NG Kütahya Seramik YKB'ı Erkal Güral "Her yarışta, heyecan mı lutluluk mu tam olarak adlandıramıyorum ama kalbimde bir hareketlilik oluyor" diyor...
Nil Dumansızoğlu
ndumansizoglu@capital.com.tr
Otomobiller, NG Kütahya Seramik Yönetim Kurulu Başkanı Erkan Güral için bambaşka bir anlam ifade ediyor. Aslında sadece otomobil değil, motosiklet dışında tüm araçlara büyük bir ilgisi var. Daha küçük yaşlarda maket arabalarla oynayarak bu tutkunun temellerini attı. Direksiyona ilk oturduğunda ise 8-9 yaşlarındaydı. Güral’ın bu aşkı, zamanla gelişerek otomobil sporlarına yönelmeye kadar ilerledi. Öyle ki “özgürlüğümün simgesi” olarak tanımladığı ehliyetini alır almaz rallilere katılım konusunda araştırmalara başladı. İlk katıldığı yarış, 1988’de Ankara’da Hitit Rallisi oldu. Biraz acemice geçen bu yarış sonrasında o koltuktan vazgeçemedi. Ailesine verdiği bir sözle askerlikten sonra bir süre ara verse de içindeki tutku ona izin vermedi. Son 7 yıldır ulusal ve uluslararası pek çok yarışa katılan Güral, 2011 yılında Türkiye Otokros şampiyonu oldu. Bu yılki yarışlar ise istediği gibi gitmiyor. Güral’ın birincilik iddiası yok ancak şimdiden önümüzdeki sezon için hazırlıklarını ve planlarını yapmaya başlamış durumda. “Her yarışta keyif ve hazla gelen bir heyecan yaşıyorum. Heyecan mı mutluluk mu bilmiyorum ama kalbimde bir hareketlilik oluyor” diyerek adrenalinin kendisinde yarattığı hisseleri ifade eden Erkan Güral’la otomobil tutkusu üzerine sohbet ettik…
Nasıl oluştu hiç bilmiyorum ama daha küçük yaşlarda maket arabalarla oynamayı çok seviyordum. Bu şekilde bir tutku haline geldi. İlerleyen yıllarda bu tutku biraz daha gelişti, otomobil sporlarını yapma düşüncesine dönüştü. İlk kez direksiyona oturduğum zaman sanırım 8-9 yaşlarındaydım. Altımda iki, arkamda iki yastık vardı, çünkü direksiyona yetişemiyordum. Bir müddet babamın kucağında direksiyon hakimiyetini öğrenme dönemim oldu. Belirli bir süre bu şekilde kendimi arabayla bütünleştirmeye gayret ettim. Sonra babam trafiğe uygun yerlerde araba kullandırmaya başladı.
Televizyonda yaşıyordum diyebilirim. O tarihlerde otomobil sporlarıyla ilgili programlar çok daha fazlaydı. Düzenli olarak izler ve heyecanla beklerdim. Onun dışında yarış videoları bulup izlerdik. Ders kitaplarından bu konuyla ilgili dergileri çok okurdum. Bugünün gençleri daha şanslı. O günlerde ne teknik ne maddi imkan vardı. Örneğin bir takım lastikle bir sezon bitirirdik. Şimdi arabalar güçlendi. Sadece sabahtan öğlene kadar yapılan yarışta bir takım lastik bitiriyoruz.
Bunun verdiği hazzı anlatamam. Ben 17 yaşımdan itibaren her günün bitiminde takvime bir çarpı attım. Hatta ilginç bir hikayem de var. O yaşlardayken dönemin İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli’den, Kütahyalı olmasından dolayı bulduğum cesaretle ehliyet istedim. Tabii ki böyle bir şey olmadı. Bana, “Oğlum, bu kadar beklemişsin, 1 yıl daha bekle. Kendi imkanlarınla aldığın zaman daha kıymetli olur” dedi. Böyle heyecanlı bir özlem sonunda gelen o ehliyet, inanılmaz kıymetliydi. 20 Haziran’da yaşımı doldurduğum gibi hemen başvuru yaptım. 22 Haziran’da ehliyetimi elime aldığımda, adeta özgürlüğüme kavuşmuş gibi hissettim.
Ehliyetimi aldıktan sonraki dönemde ilk yaptığım iş, hemen rallilere nasıl katılırım konusunda bir çalışma yapmak oldu. Bu çevreye girince yarış arabasının içinde çok mutlu olduğumu fark ettim. Böyle bir 4-5 yıl geçti. Aileme askerden sonra ralliyi bırakacağıma dair söz vermiştim. O yüzden bir süre bıraktım. Sonraki yıllarda tekrar bu aşk içimde canlanınca yine başladım. Son 7 yıldır düzenli olarak yapıyorum. İlk yarışım, 1988 yılında Ankara’da katıldığım Hitit Rallisi’ydi. O tarihlerde Ankara Bilkent Üniversitesi’nde okuyordum. Okuldan bir arkadaşım bana co-pilotluk yaptı. İlk kez katılıyorduk, hiçbir şey bilmeyen çaylaklardık. Üzerimizde kot pantolonlar, spor ayakkabılar; altımızda standart bir araba vardı. Tabii birkaç yıl sonra işin boyutu farklı bir noktaya geldi. Arabayı daha hızlı kullanma tekniklerini öğrendim. Ancak hayatım boyunca asla “Tamam oldum” demedim. Çünkü ben ilerledikçe rakiplerim de ilerliyor. Hiçbir zaman en iyisi olamazsınız.
Son 7 yılda ulusal ve uluslararası ne kadar yarış varsa hepsine katıldım. Birkaç yurt dışı tecrübemiz de oldu. Bunların en unutulmazlarından biri bizim için Kıbrıs Yarışı’dır. Orada yaşadıklarımıza ağlamalı mıyım gülmeli miyim hala bilmiyorum. Farklı kültürler nedeniyle çok zorlandık. Biz her şeyi kilometre olarak hesapladık ama bize dağıtılan kitapçıkta mil olarak yazıyordu. İlk başta bir kaos yaşadık. Katılan Türk yarışmacılarla istediğimiz zamanda istediğimiz noktada olamadık, cezalar yedik. Ben İstanbul rallilerini çok seviyorum. Etapları çok hızlı ve güzel oluyor. İstanbul yarışlarında kendimi iyi hissediyorum.
Bu sezon şampiyonluk iddiamız kalmadı. İlk iki yarışta puan alamadık. Bu nedenle önümüzdeki yıl için neler yapabileceğimi planlamaya başladım. Muhtemelen aracımı değiştireceğim.
Yarışlarda birinciliklerim çok var ama bizim için yıl içindeki birinciliklerden ziyade sezon sonu şampiyonluklar daha önemli. Türkiye şampiyonluğuna en fazla yaklaştığım yıl, 2015’ti. Kesin şampiyonuz dediğimiz yılda ikincilikle yetindik. 2011 yılında ise Türkiye Otokros şampiyonu oldum. Ama tabii bu işin nirvanası ralli şampiyonluğudur.
Her ay bir yarış oluyor. Bir yarış için 5 gün ayırmam gerekiyor. Yarışlardan yaklaşık 10 gün önce bedensel olarak hazırlanmaya başlıyorum. Bu işte kondisyon çok önemli. Örneğin yazın yaptığımız yarışlarda araç içinde vücudun hissettiği sıcaklık 60-65 dereceye ulaşıyor. Çünkü içlikler, tulum, kask, maske, eldivenler giyiyoruz. Camlar kapalı oluyor, klima yok. Vücudun buna dayanabilmesi gerekiyor. Bunun için de beslenmeye dikkat etmek ve spor yapmak şart. Ben kendimi desteklemek için fitness ve yürüyüş yapıyorum.
~
İş yaşam dengesini nasıl sağlıyorsunuz?
8-10 ay öncesinden programlı oluyorum. Ancak buna rağmen bazı yarışlara katılamadığım oluyor. Hobi olarak gördüğüm için planlarımın dışında çok önemli bir toplantım çıkarsa yarışa katılmayabiliyorum.
Oradaki moral ve motivasyon iş hayatımı olumlu etkiliyor. Geldikten sonra kendimi daha iyi hissediyorum. Herkesin hobileri çerçevesinde bunu yapması gerektiğini düşünüyorum. Tek yapamadığım şey antrenman sırasında ve yarışlarda telefon kapatmak. Kapatsam daha iyi olacak ama şartlarım telefon kapatmaya çok el vermiyor. Karayolunda son derece disiplinli bir şoförümdür. 130 km’yi pek geçmem. Sakinimdir, kolay kolay sinirlenmem. Caddede yapmadıklarımı orada yapıyorum. Her yarışta o keyif ve hazla gelen bir heyecan yaşıyorum. Heyecan mı mutluluk mu tam olarak adlandıramıyorum ama kalbimde bir hareketlilik oluyor. Maksimum hızla bir viraj dönüyorsunuz ve onun sonunda neyle karşılaşacağınızı bilmiyorsunuz. Yarış arabasında co-pilot, araç ve siz varsınız. O anda dünyanızda başka hiçbir şey yok. Bu inanılmaz keyifli. Bu işin yüzde 60-70’i co-pilottur. İyi bir copilot aracı daha iyi bir noktaya götürebilir. Birbirinize emanetsiniz.
Kız kardeşlerimin eşlerini yarışçı yaptım. Onlar benim kadar uzun devam etmedi, birkaç yıl yapıp bıraktılar ama bu mutluluğu onlara da aşıladım. Hatta kız kardeşimin eşi Özgür Bey 2 yıl benim copilotluğumu yaptı.
"ARAÇLARA TUTKUM ÇOCUKLUKTAN GELİYOR" “TRAKTÖR KULLANIRDIM” Araçlara dair her şey benim için hobi. Motosiklet dışında tüm araçlara ilgim var. Kamyonlar, traktörler, uçaklar, tekneler… Örneğin uçak kullanmıyorum ama hakkında her şeyi biliyorum. Gençliğimde kiremit fabrikamızdan çıkan kiremitleri stok sahasına götürür getirirdim. Kamyonlarla da çok haşır neşirimdir. Çok da iyi kullanırım. Çocukluğumda birinden iner diğerine binerdim. Şimdi artık o kadar tepelerine çıkmıyorum ama bu, çocukluktan gelen bir tutku olduğu için içimden gitmiyor. KAMYON MACERASI Kamyonlarla çok maceram vardır. Örneğin 8-10 yaşlarında kamyonun içinde müzik dinlemek istedim. Teybi çalıştırabilmem için kontağı açmam gerekiyordu. Fazla çevirince kamyon viteste olduğu için hareket etmeye başladı. Aynı zamanda üzerinde yükleme yapan arkadaşlar vardı. Ana yola çıktık, karşıda kocaman bir dere vardı. Neyse ki kamyon şoförü geldi ve kurtardı. O kanala nasıl düşmedik, nasıl başka bir kamyon gelip vurmadı bilmiyorum. |
"HİÇBİR ZAMAN ÇILDIRARAK GİTMEDİM"UNUTULMAYAN YARIŞ 1990 yılında, Yeşil Bursa Rallisi’nde bir etap içinde iki kez takla atıp o yarışı yine de Grup T.R.N. birincisi olarak bitirme şansı yakalamıştım. Unutamadığım yarışlardan biridir. O zamanlar daha gözü kara davranabiliyordum. Bu spor için “Evlendikten ve çocuk sahibi olduktan sonra her kilometrede 1 saniye yavaşlarsın” derler. Bu çok doğru. Benim, yarışın ertesi günü işime gidebilmem, aynı gün çocuklarımı kucağıma alabilmem lazım. Bunu yapamıyorsam bu işi yapmam. KONTROLLÜ VE İSTİKRARLI Benden kaynaklı hatalarla bitiremediğim yarış çok azdır. Hiçbir zaman çıldırarak gitmedim. Genelde hep bitirmek üzerine, düzenli, sürekli ve istikrarlı puan alabilme yönünde gidiyorum. Benden çok hızlı pilotlar var ama onlar çoğu zaman yarışı bitiremiyor ama ben bitiriyorum. İçinde sürat tutkusu, farklı hazlar yaşama arzusu olan gençlere tavsiyem, bu sporu caddede yapmasınlar, parkurlarda yapsınlar. |
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?