Avrupa Birliği ile uzun süredir üyelik görüşmelerimiz sürüyor.Kıbrıs Rum yönetimi ile Fransa'nın başını çektiği bir kısım AB üyesi ülkeler, Türkiye'nin üyelik görüşmelerinde engeller çıkararak önlemeye çalışıyor. Bizim üye olmamızı istemeyen ülkelerin başında Fransa, yanında Almanya, Hollanda, Avusturya gibi birlik içinde ağırlığı olan ülkeler mevcut. Bu ülkelerde, yönetim ve lider değişiklikleri gerçekleşmeden de önümüze çıkarılan suni engellerin kalkmasını beklemek de büyük iyimserlik olur. Benim de desteklediğim bu AB yolculuğunda üye olmak istediğimiz birliğe bakınca şöyle bir görünüm çıkıyor:
- 27 üye ülkeden 16 tanesi, Maastricht kriterlerini tutturamıyor. Yani bugün üyeliklerinin geçersiz olması gerekir veya şimdi başvursalar üye olamazlar.
- Üye ülkelerden 3 tanesinde (Yunanistan, İrlanda, Portekiz) özel kurtarma çabası (bail out) ve destek ile temerrütten kurtarma planları uygulanıyor.
- Üyelerin büyük kısmında bütçe açıklarının gayrisafi milli hasılaya oranı kriterlerin çok üstünde gerçekleşiyor.
- Üye ülkelerin büyük kısmında borçların gayrisafi milli hasılaya oranı kriterleri aşmış, göklere gidiyor.
- Almanya ve biraz da Fransa dışında üye ülke ekonomilerinin durumu içler acısı.
- 2011 beklenen kalkınma hızı yüzde 0-1 arasında. Almanya'nın başını çektiği birkaç ülke olmasa durum daha da felaket. Onun katkısıyla belki yüzde 1,5.
- Bir kısım büyük ülkelerde enflasyon baş kaldırmış vaziyette. İngiltere'de enflasyon Türkiye'nin üstüne çıkma ihtimalini koruyor.
AB'de durum böyleyken ülkemizde:
- Enflasyon kontrol altında, beklenti yüzde 6,9 veya yüzde 7
- Kalkınma hızı geçen yıl yüzde 8,9; bu yıl beklenti yüzde 6,5-7 arasında
- Borçların gayrisafi milli hasılaya oranı yüzde 42 civarında
- Bütçe açığı minimum, hatta bazı aylar bütçe fazla vermeye de başladı diyerek kıyaslamamızı uzatabiliriz. Türkiye'de yüksek diye şikayet ettiğimiz işsizlik, yüzde 11 dolayındayken İspanya'da bu oran yüzde 21. Bizim üye olmak istediğimiz Avrupa Birliği, bundan mı ibaret? Hayır, biz AB'nin ekonomik göstergelerinden daha iyi bir durumda olabiliriz. Ancak bizim özlediğimiz, hedeflediğimiz AB, değerlerinin oluşturduğu demokratik ortam, insan hakları, sivil idarenin üstünlüğü, askerin asli görevini yerine getirirken Büyük Millet Meclisi'ne hesap vermesi ve onun tarafından denetlenmesi, şeffaflık ve yönetişim, hukukun üstünlüğü ve buna göre hazırlanmış yasalarla uygulamalar, devletin bireyi, halkı kul olarak görmediği, tam tersine bireyin haklarına sahip çıkarak ona hizmet etmesi anlayışının oturmasıdır. Bu değerleri, düzenlemeleri istediğimiz için AB'ye girmek yolunda çaba gösteriyoruz. Bunlarla bitmiyor. AB değerlerine ve müktesebatına göre doğal çevrenin korunması, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasının benimsenmesi nedeniyle de istiyoruz. Türkiye seçime gidiyor. Sakin, çağdaş, güvenli ve demokratik bir seçimi dilerken herkesin, kendi seçtiği adayları belirlerken kendi çıkarlarını, değerlendirmelerini dikkate alacağını düşünüyorum. Burada bugüne kadar hiç dikkate almadıkları ve kendi çıkarları açısından önemli bulduğum; doğal hayatın korunmasına, çevreye, sürdürülebilir kalkınmaya, AB değerlerine bağlılığına bakarak seçimde oy kullanmalarını öneriyorum. Benim açımdan Türkiye, AB müktesebatı çerçevesinde hukuki düzenlemeleri yaptıktan, gerekli kurumları ve değerleri oluşturduktan ve etkin olarak uygulamaya soktuktan sonra AB'ye üye olmasa da olur. Benim için ülkemin bu demokratikleşme yolculuğu, çağdaşlaşma yolculuğu önemli... Yoksa yukarıda bazı istatistiklerini verdiğim AB'ye üye olmak değil. Çağdaşlaşma denince akla doğal çevrenin korunması, sürdürülebilirlik kavramları geliyor. Seçimde oyunuzu bu sefer bu açıdan da değerlendirerek kullanın diyorum.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?