Yelken, sörf tahtası, deniz, güneş ve rüzgar…
Tüm bunlar Cisco Türkiye CEO’su Cenk
Kıvılcım için “müthiş bir adrenalin ve
mutluluk” anlamına geliyor. Sörf onun
için her şeyden uzaklaşabildiği
bir terapi ânı… Öğrenmenin çok
zor olduğunu ve zaman aldığını
belirten Kıvılcım, “Yelkeni güç
harcamadan dengede tutup
hızlı gitmeye başladığınız
an, lüks bir araca binmeye
benziyor” diyor.
Hayatımda sporsuz hiçbir dönem
olmadı. Bir hastalığım olmadığı
sürece de sporun hiç eksik olmasını
istemiyorum. Sporu bıraktığım
zaman stresim artıyor.” Cisco Türkiye CEO’su Cenk
Kıvılcım, spora olan tutkusunu bu sözlerle ifade
ediyor. Basketbol, futbol, tenis, yüzme, golf, sörf
gibi pek çok spor dalıyla çocukluk yıllarından beri
ilgilenen Kıvılcım için sörfün hayatında farklı bir
yeri var.
İnsanın azimle her şeyi başarabilen inanılmaz
bir mekanizma olduğunu sörf sayesinde öğrendiğini
belirten Kıvılcım, 7 yıllık öğrenme sürecinde pek
çok kez bırakmayı düşünse de pes etmediğini
söylüyor. “Sörfü öğrenmesi çok zor, ancak bu süreci
atlattığınız zaman inanılmaz bir keyif olduğunu
görüyorsunuz” diyor.
Yılda 2 hafta sadece sörf odaklı tatil yapan
Kıvılcım, ailesine de bu tutkuyu aşılamış. Eşi ve
büyük kızı da sörf tahtasına çıkmaktan çok keyif
alıyor. 6 yaşındaki küçük kızı ise şimdiden hevesli…
Kıvılcım’la sörf ve diğer sporlara olan tutkusu
üzerine konuştuk: * Sizin spora olan tutkunuz ne zamana
dayanıyor?
Benim çocukluğum Göztepe’nin Çemenzar
Sokağı’nda geçti. Belki herkes bunu söyler ama
bizim mahallemiz gerçekten farklıydı. Sabahın
9’unda sokağa çıkar ve 15 çocuk akşama kadar
hiç durmadan top oynardık. Benim de spora olan
tutkum aslında bu zamanlara dayanıyor.
Futbolla birlikte diğer arkadaşlarımdan
farklı olarak basketbolu da çok seviyordum.
Mahallemize her yaz Amerikalı bir çocuk gelip 2-3
ay kalıyordu. Onunla birlikte tüm yaz boyunca
basket oynuyordum. İlkokul 3 ya da 4’üncü sınıf
dönemlerimde bazı kulüpler beni yetiştirmek üzere
yaklaştılar. Bir futbol antrenmanından çıkınca
üstünüz başınız çamur içinde oluyor. Duş alacak
da doğru düzgün bir yer olmuyordu. Halbuki
basketbolda salonda oynuyor, maç bitince güzelce
duşunuzu alabiliyordunuz. Bana basketbol daha
cazip geldi.
* Daha sonra basketbola devam ettiniz mi?
Bunun dışında hangi sporlara ilginiz oldu?
Kadıköy Anadolu Liseli, eski adıyla Maarif
Kolejliyim. Bu dönemde lise takımında basketbol
oynadım. Fehmi Sadıkoğlu antrenörlüğümüzü
yaptı. Bana çok inanıyordu ve beni milli takıma
çıkarmak istiyordu. Hatta Almanya ile özel bir
maçta oynatmıştı. Çocukken diğerlerine göre
uzun boyluydum ancak büyüdükçe basketçilerin
arasında kısa kalmaya başladım. Ben de böylece
bırakmaya karar verdim. Bunun nedeni de birkaç
sporu birden yapmamdı. Mahallede tüm gün
futbol oynardım, arada yüzmeye
giderdim. Antrenörüm bu konuda
çok uyardı, çünkü kas gruplarımın
gelişmesi için sadece basket
oynamam gerekiyordu. Ortaokul
dönemlerinde bunların dışında plaj
voleybolu çok ilgimi çekiyordu ve
yazları halamın yazlığına gittiğimde
orada oynuyordum.
* Peki sörfe olan ilginiz nasıl
başladı?
Aynı zamanda çok başarılı
bir diş hekimi olan kuzenim Ulvi
Uçar, Türkiye’de ilk sörf yapmaya
başlayanlardan biri… Ben de 80’li yıllarda aslında ondan etkilenerek sörfle ilgilenmeye
başladım. Ancak yüzme, basketbol, futbol derken o
kadar çok spor yapıyordum ki o dönemde çok vakit
ayıramadım.
Sörfü asıl 1999 yılında öğrenmeye karar verdim.
İlk sörf dersimi eşimle evlendikten sonra balayında
aldım. Daha sonra Bel��ika’da, kendime sörf
tahtası, yelken aldım ve orada göle çıkıp kendim
yapmaya başladım. Fakat insanın kendi kendine
öğrenemeyeceği bir spor varsa sörftür… Çok teknik
bir spor ve öğrenmesi zaman alıyor. * Sörf öğrenirken en çok hangi konular
zorluyor?
Sörf, bir yelken ve bir tahtayla yapılan
bir spor. Rüzgar yelkeni yalıyor ve çekiyor,
siz de ağırlığınızla doğru bir denge merkezi
oluşturuyorsunuz. O dengeyi başardığınız zaman
son sürat gidebiliyorsunuz. Bunu yapabilmek
için trapez adını verdiğimiz kemerin kancasını
yelkendeki ipe takıyorsunuz. Bu ilk adım.
Dengede durmadan önce ilk öğrenilmesi gereken
o kemeri takabilmek. Kancayı takıp kendinizi geri
verdiğinizde rüzgar sizi o kadar kuvvetli çeker ki
tahtanın üstünde ayaklarınız sağlam durmaz ve
yelkenin üzerine düşebilirsiniz.
İkinci olarak ağırlığınızı ne kadar vermeye
çalışsanız da tek direnç noktası ayağınız ve o da
tahtanın üzerinde. İşte o noktada sert havalarda
sörf tahtasının arkasında bulunan ayak takma
yerlerinden destek alınır. Bunu yapabildiğiniz zaman
çok az enerji harcayarak çok keyif alabiliyorsunuz.
Bir de sudan kalkış diye bir teknik var. Yelkeni
öyle bir ayarlıyorsunuz ki rüzgar alttan doldurmaya
başlıyor. O rüzgar bir anda yelkeni hatta sizi de
kaldırıyor. Tahtanın üzerine çıktığınız sırada o
rüzgar hala sizi çekmeye devam ediyor. Doğru
hareketlerle onun sizi düşürmemesini becermeniz
lazım. Bu önemli bir teknik. Türkiye’de genelde
bunu en son öğretirler, denizlerimiz çok dalgalı
olmadığı için çok gerekli görülmez. Oysa ben
Belçika ve Hollanda’da yaptığım için ilk kez bunu
öğrettiler.
Bunları doğru yapmaya başladıktan sonra o
geçiş o kadar inanılmaz oluyor ki birdenbire müthiş
bir keyif almaya başlıyorsunuz. O güne kadar
beliniz, kaslarınız ağrıyor, ayaklar direnç göstermeye
çalışıyor ve vücutta sürekli bir stres oluyor. Yelkeni
güç harcamadan dengede tutup hızlı gitmeye
başladığınız an, lüks bir araca binmeye benziyor.~* En sevdiğiniz sörf rotaları nereler?
Yaz tatillerimi sörf yapabileceğim yerlere göre koordine ediyorum. Yazları 2 hafta sörf tatillerimiz oluyor. 2000 yılından itibaren Alaçatı’ya gidiyoruz. Ancak dünyada sayılı, Avrupa’da ilk 5’in içinde yer alan sörf rotasyonu Alaçatı’yı ne yazık ki bitirdik. Limanlar açıldı, yerleşimler oldu, tekneler sürekli denizden geçiyor. Siz sörf yaparken birden bir yat geçiyor ve sizin rüzgarınızı kesiyor. Son sürat giderken birden yavaşlamak zorunda kalıyorsunuz. Doğal akışında bir iniş çıkış olmadığı için de keyfiniz kaçıyor. Bu nedenle Alaçatı’nın yanında bazı alternatifler de oluşturduk. Mesela Gökçeada’yı keşfettik, ancak oradaki tek sıkıntı pistin kısa olması. Bodrum’da, iki dağın kesiştiği bir kanalda denedik, çok ilginç bir rüzgarı var. Ayvalık’ta da yazlığımız var. Açık deniz olduğu için çok keyifli olabiliyor. Bir de Datça’yı denemek istiyorum. Tesisler çok zayıf ancak oraya da gitme planımız var. İstanbul’da ise hafta sonları
güzel bir rüzgar yakalarsak Mimarsinan Oba’da
yapıyoruz.
Yurt dışında Belçika ve Hollanda’da sörf
yaptım, ancak bana sorarsanız sörf için özel bir
yere gitmek gerekirse Alaçatı’dan daha iyi rüzgarı
olması lazım. O nedenle özellikle yurt dışında bir
rotam yok. Mısır’ın sıkıntılı olmayan dönemlerinde
Hurghada’ya gidiyorduk ancak son dönemlerde
gidemiyoruz.
* Yılın hangi dönemlerini tercih ediyorsunuz?
Bazen çılgın oluyoruz nisanda hava güzelse
kaçıp sörf yapmaya çalışıyoruz. Su tam ısınmamış
oluyor, ancak dalgıç kıyafeti giyip yapıyorum. Bu
çok sevdiğim bir şey değil, çünkü hareketleriniz
çok kısıtlanıyor. Bana göre Türkiye’de yazın 3 ay,
en uygun zamanlar. Yılda 2 haftamı tamamen sörf
tatiline ayırıyorum. Onun dışında güzel rüzgar
yakaladığımızda hafta sonları gidebiliyorum. Yılda
yaklaşık 10 kez gidiyorum diyebilirim.
* Ailenizle birlikte yaptığınızı söylediniz. Onlar
da sizinle beraber mi alıştı?
Eşim, yaz tatillerimizin sörf tatili olacağını
fark etti. Sörf için de rüzgarlı yerlere gitmek
durumundayız. Haliyle buralarda denize girmek
de çok eğlenceli olmayabiliyor. O yüzden o da
öğrenmeye karar verdi, ancak öğrendikten sonra
son derece keyif aldı. Hatta öyle ki büyük kızımın
öğrenmesi için eşim benden çok daha hevesliydi.
Böyle keyifli bir şeyi mutlaka yaşaması gerektiğini
düşündü.
Büyük kızım sörfe 9 yaşında başladı, şu an 15
yaşında. Benim gibi alaylı olmadığı için tekniği
çok gelişti. Çok iyi ilerliyor. Küçük kızım da şu
an 6 yaşında, o da çok hevesli. Bazen onu söf
tahkasında yanıma alıp dolaştırıyorum. Şimdi ona
yüzme dersi veriyoruz. Sörf yapabilmesi için önce yüzmeyi çok iyi bilmesi gerekiyor. Çünkü trapez
kemeri takılıyken yelken üzerinize düşebiliyor.
Koskocaman bir yelkenin altında kalıyorsunuz
ve onu ipten çıkarana kadar nefessizsiniz.
Hele bir de düşerken panik olup nefes almayı
beceremediyseniz suya girdiğinizde nefessiz
kalırsınız. Yüzme bilmeyen birinin bu durumda
yaşadığı panikle boğulma ihtimali var.
* Diğer yaptığınız sporlara ne kadar vakit
ayırabiliyorsunuz?
2 haftalık sörf tatilinin haricinde 1 hafta ailece
bir tatil köyünde dinlenme tatili yaparız. Ancak
böyle tatillerde pek yerimde duramam, sıkılırım.
Bu dinlenme tatilinde sabah akşam plaj voleybolu
oynuyorum. Her hafta arkadaş grubumla futbol
oynuyorum. İzlemeyi de çok severim, Beşiktaş’ın
maçlarını mümkün olduğunca kaçırmam.
Basketi çok seviyorum. Şimdi kızım da
Darüşşafaka’da basket okuluna gidiyor. Onların
maçlarını izlemeyi çok seviyorum.
Golf, artık eskisi kadar vakit ayırdığım bir spor
değil. Bazen nisan ya da ekim ayında Belek’e gidip
oynuyorum ama eskisi kadar değil.
Bunların dışında günde 15-20 dakika yaptığım
egzersiz gruplarım var. Ben daha çok dışarıda spor
yapmayı seviyorum. O nedenle kışın çok fazla
yürüyüş ve bisiklete zaman ayıramasam da havalar
güzelleştiğinde uzun yürüyüşler yapmayı çok
seviyorum. Eşimle Belgrad’a gidip 5-6 kilometre
yürüyoruz. Tarabya-Yeniköy arasında sahil yolunda
yürümeyi de çok seviyoruz.
* Bundan sonra daha önce yapmadığınız ama
denemek istediğiniz sporlar var mı?
Düzenli sporlar değil ama denemek istediğim
şeyler var. Örneğin bungee jumping yaptığımda
çok keyif almıştım. Paraşüt de denemek istiyorum.
Güney Afrika’da Cape Town’da köpek balıklarıyla
dalmak istedim, ancak o gün fırtına çıktığı için
yapamadım. Dalga sörfünü de merak ediyorum. * İş-özel yaşam dengenizi nasıl sağlıyorsunuz?
Ailemle zaman geçirdiğimde sadece onlarla
ilgileniyorum. Gerçekten kaliteli zaman geçiririz.
Tatildeyken çocuklarım uyuyuncaya kadar
maillerime bakmam. Sabah kahvaltıdan sonra 1
saat ve akşam 10’dan sonra bakarım. Çocuklarımın
onlarla vakit geçirirken bir yandan iş yaptığımı
hissetmesini istemem. Ekibim de bunu bilir, sadece
gerçekten acil bir durum varsa ararlar.~"SÖRF BENİM İÇİN TERAPİ"
İNAT ETTİ VE ÖĞRENDİ
Benim 7 yılım sörfü öğrenmekle
geçti. Çünkü yılda 2 kez yapabiliyordum. Daha fazla zaman
ayırırsanız daha hızlı ilerlersiniz. Sörf tahtasının üzerinde 1
dakikadan fazla kalamıyordum. Bu öğrenme sürecinde
o kadar çok pes etmek istedim ki… Ama inat ettim ve
öğrendim. Buradan anladım ki insanoğlu inanılmaz bir
mekanizma. Ne kadar zaman alırsa alsın bir şey istediğiniz
zaman yapıyorsunuz. Azimle her şey başarılabilir.
TAM KONSANTRASYON
Şu anda bana inanılmaz bir
terapi gibi geliyor. Yelken, sörf tahtası, deniz, güneş ve
rüzgar… Bunların hepsinin birleşimi benim için inanılmaz bir
adrenalin ve mutluluk demek. Sörf yaptığınız zaman sadece
sörfe odaklanıyorsunuz. Aile, sağlık, iş, ülke problemleri,
her şeyden uzaklaşıyorsunuz. Çünkü tekniğini çok doğru
uygulamanız lazım. Sadece ayak başparmağınızı bile yanlış
bassanız performansınız düşüyor.
İNANILMAZ BİR KEYİF
Spor yapmak insana inanılmaz
bir keyif veriyor. Sadece yarattığı hormonal etkiden dolayı
oluşan mutluluk değil, fiziksel olarak da güçleniyorsunuz.
Sörfle hemen hemen her kasınız çalışıyor. Sudan kalkarken
kollarınız, giderken ayaklarınız, sırt, göğüs kaslarınız…
Fiziksel olarak da sizi fit tutuyor. Zaten bunu hakkıyla yapan
insanlarda gram yağ olmadığını görürsünüz.
"BİLMEDİĞİNİZ YERDE RİSK ARTIYOR"
UCUZ KURTULDU
Hurghada’da insanlar genelde koyun
içinde sörf yapıyordu. Fakat orada çok insan olduğu için
istediğiniz gibi hareket edemiyorsunuz. Ben de açıldım. O
günlerde kızım denizde bir şeyler gördüğünü söyledi, biz
yunustur dedik. Ancak bir hafta sonra tam benim yaptığım
yerde Alman bir sörfçüye köpek balıkları saldırdı ve sakat
kaldı. Onu duyunca korktum.
GÖRÜNMEZ KAZA
Güney Afrika’da yaşadığım dönemde,
Mauritus’ta bilmediğim bir yerde sörf yaparken sörf
tahtasından atladım. Orada yükselmiş mercan kayalıkları
varmış ve ayağım kesildi. Buna rağmen sörf yapmaya devam
ettim. Sonra ayağımda apse oldu ve küçük bir operasyon
geçirmek zorunda kaldım. Bilmediğiniz yerde sörf yaptığınız
zaman böyle tehlikeler olabiliyor. O yüzden Türkiye’de sörf
yapmayı daha çok seviyorum, en azından köpek balıkları
olmadığını biliyoruz.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?