Çin’in dev teknoloji şirketleri kendilerine çeşitli teşvikler sunan ancak dizginleri elinden bırakmayan hükümetleri sayesinde oldukça başarılı oldu...
1980'lerin başlarında Pekin ve Tsinghua üniversiteleri yerleşkelerinin yakınlarında bulunan Pekin’in kuzeybatı yakasındaki kaotik bir kenar mahallede, yeni filizlenmekte olan bilgisayar dükkanları açılmıştı. Elektronik Sokağı olarak ünlenen bu bölge eskiden yığınla hantal bisikletle dolu trafiğinden, elle yazılmış uyduruk reklam tabelalarından ve bağrış çığrış pazarlık sesleri uğultusundan geçilmezdi. Yayalar ise tepelerinde kir pas içinde dükkan afişleri sallanırken yoldan geçmek için 10 veya 12 kat üst üste istiflenmiş yığınla emtia balyası arasında zikzak yapmak zorunda kalırdı. Ucuz takım elbiseli adamlar kaldırımlarındaki işporta tezgahlarından bas bas bağırarak çoklu priz ve yazıcı mürekkepleri satıyordu. Tomurcuklanmakta olan bir PC pazarının olması oldukça ilginçti; zira o sıralar çoğu Çinlinin evinde buzdolabı bile yoktu. Daha da ilgi çekeni ise Elektronik Sokağı’ndaki şirketlerin hepsinin özel kuruluşlar olmasıydı. Bu şirketlerin kapitalizmle tanışması, bilime ve teknolojiye yapılan yatırımlarla tetiklenen Çin’in ekonomik reformlarıyla başlamıştı. İlk işaretler bu stratejinin işe yarayabileceği hissini uyandırıyordu. Elektronik Sokağı’nın bu kırık dökük halinden doğan şirketler arasında Lenovo da vardı.
RÖNESANS DEVRİ O zamandan bu yana Çin’de resmen bilimsel ve teknolojik bir Rönesans devri yaşanıyor. 1991 ile 2016 yılları arasında hükümetin araştırma ve geliştirmeye harcadığı para 30 kat arttı. Çin, 2009 yılında bile Ar- Ge harcamalarında Japonya’yı sollayıp geçti. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Çin’in 2019 yılında Ar-Ge harcamalarında Birleşik Devleri de geçeceğini tahmin ediyor. Bugün Elektronik Sokağı’na Zhongguancun deniliyor ve burası artık Baidu, Didi Chuxing ve Meituan-Dinping gibi teknoloji devlerinin yanı sıra Microsoft, Google ve IBM’in araştırma merkezlerine de ev sahipliği yapıyor. Çin bugün dünyanın en büyük 20 teknoloji şirketi arasına kendi 9 kurumunu sokmuş olmakla gurur duyuyor. Bu ülke, dünyanın en büyük tek çanaklı radyo teleskopuna ve en hızlı süper bilgisayarlarından birkaçına sahip olduğunu iddia ediyor ve yine dünyanın en büyük süper çarpıştırıcısını üretmeyi planlıyor. 2016 yılında dünyanın ilk kuantum iletişim uydusunu uzaya göndermişti. Bu arada geniş bir yelpazeye yayılan ihtiraslı hükümet planları dahilinde 2020 yılına kadar 5G mobil teknolojileri, tohum ıslahı ve robot teknolojileri alanlarında öne geçmek ile 2030 yılı itibarıyla yapay zekada (AI) dünya lideri olmak da var.
TEKNOLOJİK SOĞUK SAVAŞ Tüm bunlar Birleşik Devletler’de dikkate değer boyutta endişe duyulmasına neden oluyor. Trump yönetimi merkantilist piyasa kontrolleri ve sanayi casusluğu hakkındaki endişeleri bahane ederek bir anda Çin ile bir ticaret savaşına dalıverdi. Başkan Yardımcısı Mike Pence geçen ekim ayında Çin hükümetini Amerikan teknolojilerinin topyekun çalınmasına çanak tutmakla suçladı. Teknolojik bir soğuk savaş hakkında Amerikalıların konuşmaları aslında büyük bir algı uçurumunu örtbas etmeye hizmet ediyor. Her ne kadar ABD’li meclis üyeleri Çin’in bilimle ilgili büyük özlemlerini vahim bir tehdit olarak görüyorsa da Çinli yorumcular bunu bitmek bilmeyen bir güvensizlik ruh hali olarak değerlendiriyor. Onlara göre Elektronik Sokağı’ndan doğan umutlar henüz tam anlamıyla gerçekleşmedi. Hükümetin açıklamaları ve devletin basın bültenleri oldukça meydan okuyucuymuş gibi görünebilir; ancak Çinli liderler, bu ülkenin çok fazla para harcamasına rağmen henüz ellerinde gösterilebilecek çok az şey olmasından dert yanıyor. Evet, Çin çok büyük bilimsel projeleri fonluyor, ancak bu durum, ciddi bilimsel buluşlar başarmak ya da iPhone gibi global pazarı yeniden şekillendiren bir ürün piyasaya sürmekle aynı şey değil. Çin’in en seçkin üniversiteleri dünya sıralamalarında üst sıralara tırmanmalarına rağmen bu ülkenin bilim alanında ödül kazanan tek bir Nobel ödüllü bilim insanı var. Ancak bu durumun değişebileceğinin işaretleri gelmiyor da değil. Her ne kadar Çin’de yetişmiş bir Nobel ödüllüler dalgasının gelmesi henüz çok uzak olsa da bu ülkede iş inovasyonlarında bir patlama yaşanıyor. Ülkenin güçlü teknoloji şirketleri, az sayıdaki hırslı start up ile birlikte artık Silikon Vadisi’ndeki iş modellerini şekillendiriyor ve bu süreçte internet kontrolleri konusunda büyük bir çekişme halindeler. İlk defa Elektronik Sokağı’nda görülen türden mücadeleci girişimcilikleri sayesinde büyük ölçüde de başarılı oluyorlar. Bu şirketler serpildikçe ve gözlerini deniz aşırı pazarlara diktikçe yetenekli insan veya kaynak eksikliği gibi ellerini kollarını bağlayan sorunları da kalmayacak.
ÖZGÜRLÜK YOKSA… Akademisyenler yıllar boyunca şunları sorguladı: Bilim ve teknoloji yukarıdan aşağıya yönetildiği sürece Çin nasıl inovasyon yapabilir? Özgürce konuşmanın yasaklandığı, ifade özgürlüğünün sınırlandığı ve hatta Google Scholar’a bile erişimin olmadığı bir ortamda araştırmacılar nasıl yeni icatlar keşfedecek? Bu konuda Zhongguancun oldukça çarpıcı bir örnek. 1989 yılında Elektronik Sokağı girişimcilerinden bazıları, Pekin Üniversitesi’nin hemen yanında başlayan Tiananmen Meydanı protestolarına katıldı. Baskılarla yüzleşen Komünist Parti kadroları teknik adamları, demokrasi isteyenleri ihbar etmeye mecbur bırakmak için Zhongguancun’a sevk etti. 1990’ların sonlarında bu alan belediye yönetimi denetiminin daha da artırıldığı bir bilim parkına dönüştü. Zhongguancun’a “Çin’in Silikon Vadisi” dendi ki aslında bu başından beri absürt bir benzetmeydi. Takip eden yıllarda uygulanan yukarıdan aşağıya yönetimin, San Francisco Bay Area’nın özgür inovasyonlarıyla hiçbir alakası olmadığı anlaşıldı. Çin’in dört bir yanında Zhongguancun modelinin 167 replikası daha kurulunca olay daha da saçma bir hal aldı. 2000’lerin başlarında bu bilim parklarının neredeyse hiçbiri, yüksek vasıflı kiracı bulamadı. Genelde yabancı teknoloji şirketleri için dağıtım ve işleme merkezleri haline geldiler. Bilim parklarının ilerlemenin önünü açacağına dair Çin’de hakim olan görüş, hükümette de nitelik yerine nicelik ve ölçümlere ağırlık verilmesi şeklinde yansımasını buldu. Çin’in teknolojiyle ilgili planlarına bir göz atın. 2006 yılında kabul edilen kilit planda, 2020 yılına kadar gerçekleşecek büyüme hedefleri öngörülüyordu. O yıl itibarıyla Çin kendi GSYİH’sinin yüzde 2,5’ini Ar-Ge’ye harcamayı ve biyo-teknoloji, nanoteknoloji ile ilaç geliştirme gibi alanlarda diğer ülkeleri gölgede bırakmayı amaçlıyordu. Diğer hedefler arasında ise Çin’in hem icat patentlerinde hem de kendi eserlerinden yapılan toplam alıntı sayısında dünyanın ilk beş ülkesi arasına girmesi vardı. Bu hedeflerden bazıları tepkiseldi. Mesela işin içine nano teknolojinin dahil edilmesi aslında nanobilim araştırmalarına yılda 1 milyar dolardan fazla fon akıtacak ABD Ulusal Nano-Teknoloji Girişimi’nin 2000 yılında kurulmasından sonra yapıldı. 2006 yılından sonra plan açıklandı ve yerel yönetimler kendi teşvik programlarını belirleyerek bu planı ne kadar çok desteklediklerini göstermek için birbirleriyle yarışır hale geldi. Profesör maaşları, alıntı yapılma endeksine giren dergilerde yayınlanan makale sayısına göre belirleniyordu. Şirketler için ise tescil ettirilen patent sayısına bağlı olarak artan kazançlı inovasyon sübvansiyonları söz konusuydu. Hem ulusal hükümet hem de yerel yönetimler anında inovasyon yapmaya başlayacaklarını varsayarak Çin doğumlu olup yurt dışında yaşayan 10 binlerce Çinli araştırmacıyı cezbedip geri döndürmek için çok ciddi para harcamayı göze aldı. Tekrar Çin’e geri dönüp yerleşme masraflarını karşılamak için onlara inanılmaz taşınma paraları ve ülke ortalamalarının kat be kat üzerinde maaşlar teklif ettiler.
FÜZE HIZINDA İLERLEME Tüm bu cefakar çabaların sonucu kelimenin tam anlamıyla müthişti, en azından kağıt üzerinde. Her şey füze hızındaydı. ABD Ulusal Bilim Vakfı’na göre Çin bugün uluslararası dergilerde yayınlanan bilimsel ve mühendislik makaleleri bazında Birleşik Devletler’i de sollayarak dünyada bir numara olmuş durumda. Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü Çin’i uluslararası patent tescili sayısında dünya ikinciliğine yerleştirdi. Bu hükümetin kilit stratejik alanlarından biri olan yapay zekada Çin hem yayınlanan makale hem de tescil edilen patent sayısı bazında dünya birincisi. Ayrıca Tsinghua Üniversitesi’nin Çin Bilim ve Teknoloji Politikaları Enstitüsü’nün yaptığı bir analize göre Çin nano teknoloji alanında tescil ettirdiği patent sayısında da en önde geliyor. Ancak bu rakamlara daha yakından baktığınızda ortada ciddi bir sorun olduğunu görüyorsunuz. Çin’de alınan patentlerin çoğu, üzerinden beş yıl geçtikten sonra yenilenme başvurusu yapılmamış eski yani hurdaya çıkmış çöp patentler. Akademik yayınlara verilen önemin artması pıtırak gibi büyüyen bir karaborsanın oluşmasına neden oldu. Mesajlaşma uygulaması QQ’da üçkağıtçı aracılar adlarına yayınlanabilir bilimsel makale yazacakları hevesli akademisyen avına çıkarken, girişimcilik yönü güçlü araştırmacılar ise alıntı endeksine dahil dergilerde yayınlanması kabul edilen makalelerinin kendilerine ait isim haklarını pazarlamakla meşgul. Her yıl İngilizce dilinde üretilen makale sayısında Çinli akademisyenler ABD’lilerin arkasından ikinci geliyor, ancak bunların çoğunun global bilime katkısı yok denecek kadar az. Global bir üslupla bu hibeleri bir tür tatil planı yani Batı’da yaptıkları işlerden birkaç aylığına izin alıp Çin’deki aile ve arkadaşlarını ziyareti bedavaya getirmenin bir yolu olarak gördüğünü söylüyor. Denizaşırı ülkelerde yaşayan Çinlilerin evlerine geri dönmeye isteksiz olmasının bir nedeni de adam kayırmacılık. Üniversitelerin ve araştırma enstitülerinin çoğunun kontrolü halen Çin Komünist Partisi’nin elinde olduğundan araştırmacılardan zamanlarını idarecilere yağ çekmeye harcamaları bekleniyor. Lisansüstü öğrencileri ve doktorasını tamamlamış bursiyerler, yeni bir buluş yaptıkları takdirde kendi yöneticilerinin onu araklayabileceklerini gayet iyi biliyor. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen Çin’de bilim ve teknoloji alanlarında ilerlemeler de kaydedilebiliyor. Neden? Pence gibi eleştirmenler Çin’in ortak girişimler, açık-kaynak koleksiyonları ve arsızca yapılan sanayi hırsızlıkları sayesinde yabancı teknoloji bilgi birikimini hazmedebilmesine işaret ediyor. Diğerleri ise start up’lar için çabucak ölçek büyütebilmelerine olanak sağlayacak müstakbel müşteriler oluşturan hızlı tüketici nüfusu artışının altını çiziyor. Burada kesinlikle ikisinin de rolü var. Ancak Çin’in yükselişinin aslında bilinmeyen bir nedeni daha var: Richard P. Appelbaum ile birkaç ortak yazarın birlikte yazdığı Çin’de İnovasyon adlı yeni çıkan bir kitapta belirtildiği haliyle “Sıklıkla birbiriyle çelişen, oldukça ağır işleyen devlet güdümündeki geliştirmeler ile hür girişimciliğin iç içe geçmesi.” Bu ikilinin bir araya gelerek başarılara imza atması durumu ise en çok Çinli internet şirketlerinde rastlanıyor.
ENGELLEMEDEN GELEN KAZANÇ Önde gelen teknoloji şirketleri olan Baidu, Alibaba ölçekte İngilizce yazılmış bir makaleden ortalama 11,8 defa alıntı yapılırken Çin kurumlarından akademisyenlerde bu rakam 9,4’e düşüyor. Ölçümlere verilen önemin bir yan etkisi de öğretmenlik ve akıl hocalığı gibi daha az ölçülebilir alanlarda görülüyor. Araştırmacılar sadece yazdıkları yerel ölçekteki ilk veya son makaleye göre ödüllendirildiklerinden onların çok azını dikkate değer küresel büyük projelerde ortak yazar olarak görürsünüz. Dünya genelinde verilen teşvikler artık sıklıkla cevaplanması yıllar alan önemli sorular içeren araştırmaları pek de desteklemiyor. Hatta onların hevesini kırıyor, ancak Çin’de bu bir genel kural haline gelmiş durumda. Çin Bilim Akademisi Başkanı Bai Chunli, geçenlerde bir kılıcı keskinleştirmek için 10 yıl beklemeyi göze almış daha çok sayıda bilim insanına ihtiyaç olduğu gerçeğinden yakınmıştı. ARTAN ENDİŞELER Ar-Ge harcamaları arttıkça bu paranın bir kısmı da lüks arabalara, dağıtılan rüşvetlere gidiyor. Söylentilere göre Guangdod eyaletinde yer alan bir şehirdeki bilim idarecileri ellerinden geçen hibe paraların yüzde 30’unu ceplerine indiriyor. Yabancı ülkelerde yaşayan Çinli bilim insanlarını cezbetmek için tahsis edilen para da aynı şekilde çarçur ediliyor. Washington’da Kongre, yabancı ve denizaşırı ülkelerde yaşayan Çinli araştırmacıları işe yerleştirmeyi hedefleyen bir program olan Bin Yetenek Planı hakkında endişeleniyor. Oysa Çinli liderlerin çok daha farklı bir endişe kaynağı var. Bu program kapsamında işe giren Çinli bilim insanları ve girişimcilerin çoğu Çin’e sadece yarım zamanlı çalışmak üzere geri dönüyor ve yapılan araştırmalara çok az katkıda bulunuyorlar. Bazıları alaycı ve Tencent’den sıklıkla BAT diye bahsediliyor. Bu terim aslında bölgesel ve girişimci bir alanı gizliyor. Tencent’in genel merkezi Shenzhen’de. Alibaba ve onun iştiraki Ant Financial’ın genel müdürlük binaları Hanzhou’dalar. Sadece Baidu’nun merkezi Pekin’in Zhongguancun’unda. Her üç şirkette de olan en önemli ortak özellik ise hepsinin değişik seviyelerde olsa dahi internet ürünlerine aç olan bir pazarda yabancı rakipleri köstekleyen engelleme, boğma, sansürleme ve diğer önlemlerden fevkalade kazançlı çıkıyor olmaları. Ortaya çıkan ilk Çinli sitelerin çoğu Amerikan sürümlerinin alenen sansürlenmiş kopyalarıydı. Teknik sorunlar onların avantajlarını daha da artırdı. O dönemde web trafiği sadece üç merkezdeki Great Firewall tarafından filtreleniyordu: Pekin, Şangay ve Guangzhou. Yabancı siteler engellenmediklerinde veya kullanıcılar engellemeye karşı geçici çözümler bulduklarında hemen interneti yavaşlatıyorlardı. You- Tube üzerinden Savaş ve Barış’ın özet bir videosunu VPN kullanarak indirmek için geçen sürede neredeyse onun kitabını okumak mümkündü. Ancak bu kopyacı siteler en azından başlangıçta kayırılan şampiyonlar değillerdi. Google China’nın eski başkanı ve bir risk sermayedarı olan Kai-Fu’nun deyimiyle onlar “tıpkı kolezyumdaki gladyatörler gibi” acımasız bir rakip ordusuyla dişe diş savaşmak zorundaydı. Piyasaya yeni giren girişimcilerin ürünlerini Çinli insanların istedikleri ve genelde Batı normlarından ciddi derecede farklı olan ara yüze ve özelliklere sahip oluncaya kadar değiştirmeye yetecek dayanma güçleri vardı. Bu siteler belirli tatil ve bayram gibi diğer özel günlerden olağanüstü reklam geliri elde edebileceklerini sezmişti. Örneğin Alibaba Çinlilerin sayılara düşkünlüğünden faydalanarak 11 Kasım’ı Bekarlar Günü çevrimiçi alışveriş günü ilan etti ki artık o günde Çin’de çevrimiçinden yapılan satışlar ABD’de Kara Cuma günü yapılan satışları bile sollamış durumda. Bu siteler pazar paylarını artırmak için soru işareti taşıyan taktiklere başvurmaktan da geri kalmıyor. Lee kendi kitabı AI Süpergüçleri’nde bir Facebook taklitçisi olan Renren’in CEO’sunun nasıl rakibi Kaixin001’inkiyle karıştırılabilecek kadar benzer bir URL satın aldığını, kullanıcı ara yüzünü bire bir kopyaladığını ve rakibinin müşterilerini çaldığını anlatıyor. Ardından Kaixin001 dükkanı kapatmak zorunda kalmıştı. En önemlisi de Çin’deki internet start up’larının başka hiçbir yerde doğruluğu ispatlanmamış fikirleri denemeye istekli olması. Bu fikirlerden biri de WeChat ve Alipay uygulamalarıyla mobil ödeme yapılmasını sağlayan teknik bir araç olan entegre QR tarayıcısıydı. QR kodları çevrimiçi ve çevrimdışı dünyaları beklenmedik yollardan birbirine bağlıyor, menüler veya otobüs tarifeleri gibi temel nesneleri sanal bir deneyime dönüştürüyor. Alipay bu QR kodlarını, ABD’li teknoloji uzmanlarının Texas teknoloji festivali SxSW’da başarılı olmayan sunumlarından tam bir yıl önce 2011’de piyasaya sürdü. Ardından bu kervana WeChat de katıldı.
HAYAT KOLAYLAŞTIRAN UYGULAMALAR Çin’deki mobil ödeme pazarının bugün 14,5 trilyon dolar değerinde yani ABD’dekinin 40 katından fazla olmasının en büyük nedeni işte bu tarayıcılar. Bu pazar Çin’deki en hızlı büyüyen teknoloji dünyası sektörlerinden biri: Çevrimiçinden-çevrimdışına hizmetler. Start up’lar tüketicilerin kendi evlerinden yaptıkları tek bir telefon görüşmesiyle öğretmenlerden, kuaförlerden ve köpek gezdiricilerden anında randevu alabilmelerini sağlıyor. Ofo ve Mobike gibi şirketler milyonlarca bisikletin paylaşımını sağlayarak şehirlerdeki kamu taşımacılığında devrim yaratıyor. Bu yeni hizmetlerde sorun yok değil, zira Çin şehirleri yığınla bisiklet paylaşımı mezarlığıyla dolu ancak onların pek çok orta direk Çinlinin hayatını kolaylaştırdığı da yadsınamaz bir gerçek. Can sıkıcı rutin işleri nasıl başkalarına havale edebileceğinizi veya taksi bulamadığınızda nasıl bisiklet bulabileceğinizi bildiğinizde mega şehirlerde yaşamak artık o kadar göz korkutucu olmuyor. Çinli teknoloji şirketleri bu türden deneylerde o kadar başarılı oldu ki kopyalamanın yönü şimdi tersine dönerek ABD’li teknoloji şirketlerinin Çin’den ilham almasına yol açtı. Kik’in CEO’su Ted Livingston, kendi uygulamalarını “Batı’nın WeChat’i” yapmayı amaçladıklarını söylüyor. Ofo ve Mobike kopyacılara ilham kaynağı olarak dünyanın dört bir yanına yayıldı. Ancak bu girişimler mobil ödemelerin o kadar da popüler olmadığı nüfusu az şehirlerde başarısız olmaktan da kurtulamadılar. Çin’de inovasyonu asıl tetikleyen, Çin hükümetinin kazanacakları önceden belirleyip hedefler koyan çabaları değil. Bu çılgınca enerji ve kıyasıya rekabet Çin’i inovasyonda ileriye taşıyor. Tüm sektörlerde en heyecan verici şirketler işe muhalif start up’lar olarak başlamıştı. Genetik araştırmaların dinamosu BGI, Pekin’deki Çin Bilim Akademisi’nden çıkmıştı, ancak sonrasında özgür Shenzhen’e taşındı. İnsansız uçak üreticisi DJI, Hong Kong’daki yatakhane odasında tek başına çalışan bir üniversite öğrencisi tarafından kuruldu. Konuşma algılama şirketi iFlytek, Anhui eyaletindeki bir grup doktora öğrencisiyle hayat buldu. Dünya Ekonomik Forumu’nun raporlarına göre bugün Çin’de en inovasyoncu ürünlerin yüzde 80’i küçük ve orta ölçekli işletmeler tarafından yaratılıyor. İŞ MODELİNDE İNOVASYON Çin’de inovasyonun ilk dalgası, hükümet planlarında hedeflenen şaşalı teknolojik buluşlarda değil iş modellerinde yaşanıyor. Ancak burada biri öbürünü tetikleyebilir. İş modelleri olgunlaştıkça da Çin’in teknoloji devleri deniz aşırı yerlerde araştırma tesisleri açıyor ve yapay zeka ile kendi kendine giden otonom arabalar gibi alanlara odaklanıyorlar. 2020 yılına kadar Çin dışından gelen harita uygulaması kullanıcılarının yarısını kazanmayı hedefleyen Baidu’nun Silikon Vadisi banliyösü Sunnyvale’de iki ve Seattle’da da üçüncü bir araştırma tesisi var. iFlytek bu yılın sonlarında Bay Area’da kendi merkezini açacak. Bu şirketler daha geniş çeşitlilikte özgeçmişe sahip araştırmacıları işe almaya ve yurt dışından farklı fikirleri özümsemeye devam ettikleri sürece sonunda iPhone gibi dünyayı değiştiren ürünler yaratma şansları da artacak. Ancak bunun gerçekleşmesinin ilk koşulu siyasi muhalefet üzerinde baskılarını artıran Çin hükümetiyle bağlarını koparmaları. Çin’de politikada şirketleri ve girişimleri destekleyen bir değişim söz konusu. Bu değişiklik elbette çok cesaret verici bir gelişme. Ancak Çin’in teknoloji start up’ları bugün destekleniyor olsa da giderek daha fazla da devlet kontrolüne de giriyorlar. İnternet veya özgür ilmi araştırmaların aksine mobil ödemeler ile yüz tanıma sistemleri otoriter yönetim açısından herhangi bir sorun teşkil etmiyor; aksine onların elini güçlendiriyor. WeChat üzerinden yapılan ödemeler sayesinde bir insanın belirli bir günde dakikası dakikasına kadar nerelere gittiği anlaşılabilir. 2012 yılında iktidara geldiğinden bu yana Xi Jinping hızlı bir şekilde gücünü konsolide etmeye, muhalefeti boğmaya ve Çin’in Müslüman Uygur azınlığına zulmetmeye başladı. Tüm bu süreçte teknoloji şirketleri ona destek verdi. Veri çalınmasına yönelik endişeler daha şimdiden Huawei marka telefonların ABD’de engellenmesine neden oldu, ancak bu ürünler hala dünya genelinde Apple’dan fazla satıyor. Şirketlerin Çin hükümetinin taleplerini tatmin etmeye yönelik çabaları, inovasyonları baltalayabilir. Ürün yaşam döngüleri ivmelendikçe şirketlerin de buna ayak uydurmak için çok atik olması gerekiyor. Hiçbir şekilde şeffaf olmayan bir devletin politik yönelimlerini ön görmek zorunda kaldığınızda bu işi başarmak şirketler için bir hayli zor olsa gerek. Ancak yine de Çinli teknoloji şirketlerinin becerikliliklerini küçümsemek büyük bir hata olur. Bugüne kadar Çin’de inovasyon yapılamayacağına dair oynanan bütün bahisler hep kaybettirdi. Bugün de aynısı geçerli olabilir hatta Çin hükümeti ipleri daha da sıkıştırsa bile.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?