İşte bugünün iş dünyasının çocukluk hikayeleri …
Hepimizin çok sık duyduğu bir söz vardır; “7’sinde neyse 70’inde de odur” diye. Gerçektende insan çocukluğunda neyse yetişkinliğinde de öyle midir? Bu konuda yapılmış pek çok araştırma var. Kimi araştırmalar kişiliğin bebeklik döneminde oluştuğunu ve değişmediğini gösteriyor. Kimi ise deneyimler ve çevreyle farklılaşabileceğini… Ama iş dünyasının önemli isimlerinin nasıl bir çocuk olduğunu dinlediğimizde sanki yetişkinlik dönemlerinin ipuçlarını daha çocukluktan vermiş olduklarını görüyoruz. Örneğin, Bill Gates’in özgüveni yüksek bir çocuk olması, 13 yaşında bilgisayar ve yazılım dünyasını keşfetmesi hiçbirimizi şaşırtmıyor. Ya da Elon Musk’ın içine kapanık bir çocuk olması, özellikle süper kahraman çizgi romanları sevmesi ve ilk girişimini daha çocuk yaşlarda yapmasını duymak da öyle. Mark Zuckerberg’in Atari BASCO programlama dilini babasından öğrendiğini ve 12 yaşındayken bu dili kullanarak “Zucknet” ismini koyduğu bir mesajlaşma uygulamasını yaratması da bugünkü konumuyla ilgili bir ipucu niteliğinde.
SINIFTA LİDERDİ
Peki Türkiye’de bugünün başarılı iş insanları geçmişte nasıl bir karaktere sahipti? Bugün Türkiye’nin en büyük holdinglerinden Sabancı Holding’in yönetim kurulu başkanı olan Güler Sabancı kendi çocukluğunda aşırı hareketli olduğunu söylüyor. Bununla ilgili aile içinde anlatılan pek çok hikaye olduğuna değiniyor ve şöyle devam ediyor: “İlkokulda hocaların yaramaz dediği, ortaokul ve lise çağlarında da disipline uymuyor dedikleri tiplerden sayılabilirim. Ben Ankara ortaokul ve lise eğitimimi TED Koleji’nde aldım. O dönemde neredeyse, her yıl şubemi değiştirmek zorunda kalırlardı. Her yılın başında hemen hemen bir iki ay sonra sınıfta liderlik pozisyonuna geçerdim. Beni sınıf mümessili gibi görevlere getirmekle çözüm bulurlardı. Çünkü bana sorumluluk verdikleri zaman daha oturaklı davranıyordum. Matematikle aram her zaman iyi oldu. Rahmetli Hacı Ömer Dedem beni 3 yaşından itibaren fabrikalara götürürmüş. Oradan kalan bir sevgi ve şartlanma denebilir, hep sanayide çalışmayı arzu ettim.”
BİRİNCİLİKLERİ VAR
Esas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Şevket Sabancı ise Ali ve Emine Sabancı’nın biraz uslu, biraz haylaz kısacası normal çocuklar olduklarını anlatıyor. Derslerinde başarılı ve sorumluluk sahibi iki kardeşle ilgili diğer detayları ise şu sözlerle özetliyor: “Hep iyi dereceler alırlardı. Kızım da oğlum da sporla çok ilgiliydi. Pek çok dalda birincilikleri ya da takım kaptanlıkları oldu. Her zaman bol arkadaşları vardı. Beklemediğimiz anlarda arkadaşlarını eve getirirlerdi. Bazen anneleri bu durumdan şikayetçi olurdu, ama biz de çocuklarla çok eğlenirdik.” Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Begümhan Doğan Faralyalı, dört kardeşli bir ailenin en küçük çocuğu. Konuşkan bir çocuk olduğunu söyleyen Faralyalı, o döneme ilişkin anılarını şöyle aktarıyor: “Fazla konuşan ve avukatlık yapan bir çocuktum. Ablalarımı anneme babama karşı korurdum. Bizim ailede, ‘Sen küçüksün, konuşma!’ gibi şeyler yoktur, herkes konuşur. Rol model aldığım biri yok. Ben zaten biraz farklıydım. 18 yaşına kadar profesyonel basketbol oynadım. Ailede kimsede böyle bir şey yoktu.”
HAYALİ GERÇEK OLDU
Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Ali Koç’un Fenerbahçe tutkusu çocukluğundan geliyor. Babası Beşiktaşlı olduğu halde kendisi koyu bir Fenerbahçe taraftarı olan Ali Koç, daha 40 yıl önce kulübün başkanı olma hayalini kurmuş. Hatta Fenerbahçe’nin eski başkanlarından merhum Emin Cankurtaran’ın birlikte fotoğraf çektirdiği Ali Koç için o dönem “Fenerbahçe gelecek günlerde başkan sıkıntısı çekmez!” diye demeci bile var. Peki Koç’un nasıl bir çocukluğu oldu? Bunu Koç Holding’in kurumsal dergisi ‘Bizden Haberler’de Ali Koç, şöyle anlatmış: “Aramızdaki yaş farkı nedeniyle ben şamar oğlanı gibiydim. Evimizde Çin işkenceleri söz konusuydu. Abilerim ışıkları kapatıp beni telefon kablolarıyla bağlarlardı ve biri fener tutup diğeri de kaşlarımı çekerdi. Ancak ben yine de onların yanından hiç ayrılmazdım ve hiç de şikayet etmezdim.”
ÇEKİRDEKTEN YETİŞENLER
Mudo’nun kurucusu Mustafa Taviloğlu’nun ise satış ve pazarlama yeteneği, daha çocukluk yaşlarında varmış. Ailesinin Türkiye’nin en iyi üç armatör ailelerinden biri olan Tavilzadeler olduğunu anlatan Taviloğlu, varlıklı bir ailenin çocuğu olsa da sürekli çalışmış. Yazları arkadaşları tatil yaparken Sarıyer’de sinemada gazoz sattığını söyleyen Taviloğlu, “En fazla satışı ben yapardım. Ertesi gün kazandıklarımla misket alırdım” diye konuşuyor. Babası ticaretle uğraştığı için küçükken babasının dükkana götürdüğü Mehmet Nane, burada babasına yardımcı olarak başlamış iş hayatına. Ailesinin limon bahçeleri olan Nane, onların toplanmasına da yardım ederek geçirmiş çocukluğunu. Ebeveynleriyle hiç çelişmeyen Nane, İstanbul’da okurken de babasının sipariş ettiği malları tüccarlardan alıp babasına yollayarak ticaret hayatında çekirdekten yetişmiş. Kiğılı CEO’SU Hilal Suerdem ise meraklı, araştırmacı ve dikkatli bir çocuk olduğunu büyüklerine saygılı, pozitif ve eğlenceli bir yapısı olduğundan bahsedildiğini söylüyor. Derslerde ilk parmak kaldıranlardan biri olduğunu anlatan Suerdem, bugüne dair çocukken ne tür hedefleri olduğunu şöyle anlatıyor: “Dostluk ve arkadaşlığa verdiğim değer benim için çok önemliydi. Aslında bunların tamamını insanlığa verdiğim değer olarak genelleyebiliriz. Bu bakış açısıyla sosyal sorumluluk projeleri her zaman hedefim olmuştu. Şu anda da çok sayıda sosyal sorumluluk projesini yürütmekten büyük onur duyuyorum.”
ASİ VE ÇALIŞKAN
5 erkek 1 kız kardeşi olan Şölen Çikolata CEO’su Elif Çoban ailenin en asi çocuğuymuş küçükken. Okulda hep başarılı olduğunu ve sınıf birincilikleri bulunduğunu söyleyen Elif Çoban için okumak o kadar kolay olmamış. Çoban o dönemleri şöyle anlatıyor: “O dönemde bizim çevremizde kızların çoğu ilkokuldan sonra okumazdı. Gerek görülmüyordu. Ben de ilkokulu bitirdiğimde devam edip etmeyeceğim konuşuldu. Ben okula devam etme konusunda çok istekliydim. Ailemi de ikna ettim. Annem çok çalışkan bir kadındır. O dönemde aile işimiz vardı. Bir market işletiyorduk, kozmetik ürünleri satıyordu ailem. Diğer kardeşlerim de işin içindeydi. Hatta her fırsatta çalışılırdı. Erkek kardeşlerim ticareti öğrensin diye onlara sokakta tatlı sattırırlardı, ben de onlara bekçilik ederdim. Hiçbir zaman ev işleriyle ilgilenen biri olmadım. Kız lisesine gidiyordum, her gün 10 kilometreden fazla yürüyerek okula giderdim. Sonra ‘Yeter artık’ dedim ve evimize yakın bir liseye girdim. O okulun başarısı düşüktü, daha önce üniversiteyi kazanan çok az öğrenci olmuştu. Çalışkandım, çevremdekileri de etkiledim ve o yıl bizim okuldan 10-15 öğrenci üniversiteyi kazandı.”
BABA YÖNLENDİRMESİ
Hamdi Akın Türkiye’nin önde gelen iş insanlarından biri. Girişimci ve risk alan kimliğiyle tanınıyor. Selim ve Pelin Akın 2’nci kuşak temsilci olarak babalarının kurduğu Akfen Holding’de yönetimde yer alıyor. Selim Akın gençliğinde babasının yönlendirmesiyle ilerlediğini söylüyor ve ekliyor: “Ben okuduğum üniversiteyi biraz babamın yönlendirmesiyle daha doğrusu kendi deyimiyle zorlamasıyla seçtim. Benim üniversiteye gitmem şöyle oldu: İngiltere’ye tatile diye gittik, fakat benim bavulum diğerlerine göre biraz daha büyüktü. Ama ben çok uyanmadım. Çünkü aramızda hiç ‘Yurt dışında okur musun’ diye hiç konuşulmamıştı. Orada bir kafede otururken, ‘Sen burada okuyacaksın’ diye tebliğ ettiler. Ertesi gün de doğrudan yurda gittik. Ben hayatımda bırakın yurda kendi evimin bahçesine bile çıkmamıştım. Daha sonra anladım ki bu benim için gerçekten önemli bir yönlendirmeymiş. İngilizce’nin ve kendi başına hayatını yönetmenin önemini yaşadıkça gördüm. Sonuçta burada 40 yıllık bir deneyim var. Gerek kardeşim gerek ben olabildiğince bundan yararlanmaya çalışıyoruz. Daha çok yönlendirmeyle hareket ediyoruz.” Hamdi Akın Pelin Akın’ın biraz daha farklı olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Pelin’in böyle bir özelliği yok. Ona daha ‘Gelir misin’ der demez hop Londra’ya uçtu geldi. Selim daha çok evciydi, sokakta gezmeyi seven bir insan değil. Evde kendi kendini oyalayacak binlerce şey bulurdu. Onu evden çıkarmak gerekiyordu, üniversite bahane oldu. Önceden söyleseydik Londra’ya gelmezdi.”
PROBLEM YARATMAYAN BİR ÇOCUKTU BERTER ÜNER GEOMETRY İSTANBUL VE HOGARTH WORLDWIDE CEO'SU ALPER ÜNER'İN ANNESİ “Alper’in 2,5 yaşında yuvaya başladığı gün, servis elemanının kucağında hiçbir aksilik çıkarmadan arabaya binişi, 4 yaşındayken kardeşi olduğunda hiçbir problem çıkarmayışı, aksine kardeşine daima özverili yaklaşımı… Biz o zamanlarda bunların normal davranışlar olduğunu düşünüyorduk. Daha sonra yaşadığımız tecrübeler, bunların olağanüstü davranışlar olduğunu bize gösterdi. İlkokul döneminde de sessiz sakin bir çocuktu Alper. Hatta öğretmeni Nurge Acar’a ‘Aman, sessizdir, çok ezilmesin’ demiştim. Bir iki ay içinde hareketlenmeye başladı ve futbol, basketbol oyunlarındaki başarısının ilk adımları da bu dönemlerde atıldı. Sınıfta öğretmenleri ve arkadaşları tarafından sevilen, hiçbir problem yaratmayan bir çocuktu ve hatta yanlış hatırlamıyorsam, bir iki kere de sınıfın en sevilen öğrencisi seçilmişti. Karneler hep ‘övünç belgesi’ idi. Ortaokul seçiminde ‘Galatasaray’, kazandığı okullar arasında kendi seçimi oldu. Oradaki arkadaşlıklar Alper’in sosyal iletişimini, yardımseverliğini, özgüvenini ve de futbol merakını pekiştirdi.” |
YAŞAM FELSEFESİ TUTKU VE MERAK NEVZAT AYDIN / YEMEKSEPETİ CEO’SU Yepeksepeti.com’un kurucularından Nevzat Aydın’ın çocukken iki lakabı varmış. Biri Karındeşen Jack, diğeri de Başkan. Yaşına göre fazla meraklı, girişken, cesur ve lider ruhlu biri olduğunu anlatan Aydın için şimdi olduğu gibi çocukluğunda da tutku ve merak iki temel yaşam felsefesiymiş. Örneğin okul öncesi dönemde inanılmaz bir okumayı öğrenme isteği varmış. Aydın, o yılları şöyle anlatıyor: “Evde babamın çok büyük bir klasik eser kütüphanesi vardı. O yaşlarda onun kitapları bana ağır geldiğinden, ama bir şekilde de okumayı öğrenmek istediğimden dolayı çizgi romanla tanıştım. Bu benim için bir tutku haline geldi ve o günden beri de hiç elimden düşürmedim. Bu tutkum bugün de hem günün stresini atmamı hem de dinlenmemi sağlıyor. Bunun dışında cesaret ve hayallerinin peşinden yılmadan koşmak da çocukluğumdan bu yana bana çok şey katmış, hatta hayatımın dönüm noktasını bana hediye etmiş iki özelliğim. Örneğin Yemeksepeti hayalimin peşinden koşmak için MBA eğitimimi yarım bırakıp döndüğümde babam, ‘Nevzat, oğlum bari mezun ol, şurada 6 ay kaldı. İnternetten yemeği 6 ay sonra satsan olmaz mı’ dedi ama dinleyen kim. Çünkü biliyordum gün o gündü ve ben her türlü zorluğa hazırdım. Tutkumun peşinden okulu bırakıp döndüm ve bu kararımdan asla pişman olmadım.” |
“LİDERLİK ÖZELLİĞİM OKULDA DA VARDI” ENVER YÜCEL / BAHÇEŞEHİR UĞUR EĞİTİM KURUMLARI YÖNETİM KURULU BAŞKANI HİPERAKTİFTİM Büyük bir ailem var. Çok hareketli bir çocuktum. Şimdi geçmişe gidip baktığımda çocukluğumda hiperaktif olarak tanımlanabilirim. Buna rağmen okuma yazmayı en erken ben öğrendim. Hemen kavrar öğrenir, bir sonrakine geçmek isterdim. Çok sabrım yoktu. Köyde okul olmadığından okula her gün 2 km yürüyerek giderdim. İlkokul yıllarım boyunca yürüyerek gidip geldim o çamurlu, karlı yolu. Mutlulukla, yorulmadan, güle oynaya. Kışları her çocuk gibi ben de bir odun götürürdüm okula. Sınıfın sobasında o odunları yakarak ısınırdık. Kışın kar yağınca neredeyse bir metre yüksekliğinde kara gömülürdü o cennet. Kar tatili olmazdı. Biz yine o patikadan karlara batarak güle oynaya okula gider, okuldan dönerdik. Karlarda yuvarlanır; yan yana, sırt üstü yatıp kalıbımızı çıkarırdık. OYUN ÇOK İYİ EĞİTEN BİR OKULDUR Bedenlerimizin karda bıraktığı çukurların boyunu ve derinliğini gösterip çığlık çığlığa bağrışırdık. Her günümüz aşağı yukarı böyleydi ve biz her çocuk gibi; yorgunluğu, acıkmayı, yağmuru, çamuru umursamadan hatta hissetmeden yaşamayı seviyorduk. Ara sıra topumuz bir camı kırdığında arkadaşlarım kaçıp bir yerlere saklanırken benim olduğum yerden ayrılmayıp suçu üstlenişimin ve bütün azarlara katlanışımın bir tadı başkaydı. O oyunlar anılarımda ve o oyunların tadı damağımda kaldı ama çocukla oyun arasındaki o büyülü ilişkiyi hep önemsedim: Oyun, çok iyi eğiten bir okuldur. TATİL OLMASINI İSTEMEZDİM Liderlik özelliğim okulda da hep öndeydi. Çalışkandım çünkü öğretmenlerim Haydarpaşa Lisesi’ne gitmem için beni teşvik etti. Haydarpaşa Lisesi’nde okumak için İstanbul’a geldim ve yatılı okudum. Biz Haydarpaşalılar, bizi biz yapanın Haydarpaşa Lisesi olduğunu söyleriz. Doğrudur. Bu duygularımız yıllar içinde daha da gelişip pekişti. Sağlam ve ebedi arkadaşlıklar, dostluklar oluştu aramızda. Okulun tatil olmasını istemezdim çünkü okul yokken fındık bahçelerinde veya yaylalarda çalışırdım ve bu bana göre değildi. |
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?