama yaptıkları, altın miktarını artırma yoluna
gittiklerini söyleyebiliriz. Bu tabii ki stratejik bir karardır. Bunun
devam edip etmeyeceği de kestirilmesi zor bir gelişme olacaktır.
M. Rauf Ateş: Peki altın, Merkez Bankası açısından ne kadar
önemli? Altın fiyatındaki dalgalanmalar, yükselişler, TCMB'nin günlük
operasyonlarını nasıl etkiler? Döviz gibi etkilenir mi?
Günay Yeşildoruk: Ekonominiz hızla gelişiyor, üretim, dış
ticaret ve finansman kanallarıyla uluslararası piyasalara açılımınız
sürüyorsa, dış ülke ekonomilerinde ve mali piyasalarda meydana gelen her
türlü gelişmeyi yakından takip etmeniz, analiz ederek gerekli politika
tedbirlerini almanız gerekmektedir. O nedenle TCMB da sürekli günlük
olarak uluslararası ekonomik gelişmeleri ve mali piyasalarda, altın
piyasalarında yaşananları yakından takip etmekte ve kendi analizlerini
yapmaktadır. Kısa, orta ve uzun vadelerde rezerv yönetimi stratejisinin
tespiti açısından bu çalışmalar çok önemlidir. Ancak günlük
operasyonlarınıza döviz ve altın piyasasındaki fiyat hareketleri, fiyat
hareketlerinde gözlenen dalgalanmanın artıyor olması, operasyonel
anlamda doğrudan etki yaratan gelişmeler değildir. Son yıllarda Türk
bankacılık sistemi ve bankalarımızla diğer finansal kuruluşların
faaliyetlerindeki gelişmeleri incelediğimizde, Meltem Hanım'ın
bahsettiği gibi, altın depo hesaplarında ve altına dayalı finansal
araçların kullanımında ciddi bir artış olduğunu tespit ediyoruz. TCMB de
her yıl yaptığı para politikası açıklamasında, bankacılık sistemindeki
gelişmeleri yakından takip ettiğini, fiyat istikrarı, finansal
istikrarın sağlanması ve korunması için gerekli önlemleri almaya devam
edeceğini, bu bağlamda mevcut olan ve geliştirilecek yeni politika
araçlarını kullanmayı gündeminde tutacağını bankacılık sistemine ve
kamuoyuna duyurmuştur. Bu bağlamda alınan en son önlemler ile zorunlu
karşılık uygulamasının altın hesaplarını da kapsayacak şekilde
genişletilmesi, yılın ilk yarısında bankaların aktif ve pasif hesapları
arasındaki vade farkı dengesizliğini gidermeye yönelik alınan zorunlu
karşılık oranları artışı kararına ek olarak bankaların likidite
açısından rahatlatılması ve maliyetlerinin düşürülmesini sağlamaya
yönelik olarak TL cinsinden zorunlu karşılık yükümlülüklerinin yüzde
10'luk kısmının döviz olarak tutulmasına imkan veren yeni karar
bankacılık sistemine esneklik sağlayacaktır. Merkez Bankası, Türkiye'de
finansal sistemdeki gelişmeleri yakından takip ederek politika araçları
setini geliştirmeye yönelik çalışmaktadır. Döviz, menkul kıymet
piyasaları, altın piyasasındaki gelişmeleri yakından takip etmektedir.~
Mehmet Ali Yıldırımtürk: Enflasyona yansımasını da takip ediyor musunuz?
Günay Yeşildoruk: Kişiler veya kurumlarca değer ölçümü açısından
altın referans alınabilir. Enflasyona yansıması, etkisi nasıldır diye
bakarsanız tüketici fiyat endeksi içinde altının belli bir payı vardır.
Altın fiyatındaki dalgalanmanın yüksek olduğu dönemlerde indeks içindeki
payı üzerinden enflasyon verilerine yansıması sözkonusu olmaktadır.
Ancak endeks içindeki ağırlığı çok düşük olduğu için etki sınırlı
kalmaktadır. Enflasyonun yakından takip edildiği, enflasyon hedeflemesi
yapıldığı dikkate alındığında altın fiyatındaki hareketler de
izlenmektedir. Zaman zaman altın fiyatındaki büyük hareketler, enflasyon
sepetinde altının yer alması nedeni ile enflasyona etki yapmaktadır.
Ancak enflasyonu doğrudan etkileyen bir faktördür demek doğru değil.
İşlenmemiş gıda ve enerji fiyatlarındaki hareketler, diğer alt
kalemlerdeki değişimler daha etkili olmaktadır.
M. Rauf Ateş: Şant Bey, size sormak istiyorum. Geçmişine
baktığımızda altının yükseliş dönemlerinin ardından sert düşüşler
yaşadığını görüldü. Şimdi şöyle bir kanaat var: "Altın, zaman zaman
düzeltmeler yapılarak böyle gider, artış devam eder". Siz bu konuda
neler söylemek istersiniz?
Şant Manukyan: Önce çok kısa bir tespitte bulunayım: Şu ilk
turda şöyle bir şey gördük. Atilla Bey mücevher tarafından baktı. Günay
Bey, Merkez Bankası açısından stratejik bir varlık olduğundan bahsetti.
Meltem Hanım ve Gökhan Bey de bankalardaki altın hesaplarından bahsetti.
Hal böyle olunca burada standart bir emtiadan bahsetmediğimizi
görüyoruz. Kimse petrol alıp bankaya "ben bunu faiz olarak
değerlendireceğim" demiyor ya da hiçbir merkez bankası "ben stoklarıma
buğday alıyorum" demiyor. Burada "store of value" dediğimiz bir emtia
yok. Sizin sorunuza gelirsek, 1980'lerdeki yükselme iki nedenden
kaynaklanıyor. İlki, petrol krizi fiyatları yukarı götürüyor. İkincisi o
sıralarda FED'in başkanı olan Arthur Burns, ki kendisi "çekirdek
enflasyon"un da mucididir bu krize faiz artırarak müdahale etmiyor,
faizleri düşük tutuyor. Dolayısıyla petrol fiyatlarındaki yükselişle de
beraber ciddi bir enflasyon oluyor ve bir anda altın çok kısa sürede 800
dolarlara kadar yükseliyor. Ondan sonraki düşüşün nasıl olduğuna bir
bakarsak, ABD Başkanı Obama'nın eski danışmanı olan Paul Walker başa
geldiği zaman enflasyon çift haneliydi. Para tabanı az önce söylediğim
gibi çok büyümüştü. Yaptığı ilk iş, enflasyonu düşürmek için para
tabanını çok hızlı bir şekilde küçültmek oluyor. Bu arada faizler de
hızla yükselip yüzde 20 - 21'li rakamlara ulaşıyor. Çok hızlı bir
yükseliş ve çok ciddi bir getiri söz konusu oluyor. Tabii altın da aynı
hızla aşağı iniyor. 1980'lerde gördüğü zirveden 1999 - 2000'de 290
dolarlara kadar geriliyor. Bu nokta İngiliz Merkez Bankası'nın "altında
bir getiri yok" diyerek bütün altın rezervlerini sattığı noktadır. Şimdi
dönüp baktığımızda o günlere göre farklı bir ortamdayız. Para tabanı
çok hızlı bir şekilde büyüyor ama gelişmiş ülkelerde bir enflasyon
tehlikesini görmüyoruz. Enflasyon tehlikesini göremez miyiz? ~
Mutlaka
göreceğiz. Çünkü merkez bankaları krize de enflasyona da hep geç tepki
verir. FED'in bilançosu 2,8 trilyon dolar. Bunun kriz öncesi miktarı 800
milyar dolardı. Eğer bu para hızlı bir şekilde rezervlere girerse
mutlaka "enflasyonist" olacaktır. Bu ortam şu anda yok. İleride bu ortam
olursa ve FED buna çok hızlı bir şekilde tepki verirse, evet altın
düşer ama 2004 - 2007 arası, yani Greenspan'ın FED Başkanı olduğu
dönemde faizler yüzde 1'den yüzde 5,25'e kadar çıktı. Bu sırada altın
400 dolardan 700 dolara kadar yükselmişti. Çünkü 3 seneye yayılmış 25
baz puanlık bir faiz artırımı ve para tabanında önemli bir küçülme
olmadığı zaman, altın fiyatları buna negatif tepki vermiyor.
Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde eğer FED'in "ben bu parayı piyasadan çok
hızlı bir şekilde çekeceğim ve faizleri de normal seviyelerin üzerine
getireceğim" tarzı bir politikasını piyasa algılarsa, bir şekilde altın
fiyatları düşecektir. Ama ben şu anda en büyük tehlikenin, yani hızlı
satışın, bir likidite krizi nedeniyle gelebileceğini düşünüyorum. Ki
onun da işaretlerini görüyoruz. Bu olursa, 2008'deki Lehman krizinde
olduğu gibi 1.000 dolardan 700 dolara kadar düşmüştü. Yine 1.900
dolardan 1.600'lere düşebilir. Ama ana trendi bozacak olan merkez
bankası adımının henüz çok uzakta olduğunu düşünüyorum.
M. Rauf Ateş: Krizin işaretleri neler olabilir? Örneğin birkaç bankanın zora girmesi gibi mi?
Şant Manukyan: Yani, aslında son 1,5 ayda LIBOR'un seyrine
baktığımızda, 3 aylık LIBOR'lara baktığımızda ciddi bir problem olduğunu
görüyoruz. Bankalar arasında borçlanmalarda sorun olduğunu görüyoruz.
Daha geçen hafta büyük merkez bankaları da SWAP kanallarını tekrar açmak
zorunda kaldılar. "Bunun biz önlem olarak yapıyoruz, sorun yok"
tarzında konuşuyorlar ama yavaş yavaş Çinli bazı bankaların bazı Fransız
bankalarına kanalları kapattığı konuşuluyor. Çünkü her ne kadar
Avrupa'da stres testleri yapıldıysa da "acaba hangi bankanın bilançosu
gerçekten iyi?" onu net bir şekilde göremiyoruz. Amerika'da bile sorunlu
varlıklar piyasa fiyatından değil kendi modelleriyle fiyatlandırılıyor.
Gerçekten o varlık 80 cent mi? Yoksa 30 cent mi? Bankalar bunu net bir
şekilde göremedikleri için güvensizlik yavaş yavaş oluşmaya başladı
bile.
M. Rauf Ateş: LIBOR'daki hareketi biraz daha açar mısınız? Neyi kastediyorsunuz?
Şant Manukyan: 3 aylık LIBOR, 1,5 ay zarfında, hatta o kadar bile olmamıştır, aşağı yukarı 0,25'lerden, 0,35'lere yükselmiş durumda.
M. Rauf Ateş: Likidite krizi altın fiyatlarını etkiliyor mu?
Şant Manukyan: İlk başta değil. Çünkü herkes pozisyon alıyor.
Diyelim akşam likiditeye ihtiyacınız var. Piyasadan borçlanamayınca
mecburen varlık satışına geçiyorsunuz.
M. Rauf Ateş: Önder Bey sizinle devam edelim. Siz bu düşüş
ihtimalini nasıl değerlendiriyorsunuz? Altın fiyatlarındaki bu yükseliş
altın ticaretini ve Kapalıçarşı'yı nasıl etkiler?
Mehmet Ali Yıldırımtürk: Konuşmacıların sözleriyle ilgili bir
iki not aldım. Asya ülkelerindeki merkez bankalarının rezervlerini
artırabilecekleri söylendi. Özellikle bu süreçte, gelişmekte olan
ülkelerde para birimlerine güven daha fazladır ve oralarda enflasyon
daha düşüktür. Türkiye dahil olmak üzere Asya ülkelerinde bu böyledir.
Türkiye'de bu dönemde altının beklenildiği kadar tüketilememesinin
nedenlerinden biri de Türk Lirası'na olan güven. Bu arada ben Merkez
Bankamızı her ortamda kutluyorum, bir kere daha, burada temsilcisi var,
kendilerini kutluyorum. Gerçekten bu döneme kadar biz, piyasaları bu
kadar yakından izleyen, hatta piyasaları önünden izleyen bir merkez
bankasıyla muhatap olmamıştık. ~
Gerçekten çok memnunuz. Hakikaten
piyasalara yerinde ve zamanında müdahale ederek piyasaların sağlıklı
çalışmasında çok büyük etkileri oluyor. Türkiye'deki altın tüketiminin şekil değiştirmesi elektronik
bankacılığın gelişmesinden kaynaklandı. Biz bunu dövizde de gördük. Daha
önce Kapalıçarşı serbest döviz piyasası, döviz fiyatlarını Türkiye'de
belirleyen tek merkezdi ve bankalarda konumlarını bu piyasaya göre
ayarlıyorlardı. Laleli'deki bavul ticareti ile günlük 50 - 100 milyon
dolar arası döviz geliyordu, burada işlem görüyordu ve bunlar buradan
bankalara yatıyordu. İthalatçı ve ihracatçı da buradan işlem yapıyordu.
Elektronik bankacılıktan sonra para taşıma, burada fiyat opsiyonu
kullanma, fiyat oluşturma veya fiyat kesimi yapma gibi zorluklar ortadan
kalktı. Bugün bir telefonla bankanızdaki TL'nizi dövize ya da
dövizinizi TL'ye dönüştürebiliyorsunuz. Herhangi bir sahte para, eksik
gelme, fazla gelme gibi durumlardan da arınmış oluyorsunuz. Aynı şekilde
profesyoneller ya da kurumsallarda henüz bu alışkanlık elde edilebilmiş
değil,bankalardan altın fonu alma şeklinde son dönemlerde bir gelişme
oldu. Ancak Türk insanı, geleneksel olarak, altını eline almadan "bu
benim altınımdır" demez. "Şu altın sizindir"dediğinizde o altını görürse
onu alır, ama kağıdın üzerine "bu kadar altın sizindir" diye
yazdığınızda ona biraz soğuk bakar. Yani gelişme ancak bu güvenin sağlanması ve yatırım aracı olmasıyla, takı
olarak kullanılması arasındaki farkın düzeltilmesiyle mümkün olacaktır.
Şu anda hala Türk Halkı, bizim kuşağımız, altını hem bir takı aracı, hem
de bir yatırım aracı olarak görüyor. Bu önümüzdeki dönemde kuşak
farkıyla aşılacak. Artık Türkiye'de insanlar sosyal güvenlik yasası
geliştirildiği için altın biriktirme ya da altına yatırım yapma ihtiyacı
duymayacak. Çünkü bundan önceki dönemde insanlar altına şunun için
yatırım yapıyorlardı: Stratejik gerginliklerde her zaman elinin altında
olan ve ülkede kötü bir şey olduğunda hemen onu paraya çevirebileceği
bir emtia olarak görüyordu. Çünkü bankada tuttuğunda, ihtiyaç duyduğu
zaman bankadan alması mümkün olmayabilir. Bu alışkanlıklar hala devam
ediyor. Özellikle bundan önceki yıllarda, mesela 1980'li yılarda,
altının yükselişindeki bir diğer faktör Mareşal Tito'nun ayağının
kesilmesiyle birlikte Yugoslavya'daki 7 devletin dağılma sürecine girme
endişesiydi. 1. Dünya Savaşı orada çıkmıştı. Yeni bir dünya savaşı da
yine orada çıkabilirdi. Bu stratejik nedenden ötürü insanlar altın
biriktirmeye başladılar. Yine o dönemde bilindiği gibi İran - Irak
Savaşı da başlamıştı. Savaş başlamadan önce altın mutlaka yükselir.
Savaştan sonra da mutlaka geriler. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde,
Türkiye'de sosyal güvenlik yasasının çıkmasıyla beraber, insanlar,
özellikle yeni kuşak, altın biriktirme ihtiyacı duymayacak. Altını bir
aksesuar olarak görecek, hatta artık altında ayarlar bile düşecek.
Örneğin; Türkiye'nin doğusunda bölgesinde hala 22 ayar altını altın
olarak görürken, batıda 8 ayar altını bile altın, takı ya da aksesuar
olarak görmeye başladık. Dolayısıyla bu alışkanlık ileride aksesuarı
daha da geliştirecek. Yani kuyumculuk sektörü için büyük bir iç talep
oluşması söz konusu. Eskiden takı olarak aynı model altın takıyı
üretirdik. 30 yıl babaannesi, annesi, kızı aynı takıyı kullanırdı ama
biz şimdi vitrinimizde 3 aydan fazla aynı takıyı tutamıyoruz. Çünkü üç
ay sonra model değişiyor. Örneğin televizyon dizilerindeki kullanılan
aksesuarlar ya da takılar bizim sektörümüzü hareketlendirebiliyor ve
bire süre sonra da o model gündemden düşebiliyor. Dolayısıyla işin
aksesuar ve takı tarafı böyle gelişecek. Altının yatırım olarak
tutulması ise benim gördüğüm kadarıyla biraz daha gerileyecek. Bence
altına ilgi azalacak. Yatırım aracı olarak portföylerde daha az yer
almaya başlayacak. Diğer taraftan, yine İstanbul Altın Rafinerisi
konusuna gelecek olursak, esasında İstanbul Altın Rafinerisi'nin
Türkiye'ye kazandırılması bence büyük bir kazanım. Çünkü yastık altı
altınların ekonomiye kazandırılması yönünde büyük bir rol oynamış durumda. Ancak bu gram altınların çıkışı, yaklaşık
5 - 6 yıl olmasına rağmen, altın fiyatların sakin seyrederken bu hiç
gündemde olmamıştı. Şu anda gram altına ilginin artmış olmasının nedeni,
altın fiyatlarının aşırı yükselmiş olması ve darphanenin bastığı
altınların fiyatının da çok yüksekte kalması ve insanların takı olarak
ya da hediyelik takı olarak bunu tercih ederken biraz da bütçelerine
bakıp tercihlerini daha ucuz olana yönlendirmelerinden kaynaklandı. Bu
çerçevede de biz yaklaşık 2,5 yıldan beri Türkiye Cumhuriyeti Darphane
ve Damga Matbaası'na çeyrek altının yarısının da basılması için İstanbul
Mücevherciler, Kuyumcular ve Sarraflar Derneği olarak öneri götürdük.
Bu çerçevede çeyrek altının yarısı yapılırsa, bunun insanların altın
takma alışkanlığına cevap vereceğini düşündük. Şimdi genelge çıktı.
Kalıplar hazırlanıyor. 2012 yılında çıkacağını tahmin ediyorum. ~
Osmanlı
döneminde örnekleri var. Biz önceki örnekleri de darphaneye götürerek
bunu istedik. Halktan da bu konuda çok büyük teveccüh aldık. Bu haber
çıktığından beri her gün en az on kişi, işletmelerimize gelerek "çeyrek
altının yarısı çıkmış, bize ondan verin" diye talepte bulunuyorlar.
Hatta ben bu konuda çeşitli yazılar yazdım, anket yapılmasını da önerdim
ama ne yazık ki bürokrasiyi aşmak çok zor. Ancak hükümetin ekonomi
bakanlarına ulaşmak suretiyle bu sıkıntıyı aşabildik. Tahmin ediyorum
büyük de bir etkisi olacak çünkü darphanenin şu andaki altın üretim
miktarlarında da azalma olduğunu görebilirsiniz. Dolayısıyla, gram
altının çıkış sebebi altının yastık altından çıkartılıp ekonomiye
kazandırılması ve ekonomiye kazandırılırken de kuyumculuk sektörünün
kaynak eksikliğinin giderilmesi açısından krediye dönüştürülmesi
hedeflenmişti. Altın bankacılığının başlatılmasının esas nedeni buydu.
Ancak bu konuda ben, bundan 6 ay önce galiba, Maliye Bakanlığı'ndan bir
yetkiliyle görüştüm. Altın bankacılığının geliştirilmesi konusunda
bankaların özellikle bir biriminin, altın hesabı açılabilmesi için
altını analiz edebilecek bilgiye sahip elemanlarla bankaların
donatılmasını istemiştim. O da dedi ki: "Onun yerine biz yetkili
kuyumcular oluştururuz ve altın o yetkili kuyumcular da has altına,
külçe altına çevrilir. Bunlar bankalara götürülmek suretiyle bu şekilde
çözülür. Aynı zamanda bankaların kuyumculara rakip olması da önlenmiş
olur. Böylece kuyumculuk sektörünü de zedelememiş
oluruz". Bu bana göre çok güzel bir şey. Bundan sonraki süreçte, belki
cari açığın da düşürülmesi konusundaki çalışmalar çerçevesinde de yastık
altı altınların kayıt altına alınmasıyla beraber Türkiye'nin içerideki
altını kullanarak altın ithalatında da bir miktar gerileme sağlanabilir.
Dolayısıyla bu çerçevede baktığınız zaman, bundan böyle altın hesapları
olsa da, insanlara istedikleri zaman altını verebildiğiniz oranda altın
bankacılığı gelişir. Yoksa sadece kağıt üzerinde altınınız var
dediğiniz zaman o, belli bir çevre için kullanılabilecek bir yatırım
aracı olarak çalışır. Onun dışında fazla bir şey olmaz. Kapalıçarşı'ya
geldiğimiz zaman, tabii ki biz altın fiyatının yükselmesinden çok
olumsuz etkilendik diyebiliriz. Özellikle biz, kuyumculuk sektörü
olarak, her gün daha düşük gramajlı ve ayarlı altınlar yaparak, halkın
bütçesini zedelemeyecek, taleplerini kesmeyecek ürünler
üretmeye başladık. Hatta bazen firmalarımız, ürettikleri takıların bazı
objelerini gümüş yapmak suretiyle fiyatın daha da düşük tutulmasını
sağlayacak çalışmalar yaptılar. Hakikaten kuyumculuk sektörü fiyat
yükselişi hızına ayak uyduracak şekilde yeni ürünler konusunda da çok
büyük bir faaliyet gösterdi ama son 3,5 aydan beri görüyoruz ki bu hızlı
fiyat yükselişine de maalesef yetişemez hale geldik. Diğer taraftan,
rakamsal olarak vermem gerekirse, örneğin hediyelik altın konusunda veya
pek tasarruf diyemeyeceğim ama halkın çeyrek altın ya da yarım altın
gibi hediye edilebilen altınlar konusundaki talebine baktığımızda, fiyat
yükselişlerinin bizi çok olumsuz etkilediğini görüyoruz. 3,5 yıl önce
hafta sonunda 100 birim satıyorsak, şimdi normal günlerde yaklaşık 10
birim ancak satabiliyoruz. Yani biz performans olarak yüzde 90'lık bir
kayıpla hareket ediyoruz. Hatta Kapalıçarşı dünyanın bilinen bir
yeridir. Başka yerde bulabilecekleri bir ürünü de dışarıdan gelenler
Kapalıçarşı'dan almak isterler çünkü oranın bir markası var. Böyle
olmasına rağmen, Kapalıçarşı'nın en işlek caddesi olan ve Nuriosmaniye
ile Beyazıt'ı birleştiren Kalpakçılar Caddesi'nde babadan kuyumculuk
yapan bir arkadaşımız dükkânını kapatıp giyim mağazası açmak durumunda
kaldı. Kuyumculuktan gelir elde edemeyip başa sektörlere kayan ve
dükkanlarını teminat olarak gösterip kredi alan bazı arkadaşlarımız yeni
sektörlerinde de başarılı olamayınca dükkanlarını kapatmak zorunda
kaldılar. Son 3 yıllık süreçte sektörümüzde yüzde 20'lik kapanma oranı
söz konusu.~
M. Rauf Ateş: Türkiye'de kaç kuyumcu var?
Mehmet Ali Yıldırımtürk: İrili ufaklı yaklaşık 40 bin kuyumcu
var. Son dönemde ise 5-6 binlik bir kapanma söz konusu. Kuyumculuk
sektörünün yüzde 50'si İstanbul ve Marmara'da faaliyet gösteriyor. 10
bin civarında kuyumcunun İstanbul'da olduğunu tahmin ediyoruz. Kayıt
dışı kuyumcular da olduğu için, bazı kuyumcular üyeliklerini iptal
ettirdikleri için kesin rakam vermemiz zor ama tahmini rakam bu. Ayrıca
altın fiyatlarındaki yükselişle birlikte enflasyondaki düşüşün de bu
kapanmalar da etkili olduğunu, enflasyondaki düşüşün kuyumculuk
sektörünü terbiye ettiğini söyleyebilirim. Başka sektörlerde de bu böyle
olabilir ama özellikle enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde kuyumculuk,
hem paranızın değerini koruyan hem de çeki, senedi olmayan, ticareti
peşin olan bir sektördür. O nedenle değişik sektörlerden burayı tercih
edenler olmuştu ve enflasyonun üzerinde bir işletme enflasyonu
seyrediyordu. Şimdi enflasyonun düşmesiyle beraber bu finansal krizler
olmasaydı da bu kapanışlar olacaktı. Bu süreç de buna yansıyor. Örneğin
Ümraniye'de 100 tane kuyumcu olduğunu düşünelim. Ne var ki oranın nüfusu
ancak 50 tane kuyumcuyu karşılayabilir. Dolayısıyla zaten zaman içinde o
50 kuyumcu her halükarda kapanacaktı ama bu, fiyatların da
yükselmesiyle beraber biraz daha hız kazandı.
M. Rauf Ateş: Çok teşekkürler. Atilla Bey, sizinle devam edelim.
Mehmet Ali Bey bir eğilimden bahsetti. Eskiden altının hem takı hem
tasarruf aracı olarak görüldüğünü ama önümüzdeki süreçte bunun
değişeceğini söylüyor. Siz buna katılıyor musunuz?
Atilla Keskin: Biz zaten sektör olarak tüketiciyi buna
yönlendiriyoruz. Artık altının yatırım amaçlı değil de takı amaçlı
alınmasını, özel günlerde anlam ifade eden bir takı olarak alınmasını
talep ediyoruz. Artık biz satın alırken "bunu bozdurursam ne
kaybederim?" diye soran müşteriyi istemiyoruz. Avrupa'da da, dünyada da
böyle bir uygulama yok. Zaten süreç de buna doğru gidiyor. Biraz önce
söylenildiği gibi, takıda biz nasıl adapte olduk? Fiyat artınca takıda
teknolojik oynamalarla takının gramını hafiflettik. Bu şekilde işimizi
devam ettirmeye çalışırken son dönemlerde ona da yetişemez olduk. Son
dönemlerde altın satışları iyice düşüyor. Bu noktada bizi, kuyumcuları
kurtaran şey pırlantalı ve elmaslı ürünlerin satışı oldu. Sektör çıkış
yönünü burada buldu. Tek taş, tek aşk gibi reklamlarla, yerli
dizilerdeki takı kullanımıyla, kampanyalarla insanların çocuklarına da
bırakabilecekleri bir ürün ortaya koymaya çalışıyoruz. Son dönemde
AVM'lerin artmasıyla kuyumculuk sektörü markalaşma sürecini de yaşıyor.
Altının yatırım aracı olarak kullanılmaya eğilimi devam ettiği için
Türkiye'de bu kadar fazla sayıda kuyumcu var. Örneğin Gaziantep'te 550
tane kuyumcu var. O kadar çok fırın yoktur orada. Bu kadar çok sayıda
kuyumcunun aynı yerde olması garip bir şey. Sayının zaten azalması
gerekiyordu. Markalaşmayla, daha kaliteli AVM'lerde dükkan açılmasıyla
ve son yıllarda altın fiyatında yaşanan gelişmelerle böyle bir dönüşüm
yaşanıyor zaten.
Mehmet Ali Yıldırımtürk: Kuyumculuk ne yazık ki eski
saygınlığını yitirmiş durumda. Benim çocukluğumda bir kuyumcu, bir hakim
ya da savcı gibi saygı görür, sözüne güvenilirdi. Ne yazık ki şu anda
bizler bazı ortamlarda kuyumcu olduğumuzu söylemeye çekiniyoruz.
M. Rauf Ateş: Teşekkürler... Meltem Hanım, size sormak
istiyorum. Az önceki konuşmalardan anlıyoruz ki altının Türk sermaye
piyasası içindeki ağırlığı arttı. Böyle bir saptama yapıldı. Siz bu
görüşe katılıyor musunuz?~
Meltem Kökden: Dünyadaki altın talebinin yüzde 47'si kuyumculuk
sektöründen geliyor ve yatırım amacıyla altın talebi yüzde 40'lara
ulaşmış durumda. Altın, dünya genelinde hala yatırım amacıyla tercih
ediliyor ve bunun çoğu da borsa ve yatırım fonlarında kullanılıyor.
Türkiye'de de şu anda kaydi olarak işlem yapma oranı çok yükselmiş
durumda. Elektronik bankacılığın gelişmesinin de bunda epey katkısı var.
Müşteri 24 saat boyunca yatırımını "trade" edebiliyor. Saklama, çalıntı
derdi yok. Güvenlik sorunu yok. 24 saat ticaret yapılabiliyor. Yastık
altının kayda girmesinde de bu süreç çok etkili. Son zamanlarda çıkan
altın fonlarının önemi de bu bağlamda çok fazla. Özellikle son 2 yılda
yatırım fonları sektörü küçülmüş olmasına rağmen altın fonları büyümüş
durumda. Büyüklüğü şu anda 1,5 milyar TL civarında. Giderek de
müşterinin altın fiyatlarındaki yükseliş beklentisiyle bu büyüklük
artıyor. Bir de son zamanlarda "korumalı altın fonu" dediğimiz fonlar
oluşturulmakta. Burada anaparanın değeri korunurken altının fiyat
oynamalarından müşteriyi faydalandırmak esas.
Mehmet Ali Yıldırımtürk: Ana para korumalı altın sistemine biraz
soğuk bakılıyor. Fiyat 1.650 dolara geldiğinde bankalar, hiçbir faiz
ödemeden anaparayı kullanacak. Bu bankanın büyük bir avantajıdır ama
müşteri açısından dezavantajdır. Müşteriyi elde tutmak lazım.
Meltem Kökden: Aslında burada bankanın korunması söz konusu
değil. Müşterinin kendisi zarar uğramak istemediği için anaparanın
korunmasını talep ediyor. Anaparayı koruyan da altının değeri değil.
Hazine bonosuna ya da tahvile para yatırılarak değeri korunmaya
çalışılıyor. Altın fiyatının yükseldiği şu noktada müşterinin korunması
açısından bu sistem bence çok faydalı. Ben geleneksel Türk insanı için
altının bir yatırım aracı olmaktan çıkacağı fikrine katılmıyorum. Altını
fiziki olarak ele almak, geleneksel anlamda önemli olabilir ama kuşak
değişikliğinden ötürü altını eline almayan ve altını yatırım aracı
olarak kullanan kişilerin sayısı giderek artıyor.
M. Rauf Ateş: Bu noktada farklı bir görüş dile getirmek isteyen var mı? Buyurun Mehmet Ali Bey.
Mehmet Ali Yıldırımtürk: Ben burada bir hususa değinmek istiyorum. Altının geçmişte
aldığınız bir malı değerini kaybetmeden yeniden alabileceğiniz bir emtia
olduğu söylendi. 1975 yılında 5 kilo altınla bir daire alınabilirken
şimdi aynı daireyi 2 kilo altınla alabilirsiniz. Altının fiyatı düştükçe
de 5 kiloya satabilirsiniz. Altın fiyat değişimlerinden etkilenebilen
bir yatırım aracıdır. Bence sosyal güvenlik yasası sayesinde insanlar
kendilerini gelecek için garanti ettikçe, altın yatırım aracı olmaktan
çıkacaktır.
M. Rauf Ateş: Altın Rafinerisi ile devam edelim. Sizin gelecekle ilgili beklentileriniz nelerdir? Planlarınızdan bahseder misiniz?
Gökhan Aksu: Katma değeri ve tasarımı daha yüksek pırlantaya ve
elmasa kayma söz konusu ama altın yatırımı gerçekten hala revaçta. Üç
sene önce bu kadar ciddi altın fonları yoktu. Her gün emtialar üzerine
yeni bir fon ortaya çıkıyor. Altın fiyatlarına baktığımızda, 1 yıl
öncesinden bahsediyorum, 20 Eylül 2010 tarihine baktığımızda altında
yüzde 40'lık, gümüşte yüzde 200'lük bir prim artışı söz konusu. Altının
yatırımcı tarafından talep edildiği aşikar. 1 yıl içinde yüzde 40
kazanmak gerçekten çok büyük bir getiri. Gram altın paketlerini
hologramla, barkod, seri numarası ve mor ışık uygulamasıyla,
standartlaşmayla sahteciliğe karşı önlem alıyoruz. Çünkü altın
fiyatlarının artması, bir sahteciliğin artmasına da yol açtı. Biz paket
uygulamalarıyla insanların algısını değiştirmeye çalışıyoruz. Bu konuda 3
spor kulübüyle anlaşmamamız var. Onların logolarıyla üretim yapıyoruz.
Neticede darphaneden aldığınız çeyrek altının kutusu, biçimi
standarttır.~
Biz kutuları değiştirebiliyoruz. Bizim amacımız ticaret.
Bankacılık sistemini işin içine sokunca altın yastık altından çıkıp
kayıt altına giriyor.
Mehmet Ali Yıldırımtürk: Goldaş veya İstanbul Altın
Rafinerisi'nde standartlaşma yok. Standartlaşma olmayınca müşterinin
kafası karışabiliyor. Burada kim standart oluşturabilirse o kazançlı
olabilir.
Gökhan Aksu: Bu bir görüştür. Saygı duyarız. Bizim standart
ürünlerimiz zaten belli. Siz olaya kuyumculuk açısından bakıyorsunuz.
Ben "standart dışı" ürünlerde çeşitlendirmeye gidiyorum. Bu ticari bir
yaklaşımdır. Biz 2010 yılına nazaran 3 kat fazla satış yaptık. Benim
için elde ettiğim gelir bir başarıdır. Bize ciddi anlamda franchise ya
da bayilik başvuruları var. Başka bir firmanın çıkardığı ürünle aynısını
çıkartamam. Standart nedir? Standardı kim belirliyor? Vatandaşın gram
altına talebinin yoğun olduğu aşikar. Bu da değişik ürünlerin arz
edilmesini gerektiriyor.
M. Rauf Ateş: Günay Bey, tekrar sizinle devam edelim. Altındaki
bu yükseliş özellikle Avrupa ve ABD Merkez Bankaları'nın politikalarına
bir değişiklik beraberinde getirdi mi?
Günay Yeşildoruk: Son dönemde merkez bankalarının altına
yaklaşımında belli bir değişiklik var. Merkez bankaları, 5 yıllık
dönemler itibarıyla, aralarında ortak altın satımı kararı alıp
vardıkları anlaşma çerçvesinde (Washington Anlaşması diye
adlandırılıyor) bu kararı uyguluyorlar. Şu anda da yürürlükte olan bir
anlaşma olmakla birlikte merkez bankalarının satış yapmadıklarını
görüyoruz. Geçmiş yıllarda İsviçre Merkez Bankası altın satışı
yapmıştır. Portekiz, İngiltere merkez bankalarının da altın sattığını
biliyoruz. Belirtiğim gibi "3. Merkez Bankaları Altın Satış Anlaşması"
(Central Bank Gold Agreement) diye adlandırılan bu anlaşma çerçevesinde, ki çok sayıda ülke merkez bankası imzalamıştır altın satışını
planlamıştır. Ne var ki son yıllarda bu merkez bankalarının altın
rezervlerinde büyük bir değişikliğe gittiklerini görmüyoruz. Yani onlar
da satmıyorlar, tutmayı tercih ediyorlar. ABD Merkez Bankası, altın
rezervlerini satmamış, korumuştur. Altının ons fiyatının 300400 dolar
seviyesinden artarak yükselişe geçtiği yıllarda, bazı merkez
bankalarının ellerindeki altınları satarak döviz rezervine çevirmeyi
tercih ettiklerini gözlemledik. Fakat ülke merkez bankaları açısından
eğer bir satış eğilimi varsa da bunun şimdilik ötelenmiş olduğunu
söyleyebiliriz. Gelişmekte olan ülkeler için ise, bu ülkelerin merkez
bankaları altın rezervlerini bir miktar arttırmayı tercih etmiştir.
Rusya, iç piyasadan belli bir miktar altın alarak rezervlerini
desteklemeyi tercih etmiştir. Rusya'nın altın üreticisi ülke olduğunu
burada belirtmek isterim. Merkez bankaları da büyüyen rezervlerini
yönetirken her tür risk değerlendirmesini yaparak karar vermekte, bir
anlamda yumurtaları aynı sepete koymamaktadır. Çeşitlendirmeye
girmektedirler. Altın da rezerv çeşitlendirmesinde kullanılan alternatif
bir enstrümandır. Dolayısıyla merkez bankaları bu yönde bir karar
alırken ihtiyatlı davranmayı tercih etmektedir. Ayrıca altın, arzı esnek
olan bir metal değil. Teknolojik gelişmelerle yeryüzüne çıkarılacak
altın miktarı ve dünyanın altın maden rezervleri bellidir.
M. Rauf Ateş: Teşekkürler. Şant Bey, sizin orta ve uzun vadedeki beklentiniz nedir? Sizce şu andaki fiyatlar gerçekçi midir?~
Şant Manukyan: Bu biraz da hesabı nasıl yaptığınıza bağlı. Dediğim
gibi para tabanını altına birebir eşitlersiniz, 6.000 civarında bir
rakama ulaşabilirsiniz. Enflasyonu esas alırsanız 2.400 civarında bir
fiyatla karşılaşıyorsunuz. Petrol fiyatına göre bakarsanız daha değişik
olur. Ben şu anda kesin bir fiyat öne süremem aman tahminim fiyatlardaki
artışın devam edeceği yönündedir. Şöyle bir durum var: İsviçre Frangı
çok güvenilir bir para birimidir. Çünkü İsviçre'nin ekonomisi sağlamdır
vs. Ne var ki İsviçre'nin 2000 yılına kadar para miktarının yüzde 40'ı
kadar altın tutma zorunluluğu vardı. 2000 yılında yapılan referandumla
bu uygulama kaldırıldı. ABD dolarının ve İngiliz sterlininin rezerv para
birimi olmasının nedeni, altın stoklarının bu ülkelere akmasıyla ilgili
bir durumdur. İleride Çin'in para birimi Yuan'ın tam konvertibl hale
getirilmesiyle bir rezerv para olma durumu ortaya çıkabilir. Bu durumda
Yuan'ın bilmem ne kadar dolarlık ABD tahvilleriyle desteklemenin bir
anlam kalmaz. Daha sağlam bir varlıkla desteklenmesi söz konusu
olacaktır. Dolayısıyla ben, altının ileride bir "benchmark" yani Kuzey
Yıldızı olarak ele alınacağı bir döneme girmekte olduğumuzu düşünüyorum.
Yatırımcı olarak olaya baktığımızda şu örneği verebiliriz. İlk ABD Dow
Jones Endeksi çıktığında işlem gören sadece 12 tane kağıt vardı.
Bunlardan şu anda hala işlem gören sadece General Electric. Dolayısıyla
buradaki katılımcılara sormak isterim. Sizler 50 yıl sonra torunlarınıza
ne bırakmak istersiniz? 1 milyon dolar para mı, onun karşılığı olan TL
mi, tahvil mi, yoksa altın mı? Bu sistem içinde çoğu zaman altın baskın
çıkacaktır diye düşünüyorum.
M. Rauf Ateş: Teşekkürler. Eklemek istediğiniz hususlar varsa lütfen onları da alalım.
Atilla Keskin: Teşekkürler. Şirketlerin bilançolarını has altın
üzerinden hazırladıkları için kurdan kaynaklanan bir zarar olma durumu
yok. Tek sıkıntı iş hacminin düşmesinden ötürü bir regülasyonun olma
durumu var. Bunun dışında, sektör çok dinamik. Türkiye'nin 2023 yılında
500 milyar dolar ihracat hedefi var. Burada bizim sektörün hedefi 12
milyar dolar. İç piyasadaki daralmaya dış piyasada yeni yerler elde
edilerek cevap verilmeye çalışılıyor. Örneğin Irak, dış piyasada ikinci
sıraya yükselen bir ülkedir. İran, Rusya, Kazakistan... Bir sonraki
süreçte Afrika ülkeleri gelecek. İç piyasada mücevherli ürünlerle,
dışarıda da yeni pazarlar bularak sektör önüne bakıyor. Çok bir sıkıntı
yok. Markalaşma, mağazalaşma devam ediyor. Turquality kapsamında marka
ve mağazaların bütün dünyaya taşınması çok önemli. Sektör olarak
önümüzün açık olduğunu düşünüyorum.
Mehmet Ali Yıldırımtürk: Ben Günay Bey e bir şey sormak
istiyorum. Başbakanımız "100 milyarlık rezerv yetmez, 150 milyar
dolarlık rezerv lazım" demişti. Siz de merkez bankalarının rezerv
çeşitlendirmesinde altın artırımına gidebildiklerini söylemiştiniz.
Acaba 116 ton olan altın rezervinde bu bağlamda ileride bir artırıma
gidilebilir mi? İkincisi Şant Bey'in dediği parasal değişim sırasında
altın ne derece etkili olur, onu ilerde göreceğiz. Atilla Bey'in
dediğine ilave olarak sektörün önünü çok açık görüyorum. Özellikle yaşam
kalitesi arttıkça pırlantalı ürünlere talep artacak. Sektör içinden ve
dışında çok kişinin pırlantalı ürünlerin üretimi üzerine eğitim
aldıklarını biliyorum. Pırlanta ileride çok daha fazla ön plana çıkacak.
İşin bilim ve eğitim yönü artık başlıyor. YÖK'ün onaylamasıyla İstanbul
Ticaret Üniversitesi'nde "Mücevher Mühendisliği" diye bir bölüm açıldı.
İlk sene 25 öğrenci alacak. Bunun 5 öğrencisi yurtdışından gelecek.
Önümüzdeki 5'li, 10'lu yılarda şirketleri profesyonel ve mücevher
mühendisliği eğitimi almış kişiler yönetecekler. Bu da Türkiye'deki
kuyumculuk ve mücevher sektörünün iyi yerlere geleceğinin bir
göstergesidir. Bu ihracata da yansıyacak. Taş kesimi, Türkiye'nin en
büyük eksikliğidir. Eskiden evliliklerin beşinci, onuncu yıl
dönümlerinde tek taş tercih edilirken artık genç kuşak evlilik
tekliflerinde pırlantalı ürünleri tercih ediyorlar. ~
Bu da pırlanta
sektörünü hayli hareketlendirmiş durumda. Sektörün dışına çıkanlar
olacaktır ama geriye kalanlar da oldukça güvenilir kişi ve kurumlar
olarak kalmaya devam edecekler. Diğer taraftan sektörün bugüne kadar
dile getirilmeyen çok önemli bir sorunu var. Bundan önce enflasyon
muhasebesi çerçevesinde Türkiye'deki kuyumculara uygulanan 18 lira 7
kuruştan uygulanan bir "envanter düzeltmesi" olayı vardı. Enflasyon
düşmeye başlayınca enflasyon muhasebesini de ortadan kaldırdılar. 18
lira 75 kuruştan giriş yapan ve dükkanını kapatmak durumunda olan
esnafımız fiyat 100 liraya, 120 liraya çıktığında eldeki paranın önemli
bir kısmını vergiye göndermek durumunda. Hükümetin bu duruma müdahale
etmesi gerekir. Eğer fiyatlar kalıcıysa bu envanter düzeltmesini küçük
bir vergi düzeltmesiyle ayarlayabilir. Ben vatandaşların portföylerinde
yüzde 20 oranında altın olacağını düşünüyorum. Geçmişte bu oran yüzde
60'lar civarındaydı. Oran düşse de altın yatırım aracı olarak kalmaya
devam edecek. Günay Yeşildoruk TCMB, yaşanan rezerv artış sürecinde
altını stratejik bir varlık olarak değerlendirmiştir ve halen de o gözle
bakıyor. Öncelikli olarak uluslararası rezervlerin güçlendirilmesini
diğer merkez bankaları gibi gündeminde tutmaktadır. Çeşitlendirme
kararları alınırken, altın fiyatlarında son dönemlerde ortaya çıkan
dalgalanma, hızlı yükseliş ve düşüşler, altın fiyatının yönünün ne
olduğu konusunda mevcut olan birbirine zıt görüş ve beklentiler, mutlaka
göz önünde tutulmalı ve gereken ihtiyatlılık gösterilmelidir. Bu çok
önemli bir husustur. Hangi seviyede rezerv artırımına gittiğiniz önemli
olacaktır. Örneğin altın 300 dolar seviyesindeyken İsviçre Merkez
Bankası rezerv satışı yaptı ama fiyat 900 dolara çıkınca İsviçre'de bu
kararlar eleştiri konusu oldu. Aynı şekilde yüksek seviyelerde altın
alınırsa ileride yaşanacak fiyat düşüşlerinin getireceği kayıplar da
mutlaka dikkate alınmalıdır. Önemli zararların ortaya çıkma olasılığı
sözkonusu olabilir. Dolayısıyla bu aşamada rezervi neden, ne amaçla
tuttuğunuz çok önemli. Rezerv seviyeniz optimal mi, değil mi?
Rezervlerin likit ve her an kullanılabilir halde midir, ihtiyaç
duyduğunuzdan kullanım��nıza hazır mı, gelişen ülke merkez bankaları
açısından bu hususlar çok önemlidir. Rezerv çeşitlendirmesi çerçevesinde
altın bir alternatif olarak düşünülebilir. Bu stratejik bir karardır.
Dünya ekonomisindeki gelişmeleri iyi analiz etmek lazım. Merkez Bankası
bunu yapıyor, yapmaya çalışıyor burada elde ettiği bulgulara göre karar
alarak uyguluyor.
M. Rauf Ateş: Teşekkürler... Sizin eklemek istediğiniz varsa alalım.
Gökhan Aksu: Dünyadaki gelişmeler çok önemli. Örneğin Yunanistan'a
karşı alınacak tedbirler nelerdir? Bunlar halkın tercihlerini
etkileyecek. Kuyumculuk sektörü açısından baktığımızda fiyatların
elbette geri gelmesini isteriz. Türkiye'de kuyumculuk sektörü anlamında
çok ciddi bir potansiyel var. Fiyatlar artınca vatandaş takı ve
mücevherata talep göstermiyor. Bu sektörde çok kişi ekmek yiyor. Yatırım
açısından açıkçası düşme ya da çıkma çok fark etmiyor. Düşünce fırsat
diye "ileride artacak, alalım" diye, çıkarken de "çıkmaya devam edecek"
diye yatırımcı alıyor. Fiyatın 1.700 - 2.000'ler civarında gidip
geleceğini düşünüyorum ama dediğim gibi Avrupa Merkez Bankası'nın
Yunanistan'la ilgili kararları ve diğer unsurlar da önemli. Orta ve uzun
vadede yükseliş olabilir ama ABD dolarının güçlenmesi olasılığı onu da
durdurabilir diye düşünüyorum.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?