Murat Akdoğan’la aksesuarları ve objelerine yüklediği anlamları konuştuk…
Nil Dumansızoğlu
ndumansizoglu@capital.com.tr
MYC Partners Yönetim Kurulu Başkanı Murat Akdoğan, şıklığıyla dikkat çeken iş insanlarından… Onun tarzının en farklı tarafıysa kullandığı aksesuarlar. Aslında onunki bir koleksiyon değil, çünkü bütün aksesuarlarını kullanıyor. Ancak Akdoğan, yıllar içinde bir koleksiyon olacak kadar çok parçaya sahip olmuş. Yaklaşık 200’e yakın aksesuarı olan Akdoğan, kıyafetlerini bileklik, kol düğmesi ve broşlarıyla tamamlamayı seviyor. Onun bu ilgisi, eşi ve çocuklarının hediye ettiği bir bileklikle başladı. Koleksiyonunun en değerli parçası ise annesinin hatırası olan kuş kanadı şeklindeki kolyesi. Akdoğan, bu kolyeyi sürekli üzerinde taşıdığını söylüyor. Akdoğan’ın çok sayıda objesi de var. Düşüncelerini ve hatırlamak istediği değerleri, objelere yüklediği anlamlarla somutlaştırıyor. Örneğin bir nazar boncuğu ona hayatta tesadüflerin de olduğunu, bir dünya figürü olaylara geniş açıyla bakması gerektiğini düşündürüyor. Akdoğan, “Tek bir parça hiçbir şey ifade etmez. O parça ancak bütünü tamamladığında anlamlı olur. Bu düşünce benim tüm eğitim ve kariyer hayatımı etkiledi” diyor. Murat Akdoğan’la aksesuarları ve objelerine yüklediği anlamları konuştuk…
Aksesuarlarım ve objelerim var. Aslında ben koleksiyon yapmak amacında değilim. Aldıkça birikti ve bir koleksiyon gibi oldu. Bütün aksesuarlarımı kullanıyorum. Objelerimin de çoğu hediyedir. Hepsine bir anlam yüklüyorum.
Kol düğmeleri, bileklikler, broşlar var. Bunlardan bazıları kendi tasarımlarım. Kafamdaki fikri Kapalıçarşı’daki ustalarla paylaşıyorum ve ortaya bir tasarım çıkıyor. Bazen kuyumculardan beğenip aldığım parçalar da oluyor. Ama benim bu konudaki en büyük zevklerimden biri antikalar… Dünyanın neresine gidersem gideyim oradaki antikacılara uğruyorum ve alışveriş yapıyorum. 120- 130 yıllık takılar bulduğum oluyor.
Çok uzun zaman oldu… 8-9 yıla dayanıyor. Sanırım eşimin hediye ettiği bir bileklikle başladı.
150-200’den fazla vardır. Bunların içinde kol düğmeleri, broşlar ve bileklikler var. Sanırım 15-20 parça da kendi tasarımlarımdan oluşuyor. Artık arkadaşlarım da aksesuarlara olan ilgimi bildiği için bana özel günlerde hep takı hediye ediyorlar. Açıkçası ben de sevdiğim arkadaşlarıma böyle şeyler hediye etmeyi seviyorum. Artık arkadaşlarım da yaka iğnesi takıyor. Ekibimde de çok görüyorum, onları da etkiledim sanırım.
Evet. Ya kravat ve takı ya da mendil ve takı kullanıyorum. Böylece standart tarzların ötesinde özgün bir tarz oluşturabiliyorum. Aksesuar kullandığım zaman, kravat takmasam bile iş hayatına uygun bir şıklık yakalayabiliyorum. Kol düğmesiz gömlek giymiyorum. Mutlaka bileklik, kol düğmesi ve broş takmaya dikkat ediyorum. Spor giyindiğim zaman da sadece bileklik takıyorum.
~
Altının taşla birleşimini seviyorum. Antika parçaların dışında marka olarak özellikle Tom Ford’un bileklik modellerini çok zevkli buluyorum. Tom Ford’un bileklik tasarımlarından çoğunun bende olduğunu söyleyebilirim. Gözüme güzel gelen bir objeyi de takı olarak tasarladığım oluyor. Örneğin golf oynamıyorum ama çok hoşuma gittiği için bir golf sopası şeklinde kol düğmesi yaptırdım.
Yurt dışında gittiğim her yerde antikacılara uğruyorum ama en çok Danimarka’dan aldığımı söyleyebilirim. Bunun dışında Amsterdam ve Londra’dan aldığım parçalar da var. Türkiye’de ise Kapalı Çarşı’ya gidiyorum.
1991’e dayanıyor. Ben mühendis olarak işe başlamıştım. Daha yeni fabrika müdürü olduğumda şirket krize girdi ve battı. Ya terk edecektim ya kalıp mücadele edecektim. Yaşım 24’tü. Aynı zamanda çok ciddi bir hastalıkla mücadele ediyordum, evliydim, çocuğum olmuştu ve yüksek lisans yapıyordum. Şirkette hiçbir şey yok, batmışsınız ve bir sürü borç var. Zaman içinde bu şirket, hiçbir finansal destek almadan, bugünkü rakamlarla 200 milyon dolar gibi bir borcu ödeyerek bu krizin içinden çıktı. O dönemler, bana Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş dönemini anımsatır. Dünyanın yedi düveli ülkede, ordu yok, mandacılar çıkıyor ve ülkeyi teslim edelim diyor. Sonra bir kişi geliyor ve o ortamda mücadele edip şimdiki ulusu ortaya çıkarıyor. İşte tam bu dönemde kendime birtakım referanslar, motivasyon verecek bir şeyler bulmam lazımdı. İki fotoğraf, bana o dönemde çok büyük destek oldu. Objelere anlam yüklemem de böyle başladı diyebilirim.
Bir tanesinde, dar, karanlık ve iki yandaki ağaçların kapattığı bir yolda bir adam yürüyordu. Ancak çok dikkat ettiğinizde fotoğrafın sonunda bir ışık olduğunu görüyordunuz. Bu fotoğraf bana, şartlar ne kadar zor olursa olsun o ışığa gitmem gerektiğini, bir şekilde aydınlığa ulaşacağımı hatırlatıyordu. İkincisi, Atatürk’ün çok kızgın bakan bir fotoğrafıydı. O da bana diyordu ki: “Ben çökmüş bir imparatorluktan, topsuz, tüfeksiz, ordusuz bir milletten Cumhuriyet yarattım. Sen bir şirketi kurtaramıyor musun?” Onun yaptıklarının yanında bir şirketi kurtarmak neydi ki… Atatürk’ün bakışlarıyla kendime sürekli bunu hatırlatıyordum.
25 yıldır masamda duran objelerim var. Bunlardan benim için en önemli olanlarından biri, motosiklet objesi. Yine birinin, motoru sevdiğim için hediye ettiği bir obje. Bana zamanın değerini anımsatan objelerden biri. Boşa zaman geçirmemeye çalışırım. Örneğin bana göre kuşları seyretmek boşa zaman geçirmek değildir. Ondan mutlu olursun, beslenirsin. Ama dedikodu yapan bir insanı dinlemem. Hem zamanı boşa harcatır hem zarar verir. Ondan da kötü olarak beslenirsin. Bunun dışında tüylü bir kalemim var. O da bana; “Hissiyatına güven ama o hissiyatına göre koyduğun hedefler için aklı ve matematiği kullan” diyor. Bir de nazar boncuğu var. Ona yüklediğim anlam da şu: “Çok başarılı olursan çok sevinme ama başarısız olursan da çok üzülme. Çünkü sen ne yaparsan yap hayatta her zaman bir tesadüf faktörü var. Hayat tamamen sana bağlı bir şey değildir, o nedenle başarıyı da sadece kendine mal etmemek gerekir.”
Koleksiyon yapmanın sizin karakterinizde ve iş yaşamınızda nasıl bir etkisi oldu?
Bunu, bir dünya figürü olan objemle açıklayabilirim. Ona baktığım zaman bütünü görüyorum. Konu her ne olursa olsun, olaylara en geniş açıyla bakmam gerektiğini düşündürüyor. Bir yapboz gibi… Tek bir parça hiçbir şey ifade etmez. O parça ancak bütünü tamamladığında anlamlı olur. Bu düşünce benim tüm eğitim ve kariyer hayatımı etkiledi. Örneğin mühendislik bölümünü bitirdikten sonra mühendislik üzerine yüksek lisans yapmamamın sebebi bu düşüncedir. Çünkü o zaman hep bir parçaya bakacaktım. İşletme yüksek lisansı yaparak daha geniş bir bakış açısına sahip oldum. Bunun dışında üniversitede ders vermeye başlayarak kendime başka bir kapı açtım. Hastane işimde zaten çok büyük oyuncuların olduğu bir sektörde, estetik alanına odaklanarak fark yaratmaya çalıştım. Fırsat olan alanları değerlendirdim. Şimdi de doğal tıp üzerine çalışmalar yapıyoruz.
Yakın zamana kadar biniyordum, daha yeni sattım. 15 yıl motosiklet kullandım ama artık korkuyorum diyebilirim. Kendim hiç büyük kaza geçirmedim ama çok kazaya şahit oldum. Türkiye’de motosiklet kullanmak çok zor. Trafikte araç muamelesi görmüyorsunuz. Bence araba kullanan herkese önce motosiklet de kullandırmaları lazım. Çünkü motosikletin bindiği arabadaki gibi bir tamponu, koruması olmadığını, araç sahiplerinin bilmesi gerekiyor. Bu empatinin kurulabilmesi için de sürücülerin bir yaşanmışlığa sahip olmaları lazım.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?