“Faiz düşüşü şart” Sertan Kargın / Garanti Bankası-Ekonomist Türkiye, son 20 yılda biriken yapısal sorunların ekonomide yol açtığı kırılgan durumdan, sürdürülebilir büyüme platformuna geçişi sağl...
“Faiz düşüşü şart”
Sertan Kargın / Garanti Bankası-Ekonomist
Türkiye, son 20 yılda biriken yapısal sorunların ekonomide yol açtığı kırılgan durumdan, sürdürülebilir büyüme platformuna geçişi sağlayacak geniş kapsamlı bir planı uygulamaya koyma yönünde önemli bir adım attı. Sürdürülebilir büyüme için, Türk ekonomisinin büyüme dinamiğinin, iç talepten, ihracata dönüştürülmesi gerekmektedir. Mevcut IMF programı, bu dönüşümü sağlayacak ekonomi politikalarını içermektedir. Tütün Yasası, Alkollü İçecekler Yasası, Şeker Kanunu, Borçlanma Kanunu, Devlet İhale Kanunu, Reel Sektör Borç Yapılandırması ve Bankaları Yeniden Sermayelendirme Planı, ekonomiyi uluslararası rekabete açarak doğrudan yabancı sermayenin Türkiye’ye akmasını sağlayacaktır. Bu da bir taraftan ihracat odaklı büyümeye geçişi sağlarken, diğer taraftan da teknoloji ve bilgi transferi sayesinde verimliliği yükseltecektir.
Türk ekonomisinin, doğrudan yabancı sermaye girişlerinin yanı sıra, portföy yatırımlarına da ihtiyacı bulunmaktadır. Türk ekonomisinin, stabilizasyon ortamında bile, yüzde 8-10 aralığında reel faiz ödemesi gerekmektedir. Bunun yanında, bütçede sağlanacak faiz dışı fazla, Türk ekonomisinin reel faiz taahhütlerini gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğine dair önemli bir göstergedir. Bu nedenle, uzun vadede, Faiz Dışı Bütçe’de GSMH’nın ortalama yüzde 5’i dolayında bir fazla rakamının oluşması gereklidir.
Böyle bir yapısal değişimin kısa vadeye sığdırılması mümkün olmadığından, iç talep 2002 yılında da iktisadi büyümenin dinamiği olarak kalmaya devam edecektir. Dolayısıyla, 2002’de büyüme, ancak uygun tüketim ve yatırım ikliminin oluşturulması neticesinde gerçekleşebilecektir. Bunun için de nominal faizler mevcut seviyesinin altına inmeli ve döviz kurundaki dalgalanma da minimize edilmelidir. Ancak, bir yandan devalüasyonun iç tasarrufları ve harcanabilir geliri eritmiş olması, diğer taraftan da yüksek işsizlik oranı, iç talep büyümesi önünde bir engel oluşturmaktadır.
2002 yılında, büyümenin önündeki bir diğer engel ise, “Kamu Kesimi Borçlanma Gereğinin” (KKBG) yüksek oluşudur. Borç verilebilir fonların büyük kısmının Hazine tarafından talep edilmesi, üretime giden kaynakları kısıtlamaktadır. 2002 yılında makro ekonomik kaynak dengesinin hedeflenen iktisadi büyümeyi destekleyebilmesi için KKBG’nin yüzde 8-9 dolayına gerilemesi gerekmektedir. Bu, mevcut borçlanma vadesinin 6 ay daha yükseltilmesi ve şu sıralar yüzde 71 olan iç borçlanma faizinin ise 2002 yılı ortalaması yüzde 61 olacak şekilde düşürülmesi ile mümkün olabilir.
Para tabanı ve faizin enflasyonla ilişkisinin çok zayıf olması, enflasyonu hedeflenen seviyelere çekmede, söz konusu değişkenlerin nominal çapa olarak kullanımının yetersiz kalabileceğine işaret etmektedir. Dolayısıyla, kritik nokta, kur artışı ve kur artışının enflasyona yansıma ölçüsüdür. Bu noktada, hükümetin 2002’de lirada beklediği yüzde 6-7’lik reel değerlenmenin gerçekleşebilirliği tartışılır görünmektedir. Çünkü, reel kur seviyesini etkileyecek önemli bir değişken olan net dış borç stoku / GSMH oranı, 150 milyar dolarlık GSMH’nın yüzde 62.5’ine ulaşmıştır. Böyle bir net dış borç stok/GSMH oranı altında, döviz kurunda hedeflenen reel düzey, ancak GSMH’nın yüzde 5-7’si arasında sağlanacak doğrudan sermaye girişi ile sürdürülebilir görünmektedir.
Dolayısıyla, liranın reel değerlenmesi, ancak beklentiler doğrultusunda oluşabilir. Benzer ülke deneyimlerinde, yapısal konularda hükümetlerin sergiledikleri hız ve kararlılık ile faiz politikalarının, programın başında beklentileri şekillendirerek, döviz kuru üzerinde belirleyici olduğu gözlenmiştir.
STAND-BY BEKLENECEK
Ocak ayında son ayların en sakin ayını yaşadık. IMF’den gelen olumlu açıklamalarla ekim ayından sonra şiddetini iyice artıran iyimser rüzgarlar, ocak ayında biraz hız kesti. Başbakan Bülent Ecevit’in ABD gezisinin, beklenenin aksine daha uzun vadeli ilişkileri içermesi, bazı bankaların kredi notunun düşürülmesi ve stand-by görüşmelerinin şubat ayına sarkması, bunun en büyük nedeniydi. Ancak, bunlara rağmen, piyasalar gelişmelere aşırı tepkiler vermedi. Uzmanlara göre, bunun en büyük nedeni, her şeyin rayına oturduğuna ilişkin güven duygusunun piyasalara iyice yerleşmesiydi.
Peki yeni yılın ilk ayını oldukça sakin geçiren piyasaları, şubat ayında neler bekleyecek?
Aslında şu anda piyasadaki en önemli beklenti, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Bankacılık Yasası hakkındaki kararı. Sezer’in bu yasayı veto etmesine fazla ihtimal verilmiyor. Bu yazıyı okuduğunuzda, Sezer’in kararı çoktan açıklanmış olacak. Ancak, geçmiş krizlerden oldukça çok ders alan uzmanlar, temkinli olmakta yarar olduğunu söylüyor. Veto kararının piyasaları ilk etapta olumsuz etkileyeceği, ancak aşırı tepkiler verilmesi beklenmediği söyleniyor.
Şubat başında imzalanması beklenen stand-by’ın piyasaları olumlu etkileyeceği kesin. Ancak, bu beklenti daha önce satın alındı. Bu nedenle aşırı hareketler beklemek son derece yanlış olur.
Bu arada, önümüzdeki dönemde piyasalar açısından ekonomik verilerin öneminin biraz daha artması bekleniyor. Özellikle de enflasyon ve büyüme rakamları yakından takip edilmeye başlanacak.
Bu arada, siyasi arenada suların oldukça durulması da piyasaları önemli ölçüde rahatlatıyor. Ayrıca Kıbrıs konusundaki olumlu gelişmeler ve kısa vadede Irak’a operasyon düzenlenmesinin beklenmemesi de şubat ayı boyunca piyasaları rahatlatacak gelişmeler arasında görülüyor.
Bu beklentiler ışığında şubat ayında izlenmesini önerdiğimiz stratejiler ise şöyle:
Riskli: Borsadaki yükseliş beklentisi devam ediyor. Bu nedenle portföyünüzün büyük bölümünü yine hisse senetlerine ayırmanızda yarar var. Olası yükselişleri hisse değişimi için fırsat olarak kullanabilirsiniz. Bu arada geçen ay yaptığımız uzun vadeli Hazine bonoları konusundaki önerimiz devam ediyor.
Orta riskli: Geçen ay hisse oranını artırmanızı önermiştik. Şubat ayı için bu seviyeleri korumanızı öneriyoruz. Portföyünüzün kalan bölümüyle, B tipi değişken ya da tahvil-bono fonları ile TL mevduatta değerlendirmenizi öneriyoruz.
Risksiz: Bu ay da tercihinizi B tipi likit fonlardan yana kullanmanızı öneriyoruz. Ayrıca, yabancı menkul kıymet fonları da dövizden vazgeçemeyen yatırımcılar için son derece uygun. Bu arada vade sonuna kadar bekleyebilirseniz, eurobond’lar da sizin için ideal olacaktır.
BORSA
ENDEKSİN HEDEFİ 1.15 SENT
Aralık ayında biraz da yüksek kapanış yapma isteğiyle tüm beklentileri satın alın borsa, ocakta birkaç gün hariç oldukça sakin günler yaşadı. Başbakan Bülent Ecevit’in ABD ziyareti öncesinde spekülatif amaçlı alımlarla 15 bin sınırına dayanan İMKB Bileşik Endeksi, bu seviyeden gelen satışlarla 12.500’lere kadar geriledi. Piyasaya yeni para girişi olmaması nedeniyle ay boyunca endekste yatay bir trend izlendi. Uzmanların Şubat ayına ait beklentileri ise şöyle:
• Aslında beklentiler genel olarak fiyatlara yansımış durumda. Bu nedenle şubat ayı boyunca endeksin yatay seyrini koruması bekleniyor.
• Yıl sonu bilançoları yavaş yavaş açıklanmaya başladı. Bu nedenle şirket bazında hareketlerin yaşanması olası görünüyor.
• Teknik analizciler, piyasaya para girişi olmaması nedeniyle, endeksin yukarı çıkışlarda isteksiz olduğuna dikkat çekiyor. Piyasaya para girişi olması halinde, endeksin önündeki ilk direnç 13.600. Ancak, teknik göstergeler, bu seviyede düzeltme yaşanabileceğine işaret ediyor. Dikkatli olmakta yarar var.
• Cumhurbaşkanı’nın Bankacılık Yasası’nı reddetmesi ya da siyasi arenada yaşanacak olumsuz bir gelişmeyle endeksin 12.500’deki ilk desteğini kırarak, 11.500’deki desteğine gitme olasılığı var. Ancak, burası oldukça güçlü. Bu nedenle kısa vadede daha aşağı kırılma ihtimali yok.
• Şubat ayı için endeksin en kuvvetli direnci ise 1.15 sent seviyesi olarak görülüyor. Ancak, bu seviyelerde satışların artma olasılığı oldukça yüksek.
BONO
ENFLASYON BEKLENECEK
Ocak ayında faiz cephesinde adeta yaprak kıpırdamadı. Aralık ayını yüzde 71-72 seviyelerinde kapatan bono faizleri, ocak ayını da bu seviyelerde tamamladı. Aylardan sonra uzun vadeli borçlanmayı deneyen Hazine’nin 1.2 katrilyon liralık satış gerçekleştirmesi de, piyasa tarafından olumlu karşılandı. Piyasadaki şubat ayı beklentileri ise şöyle:
• Şu anda piyasada tüm gözler 3 Şubat 2002’de açıklanacak ocak ayı enflasyon rakamında. Piyasadaki genel beklenti, enflasyonun yüzde 4-5 civarında çıkması yönünde. Enflasyon rakamlarının daha yüksek çıkması piyasadaki moralleri bozabilir.
• Merkez Bankası’nın şubat ayında faiz indireceği beklentisi biraz daha kuvvetlendi. Tabii bu beklentinin gerçekleşmesi için, ocak ayı enflasyon rakamlarının beklentiler doğrultusunda açıklanması gerekiyor.
• Bankacılık Yasası’nın onaylanması halinde, piyasadaki olumlu havanın artması bekleniyor. Buna bağlı olarak faizlerde bir düşüş dalgası yaşanabilir.
• Yeni stand-by’ın imzalanması, ardından yapısal reformlara ilişkin atılacak adımların piyasayı olumlu etkilemesi ve faizler üzerinde düşürücü etki yapması muhtemel. Ancak, bu düşüşün çok büyük çaplı olmasını beklemek yanlış olur.
• Repo cephesi de oldukça sakin bir trend izledi. Faizler yüzde 59 düzeylerinde. Üstelik stopaj nedeniyle repo getirileri iyice düştü. Ancak, yine de repodan vazgeçmeyenler için B tipi likit fonların getirisinin daha yüksek olduğunu bir kez hatırlatmak istiyoruz.
DÖVİZ
DÖVİZDE DÜŞÜŞ SÜRÜYOR
Döviz cephesinde 2001 yılına göre oldukça sakin gönler yaşanmaya başladı. Tansiyonun iyice azaldığı piyasada, satışların her geçen gün biraz daha arttığı gözleniyor. Ocak ayına 1 milyon 450 bin düzeyinden başlayan dolar, 25 Ocak 2002 itibariyle 1 milyon 350 bin seviyesine kadar geriledi. Düşüşte hem serbest piyasadaki hem de bankalar arası piyasadaki satışlar etkili oldu. Şubat ayında döviz cephesinde yaşanabileceği söylenen beklentiler ise şöyle:
• Şubat ayında da dövizin TL karşısında değer kaybedeceği söyleniyor. Tabii dalgalı bir piyasada kesin yargılara varmak oldukça zor. Çünkü, siyasi arenada yaşanacak herhangi bir olumsuzluk kurları bir anda yukarılara çekebilir.
• Piyasadaki genel beklenti, doların ay boyunca 1 milyon 300 bin lira ile 1 milyon 350 bin lira arasında dalgalanacağı yönünde.
• Döviz kurlarındaki bu düşüş, yatırımcıların dövize olan ilgilerini iyice azalttı. Bu nedenle kriz döneminde yastık altına giden paraların bir bölümünün sisteme geri döndüğü söyleniyor.
• Bankaların Döviz Tevdiat Hesapları’na (DTH) verdiği faizler yüzde 2-3 seviyelerine kadar geriledi. Bu nedenle de DTH’larda çıkış başladı. Bu paranın bir kısmının TL mevduatlara yöneldiği, diğer kısmının ise B tipi yatırım fonlarına gittiği söyleniyor.
• Dış piyasalarda ise, euro’nun cazibesinin artması bekleniyor. Bunun en büyük nedeni, ABD’deki faiz indirimleri. Uzmanlar, bu faizlerle ABD’nin daha fazla kaynak çekemeyeceğini söylüyor. Onlara göre, euro/dolar paritesi 1 civarında stabil olacak.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?