Barut ile sanata, koleksiyonerliğe duyduğu tutkuyu konuştuk...
Aslı Sözbilir
Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı NEZİH BARUT, 750’ye yakın resim koleksiyonu ile Türkiye’nin en önemli sanat koleksiyonerleri arasında. Koleksiyonunda daha çok çağdaş ve klasik modern eserlere ilgi gösteren Barut, ayrıca heykel sanatının da büyük bir hayranı… Bu merakı çerçevesinde beğendiği eserlerin yaşayan yaratıcılarıyla buluşmaya da gayret eden Barut, “Sanatçıyı tanıyorsam, sanatçının hissettiklerini duyuyorsam o zaman sanatçıya daha fazla yaklaşıyorum” diyor. Ayrıca işiyle koleksiyon tutkusunu birleştirip bir eczacılık müzesi kurma yolunda ilerleyen Barut ile sanata, koleksiyonerliğe duyduğu tutkuyu konuştuk.
1981 yılından beri başında olduğu 116 yıllık ilaç devi Abdi İbrahim İlaç’ı Türkiye’nin en büyük üreticilerinden biri haline getiren Nezih Barut, başarılı iş adamlığının yanı sıra Türkiye’nin en önde gelen sanat koleksiyonerlerinden biri. Koleksiyonerliğe okul yıllarında pul toplayarak başlayan Barut, üniversite yıllarında ise resim toplamaya başladı. Dededen beri aile mesleği olan eczacılıkla koleksiyon tutkusunu birleştiren Barut, zaman içinde çok ciddi bir eczacılık koleksiyonuna da sahip oldu. Barut, sanat koleksiyonunun yanı sıra şu anda birini şirket merkezinde diğerini de fabrikasında sergilediği 5 klasik eczaneye de sahip. Nezih Barut’un Keith Haring’den Erol Akyavaş’a birçok ünlü sanatçının 750 parçaya yakın nadide eserini içinde bulunduran geniş bir koleksiyonu var. Barut, diğer çoğu sanat koleksiyoncusunun aksine koleksiyonunu devamlı geliştirmek ve elindeki sanat eserlerini daha iyileriyle değiştirmenin peşinde... Zaman zaman bazı sanat eserlerine kafasındaki rakamlardan çok daha fazlasını ödeyip pişman olduğunu da itiraf eden Nezih Barut’la sanatın, koleksiyonerliğin ve sporun hayatındaki yerini konuştuğumuz ilginç ve bir o kadar da keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Sizin koleksiyonerlik tutkunuzu biliyoruz. Onun dışında hobi olarak sizi rahatlatacak neler yapıyorsunuz?
Benim için koleksiyonerlik aileden kaynaklanan bir şey. Babam meraklıydı, annemle birlikte müzayedelere gidiyorlardı. Ben her çocuğun yaptığı gibi ilk pulla başladım. Okulda pul değiştiriyordum. Ablam da bu konulara meraklıydı. Çanakkale seramikler, tombaklar ilgi alanıydı, hala da meraklıdır. Öyle bir yola girdik. Bundan aşağı yukarı 22-23 sene evvel bir oryantalist tablo aldım. Çok beğendiğim bir tabloydu. Oryantalist tablolar toplayarak başladım, sonra çağdaş sanat benim için daha cazip hale geldi, çünkü dünyada gidilen yol çağdaş eserlerin toplanması. Bunun dışında mesela çok ciddi bir eczacılık koleksiyonum var, 5 tane eski eczane satın aldım. 5 eczanenin biri şirket merkezinde sergileniyor. Biri ise fabrikada. Şimdi bunlar için bir sergi alanı yapıyoruz, üç eczane daha koyduk oraya. Bütün o eski şişeleri tek tek topladık. Ciddi bir sergi alanı yapıyoruz. Mesela bu da bana cazip gelen bir koleksiyon işi, çünkü Abdi İbrahim’in tarihçesiyle örtüşüyor. Abdi İbrahim’in malzemeleriyle Türk eczacılık tarihinin malzemelerini birleştiriyor.
Peki, eczacılık müzesi kurmak gibi bir hedefiniz var mı?
Şu anda sergiyle başlayalım diyoruz. Ama ileride mesela Vefa’daki eski fabrikamızda çağdaş eserleri ve bunu birleştirebiliriz. Bir katına çağdaş eserleri, bir katına da eczacılıkla ilgili topladığımız eczaneler, aletler, edevatlar ve şişeleri koyabiliriz. Bu da bir çeşit koleksiyonerlik. Konuyla ilgili olarak geçenlerde Japonya’ya gittim. Füsun Eczacıbaşı’nın başkanlığında Saha Grubu diye çok başarılı bir grup var. Bu grubun amacı Türk sanatçılarının yurt dışında tanınır hale gelmesi. Benim de aralarında olduğum 30 kişilik grupla Japonya’da muazzam koleksiyonlar gördük. Bu koleksiyonlardan bazılarına hayran oluyorsunuz, ulaşmak istiyorsunuz, bazılarına ulaşabiliyorsunuz, bazılarına ulaşamıyorsunuz. Hep “Koleksiyonerlik ciddi paralar ister” diyorlar. Ancak illa ki çok pahalı sanatçıların eserlerini almak gerekmiyor. Çok genç sanatçılarımız var, onlarla da başlanabilir. Koleksiyonerlik bir tutku. Ama bazen bu tutku öyle bir hale geliyor ki hem maddi açıdan hem de zaman bakımından zarar verebiliyor.
Resim olarak kaç parça var şu anda elinizde?
Koleksiyonum 750’ye yakın eserden oluşan bir seçki. Bu seçkinin ağırlıklı bölümünü yerli ve yabancı ressamların eserleri oluşturuyor.
Hepsi şirket merkezinde mi?
Şirket merkezi dışında fabrikada ve evde sergileniyorlar. Zaman zaman koleksiyonumdaki eserlerin yerlerini değiştiriyorum.
Elinizde daha çok modern eserler mi var?
Daha çok çağdaş ve klasik moderne ilgi gösteriyorum.
Peki, onun dışında plastik sanatlar ya da video art ile ilgili misiniz?
Şirket merkezimizin girişinde çok sevdiğim bir video art var. Leandro Erlich’in bir çalışması. Japonya’ya gittiğimde oranın en ünlü müzesinde bir baktım, aynı sanatçının sergisi var. Ve bu eser de orada. Eserin 3 edisyonu var. Bir tanesi bende, bir tanesi de müzede. O zaman “Demek ne iyi bir eser seçmişim seneler evvel” diyerek kendinle biraz gurur duyuyorsun.
Video-art resim koleksiyonerlerinin çok ilgi gösterdiği bir alan değil. Eser sizin nasıl dikkatinizi çekti?
Ben gözüm neyi beğeniyorsa onu alıyorum yani videoysa video, fotoğrafsa fotoğraf. Mesela bir Japon fotoğraf sanatçısı var, Hiroshi Sugimoto... Seneler evvel almışım onun eserlerini. Bu sanatçı ben onun eserini aldıktan sonra meşhur olmadı ama gittiğimde bir baktım her taraf, müzeler onun eserleriyle dolu. Çok hoşuma gitti. Evimde Yves Klein’a ait bir heykel var. Japonya’da çok kıymetli bir sanat adasındaki müzede aynı esere rastladım. Hislerimle, gözümle beğeniyor ve alabiliyorsam kaçırmıyorum.
~
Peki, plastik sanatlar kısmında, bu yeni gelişen bir ilgi mi?
Plastik sanattan çok beni heykel cezbediyor. Mesela ben şunları seviyorum; sanatçıyla konuşayım, niye o eseri yaptığına bakayım. Yani sanatçıyla birebir temas etmek istiyorum, kendisiyle iletişime girmek istiyorum, olayın bu tarafı hoşuma gidiyor. Sonra o sanatçıya verdiğim değer farklılaşıyor. Mesela Tony Cragg adında İngiliz bir heykeltraş var, Almanya’da yaşıyor. Geçtiğimiz günlerde, gittim ve onunla tanıştım. Yemek yedik, sohbet ettik. Bu benim vizyonumu geliştiriyor. Nasıl geliştiriyor? Cragg bir araziyi almış, içindeki eski evi renove etmiş, iki tane müze yapmış, kendi heykellerinin dışında başkalarının heykellerini de bahçeye koymuş.
Bu temaslar nasıl gerçekleşiyor?
O sanatçıya ulaşmak için önce direkt ona değil onu tanıyana ulaşıyorsun. Ben koleksiyonerim deyince ulaşamıyorsunuz. Belli temaslar sonrasında Cragg bir Cumartesi gününü benimle birlikte geçirdi. Dolayısıyla onu tanımak, onun düşüncelerini almak, zorluklarını, neler yaşadığını hissetmek, işin bana cazip gelen tarafları bu… Ben sanatçıyı tanıyorsam, sanatçının hissettiklerini duyuyorsam o zaman sanatçıya daha fazla yaklaşıyorum.
Peki, siz genel olarak bu sanat eserlerine ulaşmak için nasıl bir yol izliyorsunuz? Dünyadaki büyük sanat olaylarını mı takip ediyorsunuz?
Hepsine gitme şansım tabii yok. Sanatçıları seçiyorum, o sanatçıları görebilmek için müzeleri, müzayedeleri takip ediyorum. Koleksiyoner evlerine gittiğim zaman koleksiyonları takip ediyorum. Dediğim gibi kendi gözümle hangisini beğenirsem onu alıyorum. Almak için uğraş veriyorum, bazen almak istediğimi alamıyorum, sinirleniyorum. Bazılarını alıyorsun, bazılarını alamıyorsun. Kafanda bir rakam var, ben bu rakama alırım diye bakıyorsun, önüne öyle rakamlar çıkıyor ki alamıyorsun. Örneğin geçen gün Hong Kong’da müzayedeye çıkacak bir eser vardı. Muazzam bir eser, yani almak isterim ama öyle bir rakam ki girmek bile istemedim. Bazı işler insanın başını döndürüyor. Bazen de varınızı yoğunuzu harcıyorsunuz.
Peki sizin favori sanatçılarınız kimler? Türkiye’de ve dünyada kimleri takip ediyorsunuz?
Mesela Keith Haring’e bayılıyorum, takip ediyorum, benim için çok değerli bir sanatçı. Henüz tanışma imkanım olmadı. Ayrıca yine yaşayan sanatçılardan Alex Katz’ı beğeniyorum.
Türkiye’den var mı?
Türkiye’den yaşayan ve yaşamayan çok iyi sanatçılar var. Mesela Erol Akyavaş’ın hayranıyım, kendisi aslen mimar. Yine hayata veda edenlerden Fahrelnisa Zeid’i beğeniyorum. Yaşayan birçok sanatçı var tabii, Zeid’in oğlu Nejat’ı beğeniyorum. Genç sanatçılardan Selma Gürbüz’ü beğeniyorum. Kutluğ Ataman’a bayılıyorum. Bende videosu var. Çok videoya tutkun değilim ama Ataman’ın yaptığı işi beğeniyorum, büyük sanatçı.
Peki, sizin bir sanatçı yönünüz var mı?
Düz çizgi bile çizemem, kendi yazdığım yazıyı benden başka kimse okuyamaz. Sanatla ilgili bir yeteneğim yok. Ama iyi bir gözlemci olduğumu söyleyebilirim.
“Bazen bu merak zarar veriyor” dediniz ya, evdekiler mi şikayet ediyor?
Bir keresinde Erol Akyavaş’ın çok önemli bir eseri vardı müzayedede. Müzayedeye katıldım, sonra öyle bir rakama çıktı ki bir de hırslıyım, çok kötü bir şey bu. Müzayedede de bir noktada durmak lazım. Yani kafanıza bir rakam koyup durmanız lazım. O gün durmadım ve aldım o eseri. O gün aldığıma pişman oldum mesela, ama almış bulundum. Bazen pişman da olunabiliyor. Bence iyi bir koleksiyoner elindekileri sürekli “upgrade” etmeli. Eserinizin daha iyisini görürseniz aynı sanatçının bile olsa onu elden çıkartıp daha iyisini almanız lazım. Eseri satıp onun yerine daha iyisini koymaya çabalamak gerekir.
Bunu yapabiliyor musunuz, vazgeçebiliyor musunuz elinizdekilerden?
Şimdi insanın öyle bir gözü oluyor ki vazgeçebilirsiniz, daha iyisini görüyorsunuz çünkü. Mesela o sanatçının başka bir yılı daha iyi geliyor size veya o sanatçı artık sizin gözünüzde o seviyelerde değil. Upgrade ettikçe daha iyisine sahip olmak istiyorsunuz. Şimdi Türkiye’de bunu yaptığınız zaman “Ahmet, Mehmet eser satıyor” deniyor. Halbuki bu iş öyle değil, daima daha iyisini yakalamak lazım. Ben onun için hep daha iyisini yakalamak çabasındayım.
Siz kendinize kaç yıllık koleksiyoner diyebilirsiniz?
Ben kendimi koleksiyoner olarak görmüyorum, koleksiyoner demek çok iddialı bir laf. Ben koleksiyoner demeyeyim de Türkiye’nin şartlarına göre kendi gözümün beğendiği eseri alan, kendisine göre onu sergileyen bir insanım. Mesela eserleri asarken her duvarı, ortamı ayrı incelerim. Çünkü duvar süslemek için almıyorum. Şimdi bazı insan duvarı süslemek için alıyor, ben o eser nerede daha iyi görünür diye bakıyorum. Aradaki fark o.
~
“ÇOCUKLUĞUMDAN BERİ BASKETBOL OYNUYORUM” Sanat dışında başka hobileriniz var mı? İstanbul’daysam her gün spora gidiyorum. Eskiden sabahları gidiyordum şimdi ya öğlen arasında ya da iş çıkışı gidiyorum. Günde 2 saat yapıyorum, bir saat ağırlık bir saat kardiyo çalışıyorum. Bazen zamanım yoksa en az 45 dakika kardiyo yapıyorum. Muhakkak cumartesi, pazar sabahları spor yapıyorum. Cumartesi günleri tamamen bana ait, öğlen bir erkek arkadaş grubumuz var, onlarla beraber yemek yiyoruz. Spor sizin hayatınıza sonradan giren bir şey mi? Hayır çocukluğumdan beri basketbol oynuyordum. 9 yaşında basketbola başladım. Beşiktaş kulübü kurulduğu zaman ilk yıldız takımına seçildim, sonra gençlerde oynadım. Gençlerde oynarken 2’nci kümede başka bir A takımdan teklif aldım, 1 sene de orada oynadım. Küçük yaştan beri spor yapıyorum. Su kayağı yaptım, boyun fıtığı ameliyatı oldum. Kar kayağı yaptım, menisküs sorunu yaşadım. Yani biraz fazla spor yapan ve fazla spor yaralanması yaşayan bir insanım. Her türlü kırık, çıkık var. Basket oynamıyor musunuz artık? Oynamıyorum. En son oğlumla oynar oldum, o da hep beni yendiği için oynamıyorum. |
KOLEKSİYONDAKİ MADDİ DEĞERİ EN YÜKSEK ESER "KUŞATMA" AKYAVAŞ SEVGİSİ Çağdaş Türk resminin usta isimlerinden Erol Akyavaş’ın ‘Kuşatma’ adlı eseri koleksiyonumdaki maddi değeri en yüksek olan eser ve benim için çok özel bir yere sahip. Erol Akyavaş’ın ‘Kuşatma’ çalışmasını yaklaşık 8 yıl önce koleksiyonuma kattım. Ressamın 1982’de tuvale aktardığı bu başyapıt, dünyada birçok müzede sergilendi. Böylesine önemli bir eserin koleksiyonumda yer alıyor olması benim için gurur ve mutluluk kaynağı. SCHÜTTE’NİN PEŞİNDE Kendi bakış açımla oluşturduğum bu koleksiyonu şartlar izin verdikçe genişletmeyi arzu ediyorum. Koleksiyonerlik süreklilik arz eden bir uğraş, aynı zamanda içinde yeni sürprizlerin, fırsatların olduğu bir yolculuk. Ben hem Türk hem yabancı sanatçıları ve onların üretimlerini yakından takip etmeye çalışıyorum; zaman zaman bazı sanatçılara kendimi daha yakın hissediyorum. Örneğin son dönemde uluslararası alanda büyük beğeni toplayan Alman heykeltraş Thomas Schütte’nin çalışmalarını yakından takip ediyorum ve ilgi duyuyorum. Schütte’nin bir eserini koleksiyonuma katmayı çok isterim. |
“KOLEKSİYONUMDAKİ PARÇALARIN ÇOĞU VAZGEÇİLMEZ” Benim koleksiyonerlikten anladığım sadece eserleri alıp biriktirmek değil. Benim için bir eserin değerini belirleyen unsurlardan biri de o esere sahip olmak için harcadığım emektir. Örneğin koleksiyonuma katmak istediğim bir eser varsa, eğer mümkünse o eserin yaratıcısını, sanatçısını tanımak için gayret gösteririm. Böylelikle koleksiyonuma giren eserle aramda çok daha kuvvetli bir bağ oluşur. Bu bağ ne kadar kuvvetliyse, o eserden kopmam, vazgeçmem de o denli zor olur. Bu açıdan koleksiyonuma girmiş eserlerden vazgeçmem çok da kolay değil, tamamından diyemem ama pek çoğundan vazgeçebileceğimi düşünmüyorum. |
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?