2001 yılı ekonomik gelişmeleri

Ahmet Çimenoğlu / Yapı ve Kredi Bankası  Kıdemli Ekonomisti   2001'deki ekonomik gelişmeleri incelerken, yılı üç bölüme ayırmak gerekiyor. Bunlardan birincisi, yılbaşından kurun serbest...

1.01.2002 02:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Ahmet Çimenoğlu / Yapı ve Kredi Bankası  Kıdemli Ekonomisti

 

2001'deki ekonomik gelişmeleri incelerken, yılı üç bölüme ayırmak gerekiyor. Bunlardan birincisi, yılbaşından kurun serbest dalgalanmaya bırakıldığı 21 Şubat'a kadar olan dönem. İkincisi, 21 Şubat'tan 11 Eylül’e kadar olan dönem ve sonuncusu da, 11 Eylül’den bugüne kadar olan dönemdir.

 

Yılın ilk bölümü, 2000 yılının kasım ayında ortaya çıkan finansal krizin yansımalarının hala hissedildiği, ancak piyasaların toparlanmaya başladığı bir dönem oldu. Kasım ayında yaşanan ve bankacılık sistemindeki vade, faiz ve likidite risklerinin gerçekleşmesi şeklinde özetlenebilecek kriz, etkisini reel sektör üzerinde göstermeden IMF'nin de desteğiyle çözüm yoluna girdi. Enflasyondaki düşüş trendi sürdü, yıllık enflasyon şubat sonunda TEFE'de yüzde 26.5'e kadar geriledi.

 

Faizler kasım ayındaki kriz sonrasında yükseldiği yüzde 100'lü seviyelerden yüzde 50'li seviyelere gerilerken, sanayi üretimi ocak ayında yüzde 7.5 arttı. Konsolide bütçede, GSM lisans satış bedelinin son taksitinin de tahsil edilmesi ve 2000 yılındaki düşük faizli borçlanmaların etkisiyle önemli bir rahatlama sağlandı.

 

19 Şubat günü Cumhurbaşkanı ve hükümet arasındaki tartışmayla başlayan kriz sonrasında uygulanmaya başlanan "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı", kurun serbest dalgalanması stratejisinin benimsendiği ve rakamsal makro ekonomik hedeflerin belirlenmediği bir program olarak karşımıza çıktı. 2000 programında yapılamayanların yapılmasına yönelik taahhütler içermesiyle dikkat çektiği söylenebilir. Türkiye'deki yasa ve düzenlemelerin çağdaş piyasa koşullarında göre gözden geçirilmesi temel amaçlar arasında yer aldı.

 

Program çerçevesinde en öncelikli konu olan kamu ve fon bankalarının zararlarının tasfiye edilmesi için, bu bankalara verilen nakit dışı tahviller, mayıstan itibaren iç borç stokunun hızla büyümesine ve iç borcun çevrilebilmesine yönelik endişelerin artmasına neden oldu.

 

Döviz kurundaki aşırı dalgalanmalar ve sürekli yükseliş trendi, yaz aylarında hükümet içinde yaşanan sıkıntılar ve buna bağlı olarak IMF ile yapılan görüşmelerde yaşanan tıkanıklıklar, faiz oranlarının temmuz ayında yüzde 110'lara kadar yükselmesine yol açtı.

 

Kurun dalgalanmaya bırakılmasından sonra TL'nin hızlı değer kaybı, enflasyon üzerindeki etkisini gösterdi ve yıllık enflasyon oranları tekrar yüzde 70'lere yükseldi. Tüm bu sorunlar, reel sektör üretimi üzerinde de etkisini gösterdi ve GSMH yılın ilk üç çeyreğinde yüzde 8.3 oranında daraldı. Bu dönemde Hazine'nin yüksek faizli ve kısa vadeli iç borçlanma zorunluluğu, iç borçların çevrilebilirliği konusundaki endişeleri daha da artırdı. Bu da ekonomideki kriz ortamını derinleştirdi.

 

Eylülün ikinci yarısından bugüne kadar ki dönem ise hem yapısal düzenlemeler, hem de piyasaların daha iyi işlemesi anlamında, yılın daha önceki dönemlerine göre daha olumluydu. Uluslararası camiada Türkiye'nin artan önemi, Türkiye'nin 2002 yılındaki dış finansman ihtiyacını karşılama konusunda bir sıkıntı yaşama olasılığını azalttı. Gerek yaz aylarında, gerekse bu dönemde  anayasada gerçekleştirilen değişiklikler ve ekonomi ile ilgili bazı önemli yasaların TBMM’de kabulü ya da görüşülmeye başlanması olumlu bir hava yarattı.

 

IMF ile 2002 yılından başlayan yeni bir program konusunda sağlanan ilerlemeler de bu olumlu havaya katkıda bulundu. Bu dönemde, Hazine'nin ve BDDK'nın iç borcun çevrilebilirliğine yönelik kuşkuları azaltıcı yöndeki açıklamaları, bankacılık sektöründeki sıkıntıların yavaş yavaş giderilmeye başlanması ve en önemlisi, Merkez Bankası'nın da katkısıyla döviz kurlarındaki oynaklığın azalarak, ekim ayının ortasından itibaren kurların gerilemesi, faizlerin hızla düşmesini ve beklentilerin de olumlu yönde etkilenerek Hazine'nin piyasalardan çok daha rahat borçlanabilmesini sağladı.

 

Finans piyasalarındaki olumlu gelişmeler henüz reel sektöre yansımamış görünmekle birlikte, ekonomik durumun daha da kötüleşmesinin durduğu ve 2002 yılındaki olası bir toparlanma için uygun zeminin oluşmaya başladığı söylenebilir.

 

Özetle, 2001 yılının önemli bir bölümü büyük zorluklar ve sıkıntılarla geçildikten sonra, yılın sonuna doğru daha olumlu bir hava yakalandı ve önümüzdeki döneme yönelik olarak beklentiler görece iyileşti.   

 

PİYASALARIN GÖZÜ ABD’YE ÇEVRİLECEK

 

Piyasalarda ekim ayında esmeye başlayan iyimser rüzgarlar, kasım ayından sonra, aralık ayında da etkili oldu. Arjantin’de yaşanan sıkıntılara rağmen, iyimser havanın etkisini kaybetmediğine dikkat çeken bir ekonomist, son 3 ayda yaşanan gelişmeleri şöyle değerlendiriyor: “Artık, her şey rayına oturmaya başladı, panik hali ortadan kalktı.”

 

Gerçekten çok sıkıntılı bir yılı geride bıraktık.  Gözler yeni yıla çevrildi. Şimdi anahtar soru şu: “Yeni yıla nasıl bir başlangıç yapılacak?” Ekonomide, geçtiğimiz yıl dip yapıldığı görüşü kabul gördüğünden, 2002 için, geçtiğimiz yıla göre kıyas kabul etmeyecek kadar iyimser beklentiler olduğunu belirtelim. Piyasadaki havanın bu yönde olduğunu aktaralım.

 

Aslında yeni yılın ilk ayıyla ilgili yoğun bir ekonomik ve politik gündeme sahibiz. Gerek Başbakan Bülent Ecevit’in ABD ziyareti, gerek IMF ile imzalanacak yeni stand-by anlaşması, gerekse hükümetin 15 Ocak tarihine kadar anayasa değişikliğinin gerektirdiği yasal düzenlemeler için TBMM’yi çalıştırma isteği, gündemin ilk sıralarında yer alıyor.

 

Yukarıda özetlediğimiz bu gündemin dışında, Kıbrıs’taki görüşmeler, AB ile ilişkiler, ABD’nin Irak’la ilgili planlarının ayrıntıları belli oldukça, piyasaların bu doğrultuda yeni pozisyonlar alması söz konusu olacak.

 

2001’in son günlerinde piyasa oyuncularından edindiğimiz izlenim, Irak’la ilgili bir operasyon olasılığı olsa da Türkiye’nin bundan yarar sağlayacak bazı avantajlar elde edebileceği yönünde. Bir aracı kurumun analisti, “Irak’a bir saldırı olsa bile, Türkiye’ye avantaj sağlayacak bazı gelişmeler, destekler olacaktır” diyor.

 

Ocak ayında siyasi ağırlıklı gündemin yanı sıra, ekonomiyle ilgili bazı yasalarla ilgili çalışmaların TBMM’den geçmesi de ekonomi piyasalarına ayrı bir moral verebileceği görüşündeyiz. İhale yasa tasarısının yanı sıra Tütün Kanunu’yla ilgili değişiklikler, hükümetin reformlar konusundaki istekliliğinin, kararlılığının bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Bu alanda hızlı hareket edilmesi, özellikle yabancı yatırımcılar için önem taşıyor. Merrill Lynch’in Türkiye ve Doğru Avrupa stratejisti Mehmet Şimşek, “Hükümetin reformlar konusunda kararlı gözükmesi, yabancı yatırımcılar açısından çok olumlu bir gelişme olacaktır” diyor.

 

Ocak ayında alınabilecek pozisyonlara göre önerdiğimiz stratejilere gelince…

 

Riskli strateji: Ekim ayından bu yana hisse oranının artırılmasını önerdik. Bu önerimize devam ediyoruz. Hisse senedinin yanı sıra, faiz riski almak isteyenlere uzun vadeli Hazine bonosu öneriyoruz.

 

Orta riskli: Hisse oranı 5-10 puan kadar daha artırılabilir. Fonun diğer bölümüyle TL mevduat, kısa vadeli Hazine bonosu alınabilir. Oluşabilecek fırsatlar için de bir miktar da likit fon tutmakta yarar olabilir.

 

Risksiz: Mevduat faizlerindeki düşüş sürüyor. Bu nedenle tercihinizi B tipi likit fonlardan yana kullanmanızı öneriyoruz. Ayrıca, dövizden vazgeçemeyen yatırımcılar için de Eurobond’un yanı sıra, yabancı menkul kıymet fonlarını öneriyoruz.

 

BORSADA HEDEF 15 BİN SEVİYESİ

 

İstanbu Menkul Kıymetler Borsası (İMKB), 11 Eylül tarihinden 25 Aralık tarihine kadar geçen dönemde, yüzde 86’lık bir yükseliş yaşadı. Bu yükselişin bir anda değil, kademe kademe olmasının yanı sıra, 2002’ye yönelik iyimser beklentiler, yükselişin süreceğine yönelik tahminleri güçlendiriyor.

 

Aralık ayına kısaca değinecek olursak, 11.623 puandan başlayan İMKB 100 endeksi, 25 Aralık tarihli kapanışta 12.876 puandan kapandı. Yıl sonu kapanışının da bu rakama yakın olması bekleniyor. Belki de 13.000 düzeyinin üzerinde bir kapanış da yaşanabilir. Ocak ayına yönelik beklentiler ise ana hatlarıyla şöyle:

 

*Teknik olarak, 13.000 seviyesinin güçlü işlem hacmiyle aşılması durumunda, -ki aşılacağı beklentisi var- endeks için yeni hedef, 14.500-15.000 aralığı. Olağanüstü bir gelişme yaşanmaması ve bugünkü koşulların geçerli olması durumunda, ocak ayında bu seviyelere gelineceği konusunda güçlü bir beklenti var.

 

*İMKB’nin yıllara göre grafiği izlendiğinde, her yıl “Ocak etkisinin” görüldüğü dikkati çekiyor. Bunun istisnasını 2001 yılında, kriz nedeniyle yaşadık. Ancak, 2002 yılının Ocak ayında bir “ralli” olacağı yönünde güçlü beklentiler var. Özellikle ocak ayının ilk yarısında, Başbakan Ecevit’in ABD ziyaretinden gelecek olumlu haberler, yükselişe zemin hazırlayabilir. Ayrıca, yeni yılın ilk ayındaki yükseliş eğiliminin –geçtiğimiz yıl hariç- her yıl tekrarlandığını anımsatalım.

 

*Hükümetin reformlar konusunda kararlı tutumu, Arjantin’e rağmen yabancı yatırımcıların ilgisini artırabilir. IMF ile yapılacak yeni stand-by anlaşması, bu eğilimini güçlendirecektir.

 

*Teknik olarak endeksin 14.500-15.000 hedefine ulaşmasıyla birlikte, bu seviyelerde bir süre dinlenmesi ve bazı düzeltmeler yapması mümkün. Düzeltmelerin alım fırsatı olarak kullanılabileceği borsacılar tarafından ifade ediliyor.

 

*Yine teknik olarak bakılacak olursa, 1.2 sent seviyesi, endeksin en kuvvetli direnç gibi gözüküyor. Bu seviyelere gelinmesi durumunda, güçlü kar satışlarının gelmesini beklemek gerekiyor. Borsacılar, 1.2 sent düzeyinin, TL olarak da 17 binin orta vadeli hedef olduğuna da dikkat çekiyorlar.

 

FAİZLERDE DÜŞÜŞ BEKLENTİSİ

 

Aralık ayında faiz cephesinde oldukça sakin bir trend izlendi. Yılın son ayına yüzde 75 seviyelerinde başlayan Hazine bonosu faizleri, iyimser havanın etkisiyle yüzde 71-72 seviyelerine kadar geriledi. Piyasadaki Ocak ayı beklentileri ise şöyle:

 

*Hazine bonolarında yüzde 70’lik yıllık bileşik faiz sınırının aşağıya kırılması için, enflasyon oranları belirleyici olacak. Ancak, 3 Ocak’ta açıklanacak aralık ayı enflasyon verilerinin bir miktar moral bozabilir.

 

*Para piyasalarında Merkez Bankası’nın faiz indirimine gitmesi bekleniyor. Ancak, enflasyondaki yükseliş nedeniyle, mart ayına kadar faizlerde düşüş neredeyse olanaksızg ibi görünüyor.

 

*IMF ile atılacak imza, piyasalara yeni hava getirebilir. Bu da faizlerin birkaç puan daha düşüşüne neden olabilir. Yatırımcılar için uzun vadeli Hazine bonoları (temmuz vadeli gibi) enflasyon karşısında reel getiri sağlayabilir.

 

*Mevduat faizlerindeki düşüş devam ediyor. Bu eğilim, ocak ayında da devam edebilir. Özellikle özel bankalara yapılan mevduat devirlerinin de etkisiyle, bankaların mevduat faizlerini birkaç puan daha düşüreceği tahmin ediliyor.

 

*Repo faizlerinde değişiklik yok. Yatırımcılara repo yapmak yerine, B tipi likit fonda kalmalarını öneriyoruz. Ne de olsa repoya göre biraz daha iyi bir getirisi var.

 

EURONUN CAZİBESİ ARTACAK

 

Aralık ayında döviz cephesinin tansiyonu iyice düştü. Aralık ayına 1 milyon 450 bin liradan başlayan dolar, piyasadaki iyimserliğin etkisiyle bir ara 1 milyon 400 bin TL’ye kadar düştü. Bu gerilemede bayram tatili öncesinde artan TL ihtiyacı nedeniyle yastık altından çıkan dövizlerin etkisi de büyüktü. Ocak ayında ise piyasayı etkileyecek gelişme ve beklentiler şöyle olacak:

 

*Yeni yılda dövizin TL karşısında değer kaybedeceği görüşü ifade ediliyor. Ocak ayında da bu eğilimi yaşamak sürpriz olmayacak. Dalgalı bir piyasada dövizde şu kadar artış olur demek falcılık olur ama piyasadaki genel beklentinin, enflasyondan düşük olacağı yönünde olduğunu belirtelim.

 

*Piyasadaki genel beklenti, doların ocak sonunda 1 milyon 500 bin civarında kalacağı yönünde.

 

*Yükseliş yönündeki beklentilerin kırılması nedeniyle, dövize olan ilginin azaldığı ifade ediliyor. Bankacılar, döviz mevduatına verilen faizlerin düşük olmasının da etkisiyle, yatırımcıların dövizden TL’ye geçmeye başladığını söylüyor. Ancak, bu eğilimin henüz beklendiği kadar kuvvetli olmadığı belirtiliyor.

 

*Bankaların döviz mevduatına verdiği faiz oranları yüzde 2.5-3 aralığına kadar düştü. Düşüşün sürmesi beklenmiyor ama faizlerde yükseliş de beklenmiyor. Önerimiz, özellikle yüksek meblağlı yatırımlar için Eurobond’lar… Normal mevduata göre, 5-6 puanlık ek getirinin bu yolla mümkün olduğunu anımsatalım.

 

*Euro’ya geçiş, 1 Ocak’tan itibaren resmen başladı. Geçiş süresi 6 ay ve bu süre zarfında, elinizdeki dövizleri Euro ile değiştirebilirsiniz. Ancak, bunun için komisyon alınacağını unutmayın.

 

*ABD, faiz indirimleriyle ekonomisini canlandırmaya çalışsa da, yılın ilk aylarında Euro lehine gelişmeler yaşanması bekleniyor. Bu nedenle döviz pozisyonu alırken, ilk tercihinizi Euro’dan yana kullanmanızı öneriyoruz.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz