Tesla neden GM'den daha değerli?

Dijital teknolojilerde ustalaşmış çok az sayıda şirket, bugün ekonomiden muazzam pay alıyor. Sakın yavaş büyümenin kalıcılığının nedeni bu olmasın?

20.10.2017 14:40:000
Paylaş Tweet Paylaş
Tesla neden GM'den daha değerli?

Şimdi diyebilirsiniz ki dijital ekonomi şu anda zaten insanların 20 yıl önceki yani web’in ilk günlerindeki beklentilerini haklı çıkarıyor. Ancak onun sonuçları bugün sizin düşündüğünüzden daha küçük boyutta gerçekleşiyor olabilir. ABD’de gayri safi millli hasıla (GSYİH) artış oranları internetin ortaya çıkışından bu yana hayal kırıklığı yaratacak şekilde tarihi standartlarda düşük seviyelerde geziniyor. Çoğunuzun dijital teknolojilerin etkisiyle ivme kazanmasını beklediğiniz üretkenlik artışı ise bu yüzyılın büyük bir kısmında iç karartıcı düzeyde kaldı. 1990’ların sonlarındaki internet patlamasının altın çağında üretkenlik artışı 1970’lerden bu yana ilk defa hızlanmıştı ve ABD ekonomisinin temel bir sorununa teknolojik inovasyonlarla kısa bir süreliğine çözüm bulunmuş gibi görünmüştü. Oysa üretkenlik artışı 2000’lerin başında durmuştu ve bir daha asla yeniden artmadı. Bazıları, GSYİH rakamlarının dijital ekonominin sunduğu pek çok ücretsiz ürün ve hizmetin gerçek değerini yansıtmadığını ileri sürerek başlangıçta ölçümlerin yanlış yapılabilmiş olacağından şüphelenmiş. Ancak dijitalleşmenin yaratmasını umduğumuz üretkenlik devriminin gerçekleştirmediğine hiç şüphe yok. Dijital ekonomi aynı zamanda iş piyasasını da herkesin beklediği boyutta dönüştürmedi. Şurası kesin ki bugün baştan aşağıya farklı çalışan kategorilerimiz var; Uber şoförleri filoları ve büyük şehirlerde Whole Foods mağazalarından çıkmayan TaskRabŞ bit’çiler. Ancak Amerikalılar bugün eskiye kıyasla daha sık iş değiştirmiyor ve aslında bazı ölçümlere göre son 20 yıldır giderek daha az iş değiştiriyorlar. Dijitalleşme aynı zamanda sadece otomasyon yüzünden değil ama perakende sektöründe çalışan yüzbinlerce insanı işsiz bırakan çevrimiçi alışverişle de çalışanların iş güvencelerini yok ediyor. Daha da önemlisi dijital ekonominin devasa sayıda iyi ve yüksek ücretli işler sunma kaynağı olmaması. Gerçekte yaşanan ise dijital ekonominin yükselişi ve konsolidasyonuyla birlikte ortaya olağanüstü zayıf bir iş gücü piyasasının çıkması. Amerikalı işçilerin ücretleri daha yeni yeni enflasyonun bir gıdım üstünde artmaya başladı. Oysa bu yüzyılın çoğunda sabit kalmıştı (Aynı durum diğer gelişmiş ülkelerin çoğu için de geçerli). Bu aslında dijitalleşmenin suçu değil. Ancak dijitalleşmenin çoğumuzun ümit ettiği istihdamı ve ekonomik büyütmeyi yaratmadığı da bir gerçek. Yazılım ve BT şirketleri ile internet firmalarının yanı sıra eğlence ve yayıncılık sektörlerini de kapsayan bilgi ve iletişim teknolojilerinin GSYİH’den aldıkları pay, 2000 yılından bu yana sadece yüzde 1 oranında artış gösterdi. Bu rakam her ne kadar gerçeği tam yansıtmıyor ve dijitalleşmenin diğer endüstriler üzerindeki etkisini göz ardı ediyor olsa da çok çarpıcı. Yani meğer özel sektörde çalışanların çok küçük bir kısmı sizin düşündüğünüz tarzdaki dijital şirketlerde çalışıyormuş. 

Ancak günümüz dijital ekonomisiyle ilgili en şaşırtıcı ve potansiyel olarak en sıkıntı yaratacak olan gerçek ise artık ne kadar istikrarlı bir hale geldiği gerçeğidir. Dijitalleşmeyle ilişkilendirilen en moda sözcük “bozuculuk”tu. İnternet ile diğer dijital teknolojilerin piyasada rekabetçi baskıları artıracağı ve pazarlarda köşe başlarını tutmuş firmaların yaşamlarını zorlaştıracağı varsayılırdı. Eğer eski endüstriyel düzen on yıllarca zirvede kalmış şirketlerle tanımlanıyorsa, o zaman pazara girişin önündeki engellerin az olması ve giriş maliyetlerinin düşük olması beklenen dijital ekonominin de zirvede yaşanan sürekli altüst oluşlarla tanımlanması gerekirdi. Oysa onun yerine bugün tam tersi bir durum yaşanıyor. Günümüz dijital ekonomisinin en azından tüketiciler tarafında, en az 10 yıldır pazara hakim olan ve hemen herkesin öngörülebilir bir gelecek boyunca pazara hakim olmalarını beklediği (hepsi için de daha uzun yıllar boyunca devasa kârlar beklenen piyasa değerlemelerine bakılarak) aynı beş devin borusu ötüyor. Dijital ekonomi, platformların en büyük değer kaynağı olduğu ve Büyük Beşli’nin platformlarının bugüne kadar icat edilmişlerin en kazançlıları olduğu bir ekonomidir. Sonuçta bu ekonomi bir oligopol tarafından yönetiliyor. Bu Büyük Beşli bazen birbiriyle rekaber eder, bazen iş birliği yapar, ancak nihayetinde her birinin kendi çekirdek pazarlarında sarsılmaz bir kontrolü söz konusu. Oligopol kelimesi kulağa pek hoş gelmez, ancak dijital ekonomi aslında başlangıçta rekabeti kısıtlayan veya tekelci bir tutumla alenen yaratılmamıştır. Aksine dijital ekonomiler, başarının neredeyse başa çıkılamaz avantajlar doğurduğu ve ekonomistlerin kazananın tüm pazarı silip süpürmesi olarak tanımladığı türden piyasalardır. Aslında günümüz dijital ekonomisini yönettiği düşünülen kural, Matthew 13:12’de gayet iyi anlatılıyor: “Bir insan ne kadar çok şeye sahip ise ona çok daha fazlası verilecektir ve o bolluk içinde yaşayacaktır.” Yani bu mal mülk sahibi olanlar için çok iyi ama olmayan ve olanlarla rekabet etmeye çalışanlar için hiç de iyi bir durum değildir. 

SAYILARIN GÜCÜ

Peki biz az sayıda büyük oyuncunun hakimiyet kurduğu bir dijital ekonomiye nasıl geldik? Bunun en basit açıklaması, insanların bir ürün veya hizmeti daha çok kullanmasıyla kendiliğinden daha değerli görülen ağ etkisinde ifadesini buluyor. Ağ etkisinin bu klasik örneğinde bir telefona kendisini arayacak hiç kimse olmadığında onun hiçbir faydası olmadığı gerçeği yatar. Ancak eğer o telefondan iki kişide var ise onun bir değeri vardır. Ve bir milyon insan telefon sahibi olduğunda ise bu telefon ağı bir anda fevkalade değerli hale gelir. Bundan çıkarılması gereken sonuç, aslında bir ağın ne kadar çok kullanıcısı olursa, ona daha fazla kullanıcı eklemenin o kadar kolay olduğu gerçeğidir. Facebook gibi bir şirketin başarısının kavranmasında söz konusu ağ etkilerinin bu şekilde ele alınması çok önemlidir. Facebook’un bu aşamada müstakbel rakipleri karşısında olup olabilecek tek avantajı insanlarla iletişime geçmek istediğinizde onun bu işe başlamanız için en mantıklı yer olmasıdır. Aynısı Instagram ve Çin’in WeChat gibi servisleri için de geçerlidir. Kâr etmeye çalışan ve bu konuda zorlanan Snap ve Twitter gibi dijital şirketler için aslında doğrudan ağ etkileri onların sahip olup olabilecekleri tek değerdir. Bu Büyük Beşli aynı zamanda bazen dolaylı ağ etkileri denilen işlerden de para kazanır ki burada satıcıların müşterilerin oldukları yerde olmak istedikleri ve tersinin de doğru olması gerçeği de vardır. Örneğin Google öylesine devasa bir kullanıcı tabanına sahip ki şirketler ona reklam vermekte adeta birbirleriyle yarışıyor. Bir şey satın almak istediğinizde Google bir anda sizin doğal olarak başvuracağınız bir yer oluyor. Benzer şekilde Amazon’un da kritik bir müşteri kitlesi olduğundan üçüncü-parti satıcılar açısından orası da cazibe kazanmak için ideal bir yer. Amazon üçüncü-parti satıcıların kendi sitesinde kendi mağazalarıyla rekabet etmesine izin verme kararını aldığında, bu karar o dönemde pek çoğuna çılgınca gelmişti. Oysa Amazon kendini bu ağ etkisinden kârlı çıkaracak şekilde konumlandırmıştı: Üçüncü-parti satıcılara sahip Amazon müşterilerin gözünde cazibesini daha da artırdı ve aynı zamanda şirket için verimli bir döngü yaratarak satıcılar nezdinde de daha cezbedici oldu. Bu ağ etkilerinin de ötesinde Büyük Beşli’nin devasa ölçekleriyle zirvede kalmalarına yardımcı olan bir başka şey daha var: Onların yığınla müşteri verilerine erişebilmeleri. Şirketlerin eskiden erişebildikleriyle mukayese bile kabul etmeyecek boyutta ayrıntılı ve granüler bu veriler sayesinde bu şirketler, kendi ürünlerini ve hizmetlerini geliştirdi, karşılığında daha çok sayıda kullanıcıya sahip olarak daha fazla veriye erişebildiler ve bu iş böyle devam edip gidiyor. Dijital ekonominin ilk günlerinde verilerin bu volan etkisi, ağ etkileri kadar dikkat çekmemişti, ancak sonrasında kullanıcı verilerinin dijital ekonominin dinamoları için muazzam bir rekabet avantajı olduğu ve onların yakın bir gelecekte sendelemelerini hayal etmenin bile imkansız olmasının kilit nedeni olduğu anlaşılmıştı. Google bugün insanların bilgisayardaki tıklamalarını takip ederek kendi arama sonuçlarını ve reklam servislerini sürekli iyileştiriyor. Amazon, Netflix ve Apple ise kendi tavsiyede bulunma algoritmalarını geliştirmek ve böylece size satın almak ya da takip etmek istediğiniz konularda daha isabetli şeyler sunabilmek için veri madenciliğinden faydalanıyor. Bu süreç otomatik değil ve orada çok sayıda veri bilimcinin olması gerekiyor ve ayrıca ürününüzü mütemadiyen güncellemek için kaynaklara sürekli yatırım yapmanız da şart. Ancak şayet Büyük Beşli’nin hepsinin zaten yapmakta olduğu bu işi siz da başarabilirseniz ödülü, verilerin paketlenmesi ve reklam verenlere satılmasından ibaret olan geleneksel çevrimiçi iş modelinin getirisiyle kıyaslanmayacak kadar büyük olabiliyor. 

Yatırımcıların Tesla’nın General Motors’tan daha değerli olduğunu düşünmelerinin kısmi bir nedeni de devasa miktarlarda veriyi bir araya getirebilme ve onların analizini etkin bir şekilde yapabilme becerisidir. Geleneksel bir araba şirketinin araba sattıktan sonra o müşteriyle ilişkisi (tamir ve bakım dışında) sıklıkla sınırlı kalır. Tesla ise aksine müşterilerinden bazı durumlarda içinde videoların da olduğu sürüşle ilgili terabyte’larca veri toplar. Bu verilerden arabaların kendi kendilerine gidebilmelerini iyileştirmek için faydalanılır. Morgan Stanley’de çalışan bir analist olan Adam Jonas’a göre Tesla’nın arabaları artık günde 8 milyon kilometrelik günlük tutuyor. Kendi kendine giden arabalar yapmak öğrenen makinelere bağımlı olduğundan ve bu da AI’nin (yapay zeka) öğreneceği yığınla veri gerektirdiğinden, Tesla’nın veriler konusundaki bu avantajı büyük bir ihtimalle güvenli ve etkin kendi kendine giden arabaların imalatında müthiş bir avantaj kazandıracak. Gerçekten de Jonas, Tesla’nın yeni kitlesel pazara yönelik Model 3’ünün ortalama bir arabadan 10 kat daha güvenilir olabileceğini iddia ediyor. Ve son olarak bu Büyük Beşli bir hayli değerlenmiş hisse senetlerinden ve diğer şirketleri satın almak için ellerindeki yığınla nakit paradan faydalanarak ve son yıllarda bazen şaşırtıcı bir şekilde saldırganlaşarak kendilerini çok geleneksel bir yoldan emniyete almayı da ihmal etmiyorlar. Google, Apple ve Microsoft’un toplamının ellerindeki nakit para miktarı bugün S&P 500’ün tamamının ellerindekinin yaklaşık 4’te 1’i kadardır. Şirket satın alımlarda en aktif olan Google ortalamada ayda bir şirket alıyor. Yeni teknolojiler ve yetenekli mühendisler kazanıyor, yeni pazarlara veya yeni ürün alanlarına doğru genişliyor ve bazı durumlarda potansiyel rakipleri ezmekte şirket satın almaları giderek daha önem kazanıyor. Ve hiçbir rakibin elinde Büyük Beşli’den daha fazlasını teklif edecek kadar kaynak olmadığından bu durum zaten büyük olanın daha da büyümesine neden oluyor. 

DIJITAL TEKELLER 

Yani bir yanda elimizde yarattığı onca değere rağmen ekonomik büyümeye ve sıradan çalışanların ücret artışlarına hiçbir dramatik katkıda bulunmayan bir dijital ekonomi var, ancak diğer yanda da çok az sayıda oyuncular grubunun taahhükümünde olan devasa bir ekonomi var. Ve işin ilginç tarafı bu iki şeyin aslında birbirine bağlı olmasının birtakım nedenlerinin olması. Öncelikle bu platform şirketleriyle ilgili en önemli gerçek onların çok kolay büyüyebiliyor yani olağanüstü az sayıda çalışanı işe alarak devasa miktarlarda değer yaratabiliyor olmaları. Verimlilik bakış açısından bu çok iyi bir şey. Ancak bu durum aynı zamanda günümüz dijital devlerinin neden ekonomiye geçmişin baskın şirketlerinden daha küçük bir etkide bulunduğunun açıklanmasına da yardımcı oluyor. Büyük Beşli’nin tamamı Birleşik Devletler’de bugün toplamda yaklaşık 400 bin tam zamanlı çalışanı istihdam ediyor. Bu sanki çokmuş gibi görünebilir. Ancak bunların neredeyse yarısı Amazon çalışanıdır ve çoğu vasıfsız ve fevkalade düşük ücretli depolamayla ilgili işlerde çalışıyor. Ve bu rakam ABD’de iş gücünün çok daha az sayıda olduğu 1979 yılında tek başına General Motors’ta çalışan sayısından bile azdır. Üstelik GM’nin üretiminde doğrudan istihdam edilen her insan için onun tedarik zincirinde sekiz işin önü açılıyorken Apple haricinde bu Büyük Beşli’nin dalga etkisi çok küçük kalıyor. Sonuçta endüstriyel ekonominin sunduğu ödüllere kıyasla dijital ekonominin ödülleri çok daha az sayıda çalışan arasında paylaşılıyor. Kendi garajınızda bir şirket kurmak ve sonra onu devasa bir işe dönüştürmekten ibaret Silikon Vadisi rüyasının hiç olmadığı kadar gerçek dışı olmasıyla durum daha da kötüleşiyor. Girişim fonlarına milyarlarca dolar akıtılmasına rağmen (2011 ve 2016 arasında 200 milyar dolardan fazla) ve ayrıca yüksek hızda büyüyen start up’ların sayısında son yıllarda hiçbir azalış görünmemesine rağmen, MIT ekonomistleri Scott Stern ile Jorge Guzman’ın yaptıkları bir araştırma, bu start up’ların geçmişe kıyasal çok daha azının başarılı olabildiğini gösteriyor. Elbette elimizde halen Tesla’larımız ve Uber’lerimiz (ya da Lyft’lerimiz) var. Ancak onlara artık eskiye kıyasla çok daha nadir rastlanıyor. Ve bunun akla yatkın bir nedeni de bu Büyük Beşli’nin diğerlerinin inovasyonlarını kopyalayarak (Facebook’un tartışmalı bir şekilde Snapchat’e yaptığı gibi) ve ardından onların gereksizmiş gibi görünmelerini sağlayarak ya da potansiyel rakipleri daha ilk günlerinde satın alarak rakip meydan okumaları kolaylıkla bastırabilen devasa ölçekleri ve boyutlarıdır. Bunun nedeni ne olursa olsun sonuçta ekonominin dinamizmi azalıyor ve refahın dağılımı daha adaletsizleşiyor.

Gücün az sayıda şirketin elinde toplanmasının neden olduğu sorunlara bariz bir çözüm yolu da Büyük Beşli’yi parçalamak ya da uygulamada kamu hizmeti kurumları olarak çalışacak şekilde düzenlemeye tabi tutmak olabilir. Son zamanlarda ciddi önlemler alınması için giderek daha fazla talep geliyor. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı bunun yapılması çok zor. Birincisi, bu şirketler genellikle tekel klişesine girmiyor. Yeni bir rakibinin yükselmesinin imkansız olduğu pazarlardaki enerji şirketleri gibi “doğal tekeller” değiller. Yeni bir arama motoru veya yeni bir çevrimiçi perakende mağazası açmak isteyen herkes bunu yapabilir. Birkaç istisna dışında bu şirketler ayrıca kendi hakimiyetlerini yaratmak için konvansiyonel olarak rekabeti engelleyici tutum ve davranışlara girmek suretiyle kendi imparatorluklarını kurmak ve sürdürmek için dijital ekonominin doğasını sömürmek yoluna da gitmediler. Her ne kadar bazen mahremiyet sorunları yaşanabiliyor olsa da, tüketicilerden de haklarında çok fazla sayıda şikayet gelmiyor. Aslında kablolu televizyon veya havayolları endüstrilerine kıyasla dijital şirketler müşteri memnuniyetinde çok daha iyi işler çıkarma eğiliminde ve dijital ekonominin tamamı artık “bedava” şeyler bolluğu haline gelmiş durumda (ödemenin müşterinin nakit parasıyla değil ilgisiyle yapıldığı). Ve pratikte tüketiciler sıklıkla kendilerini bu şirketlerin sunduğu teknolojilere kilitlemiş olsa da (sadece verileriniz bulutta yüklü olduğu için orada kalmak ayrılmaktan çok daha kolaydır), bu şirketlerin ellerinde tüketicilere karşı hiçbir gerçek koz yok. Çoğu halen araştırma ve geliştirmeye milyarlarca dolar akıtmaya devam ediyor ve kendi ürünleriyle hizmetlerini sürekli güncel tutmaya çabalıyorlar. Bu yüzden 1970’lerden bu yana uygulanan anti-tekelci düzenlemelerin standardı olan tüketicileri sömürmekten başka hiçbir şey yapmadıkları suçlamalarının bu şirketler için de geçerli olduğunu iddia etmek çok zor. Gerçekten de dijital ekonominin son 20 yıl boyunca neler yaptığına bir göz attığımızda, rekabeti azaltmasına, gücü merkezileştirmesine ve içerik üretmeye ya da ekonominin baskın oyuncularıyla aşık atmaya çalışan şirketler için hayatı son derece zorlaştırmasına rağmen tüketiciler ve küçük bir şirketler grubu için devasa boyutta bir değer yarattığı da çok nettir (Eğer siz de öyle veya böyle dijital ekonomiden para kazanmak istiyorsanız, kendinizi kesinlikle bu Büyük Beşli’nin herhangi bir şirketinin karşısında değil ama onlar için çalışırken bulursunuz). Endüstriyel ekonomide kazançlar büyük ölçüde şirketler, çalışanlar ve tüketiciler arasında dağıtılırdı. Dijital ekonomi ise bize kazançların tüketiciler ile onlara hizmet eden Büyük Beşli arasında dağıtıldığı bir dünya sunuyor. Onların dışındaki herkes sadece onun içinde yaşayıp gidiyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz