Zarif mutabakat

Bu sütunun sizin için bir anlamı olup olmadığına karar verebilmeniz için sonuna kadar okumanız gerekir. Aşağıda anlatılanlar, bahsi geçen şirketi ve bireylerini korumak için bir şekilde "karartılmış"

1.04.2011 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Zarif mutabakat
Beamers&Benz, 85 yıllık bir otomobil mağazasıdır. Her şeye ABD'li tek bir otomobil üreticisinin bayisi olarak başlamıştı. Bir düşünün... Yıl 1926. Her açıdan bambaşka bir devir. 1929'un Büyük Buhran'ının eli kulağındaydı; orası nakit paranın sadece mevsimsel olarak ortaya çıktığı kırsal bir çiftçi toplumuydu; toplumun bütün bireyleri çok sıkı çalışır ve herkes birbirini tanırdı. Şirket kurucusu Fred Yost, yılanın derisini yüzebilecek kadar nazik bir insandı! Araba satın alanlara uzun vadeli krediler vermekte sakınca görmezdi. Çünkü onların hepsini kişisel olarak tanır ve vaat ettikleri tarihte borçlarını ödeyeceklerini bilirdi. 1929 yıkımı geldiğinde Fred, kendi müşterileriyle olan ilişkilerini sürdürmeye devam etti; kredilerin vadesini daha da uzattı ve sadık müşterileri de zamanında borçlarını geri ödedi. Bu yıkımdan hep birlikte hayatta kalarak çıktılar ve hem müşteriler hem de bu araba bayii, zor günlerde kendilerine kimin yardımcı olduğunu asla unutmadılar. 30'lar ve 40'lar boyunca Fred'in bu otomobil üreticisinden sadık müşterileri arasında paylaştırdığı bir otomobil kotası olurdu. Fred'in verdiği sözü tutması kadar köklü bir aileye sahip olma itibarı da vardı. Onun ataları bu bölgeye 1760'larda gelmiş ve Yost adı her zaman saygıyla anılmıştı. Fred, atalarının değerlerine sadık kalmış ve bunun karşılığını otomobil şirketiyle almıştı. 50'lerin başlarında Fred'in büyük oğlu Oliver Yost, şirkette çalışmaya başlamıştı. Oliver, ilk, orta okul ve üniversite hayatı boyunca Cizvitler tarafından iyi eğitilmişti. Çok parlak bir delikanlıydı ve kendisine babası tarafından yaratılmış iş modelini devam ettirmesi öğretilmişti. Birkaç yıl boyunca bu işe yaramıştı, ancak zaman içinde otomobil endüstrisindeki iş modeli değişmişti. Maalesef Oliver'ın kendi iş modelini, değiştirmek ve çok daha modern yöntemlere kaymak gibi bir şansı yoktu. Sonuçta şirket duraklama dönemine girdi. 1980'lerde Oliver'in oğlu Alan, üniversiteyi bitirir bitirmez şirkette çalışmaya başladı: (Birinci hata onun 3 veya 5 yıl boyunca başka şirketlerde çalışması gerekirdi). Alan çok zeki ve tatlı bir adamdı. Ancak her şeyin kolayına kaçmasını severdi. Şirkette asla iyi bir iş çıkaramamıştı. Fred'in ikinci oğlu Charlie, üniversiteyi bitirdiğinde Fred, ona bu otomobil bayiliği işinde kendisine yer olmadığını söylemişti. Charlie de otomobil bayilerine finansman hizmeti sunan bir finans şirketinde çalışmaya başlamıştı. Onun bu görevinde ardı ardına otomobil bayilerini dolaşması, finansal ayrıntılarını gözden geçirmesi ve finans şirketinin zorunluluklarına uyup uymadıklarına bakması gerekiyordu. Yani "Esir almak yok" türünden bir işti. Charlie, işindeki ilk beş yılın sonunda bir otomobil bayisinde kârların nasıl maksimumlaştırılabileceği hakkında hemen hemen her şeyi öğrenmişti (Kritik husus: Benim tavsiye ettiğim gibi o bu işi yapabileceğini ispatlamıştı).
Fred Yost, Charlie'deki yeteneği görmüş ve onu baba şirketine çağırmıştı. Ardından gelen 20 yıl içinde Charlie, bu sıradan bayilik işini müthiş kârlı çalışan ve ödül üstüne ödül kazanan bir şirkete dönüştürmüştü. Fred, Charlie'nin ödüllendirilmesi gerektiğini düşünüyordu ve kendi hisselerini Alan ve Charlie'ye satma veya hediye etme zamanı geldiğinde de bu paylaşmı 1/3 oranında yaptı. Yani Alan'ın alacağı her bir hisse karşılığında Charlie üç hisse almıştı. Fred, performansın ödüllendirilmesi prensibinin farkındaydı.
Alan, her işin kolayına kaçmaya çalışan zayıf bir performansçıydı. Diğer taraftan Charlie ise gerçek bir üreticiydi. Kendisi gibi insanları işe alarak kurduğu yönetim takımıyla bugün şirketi BMW, Mercedes ve Dodge/Jeep isimleri altında 4 otomobil mağazasına kavuşturmuş ve üreticiler tarafından her yıl ödüllendirilen bir şirket haline getirmişti. Charlie yıllar boyunca "her şeyini vererek" şirketi olağanüstü başarılı hale getirirken bir yandan da Alan'ın sadece ayakta dikilerek dolgun bir maaşı cebe indirmesini ve kârın da dörtte birine konmasını izliyordu. Charlie uzunca bir zamandır Alan'a için için kızıyordu. Çocukluklarından beri asla iyi birer dost olamamışlardı. İyi bir ilişki kurabilecekleri zaman geldiğinde ise her ikisi de ayrı gemilerin güvertesindeydi. Dananın kuyruğu, Charlie'nin "Alan, artık şirketi terk etmeni istiyorum" dediği zaman kopmuştu. Fred, yıllarca öncesinde bu kardeşler arasında bir alım-satım sözleşmesi yapılması gerektiği konusunda ısrar etmişti. O anlaşma halen geçerliydi ve Charlie'nin Alan'a 10 milyon dolar ödemesi gerekiyordu. ~
Alan, alım-satım anlaşmasında belirlenmiş rakamın üstünde bir miktar istiyordu, ve hemen kendine dişli ve kavgacı bir avukat tutmuştu. Bu avukat ona, "Kat kat fazlasını alırız" diyordu. Besbelliydi ki bir savaş başlıyordu! Fred resmen afallamıştı, çünkü eğer Alan kendi planını sürdürürse bundan aile ilişkilerinin zarar göreceğini hatta tamamen kopabileceğini biliyordu. Bu durum 78 yıl boyunca yüzleştiklerinin toplamından daha büyük bir sorundu. Bu aileye yıllar boyu danışmanlık yapmış bir finansal müşavirleri vardı. Aileyi ve şirketin finansal durumunu, herhangi bir aile üyesinden çok daha iyi tanıyordu. Ayrıca ona herkesin güveni tamdı. Onun tavsiyesi üzerine bu aile yaşadığı zor süreci atlatmak için benimle irtibata geçti. Aile ile tanıştım, verileri bir araya getirdim ve sonra bu ailenin en önemli çekirdek değerlerinden birinin, namus çerçevesinde iş yapmaya adanmışlık olduğunu keşfettim.
Alan'ın büyükbabasıyla mükemmel bir ilişkisi vardı. Onun son yıllarında Fred ile Alan haftada bir gün birlikte öğle yemeği yerdi. Bu öğle yemeği toplantılarında Fred, Alan'a ancak bir şirket kurucusunun anlatabileceği türden hikayeler anlatırdı. Bu hikayelerin hepsinin ortak teması ahlaktı: İşinizi namusunuzla yapın.
Eğer Alan'ın büyükbabasına olan saygısını ve onun namusluluk çerçevesinde iş yapmaya olan adanmışlığını gündeme getirebilirsem bu ailenin birbirlerinden kopmalarının önüne geçebilirim diye düşündüm.
Alan ile Charlie'den, finansal danışmanlarla birlikte çalışıp mevcut alım-satım sözleşmesiyle değil ama bir şirket satışı anlaşmasının temellerini oluşturacak ve benim "zarif mutabakat" dediğim bir tavsiye planıyla ortaya çıkmalarını istedim. Benim açımdan zarif bir mutakabat, namus temelinde yükselen bir sözleşmedir. Şöyle bir atasözü vardır: "Hayatın boyunca hep ana yolları kullan. Orada hem manzara daha güzeldir hem de izdiham yoktur." Anlamı ise açgözlü olmak yerine doğru olanı yap ve alabileceğin her şeyi aldır.
Aşağıda, Yost Biraderler'in Zarif Sözleşme'lerinde yer alan uzlaşmaya yönelik temel prensipler veriliyor:
-  Ayrışmaya kadar olacakların takvimlendirilmesi (Bu sayede işlemin sonuçlanması garanti altına alınır)
- Nihai koşullardan taraflar "bir şekilde" tatmin olmaz (Satıcı istediği fiyattan azını alır ve alıcı beklediğinden bir parça fazla para öder. Bu durumda al/sattan fazlasına gerek vardı)
-  Anlaşmadan caymak ( Eğer şirketin tamamı belirli bir süre içinde satılırsa satıcı "fazladan kârın" bir kısmını alır)
- Her bir taraf için faydalı vergisel işlemler (Hem satıcı hem de alıcı daha az işlem vergisi anlamına gelebilecek işlemler ne kadar uzun olursa olsun onu tercih eder)
-  Anlaşma sonrası "kamuoyu yüzü" (Tarafların toplum içinde bu anlaşmayı nasıl yorumlayacakları. Her iki taraf da olumsuz tek bir kelime bile
etmeyecek)
-  Hem fiziksel hem de duygusal olarak pürüzsüz bir ayrılık (Satıcı bayilik işine bir daha geri dönmeyeceğini ve faaliyetlere zarar vermeyeceğini taahhüt eder)
-  Sahildeki mülklerin satıcı ve çocukları tarafından da kullanılması (Bu işlemin bir parçası olarak kardeşlerin sahildeki evleri korunacak ve aile ilişkilerinin devamının bir garantörü işlevini görecek)
-  Şirkete bağlı koşulların kalkması (Sağlık sigortası veya her yıl yeni bir araba gibi koşullar olmayacak. Anlaşma anlaşmadır)
-  İşlem sonrasının hedefi, tüm aile üyeleri arasında dostça ve karşılıklı güzel ilişkiler kurulmasıdır (Aile ilişkileri her şeyden önce gelir)~

NİHAİ SONUÇLAR
Eğer bu kardeşler mahkemeye gitmiş olsaydı, saygıdeğer aileleriyle olan ilişkilerini sonlandıracak ve ebeveynlerinin geri kalan sayılı yıllarında yas tutmalarına neden olacaklardı.
Oysa "zarif mutabakat"a vararak bu işlemde "ana yolu" seçtiler. Alan, ekstradan bir yüzde 10 daha aldı. Charlie, şirketin bütün kontrolünü eline geçirdiği ve doğru bildiğini yapabileceği için mutluydu.
Üstelik şirketin geleceğinin yüzde 100'ü de onun elindeydi ve çabalarının tam karşılığını alabileceği bir konumdaydı. Tam bir kazan-kazan durumuydu ve zarif mutakabat sayesinde aile ilişkileri korunmuştu. Sizin aile şirketiniz için de "ana yol" iyi bir şeymiş gibi görünmüyor mu?

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz