Gelişmekte olan ülke holdingleri örnek olabilir mi?

Türkiye'deki büyük grupların önemli bölümünün temelleri 1959-1970 arasındaki dönemde atıldı.

1.03.2011 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Gelişmekte olan ülke holdingleri örnek olabilir mi?

Bir bölüm grubun kuruluş tarihi ise 1980-1990 dönemindedir. Özellikle ilk dönem kurucuları, gelişen Türkiye'nin potansiyelinden yararlanmak için neredeyse her sektöre yatırım yapmıştı. Merhum Vehbi Koç, Merhum Hacı Ömer Sabancı ve çocukları, Karamehmet Ailesi, bu anlamda ilk akla gelen gruplar. Vehbi Koç, bakkallıkla başladığı iş hayatında, inşaattan turizme, tüp gazdan otomobile kadar çok sayıda sektöre girmişti. Aradan geçen yıllar içinde bazı şirketler satılıp önemli ölçüde konsolidasyon sağlansa bile Koç Grubu'nun değişik alanlarda çok sayıda şirketi olduğunu söylemek mümkün. Benzer bir eğilimi, Sabancı'da da görüyoruz. Japonya'da, Kyoto Üniversitesi İşletme Bölümünde öğretim üyesi olan Aslı Çolpan ve Geoffrey Owen tarafından kaleme alınan kitabın bir bölümünde, Türk grupları için ilginç saptamalara yer veriliyor.
Biliyorsunuz... Büyük holdinglerin genişleyerek büyümeleri konusunda son yıllarda iki ayrı görüş var:

-    Her sektöre girip yayılarak büyümek yanlıştır. Mümkün olduğunca odaklanmak gerekiyor.

-    İşler iyi yönetildiği takdirde holdinglerin birbirinden farklı alanlarda yatırım yapmasına hiçbir engel yoktur.
İşin doğrusu, birinci grupta yer alan şirket örneklerini ABD ve Avrupa'da da görmek mümkün... Başlangıçta çok sayıda sektörde faaliyette olan gruplardan bazılarının, odaklanma amacıyla şirketlerini sattıklarını ya da kapadıklarını gördük. Böylece Nokia gibi sadece teknolojiye, ABB gibi makine sektörüne yönelen şirketler ortaya çıktı. Ancak "dikey" yerine "yatay" büyüyen grupların da başarıyla yollarına devam ettiklerini söylemek mümkün. İyi yönetim takımı kurup organizasyon ve stratejilerini başarılı şekilde oluşturanlar, Türkiye'de olduğu gibi Asya ve Amerika'da da yollarına devam ediyor. Çolpan ve Owen tarafından hazırlanan çalışmada, bu konu öne çıkarılıyor ve şu görüşlere dikkat çekiliyor: Özellikle 1990'lardaki krizler sonrasında "çok sayıda alana" yatırım yapan holdinglerin zora gireceği ya da ekonomik açıdan gerileyecekleri düşünülüyordu.

-    Ancak Daewoo gibi bazı gruplar yok olsa bile büyük holdingler, ekonomik güçlerini daha da artırmayı başarmıştır. Haklarındaki olumsuz beklentiyi boşa çıkarmışlardır.

-    ABD ve Avrupa'daki şirketlerdeki en önemli sorunlardan biri, gelişmekte olan ülkelerde avantaj olarak öne çıkıyor. Güney Kore, Türkiye ve Brezilya gibi ülkelerde, grubun uzun dönemli varlığına değer veren sadık ve ilgili hissedarlar var.

-    Benzer başarılı örnekleri İsveç'te (Wallenberg Ailesi), İtalya'da (Agnelli Ailesi) ve Hong Kong'da (Keswick Ailesi) görmek mümkün.

- Gelişmekte olan ülkelerden, geniş bir sektöre yayılmalarına rağmen varlıklarını sürdüren holdinglerin birkaç önemli ortak özelliği var: "Profesyonel liderler, uzun vadeli bakış açısı ve aile verasetini sürdürebilecek kabiliyette evlatların varlığı."

- Türkiye'den Koç ve Sabancı, Hindistan'da Tata ve Birla, Meksika'da Carso gibi aile kontrollü ve çok çeşitli işte faaliyet gösteren grupların varlıkların sürdürebilmesi, Anglo-Amerikan sistemine bir alternatif bulunduğunun da kanıtı olacaktır. Araştırmacılar özetle diyorlar ki; yeni rekabet ortamında büyüyeceksen odaklanmak ve bazı sektörlerden çıkmak şart değil. Yeterince insan kaynağın varsa, iyi liderler çekebiliyor ve stratejini oluşturabiliyorsan yoluna devam et. Aile şirketini sürdürmek için yeni kuşağı eğit ve hazırla... Mevcut örnekler, bu yolun da doğru olduğunu/olabileceğini ortaya koyuyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz