"Sinema hayatın parçası"

Kariyo ile sinema üzerine yaptığımız sohbet ise şöyle...

24.01.2017 12:30:140
Paylaş Tweet Paylaş
"Sinema hayatın parçası"
Nil Dumansızoğlu
ndumansizoglu@capital.com.tr


Çocukluk ve gençlik yıllarını Şişli’de, yani kültür-sanat faaliyetlerinin ana merkezlerinden birinde geçiren Penti Yönetim Kurulu Başkanı Sami Kariyo’nun sinema tutkusu o yıllara dayanıyor. Yaz dönemlerinde Büyükada’daki Lale Sineması’nda izledikleri filmleri hala unutamayan Kariyo, yeni dönemde sinema tutkusunu farklı bir girişime dönüştürmüş durumda. 3 yıl önce Ababay&Kariyo Vakfı vasıtasıyla M3 Film’le iş birliği yaparak Başka Sinema projesinin başlatılmasına destek olan Kariyo, “Bize Her Gün Festival” sloganıyla hayata geçirilen Başka Sinema’yla sinemaseverlerin potansiyelinin farkına vardıklarını söylüyor. “İnsanların, vizyonda sunulan filmlerin dışında anlamlı ve kaliteli filmleri sinema salonlarından izlemeye gerçekten ihtiyacı varmış” diye konuşuyor. Bugün İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Antalya, Bursa, Mersin, Mardin’de toplam 20 sinema salonuna yayılan Başka Sinema’nın amacı, Anadolu’da daha çok kente ulaşmak. Ayrıca Ababay&Kariyo Vakfı’nın, içinde film gösterimi, söyleşi, özel etkinliklerin yapılabileceği bir kültür merkezi oluşturmayı planladıklarını söyleyen Kariyo, sinemaya olan tutkusunu, “Sinema bana göre hayatın bir parçası. Hayatın gerçekliklerini ifade etmenin en iyi yöntemlerinden biri” diyerek açıklıyor. Kariyo ile sinema üzerine yaptığımız sohbet ise şöyle:
* Sinema sizin için ne anlama geliyor?
 Sinemanın, insanın hayatla olan ilişkisine ciddi bir derinlik kattığını düşünüyorum. Sinema bana göre sadece perdeye yansıtılan bir görüntü değil, hayatın bir parçası. Hayatın gerçekliklerini ifade etmenin en iyi yollarından biri…
* Sinemaya olan bu ilginiz nasıl başladı? İlk izlediğiniz filmi hatırlıyor musunuz?
 Benim sinemaya olan ilgim çocukluğuma dayanıyor. Çocukluk yıllarımda, yaz dönemlerini Büyükada’daki evimizde geçiriyorduk. Orada, Lale Sineması vardı, bir açıkhava sinemasıydı. Hangi filmleri izlediğimi hatırlamıyorum ama ilk filmlerimi orada izledim. Bir de Şişli’deki Kervan Sineması’nda film izlediğimi hayal meyal hatırlıyorum.
* Gençlik yıllarınızda İstanbul’un hangi salonlarında film izlemekten keyif alıyordunuz?
 Çocukluk ve gençlik yıllarım Nişantaşı’nda geçti. Şişli, kültür sanat faaliyetlerinin merkeziydi. Nişantaşı’nda Konak Sineması, Harbiye’de As Sineması, Osmanbey’de Site Sineması, Şişli’de Kent Sineması; İstanbul’un en güzel sinemalarıydı. Benim gençliğimde sinema en önemli eğlence ve sosyalleşme aracıydı. Arkadaşlarımızla büyük gruplar halinde vaktimizi sinemalarda geçirirdik. Sinemaya gitmek büyük bir olaydı, bilet bulmak bile bazen zor oluyordu. Özellikle 14.30/15.00 ve 17.00 seanslarının bizim için çok özel bir anlamı vardı. Eve erken dönmemiz gereken daha küçük yaşlarda 14.30 seansına giderdik. Biraz büyüyüp eve daha geç gitme hakkımız olduğunda 17.00 senasına terfi ettik. Bu akşam seansına gitmek, bizim için çok önemli bir olaydı.
* Sinemaya dair gençliğinizde unutamadığınız şeyler var mı?
 Darbe sonrası 1984-85 yıllarında Türkiye ağır şartlar yaşıyordu. Bu zamanlarda sinemada film izlemek falan hak getire… İşte biz de arkadaşlarımızla evlerde toplanıp filmleri video kasetlerden izlerdik. Bu filmler genelde İngilizce olurdu. Ben de o zamanlar üniversitedeydim. Yabancı dilim olduğu için filmlere önceden çalışır, izlerken arkadaşlara çeviri yapardım. Herhalde sinema tutkum da o dönemlerden kaldı.
* Şu anda en çok nerede film izliyorsunuz?
 Bana göre filmi asıl sinemada izlemek lazım. Sinemanın sadece bir şeyi göstermenin ötesinde başka bir anlamı daha var. İnsanların oraya hep birlikte gitmesi, sosyalleşmesi, arkadaşlarını bulması gibi… Tabii evde de çok film izliyorum. Evde yaklaşık 200’e yakın DVD bulunuyor. İnternetten de filmlere ulaşabiliyorsunuz. Ama filmi sinemada izlemenin tadı her zaman başkadır.
* Özellikle sevdiğiniz sinema salonları var mı?
 Her yıl, New York’ta düzenlenen perakende konferansına gidiyorum. Bu vesileyle Lincoln Center’a giderim. Orada, bizim eski sinematekler gibi bir salon var. Fırsat bulduğumda oraya mutlaka giderim. Saat 10.00’dan akşama kadar 3-4 film izlerim. Sanat filmlerini ne yazık ki çok şık salonlarda izleyemiyorsunuz. Ama Türkiye’de Emek Sineması, çok güzel bir örnektir.~* Daha sonra Türkiye sinemasında ne değişti? 
 Sinema bizim çocukluk ve gençlik yıllarımızın en önemli etkinliklerinden biriydi. Daha sonra bu sinema izleme zevkimiz ortadan kalktı. Sinemalarda kalitesiz Türk filmleri ve Hollywood filmleri hakimiyet kurdu. Anlamlı ve kaliteli filmlere ise sadece film festivallerinde salonlardan ulaşılabiliyor. Ancak festivallerde de çok fazla film oynuyor. Günde 3 film izlemeniz gerekiyor ki bu da çok yorucu. Ayrıca bilet bulmak da zor oluyor. Biz de yeni neslin ve benim yaşlarımda, vakti zamanında iyi filmlere sinema salonlarından erişme şansı bulan kişilerin yeniden aynı zevki tadabilmesi için Ababay&Kariyo Vakfı olarak Başka Sinema projesine destek verdik. Bu projeyle insanlar yeniden anlamlı filmleri, sadece festival dönemlerinde değil, her zaman sinema salonunda seyredebilir hale geldi. Zaten sloganımız da “Bize her gün festival.”
* Başka Sinema nasıl hayata geçti?
 Biz, Kariyo&Ababay Vakfı’nı Türkiye’deki kültürel faaliyetleri desteklemek amacıyla hayata geçirdik. Bir film festivalinde M3 Film’in kurucularıyla tanışıp sohbet ettik. Yurt dışında ve Türkiye’de anlamlı gördükleri filmleri Türk seyircisine kavuşturmak gibi bir amaçları vardı. Vakfın ve M3 Film’in amacıyla sinema tutkumuz bir araya geldi ve Başka Sinema’yı hayata geçirdik. 1 Kasım 2013’te 4 salonla 2 şehirde başladık. Bugün 8 şehirde, 20 sinema salonuna ulaştık. Bu projeden sonra gördük ki insanların, vizyonda sunulan filmlerin dışında anlamlı ve kaliteli filmleri sinema salonlarından izlemeye gerçekten ihtiyacı varmış. Zaten film festivallerine olan yoğun ilgiden bunu görüyorduk. Başka Sinema büyük bir ilgiyle karşılandı, çok olumlu geri dönüşler aldık.
* Başka Sinema kapsamında geliştirdiğiniz özel projeler oldu mu? Bundan sonrası için planınız nedir?
 Filmler, eskiden makaralarla gösteriliyordu ama bunların gösterim kalitesi çok düşüktü. Artık salonlar dijitalleşiyor. Öncelikle sinema salonlarında filmlerin gösterildiği projeksiyon aletlerinin değiştirilmesi konusuna finansal destek verdik. Böylece onlar da bize salonlarını açtı. Belli birtakım özel programlar oluşturduk. Örneğin gün içinde annelerin çocuklarıyla birlikte sinemaya gidebilmesi için Sine Bebe adını verdiğimiz özel seanslarımız var. Anneler bebekleriyle hem rahatça film izliyor hem sosyalleşiyor. Düşündüğümüzden çok daha fazla ilgi gördü. Başka Çarşamba programında ise her Çarşamba günü, son seansta “Sürpriz Film Gecesi”, “Kısa Film Gecesi”, “Kült Film Gecesi” gibi özel seçkiler oluyor. Bundan sonraki hedefimiz, başta Trabzon, Diyarbakır, Samsun gibi şehirler olmak üzere Anadolu’ya daha çok yayılmak. Özellikle yabancı film yönetmenlerinin katılacağı özel etkinlikler düzenlemek istiyoruz. Bir de eskiden olan sinematek gibi içinde film gösterimi, söyleşi, özel etkinliklerin yapılabileceği bir kültür merkezi olmasını planladığımız bir mekan oluşturmaya çalışıyoruz. Sanırım 2017 yılı içinde bunu hayata geçiririz.


"DENİZDE RİSKİ ÖĞRENDİM"
Sami Kariyo’nun sinema dışında bir tutkusu daha var: Yelken ve deniz. Çocukken Büyükada’da sandalla açılarak denizle haşır neşir olmaya başlayan Kariyo, denizin hayatın ta kendisini olduğunu düşünüyor. Denizin kendisine öğrettiklerini ise şöyle sıralıyor:
KURALLARA ADAPTE OLURSUNUZ
Deniz bazen çok zalim bazen inanılmaz şefkatlidir. Kendine göre kuralı vardır. Sizden daha büyük bir güç ve bu gücün hiçbir toleransı yok. Bu hayatın kendisi… Denizde, kendinizi yanlış bir pozisyona sokmamanız gerektiğini, girdiğiniz zaman da bunun sonuçlarının çok kötü olabileceğini öğreniyorsunuz.
RİSK ALMADAN BAŞARI GELMEZ
Bir tekneniz varsa ve eğer tekneyi denize çıkarmazsanız riskiniz sıfırdır. Ama hiçbir şey de başarmamış olursunuz. Başarmak istiyorsanız mutlaka risk almanız gerekir. Denize açılıp neyle karşılaşacağınızı görmeden, yani risk almadan bir şeye ulaşmak mümkün değil. Bence bu, hayatın da önemli derslerinden bir tanesi.
DENİZ BÜYÜK BİR SORUMLULUK
Denize çıktığınız zaman denizin, teknenin ya da sizin şartlarınız ne olursa olsun tekneyi limandan çıkarıyorsanız tekneyi limana geri götürmek zorundasınız. Bu büyük bir sorumluluk. Ayrıca teknede birlikte olduğunuz insanların da hayatının sorumluluğunu alıyorsunuz. Deniz, bu büyük sorumlulukla birlikte güveni de öğretiyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz