Sokaklarda büyümüş şanslı nesilden herkesin
çocukluk anılarında mutlaka bir bisiklet
vardır… Teknosa CEO’su Bülent Gürcan da
bu neslin temsilcilerinden biri. Çocukluk
hevesini bugün bir hobiye çeviren Gürcan, yoğun
iş temposundan kaçışı bisiklette buluyor. Mümkün
olan her hafta sonu bisiklete bindiğini ifade ediyor
ve “Ailem de çok yoğun bir çalışma temposunda
içinde olduğumu biliyor ve kendime birkaç saat
özel zaman ayırmama anlayış gösteriyor. Bunu
yapamasaydım hem işteki çalışmalarım hem onlara
ayırdığım zaman kalitesizleşirdi” diyor.
“Bir kere sihirli bir alet, iki tekerleğin üzerinde
duruyor! Bence müthiş bir buluş…” Gürcan,
bisiklete olan hayranlığını böyle masalsı bir dille
anlatıyor. Bisikletini öyle çok seviyor ki ondan
“arkadaşım” diye bahsediyor. Biz de onunla bu
tutkusu üzerine sohbet ettik:
* Hepimizin çocukluk hayallerinden biri
bisikletti. Sizin bisikletle ilk karşılaşmanız nasıl
oldu?
Çocukluğumun yazları, Yalova’daki
yazlığımızda geçti. Orada büyük siteler vardı. Site
içinde trafik de olmadığı için çok rahat bisiklet
binebiliyorduk. Benim ilk bisiklet merakım
da orada başladı. Vodafone’un CEO’su Serpil
Timuray’ın ağabeyi Tuncer, bizden biraz daha
büyüktü ve bisikletle çok güzel hareketler yapardı.
O benim gözümde müthiş bir idoldü.
İlk bisikletim açık mavi bir Pinokyo’ydu. 10
yaşında sünnetle beraber alınmıştı. Pinokyo’yu çok
severdim, Polo’ya da çok özenirdim. Sonra Peugeot
ve ardından Bianchi’ye geçtim. En sonunda şu
anki “sevgilime” kavuştum: Specialized’in Hardrock modeli. Öyle çok pahalı bir bisiklet değil ama her
istediğimi veriyor. 6-7 yıldır biniyorum.
* Eskiden çocukların en büyük eğlencelerinden
biri aksesuarla bisikletlerini süslemekti. Sizin böyle
hevesleriniz var mıydı?
Kesinlikle! O zamanlar ne cep telefonu
ne walkman var. Ben de bisikletime pilli radyo
bağlamıştım. Muhtemelen de TRT3 dinliyordum.
Müthiş bir keyifti. Jantlara mandalla karton
tutturduk. O sürtündükçe motosiklet gibi ses
çıkarırdı. Yalova’da hemen hemen her sitede
bisiklet tamircileri ve aksesuar satan dükkanlar
vardı ama en güzeli şehir merkezinde olandı. Oraya
gittiğimde çok mutlu olduğumu hatırlıyorum.
* Çocukken İstanbul’da biniyor muydunuz
yoksa yaz eğlencesi miydi?
İstanbul’da binmiyordum, burada bisikletim
de yoktu. 15 yıl boyunca voleybol oynadım.
Dolayısıyla kışın, gündüz okul ve akşamları
voleybol benim bütün zamanımı alıyordu.
Hafta sonları mutlaka maçım oluyordu. Kadıköy
Bahariye’de oturuyorduk, okulum da Saint-Joseph
Lisesi’ydi, yürüyerek gidip geliyordum. Voleybolu
bıraktıktan sonra bütün spor merakımı bisiklete
yönlendirdim. Şimdi yaz-kış biniyorum.
* Bisikleti bir spor aracı olarak seçmenizin
nedeni nedir? Size nasıl faydaları oluyor?
Her şeyden önce bisikleti bir obje olarak çok
seviyorum. Bir kere sihirli bir alet, iki tekerleğin
üzerinde duruyor! İmkansız gibi ve bence müthiş
bir buluş. Bisiklet üzerinde rüzgarın bedenime
vurmasını, rüzgarı hissetmeyi çok seviyorum.
Bisikletimi arkadaşım gibi görüyorum. Hatta uzun
zaman binmezsem özlüyorum. Zaman zaman
örneğin bir rampada zorlanırken “Hadi aslanım hadi!” diye onunla konuştuğum oluyor.~* Bisiklete günlük ya da haftalık olarak ne
kadar vakit ayırabiliyorsunuz?
Hafta içi vaktim olursa işten çıktıktan sonra
sahilde biniyorum, gece geç vakit de olabiliyor.
Ama asıl sabah erken saatlerde binmeyi seviyorum.
Uzun uzun ve doya doya bindiğim zamanlar ise
hafta sonları oluyor. Hemen hemen her hafta sonu
biniyorum. Sadece hava çok soğuksa binmiyorum,
çok cazip olmuyor.
* En sevdiğiniz bisiklet rotaları nereler?
Çiftehavuzlar’da oturuyorum. Evden çıkıp
Fenerbahçe Orduevi’nden başlayarak sahil
yolundan Kartal’a kadar giden rota en sevdiğim.
Bisikleti taşıma derdim olmuyor, evden çıkıp
eve dönüyorum. Gerçek bisikletçiler, bu yolu
sevmeyebilir; çünkü zorlayıcı bir rota değil. Toplam
25-30 km mesafe ediyor. Moduma da bağlı olarak
1-1,5 saat arasında değişiyor.
Biraz daha zorlayıcı olan rotam ise Moda-
Küçükçamlıca arası. Yoğurtçu Yokuşu’nu
çıkmak zorluyor ama inişi müthiş keyifli
oluyor. Bunun biraz daha zor olanı aynı rotayı
Moda’ya uğramadan Acıbadem üzerinden yapıp,
Büyükçamlıca’ya gitmek.
Bunların dışında eğer üşenmeyip bisikleti
taşımak istersem Polonezköy ve Belgrad Ormanları
var. Buralara grup halinde gitmeyi tercih ediyorum.
Geçmiş dönemlerde Hillside bisiklet kulübüne
gidiyordum. Oradan 2 arkadaşım var, onlarla
biniyoruz. *Ailenizle birlikte biniyor musunuz?
Hayır, gelmiyorlar. Hatta onların bisikleti de
yok. Aslında biz eşimle evli olmadığımız dönemde
birlikte bisiklet biniyorduk. Ancak bir kaza geçirdi.
Neyse ki bir şey olmadı ama olabilirdi. O şekilde
soğudu bisikletten.
* Yurt dışı tatillerinizde de bisikletle keşif
yapmayı sever misiniz?
Yurt dışında bisiklete binmeyi sevdiğim
şehirler Londra ve Barcelona. Londra bisiklete
binmek için çok uygun bir şehir değil ancak orada
bile çok keyif alıyorum.
Hollanda ise bisiklet konusunda gıpta ettiğim
bir ülke. Bisiklet tamamen hayatın bir parçası
haline gelmiş. 2 yıl önce iş için 15 günlük bir
seyahat yapmıştım. Her gün bisiklete binmiştim.
Otelin bisikletleri vardı, kiralamıyorsun, istersen
kullanabiliyorsun. Toplantıya bisikletle gittiğimde
insanların şaşıracağını sanmıştım ama çok doğal
karşıladılar. Gazelle diye bir markaları var, ona
bayıldım.
* Bugüne kadar en uzun gittiğiniz rota hangisi
oldu?
Bir keresinde Çamlıca üzerinden Boğaz’a gidip Kanlıca’da yoğurt ve tost yeme hayaliyle yola
çıktım. Gitmek çok keyifliydi ama dönüşte pişman
oldum. Biraz abartmışım, bir daha da o rotayı
yapmadım.
Ben dağ bisikleti kullanıyorum. Aslında şehir
bisikletiyle bu yollar daha keyifli olabilir ama
dağ bisikletinin her yerde atlayıp zıplamasını çok
seviyorum. Şehir bisikletinin lastiği patlayabiliyor,
kaldırıma çarptığı zaman zedelenebiliyor, yolda
kalabiliyorsunuz. Dağ bisikleti her tarafa giriyor.
* Bu konuyla ilgili ilginç bir anınızı paylaşır
mısınız?
Şu an kullandığım bisikletime ilk aldığım
zaman bir bisiklet turuna denk geldim.
Taksim’de toplanıp Anadolu Yakası’na Boğaz
Köprüsü’nden geçilecekti. Yepyeni bisikletimle
ilk kez Boğaz Köprüsü’nden geçme fikri beni çok
heyecanlandırmıştı. Bisikletimi taşıcıya yerleştirdim
ve eşimle yola çıktık. Köprüden Taksim’e geçerken
bisiklet taşıyıcıdan düştü. Neyse ki pazar sabahı
olduğu için yoğun trafik yoktu, arabalar bisikletimin
üzerinden geçebilirdi. Köprüde arabadan inmek
de çok tedirgin ediciydi. Sonuç olarak bisikletimin
tekerleği sekiz olmuştu. Fakat o kadar binesim
vardı ki yine de bindim. Boğaz Köprüsü’nden
8 çizen bir lastikle dönmüş oldum. Ama çok
keyifsiz oldu. Bir daha da fırsat bulup köprüden
geçemedim.
* Hiç yarışlara katıldınız mı? Katılmayı
düşünüyor musunuz?
Katılmadım, açıkçası niyetim de yok. Daha
çok hobi olarak kalmasını istiyorum. Ama kendimle
yarıştığımın farkındayım. Aslında iş hayatında da
böyleyim. Hiçbir konuda kimseyle yarışmıyorum.
Hep kendi yaptığımın daha iyisini yapmaya
çalışıyorum.
* Bisikletten öğrendiğiniz ve hayatınızda
uyguladığınız bir ders var mı?
Bisiklet, arkadaşlarınla bindiğin zaman bir
takım oyununa dönüşüyor. Bir rampa çıkarken
herkes aynı hızda olamayabiliyor. Orada asla yalnız
bırakıp gitmiyorsunuz. Bazen çok keyifli giderken
arkadaşınızın lastiği patlıyor, hep beraber yürüyerek
dönüyorsunuz.
Ayrıca işini ne kadar seversem seveyim bisiklet
stres zamanlarında müthiş bir deşarj. O yorulma
hissi beni çok rahatlatıyor.
* Hem hobilerinize hem ailenize hem de yoğun
iş temposuna zaman ayırmak zor. İş-özel yaşam
dengenizi nasıl sağlıyorsunuz?
Cumartesi çalıştığım için eğer bisiklete
bineceksem mutlaka sabah çok erken
kalkarak binmem gerekiyor. Cumartesi günleri mağazalarımız sabah 10’da açılıyor ve ben de o
saatte bir mağazada olmaya çalışıyorum. Sabah
7 gibi biniyorum. O saatte zaten eşim ve kızım
uyuyor. Pazar sabahı yine onlar uyanmadan
ben bisiklete binmiş oluyorum. Böylece onlarla
kahvaltı edebiliyorum. Yani uykumdan fedakarlık
ediyorum. Hafta içi akşamları bindiğim zaman
akşam yemeğinden feragat ediyorum. Çok yoğun
bir çalışma temposunda içinde olduğumu biliyorlar
ve kendime birkaç saat özel zaman ayırmama
anlayış gösteriyorlar. Bunu yapamasaydım hem
işteki çalışmalarım hem onlara ayırdığım zaman
kalitesizleşirdi.~YERÇEKİMSİZ ORTAM ÇOK KEYİFLİ
SUALTI HAYRANLIĞI
Dalmayı çok seviyorum. Herhalde
100’e yakın dalışım oldu. Geçmişte çok yapıyordum ama
son yıllarda biraz daha yaz tatillerine indirgendi diyebilirim.
Eskiden kışın da dalardım ama çok zevk aldığım bir şey
değil, hem çok soğuk oluyor hem gri göğün altında su da
karanlık oluyor. Dalışta en çok yerçekimsiz ortamı seviyorum.
Özellikle 25-30 metre daldığınız zaman renkleri pırıl pırıl
görebiliyorsunuz, çok keyifli oluyor. Daha derinler biraz
daha karanlık. Doğanın içine girdiğinizde balıklar da sizden
kaçmıyor. O yakınlık da müthiş bir duygu.
KOŞMAK RAHATLATIYOR
Onun dışında koşmayı çok
seviyorum, çok rahatlatıyor. Özellikle 2-3 günlük yurt dışı
seyahatlerinde saat farkından dolayı uyku çok verimsiz
oluyor. Sabah erken kalkıyorum ve hava eğer çok soğuk
ve yağmurlu değilse eşofmanlarımı giyip sokağa çıkıyor ve
koşuyorum. Bir yandan da şehri gezmiş oluyorum. Sabah
erkenden 40-45 dakika o sokaklarda koşmak müthiş bir
keyifli oluyor.
VOLEYBOL TIPKI İŞ HAYATINA BENZİYOR
KRİZ ANINI KURTARMAK
Spor, yaşama ve işe çok şey
katıyor. 15 yıl voleybol oynadım. Voleybol bir takım sporu ve 81
metrekarede oynanıyor. Topun hızı da 120 kilometre. Çok hızlı
karar vermeli ve takımınızı çok iyi tanımalısınız. O topu kimin
alacağını saliseler içinde kararlaştırmanız, antrenmanlarda bunu
defalarca yaşamış olmanız gerekiyor. Dolayısıyla o kriz anına
çok iyi hazırlanmış olmanız şart. Doğru yer tutarsanız o topu
kurtarırsınız.
HERKES KENDİ SAHASINDA
Takımda müthiş bir arkadaşlık
olması gerekiyor. Voleyboldaki takım ruhunun ve rekabetin,
iş hayatına yüzde 100 katkısı olduğuna inanıyorum. Aynı iş
hayatında olduğu gibi her takım kendi sahasında mücadele
ediyor. Basketbol ve futbolda olduğu gibi omuz atamazsınız,
çelme takamazsınız. Biz de şu anda kendi ofislerimizde, kendi
mağazalarımızda en iyisini yapmaya çalışıyoruz. O anlamda
voleybolu iş hayatına çok benzetiyorum.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?
23 TEMMUZ 2017, 16:29