BABAMDAN ÖĞRENDİM
Satranç oynamayı babam öğretti. Ortaokul öğrencisiydim,
12-13 yaşlarımdaydım. O dönemden bugüne satranç
oynamaktan keyif alıyorum. Okulda arkadaşlarımla
ve babamla oynuyordum. Ama kendimi hiçbir zaman
ciddi bir satranç oyuncusu olarak görmedim. Satrancı
hayatım boyunca amatör olarak oynamaya devam
ettim. Evimde her zaman birkaç çeşit satranç takımım
oldu. Yakınlarım da satranç oynar. Çocuklarıma da satranç
öğrettim. Satranç hiç tereddütsüz en önemli ilgi
alanlarımdan biri. Biri 15, diğeri 23 yaşında olan 2 kızım var. 23 yaşında olan kızım yurtdışında eğitimini
sürdürüyor. O nedenle daha çok 15 yaşındaki kızımla
oynuyorum. O da şu anda üniversite sınavına odaklandığı
için eskisi kadar sık oynayamıyoruz. Nitekim satrançta
2 kez Avrupa Şampiyonu olan kızımız Kübra
Öztürk de üniversite sınavı nedeniyle bir dönem şampiyonluğ
u kaçırdı. Bizim de şu dönemde en büyük
konsantrasyonumuz üniversite sınavı.
BENZERSİZ BİR OYUN
İyi bir satranç oyuncusu olmak bir yana insanın satrançla
ilgili genel bilgisinin dahi olması strateji düşüncesini
en iyi şekilde algılamasını sağlar. Diğer birçok
oyuna karşın satranç, çok daha boyutlu bir strateji mantığı
veriyor. Başka oyunlarda da mutlaka strateji var
ama satrancın stratejik düşünme ihtiyacında olan bireye
çok önemli bir vizyon verdiğini düşünüyorum. Satranç
gibi başka bir oyunun daha olduğunu düşünemiyorum.
Stratejiyle ilgili pek çok bilgisayar oyunu var
ama hiçbirinin satrançtaki kadar özel bir disipline ve insanı
n düşünme yetisini geliştiren bir özelliğe sahip olduğ
una tanık olmadım. Hele hele iş hayatında satranç
bilgisi, insanın kendi stratejik vizyonunu geliştirmesine
çok katkı sağlıyor.
~
BİRKAÇ HAMLE İLERİYİ GÖREBİLMEK
Satranç, oyuncularını birkaç hamle ileriyi görmeye zorlayan
bir oyundur. Bu anlamda iş hayatıma da büyük
katkısı oldu. İş hayatında ve özellikle benim iş hayatımda,
İş Bankası gibi kurumsal bir yapıda birçok hamle
ileriyi görme esastır. Çünkü temsil ettiğimiz kurum olan
İş Bankası, uzun vadeli politikalar uygular. Dolayısıyla
İş Bankası’nda yöneticiyken sadece bu yılın bilançosunu
düşünmezsiniz. 5 yıl sonrasının bilançosunu da düşünmeniz
gerekir. Yalnız bilançoyu düşünmek de yetmez.
Yeri geldiğinde işverenin, işçinin, kendinizin ve
rakiplerinizin vizyonunu dahi hesaba katmanız gerekir.
Biz rakibi de rakip olarak değil de bir Türk girişimcisi
veya bir Türkiye Cumhuriyeti şirketi olarak değerlendiriyoruz.
Çünkü İş Bankası, Türkiye’de Atatürk tarafından
bankacılığın ve Türk ekonomisinin gelişmesi için
misyoner bir kuruluş olarak kurulmuş. Dolayısıyla bizde
uzun vadeli strateji, işin özüdür. Bir banka olmanın
ötesinde şirketi bir Cumhuriyet kurumu olarak gördüğümüz için stratejilerimizi uzun vadeli düşünürüz.
İŞ’TE SATRANÇ BAŞLIYOR
İşimiz gerçekten satranç oynamaya fazlasıyla benziyor.
Bu nedenle iş arkadaşlarımın da satranç oynamalarını
destekliyorum. Onlarla oynamayı da çok isterim. Birlikte
çalıştığım arkadaşlarımın meslek hayatım boyunca
bu tür pek çok sosyal ve sportif etkinliğin içinde bulunmaları
na şahit oldum, bunun içinde de oldum. Ama şu
an şirket içinde satrançla ilgili bir oluşumumuz yok. Bu
yıl onlardan talep geldi ve İş Bankası’nda da satranç
oynamaya başlıyoruz. Bizim futbol, voleybol, basketbol,
tenis ve briç gibi alanlarda etkinliklerimiz var.
Grup içinde çok fazla satranç oynayan çalışanımız bulunuyor
ve bu yıl satranç turnuvalarını İş Bankası’nda
da başlatıyoruz.
EN İYİ HAMLEM
En çok babamla ve çocuklarımla satranç oynuyorum.
Genellikle de evde oynarım. En beğendiğim satranç
oyuncuları ise çocuklar ve Türkiye Satranç Federasyonu
(TSF) Başkanı Ali Nihat Yazıcı. Çünkü satrancın
önemini stratejik olarak en iyi teşhis eden o oldu. 2005
yılından bu yana TSF (Türkiye Satranç Federasyonu) ile
birlikte bir satranç projesi yürütüyoruz. Bu projeyi Türkiye’nin
demografik gücüne ve genç topluma dayandırmak
onun vizyonuydu. Şu anda satranç sporu dünya
çapında en hızlı ilerleme kaydedilen alan olarak ülkemizi
öne çıkarmış durumda. Benim satrançtan ve satrançtaki
stratejiden anladığım da bu. Zaten satrancın
stratejisini bir oyuna hapsetmek gereksiz. Bu konuda
dünyada ün sahibi olmuş sporcular dahi yıllar süren rekabet
sonrasında şöhrete kavuşuyor. Amacımız Türkiye’ye
çağdaş, uluslararası ligde daha bilgili, daha donanı
mlı bir gençlik kazandırmak. Burada benim ve İş
Bankası’nın en iyi satranç hamlesi TSF ile yaptığımız bu
proje oldu.
~
USTA NASIL OLUNUR?
Satranç toplumda giderek yayılan bir tutkuya dönüşüyor.
Bu sayede pek çok değeri keşfediyoruz. Usta satranççı
olmaya sadece öğrenmekle ilgili yetenekler yetmiyor.
Birincisi satranca uygun stratejik zeka, ikincisiyse
iyi egzersiz yapmak gerekiyor. Antrenman yapmayıp
satrancı severim demekle usta olunamıyor. Satranç Türkiye’de yakın zamanda popülaritesi çok artan bir spor
olacak ve Türkiye dünya çapında birçok usta oyuncu
çıkaracak. Bunun emarelerini şimdiden görmeye başladı
k. Hatay Samandağ’da yaşayan bir çocuğumuz Avrupa
şampiyonu oldu. Geçtiğimiz günlerde yine Avrupa’da
yapılan bir şampiyonada finali oynayan iki kişi
de Türk’tü. Bir çocuğumuz birinci diğeri ikinci oldu.
2005 yılına kadar satrançta Türkiye’nin uluslararası derecesi
neredeyse yok seviyesindeydi. Bu projeyle birlikte
başarımız 17 kat arttı. Bir süre sonra Türkiye’de
daha geniş bir yelpazede usta oyuncular artacak. İş o
zaman çok daha fazla gelişecek.
KASPAROV NE DEMİŞTİ?
Satranç ustası Kasparov birkaç yıl önce Türkiye’ye geldiğ
inde gazeteciler ona, “Türkiye’den ne zaman Kasparov’lar
çıkar” diye sormuş. Büyük usta şöyle yanıtlamış:
“Bu yetenek tüm dünyaya coğrafi olarak demokratik
şekilde dağıtılmıştır. Kimbilir ne Kasparov’lar var bu ülkede...
Onlar satrancı tanımıyor, siz de onları...Yapacağınız şey basit. Okula satrancı sokun. Altyapınızı kurun.
Gerisini onlar halleder.”
Biz de bunun için uğraş veriyoruz. Ustalar çıkarsa
onları da destekleyebiliriz. Örneğin TSF, Uluslararası
Satranç Federasyonu’yla bir uluslararası kadın ustalar
satranç yarışması düzenlemeyi kararlaştırdı. Bunun
üzerine 2 yıl önce Atatürk Kadın Ustalar Uluslararası
Satranç Turnuvası düzenledik. Turnuvaya 10 ülkeden
12 sporcu katıldı. Ve bu sporcuların kadın usta denilen
uluslararası seviyede sporcular olması müsabakaya katı
lan bizim sporcumuza da çok ciddi bir deneyim kazandı
rdı. Çünkü ev sahibi ülke olduğumuz için en iyi
oyuncumuzu doğrudan turnuvaya sokma şansı elde ettik.
Kızımızın adı Kübra Öztürk. Dereceye giremedi
ama dünya şampiyonlarıyla karşı karşıya gelme şansını
yaşadı.
~
“Emekli olunca
sık oynayacağım”
Satranç oynamaktan çok keyif alıyorum. İş yaşamı bu keyfin
biraz önüne geçiyor. Emekli olunca satranca daha fazla vakit
ayıracağım. Oynamak istediğim bir usta yok. O düzeyde
oynayamıyorum zaten.
ÇOCUKLAR BENİ ŞAŞIRTTI Ama yaş grupları satranç
turnuvasına gittiğimde bir çocukla satranç oynadım. “Ben sizler
kadar oynayamam” deyip çekinince çocuklar, “Biz sana yardım
ederiz” dedi. Bir kısmı bana, bir kısmı rakibe yardım etti. Orada
şunu gördüm: Günümüz çocukları sanırım teknolojiyle iç içe
yaşamalarından dolayı çok hızlı düşünüyor.
ŞAMPİYONLUK İÇİN GEÇ KALDIM Biz evde satranç oynarken
isteyen istediği kadar düşünüyor. Karşımızdaki sıkıntıdan
bayılana, oyuna olan ilgisini kaybedene kadar oynuyoruz. Ama
profesyonel satranç müsabakalarında zaman da limitli.
Dolayısıyla ben büyük bir dehşetle şunu gördüm ki bu saatten
sonra satranç konusunda hırs sahibi olmak için vakit çok geç.
ÇOCUKLARIN BAŞŞARISI BENİ MUTLU EDİYOR Keşke bize de
çok küçük yaşlarımızda bu alışkanlıklar kazandırılsaymış. O
nedenle satranç konusunda beni en çok mutlu eden benim
satrançtaki başarım değil, çocuklarımızın başarısı olacak.
“Hafta sonları doğada olmayı seviyorum”
TAKIM TUTMAYI LİSEDE BIRAKTIM Satranç dışında tavla
oynamayı da çok severim ve iyi oynarım. Ama hayatım
boyunca hiçbir sporu amatör düşüncenin ötesinde yapmakla
ilgilenmedim. Toplumumuzda en popüler spor futbol. Lise
çağlarımdayken amatör ruhun ortadan kalkmaya başladığını
görünce futbol takımı tutmayı bıraktım. Fikren taraftarlığa
karşıyım. Sporun amatör yapılması gerektiğine inanıyorum tabii
profesyonelliği de reddedemem. O nedenle ne satrançta ne
başka bir oyun konusunda hırs sahibi değilim.
TÜRKİYE’NİN BİLMEDİĞİM YERİ YOK En önemli hobilerimden
biri doğa. Doğanın her şeyiyle ilgiliyim. Hafta sonları doğada
olmayı seviyorum. Ülkemizde görmediğim, gezmediğim hemen
hemen hiçbir yer kalmadı. Yakın olduğu için son zamanlarda
daha çok Trakya’ya gidiyorum. Günü birlik veya bir gece
konaklamalı gidebileceğim her yere gidiyorum. Dağlar,
ormanlar, nehirler, göller dahil Türkiye’nin bilmediğim yeri yok.
OFİSİMDE KANARYALARIMLA YAŞIYORUM Deniz kıyılarımızın
büyük bölümünü su üstü ve su altı dahil biliyorum. Çünkü
şnorkelle aşağı yukarı 40 yılı aşkın zamandır amatör dalıyorum.
Balık tutmayı çok seviyorum. Yalova’da büyüdüğüm için 5
yaşımdan beri balık tutuyorum.
Ayrıca basit tarım, bahçe tarımı, çiçeklerle uğraşmayı ve
her türlü hayvana da bakmayı severim. Doğadaki hayvana da
bakarım, evdeki hayvanlara da. Fırsatım oldukça maket
yapıyorum. Ofisimde de 2 kanaryam gün boyunca bana eşlik
ediyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?