Mart ayı ortalarında başlayan korona krizi 2,5 ayını doldurdu. Bu kriz halen içinde bulunduğumuz ikinci çeyrek dönemde ekonomide ciddi bir küçülmeye ve dolayısıyla işsizlikte sıçramaya yol açıyor gibi görünüyor. Salgın hastalık kaynaklı böyle bir krizle uzun süre mücadele etmek için gerekli mekanizmalara sahip olunmadığı için de tüm dünyada dört gözle krizin sona ermesi bekleniyor. Maalesef bu konuda beklentiler çok iyimser değil. Salgın yaz aylarında sona erse bile ekonomideki toparlanmanın en az bir yıl sürebileceği tahmin ediliyor. Salgının yılın ikinci yarısına sarkması veya 2021’de ikinci bir dalganın ortaya çıkması halinde ise ekonominin toparlanmasının daha da uzun bir zaman alabileceği öngörülüyor. Geleceğe ilişkin planlar yaparken bu olasılıkları da dikkate almak gerekiyor.
Türkiye mart ayının ortalarından bu yana yani 2,5 aydır korona salgınıyla ve bu salgının ekonomide yarattığı krizle mücadele ediyor. Türkiye’de ekonomik büyüme ve işsizlik verileri çok gecikmeli olarak yayınlandığı için bu krizin ekonomiye nasıl bir fatura çıkardığını hala tam olarak bilmiyoruz. Ancak ekonomik büyümeye ilişkin bazı öncü göstergelerden bu faturanın epey kabarık olabileceği izlenimini alıyoruz. Halen içinde bulunduğumuz 2020’nin ikinci çeyrek döneminde ekonomide derin bir küçülme yaşanıyor gibi görünüyor. Bunun da zaten epey yüksek olan işsiz sayısını daha da artırmasından endişe ediliyor.
Şu anda bu sorun sadece bizde değil dünyanın pek çok ülkesinde de yaşanıyor. İşin kötüsü, dünyanın hiçbir ülkesi de daha önce pek tecrübe etmediği salgın kaynaklı böyle bir krizle başa çıkabilecek mekanizmalara sahip değil. Bu durum Türkiye için de aynen geçerli. Bu nedenle dört gözle önce salgının ve ardından da yarattığı bu ekonomik krizin sona ermesi bekleniyor.
KRİZİN FATURASI
Gelin öncelikle korona virüs krizinin Türkiye ekonomisine nasıl bir fatura çıkarmakta olduğunu anlamaya çalışalım. Bunun için ekonomik büyümenin seyrini izlemek için en çok kullandığımız iki gösterge olan sanayi üretimi ve reel perakende satışlardaki son duruma göz atacağız. Gerçi bu göstergelerin ikinci çeyrek döneme ilişkin verileri henüz elimizde yok ama mart ayı verileri de şu anda ekonomide neler yaşanıyor olabileceği konusunda fikir veriyor. Konjonktür’ün üçüncü sayfasındaki grafikte görebileceğiniz gibi 2008-2009 resesyonundaki düşüş sonrasında geçen yılın sonbahar aylarında tekrar yükselmeye başlayan sanayi üretimi ve reel perakende satışlar, 2020 yılına istim üzerinde girmişti. Fakat her ikisi de mart ayında adeta yere çakıldı. Geçen yılın aynı ayına göre şubat ayında yüzde 11,5 artan sanayi üretimi, mart ayında yüzde 1,3 düştü. Geçen yılın aynı ayına göre şubat ayında yüzde 12,5 artan reel perakende satışlar ise mart ayında sadece yüzde 0,2 artış gösterebildi.
Türkiye’ye mart ayı ortalarında ulaşan korona krizinin sadece yarısında etkili olduğu bu ayda sanayi üretimi ve reel perakende satışları bu ölçüde etkileyebilmesi endişe verici. Bu durum nisan ve mayıs aylarında her iki göstergede de daha fazla düşüş görebileceğimize işaret ediyor. Korona krizi ilk çeyrek dönemin sadece altıda birlik bölümünde etkili olduğu için bu dönemdeki ekonomik büyüme yine nispeten yüksek ve yüzde 5-6 arasında gerçekleşmiş olabilir. Siz bu yazıyı okurken ikinci çeyrek dönemin gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) verileri açıklanmış olacağından gerçek durumu biliyor olacaksınız. Ancak ikinci çeyrekte ekonomide ciddi bir küçülme çıkacak gibi… Bunun da bu dönemde işsizlikte sıçramaya yol açması kaçınılmaz görünüyor.
TOPARLANMANIN HIZI
Şu anda Türkiye’de yaşanmakta olanlar aşağı yukarı bütün dünya genelinde de yaşandığı için yukarıda da belirttiğimiz gibi herkes dört gözle önce salgının, ardından da bu salgının yarattığı ekonomik krizin sona ermesini bekliyor. Ancak özellikle ekonomide toparlanma konusunda pek iyimserlik yok. Salgın yaz aylarında sona erse bile ekonomide toparlanmanın en azından bir yıl sürebileceği tahmin ediliyor. Çünkü özellikle hizmet sektörlerine yönelik talebin çok yavaş toparlanabileceği öngörülüyor.
Örneğin Uluslararası Para Fonu’nun (International Monetary Fund: IMF) nisan ayında yayınladığı Dünya Ekonomisinin Görünümü (World Economic Outlook: WEO) raporunda yer alan dünya ekonomisinin bu yıl yüzde 3 küçüleceği ve 2021’de yüzde 5,8 büyüyeceği tahmini böyle bir senaryoya dayanıyor. Gelecek yıl için güçlü bir büyümeye işaret eden bu senaryoda bile dünyanın pek çok ülkesinde ekonominin faaliyet hacminin 2021 yılı sonunda korona virüs salgın�� öncesindeki düzeyinin hala altında olacağı öngörülüyor. Bu durum özellikle gelişmiş ülkeler için geçerli. Fakat Türkiye’nin de içinde yer aldığı birçok gelişmekte olan ülke için de aynı öngörü yapılıyor. IMF, bu yıl yüzde 5 küçülmesini beklediği Türkiye ekonomisinin, 2021 yılında ise yüzde 5 büyümesini bekliyor. Yüzde 5 küçülmeden sonra yüzde 5 büyüme ise ekonominin faaliyet hacminin eski seviyesine dönmesine yetmiyor. Yüzde 5 küçülmeden sonra ekonominin eski seviyesine dönebilmesi için yüzde 5,3 büyüme yaşanması gerekiyor.
ALTERNATİF SENARYOLAR
Korona salgının beklenenden uzun sürmesi halinde ise ekonomide neler olabileceği tam olarak kestirilemiyor. Halen uygulanan karantina önlemlerini uzun süre devam ettirmek biraz zor göründüğü için böyle bir durumda pek çok ülke ve bu arada Türkiye de ekonomik faaliyetler üzerindeki kısıtlamaları kaldırmak zorunda kalabilir. Ancak salgın hala sürerken talebin canlanması pek mümkün olmayacağı için bu kısıtlamaların kalkması ekonominin toparlanmasını sağlamayabilir.
IMF’nin yukarıda bahsettiğimiz raporunda salgının beklenenden daha uzun sürmesini içeren senaryolara dayanan tahminler de var. Mesela bu yılki korona salgınının uzaması halinde dünya ekonomisinde 2020’de yaşanan küçülmenin yüzde 5,8’i bulacağı ve 2021’deki büyümenin ise yüzde 3,9’a ineceği tahmin ediliyor. Bu yılki salgın uzamaz ama gelecek yıl biraz daha hafif ikinci bir dalga ortaya çıkarsa 2021’de küresel ekonominin sadece yüzde 1,1 büyüyeceği öngörülüyor. Hem bu yılki salgının uzaması hem de gelecek yıl ikinci dalganın ortaya çıkması halinde ise dünya ekonomisinin 2021’de de yüzde 1,5 küçüleceği öngörüsü yapılıyor. Küresel ekonomide gerçekten böyle gelişmeler yaşanırsa bunun Türkiye ekonomisine de olumsuz yansıyacağını ise herhalde belirtmeye gerek yok.
Özetlersek, bu kriz öyle çok çabuk sona erecek gibi görünmüyor. Salgın yaz aylarında sona erse bile ekonominin toparlanması en az bir yılı bulacağa benziyor. Bu yılki salgın ikinci yarıyıla da sarkar veya 2021’de ikinci bir dalga ortaya çıkarsa ekonominin toparlanması daha da uzun bir süre alabilir. Geleceğe ilişkin planlar yaparken bu olasılıkları da dikkate almak gerekiyor.
DIŞ TİCARETTE BÜYÜK DÜŞÜŞ VAR
Korona krizinin Türkiye’nin dış ticareti üzerindeki etkisi daha mart ayı verilerinde görülmeye başlamıştı. Mart ayında ihracatta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 17,8 düşüş yaşanırken ithalattaki artış ise ciddi bir yavaşlamayla yüzde 3,1’e inmişti. Nisan ayında ise korona krizinin dış ticaretimiz üzerindeki etkisi iyice belirgin bir hal aldı. Nisan ayında ihracat geçen yılın aynı ayına göre yüzde 41,4 gerileyerek 9 milyar dolara indi. Aynı dönemde ithalat da yüzde 28,3 gerileyerek 13 milyar dolara düştü.
İhracattaki düşüş temel olarak kriz nedeniyle dış pazarlarımızda yaşanan talep azalmasından kaynaklanıyor. Tabii sınırlardaki karantina önlemleri nedeniyle dış pazarlara mal göndermenin zorlaşmasının da bu düşüşte bir miktar etkisi var. İthalattaki düşüş de temelde korona krizi nedeniyle Türkiye’de talebin düşmesinden kaynaklanırken sınırlarımızdaki karantina önlemlerinin mal akışını zorlaştırmasının da burada bir miktar etkisi bulunuyor. Hem ihracattaki hem de ithalattaki düşüş halen içinde olduğumuz ikinci çeyrekte ekonomik büyümede ciddi bir gerileme yaşanmakta olduğunun habercisi gibi görünüyor.
Dış ticaret verilerindeki daha kötü bir haber ise ihracattaki düşüş ithalattaki düşüşten daha fazla olduğu için dış ticaret açığındaki artışın sürmesi. Bu durum mart ayında 1,5 milyar dolara inen yıllık cari işlemler dengesi fazlasının nisan ayında açığa dönüşmüş olabileceğini ifade ediyor. Dış ticaret açığındaki artışın sürmesi, turizmdeki kayıptan zaten kötü etkilenen cari işlemler dengesini iyice vuracak. Türkiye ekonominin küçüldüğü dönemlerde cari işlemler dengesinde iyileşme yaşanmasına alışık ama galiba bu kez öyle olmayacak.
İŞSİZLİKTE KORKULU BEKLEYİŞ
Her krizde olduğu gibi korona krizinde de en büyük fatura iş gücüne çıkacak. Bu krizin işsizlikte ne kadar yükselişe yol açacağı merak ve korkuyla bekleniyor. Hükümet bu yükselişi önlemek için bazı önlemler aldı ama yine de bunu tamamen önlemek zor. Fakat Türkiye’de iş gücü piyasası verileri çok geriden geldiği için maalesef korona krizinin işsizlikte ne kadar yükseliş yarattığını belki de iş işten geçtikten sonra öğrenebileceğiz.
İş gücü piyasasında şubat ayı verileri geçen ay belli oldu. İş gücü piyasası verileri her hafta düzenlenen anketlere dayandığı ve bu anketlerden elde edilen veriler de üç aylık dönemlerin ortasındaki aya ilişkin olarak yayınlandığı içinşubat ayı verileri aynı zamanda 2020’nin ilk çeyrek döneminin verileri oluyor. Mart ayının son iki haftası hariç, büyük ölçüde korona krizi öncesi dönemde yapılmış olan anketlere dayanan bu veriler, ilk bakışta nispeten iyi gibi görünüyor. Ancak bu verilerde gözlenen bazı tuhaf gelişmeler bu durumu gölgeliyor.
Söz konusu verilere göre, ilk çeyrekte işsizlik oranı geçen yılın dönemine kıyasla 1,1 puan düşerek yüzde 14,7’den yüzde 13,6’ya inmiş durumda. Aynı dönemde işsiz sayısı da 0,5 milyon kişi düşüşle 4,7 milyon kişiden 4,2 milyon kişiye inmiş bulunuyor. Bunlar her ne kadar 2008-2009 resesyonu öncesindeki düzeylerinin çok üzerinde olsa da düşüşe geçmiş olmaları yine de iyi gibi görünüyor. Ancak verilerin ayrıntılarına bakıldığında bu düşüşün iş gücüne katılımdaki gerilemeden kaynakladığı anlaşılıyor. İlk çeyrekteki iş gücü geçen yılın aynı dönemindeki seviyesinin 1,1 milyon kişi altında kalıyor. Bu da söz konusu dönemde istihdamda 0,6 milyon kişilik gerileme yaşanmasına rağmen işsizliği düşürmüş bulunuyor.
Son bir yılda iş gücünde bu ölçüde bir düşüş yaşanmış olmasına mantıklı bir gerekçe bulmak zor. İş gücündeki gerileme sayesinde işsizlikte düşüş yaşanmasının ise fazla bir kıymeti yok. Mesela iş gücündeki bu düşüşün 0,5 milyon kişiye yakını iş bulmaktan ümidini kestiği için iş aramayı bırakanlardan oluşuyor. Eğer bu kişiler iş aramaya devam etselerdi ilk çeyrekteki işsiz sayısı 4,7 milyon kişide sabit kalacak, işsizlik oranı ise yüzde 15’e çıkacaktı.
Kısacası, korona virüs krizi öncesinde de iş gücü piyasasında durum iyi değildi. Bu kriz işleri iyice bozacak ve işsizlikte yeniden yükselişe yol açacak gibi görünüyor. Fakat kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin gibi uygulamalar nedeniyle bu yükseliş verilere tam olarak yansımayabilir. Bunu tam olarak ancak ağustos ayında anlayabileceğiz. Çünkü mayıs ayına yani 2020’nin ikinci çeyrek dönemine ilişkin iş gücü piyasası verileri o zaman belli olacak. Tabii mart ve nisan aylarına ilişkin veriler daha önce de gidişatı anlamamıza imkan verebilir.
ENFLASYONDA TEK HANE MÜMKÜN MÜ?
Korona virüs krizi ekonomiyi pek çok açıdan kötü etkiliyor ama enflasyonu olumlu etkileyebilir. Hatta son iki ayda bu olumlu etkiyi bir miktar gördük. Korona virüs krizinin dünya ekonomisinde talebi aşağı çekmesiyle petrol fiyatlarında yaşanan gerileme mart ve nisan aylarında yıllık tüketici enflasyonunun gerilemesini sağladı. Şubat ayında yüzde 12,37 düzeyinde olan yıllık tüketici enflasyonu mart ayında yüzde 11,86’ya ve nisan ayında ise yüzde 10,94’e indi. Petrol fiyatlarındaki düşüşün etkisine iç talepteki gerilemenin etkisinin de eklenmesiyle önümüzdeki aylarda enflasyondaki düşüş hızlanabilir. Bu durum yıllık tüketici enflasyonunun yakında tek haneyi görebileceğini düşündürüyor. Burada en önemli riski ise döviz kurlarındaki yükseliş oluşturuyor. Döviz kurlarındaki artış devam ederse yıllık tüketici enflasyonu beklendiği kadar aşağılara inmeyebilir.
Korona virüs krizinin fiyatlar genel düzeyi üzerindeki bu olumlu etkisi, enflasyonun geleceği konusunda zaten hep iyimser olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nı (TCMB) biraz daha iyimserleştirdi. TCMB, 30 Nisan’da yayınladığı 2020 yılının ikinci Enflasyon Raporu’nda, piyasa tahminlerinin zaten epey altında olan yıl sonu enflasyon tahminini biraz daha aşağıya çekti. Daha önce yüzde 8,2 olan 2020 yıl sonu enflasyon tahmini bu raporda yüzde 7,4’e çekildi. Yüzde 5,4 olan 2021 yıl sonu enflasyon tahmininde değişiklik yapılmadı. 2022 yılında enflasyonun yüzde 5’lik hedefe yakınsayacağı görüşü de aynen korundu.
Hatırlarsanız Capital’in geçen şubat ayındaki sayısının Konjonktür bölümünde ana yazı konusu olarak “Enflasyonun Rotası”nı işlemiş ve bu rotanın yıl sonu için yüzde 10 dolayında enflasyona işaret ettiğini söylemiştik. Korona virüs krizi ufukta yokken kaleme aldığımız o yazıda çizdiğimiz rota yıl içinde enflasyon açısından olağanüstü gelişmelerin olmayacağı ve aylık enflasyon oranlarının hep “mevsim normalleri” (son 10 yılın ortalaması) dolayında çıkacağı varsayımına dayanıyordu. Ancak koronavirüs kriziyle birlikte enflasyon için de hiç olağan olmayan bir döneme girdik. Daha ocak ayında 60 doların üzerinde olan dünya petrol fiyatlarını mart ayından itibaren 30 doların altına çeken bu olağanüstü gelişmeler enflasyonun yılbaşında çizdiğimiz rotadan biraz aşağıya sapmasına neden oldu. Bu sapma sürerse yıllık tüketici enflasyonu birkaç ay içinde yüzde 10’un altına inebilir. Bu yeni rota şu anda yıl sonu için ise yüzde 9 dolayında enflasyona işaret ediyor.
Yani TCMB’nin yüzde 7,4’lük yıl sonu enflasyon tahmini şu anda pek ulaşılabilir gibi görünmüyor. Ancak yıl sonuna daha epey zaman var ve bu sürede enflasyonun rotasında başka değişiklikler de yaşanabilir. Elbette bu değişiklikler aşağı yönde olabileceği gibi yukarı yönde de olabilir. Bu ikinci ihtimalin bertaraf edilebilmesi için öncelikle döviz kurlarındaki yükselişin önüne geçilmesi gerekiyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?