Pirelli, dünyanın önde gelen lastik üreticilerinden. Uzun yıllardır da Türkiye’de… 200 ton ile başladığı üretimini yıllık 100 bin tona ulaştırdı. Ancak, yeni yatırım planı yok. Türk Pirelli Genel M...
Pirelli, dünyanın önde gelen lastik üreticilerinden. Uzun yıllardır da Türkiye’de… 200 ton ile başladığı üretimini yıllık 100 bin tona ulaştırdı. Ancak, yeni yatırım planı yok. Türk Pirelli Genel Müdürü Carlo Costa, büyüyen pazar olmasına rağmen Türkiye’de yeni yatırım planlamadıklarını söylüyor. “Maalesef Romanya gibi Türkiye’den 1 günlük sürüş mesafesindeki bir ülkede işgücü maliyeti Türkiye’dekinin sekizde biri… Bu şartlar altında Milano’daki merkezimizi paranın Türkiye’ye gelmesi konusunda ikna etmek oldukça güç” diye konuşuyor. Ardından da ekliyor: “Ancak, teknoloji yatırımlarıyla, kapasitemizi 8 milyondan 8,5 milyon adete yükselteceğiz”.
Pirelli, dünyanın önde gelen otomobil ve kamyon lastiği üreticilerinden. 46 yıldır Türkiye’de de faaliyet gösteriyor. İzmit’teki üretim birimi, kapasite açısından Pirelli’nin dünyadaki en büyük fabrikası. 2005 yılında 8 milyon adet otomobil ve hafif ticari araç, 800 bin adet de kamyon lastiği üretti. Türkiye pazarındaki payı yüzde 20’nin üzerinde.
Türk Pirelli Lastikleri Genel Müdürü Carlo Costa, Türkiye’nin büyümekte olan bir pazar olduğunun ve bu anlamda bir fırsat içerdiğinin altını çiziyor. “Türkiye’yi Avrupa’nın geri kalanıyla karşılaştırdığınızda Avrupa’nın daha hareketsiz olduğunu görüyorsunuz. Doğu Avrupa büyüyor ama Batı Avrupa hareketsiz” diyor. GSMH ve buna bağlı olarak büyüyen otomobil sektörünün lastik üretimi ve satışlarının büyümesinde de etkili olduğunu söylüyor.
Costa’nın lastik pazarı ve sahip olduğu potansiyelle ilgili bir diğer altını çizdiği konu da Türkiye’deki makroekonomik senaryo. Costa’ya göre güçlü YTL yerel pazarın arz tarafını, bu da rekabeti etkiliyor. “Biz ithalatçılara karşı savaşıyoruz. Çünkü, bu kadar güçlü bir YTL ile ithalatçılar daha kolay lastik ithal ediyorlar. Aynı nedenle, hem lastik üreticileri hem de otomotivciler ihracatta zorlanıyor. Bu tamamen makroekonomik senaryo ile ilgili” diyor. Ancak hemen ardından da uyarıyor; “Değişebilir ya da değişmez. Tabii ki onu suçlayabiliriz ama bence birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz.”
Türk Pirelli Lastikleri Genel Müdürü Carlo Costa ile Türk Pirelli’nin Türkiye pazarına yönelik planlarını, pazardaki rekabeti, tüketici davranışlarındaki değişimleri ve dünya lastik endüstrisindeki gelişmeleri konuştuk.
* Türk Pirelli’nin pazardaki yerini değerlendirebilir misiniz? Üretim kapasitesi, cirosu ve pazar payı nedir?
Türk Pirelli’nin üretim kapasitesi yaklaşık 104 bin ton. Bunu sayılarla ifade edecek olursak yaklaşık 8 milyon otomobil ve hafif ticari araç ve 800 bin kamyon lastiği diyebiliriz. 270 milyon Euro da yıllık toplam satışımız var. Pazar payımız küresel anlamda yüzde 10-12 civarında. Yerel üreticilere bakarsak da bunlar arasında yüzde 20-22 pazar payımız var.
* Türkiye’de kurulduğu günden bu yana Türk Pirelli hangi temel aşamalardan geçti?
Pirelli 1960’ta kuruldu ve 200 ton üretimle başladı. Şu anda 100 bin tonun üzerine çıktık. Bence Pirelli Türkiye’nin hep izlediği trend büyüme oldu. Hem üretim kapasitesi hem de pazardaki payı büyüdü.
Büyüme yatırımlarının tümü farklı yıllarda gerçekleşti. 1980 ve 90’larda yatırımlar hızlandı. 1999’daki depremin ardından da son derece hızlı bir yeniden yapılanma gerçekleşti. Bu, bence üzerinde durulması gereken bir nokta. Ben o dönemde Milano’daydım ve yönetimin Türk takımının bu yeniden yapılanmayı ne kadar çabuk gerçekleştirdiği konusundaki düşüncelerini duymuştum.
* Pirelli’nin Türkiye’de yaptığı en önemli yatırımlar hangileri?
İzmit’teki iki üretim birimimizi genişlettik. Bunlardan biri otomobil ve kamyon lastikleri üretim birimimiz. Diğeri de lastiklerde kullanılan yarı-bitmiş çelik kablo üretim birimimiz. Bu, aynı bölgede yer alan ayrı bir şirket. Bugün lastik üretim birimimiz Pirelli’nin dünyadaki en büyük fabrikası. Dünyadaki en büyük üretim birimine sahip olmak, yumurtaların hepsini aynı sepete koymama kuralının uygulanmasını gerektiriyor. Bu, Pirelli’nin bugün büyümekte olduğu başka alanlar da olduğu anlamına geliyor.
* Yani, önümüzdeki dönemde yatırımlarınızda dikkate değer bir artış göremeyeceğiz…
Türkiye’de daha fazla yatırım yapmamamızın bir nedeni, yumurtaları aynı sepete koymama kuralı. İkinci ve en önemli neden ise Pirelli’nin daha düşük maliyetli ülkelere yatırım yapıyor olması. Türkiye’nin genel müdürü olarak elbette tüm yatırımların Türkiye’ye gelmesini isterim. Ama maalesef Romanya gibi Türkiye’den 1 günlük sürüş mesafesindeki bir ülkede işgücü maliyeti Türkiye’dekinin sekizde biri. Bu son derece ciddi bir miktar. Bu şartlar altında Milano’daki merkezimizi paranın Türkiye’ye gelmesi konusunda ikna etmek oldukça güç.
Ancak, yine de yerel anlamda kapasite, iyileştirme gibi yatırımlarımız devam ediyor. Daha çok kalite ve teknoloji alanlarında yatırım yapıyoruz. Teknoloji demek, verimlilik demek. Bu nedenle buradaki takımıma lastik işinin Almanları olmamız gerektiğini sürekli hatırlatıyorum. Almanya bugün gerçekten de en sofistike lastik üreticisi. Bu sadece bizim için değil, rakiplerimiz için de geçerli. Almanların mühendislik teknikleri ve teknolojileri çok iyi. Bu nedenle eğer Türkiye’de bu alanda ayakta kalmak istiyorsak, lastik işinin Almanları olmamız şart. Almanları bu kadar başarılı yapan teknoloji ve yöntemleri Türkiye’de de öğrenmemiz gerekiyor. Özellikle de yüksek performans lastikleri, yani Porche, Ferrari, BMW, Mercedes gibi otomobillerin lastikleri konusunda bunu yapmalıyız.
* Eğer işgücü maliyetleri Türkiye’de yüksek olmaya devam ederse lastik şirketleri ülkedeki yatırımlarını geri çekebilirler mi?
Aralık ayında Goodyear 510 kişiyi işten çıkardı. Slovenya’daki üretimlerini artırıyorlar. Bu sadece çok yakın bir zamandan örnek. Gelecek yıllarda ne olur bilmiyorum. Ama Pirelli’nin yöneticisi olarak Pirelli’nin ve Türk lastik endüstrisinin büyümesini ve iyi performans göstermeye devam etmesini isterim. Ama eğer maliyetler bu kadar yüksek kalmaya devam ederse, ben gelecekte bir seçeneğimiz olduğunu düşünmüyorum. Şu anda sendikalarla anlaşma konusunda müzakerelere başlayacağız. Toplu pazarlık yapacağız ama durumun ne kadar kötü olduğu sanırım taraflarca yeterince anlaşılmadı henüz.
Geçmişte Türkiye ile Avrupa arasında işgücü maliyetleri açısından ciddi farklar vardı ama şimdi bu fark neredeyse kapandı. Romanya, Slovenya ya da Çin oldukça aşağıda. Yakında Mısır onların da altında maliyetlerle öne çıkacak. Bunlar hep çok yakın ülkeler, gemi ya da kamyonla sadece 1 gün yol almak gerekiyor.
* Büyüme stratejinizin teknoloji ve kaliteye odaklanacağını söyleyebilir miyiz?
Elbette. Yani yeni kapasite artırımı söz konusu değil ama eski makinelerin yerine yeni makineler alacağız örneğin. Tabii ki kapasitemizi geliştiriyoruz ama bunu geniş anlamda yapmıyoruz. 2006’da 2005’te ürettiğimizden daha fazla lastik üreteceğiz. 2007’de de durum böyle olacak. Ama bu kapasitenin iki katına çıkacağı anlamına gelmiyor. 8 milyondan 8,5 milyona çıkacağız örneğin.
* Türk lastik pazarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Potansiyeli nedir ve gelecekte nasıl gelişmesi beklenebilir?
Türkiye büyümekte olan bir pazar ve bu anlamda bir fırsat var. Türkiye’yi, Avrupa’nın geri kalanıyla karşılaştırdığınızda Avrupa’nın daha hareketsiz olduğunu görüyorsunuz. Doğu Avrupa büyüyor ama Batı Avrupa hareketsiz. Türkiye, dünyanın bu tarafında kesinlikle ilgi çeken bir ülke. GSMH ve buna bağlı olarak da otomobil sektörü büyüyor. Lastik üretimi ve satışları da paralel bir büyüme gösteriyor.
Bir diğer fırsat da otomotiv işinden geliyor. Otomotiv sektörü daha verimli ve kaliteli hale geldi. Bu da bizim müşterilerimiz olan otomotiv üreticilerinin Türkiye’nin dışında da daha fazla pazar bulduğu anlamına geliyor. Kapasitelerini, üretimlerini ve satışlarını ihracat yönünde geliştiriyorlar. Biz ihraç edilen bu araçlara lastik üretiyoruz. Bu da bizim için satış anlamına geliyor. Talep açısından bu oldukça iyi bir durum.
* Ekonomideki gelişmeler sizi nasıl etkiliyor?
Makroekonomik senaryo maalesef etkili. Çünkü güçlü YTL yerel pazarın arz tarafını, bu da rekabeti etkiliyor. Biz ithalatçılara karşı savaşıyoruz. Çünkü bu kadar güçlü bir YTL ile ithalatçılar daha kolay lastik ithal ediyorlar. Aynı nedenle, hem lastik üreticileri hem de otomotivciler ihracatta zorlanıyor. Bu tamamen makroekonomik senaryo ile ilgili. Değişebilir ya da değişmez. Tabii ki onu suçlayabiliriz ama bence birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Kısa dönemde kötü ama uzun dönemde kesinlikle iyi. Bu tür sorunlarla uğraştığınızda maliyetlerinizi düşürmek ve daha verimli hale gelmek için çözümler bulma konusunda zihninizi geliştiriyorsunuz.
* Rakiplerinizle rekabet ederken hangi stratejileri izlemeye özen gösteriyorsunuz? Hangi gelişmeleri izliyor ve rakiplerinizin hangi hareketlerine karşılık veriyorsunuz?
Yerli oyuncular arasında Bridgestone ve Lassa birlikteliği olan Brisa pazar lideri. Özellikle reklam kampanyalarında ve ticari konularda Brisa kısa dönemli trendleri belirliyor. Ben bunu daha uzun dönemli düşünüyorum. Biz kendi stratejimizi oluşturuyoruz ve izliyoruz. Diğerlerine çok da bakmıyoruz. Ama kısa dönemde elbette diğer oyuncuları, özellikle de pazar liderlerini izliyor, bazı hareketlerine karşılık veriyoruz.
* Önümüzdeki dönemde hangi alanlara ağırlık vereceksiniz?
Pirelli Türkiye’de de dünyada da pazarın üst kademesine konsantre olmak istiyor. Tüm dünyada Pirelli pazarın üst kademesinde çok çok güçlü. BMW, Mercedes gibi güçlü ve büyük otomobillerin lastiklerinde Pirelli çok güçlü. Burada olmaya da devam etmek istiyoruz. Bizim markamız tüm dünyada çok güçlü ve Türkiye’de de markamıza yatırım yapmaya devam etmek istiyoruz.
Kamyon lastikleri konusunda da kaliteye, teknolojiye daha da fazla yatırım yapacağız. Yeni bir ürünümüz piyasaya çıkacak. Bu ürünün kamyon sürücüleri için pek çok olumlu yönleri olacak. Enerji ve yakıt tüketiminde tasarruf sağlayacak. Kamyon lastiklerindeki pazar payımız otomobil lastiklerindekinden daha fazla.
* Brisa’da Bridgestone’un Türkiye’nin en önemli holdinglerinden Sabancı ile ortaklığı var. Bridgestone’un bu kadar güçlü bir ortağının olması rekabeti zorlaştırıyor mu?
Bizim de bir ortağımız var. İş Bankası, Sabancı’dan da büyük aslında. Tabii bu bir şaka ama ben bu durumla ilgili herhangi bir sorun görmüyorum. Eğer biz ya da onlar, bu pazarda kazanmak istiyorsak iyi kalitede iyi lastikleri düşük maliyetle üretmek zorundayız. Konu bu kadar basit.
* Pazarda fiyat düşürmeye dayalı kısa dönemli bir rekabet var mı?
Özellikle son iki yıldır böyle bir eğilim var. Bunun bir nedeni, bizim fiyat seviyemizin Avrupa’dan biraz daha yüksek olmasıydı. TL güçlendikten sonra ithalatçılar bir şekilde fiyatı belirlemeye başladı. Fiyatı gerçek rekabet değil, Euro’nun değeri belirliyordu. Örneğin Bridgestone yerel satış yapıyordu ama sonra Belçika’dan bir ithalatçı da gelip aynı Bridgestone lastiklerini yüzde 15 ucuza satmaya başladı. Dolayısıyla, burada Brisa hayatta kalmak, pazar payını kaybetmemek için fiyatını aniden yüzde 15 indirmek zorunda kaldı.
Burada tek bir odada çalışan ve yalnızca bir faks makinesiyle, lastikleri bile görmeden, lastik başına 1 Euro marjla alım-satım yapan organizasyonlar olduğunu da biliyoruz. Çok sayıda lastik getiriyor ve büyük paralar kazanıyorlar.
* Dünya lastik pazarında durum nedir? Hangi ülke ya da şirketler bu pazarda lider? Bu şirketlerin pazar payı nedir? Gelecek vaat eden ülkeler hangileri?
Dünyada lastik pazarının liderleri 3 dev olan Michelin, Bridgestone ve Goodyear. Bunları Continental ve Pirelli izliyor. Bizim dünyadaki pazar payımız yüzde 5. Bu rekabeti ilgilendiren taraf.
Coğrafi açıdan bakarsak, pek çok sektör gibi bizim için de Çin dikkat çekiyor. Uzakdoğu genel anlamda iyi ama Çin burada itici güç. Doğu Avrupa da gelecek vaat eden bir bölge. Güney Amerika için de benzer şeyler söyleyebilirim. Avrupa ve ABD pazarları daha durgun. ABD yeni büyüme yolları ve fikirleri bulma konusunda biraz daha başarılı. Japonya ise gerçekten bir soru işareti. Orayı nasıl tanımlayabileceğimi, geleceğinin ne olacağını bilemiyorum.
* Türkiye’yi diğer gelişmekte olan ülkelerle ve dünya lastik endüstrisiyle karşılaştırdığınızda nasıl bir gelişme göstermesi gerekiyor?
Üretim açısından bakarsak Türkiye’nin teknolojiye yatırım yapması gerekiyor. Avrupa ve Türkiye arasındaki teknoloji açığı kapanıyor. Tüketici tarafında ise Türk insanı Avrupa insanıyla birbirine çok benziyor. Hatta Türk insanı, yeni şeylere Avrupalı tüketicilerden daha meraklı. Cep telefonu pazarının Türkiye’deki son 10 yıllık gelişimine bakarsanız, ne demek istediğimi daha iyi anlayabilirsiniz. Cep telefonları, tüketicilerin yeni bir ürüne ne kadar hazır olduklarını anlamanın en iyi yollarından biridir. İstanbul’da herkes Avrupa ya da ABD’den gelen en son trendleri kullanma ve gösterme konusunda çok hevesli. Tüketici açısından bence Avrupa’nın Türkiye’den öğreneceği çok şey var.
“REKABET ZORLU, KİMSE UYUMUYOR”
* Türkiye pazarında ana oyuncular hangileri? Rekabet nasıl gelişiyor?
Aslında iki tür rekabet var. Biri yerli oyuncular arasında gerçekleşiyor. Brisa, Goodyear, Petlas ve Pirelli rekabet ediyor. Petlas daha çok konvansiyonel lastikler üzerine çalışıyor ama radyal lastik yatırımı planları da var. İkinci tür rekabet ise ithalatçı markalardan geliyor. Michelin ve Continental bu anlamda önde gelen markalar. Ama Kore, Japon ve Çin markaları da var.
Michelin şu anda Türkiye’de üretim yapmıyor ama çok güçlü bir organizasyona sahip. Michelin lastiklerini Michelin kendisi ithal ediyor. Continental de Koç Grubu tarafından ithal ediliyor. Geri kalan tüm ithal markalar aslında ekonominin gidişatıyla yakından ilgili. Eğer YTL değer kaybederse onların da pazar payı azalır, değer kazanırsa pazar payları artar.
Elbette zorlu bir rekabet var. Çünkü kimse uyumuyor, herkes bu pazarda yer almak istiyor. Pazar paylarından vazgeçmek istemiyorlar. Pazar payını korumak çok zor. Son yıllarda fiyatlar indi. Türkiye Avrupa’dan daha pahalıydı ama şimdi aşağı yukarı aynı seviyeye geldik, ki bu son derece adil. Herkesin peşinde olduğu bir diğer fırsat da lastik çeşitlerindeki değişim. Türkiye yollarındaki otomobil çeşit sayısı giderek artıyor. Daha büyük otomobillerle karşılaşıyoruz. Türkiye Tofaş ile başladı ve şimdi pek çok marka ve daha iyi otomobiller var. Daha iyi ve büyük otomobiller daha iyi ve büyük lastiklere ihtiyaç duyuyor. En pahalı lastik bizim için en kârlı lastiktir. Herkesin gitmek istediği yön de bu. Herkes kremayı yemek istiyor, ki bu çok normal.
Şirketlerin rekabette zorlandıklarını düşünmüyorum. Bence iş hayatı rekabetle birlikte güzeldir. Haksız bir rekabetten söz edemeyiz.
“HERKES BURADA, YENİ GİRİŞ OLMAZ”
* Türk lastik pazarında başka ne gibi gelişmeler bekleyebiliriz? Yeni yabancı yatırımcılar gelir mi? Michelin ya da Continental’in yatırım planları var mı örneğin?
Hayır çünkü maliyet açısından çok daha avantajlı başka ülkeler var. Lastik endüstrisinde bugün işçilerimize 48 bin 500 YTL ödüyoruz. Bu, bugüne kadar Türkiye’de herhangi bir endüstride verilen ücretlerin en yükseği. Tekstil ve gıda endüstrilerinin 3 ya da 4 katı, otomotiv endüstrisinin 2 katı daha fazla ödüyoruz. Bu nedenle üretim için kimse Türkiye’ye gelmekle ilgilenmeyecektir. Slovenya, Romanya, Slovakya ya da Çek Cumhuriyeti’ne gitmek ve oradan ithalat yapmak çok daha akıllıca.
* Türkiye’de üretici ya da ithalatçı olarak görmediğimiz başka büyük lastik üreticileri, markaları var mı? Pazarda konsolidasyon ya da birleşmeler beklenebilir mi?
Hayır, herkes burada. Türkiye’de ya da dünyada konsolidasyonlar olabilir ama bu zor bir soru. Dünyada en son gerçekleşen büyük satın alma Goodyear’ın Dunlop’u almasıydı ama bu da çok başarılı olmadı. Ama sanırım Goodyear’ın kendi içinde bazı sorunları vardı. Dunlop’u aldıkları zaman bu sorunlar hala devam ediyordu. Aynı anda her şeyi halledemediler kanımca. Bugün de hala bu sorunlarla uğraşıyorlar. Goodyear iyi bir şirket ve iyi ürünleri var ama henüz tünelden çıkamadılar. Gelecekte ne olur bilmiyorum ama her zaman bir olasılık vardır.
“MÜŞTERİ DAHA DONANIMLI VE TALEPKAR”
* Tüketici trendlerinde gelecekte ne gibi farklılıklar bekliyorsunuz? Tüketim alışkanlıkları nasıl değişecek?
TRENDİ ABD BELİRLİYOR İster maalesef deyin, ister iyi ki deyin ama pek çok konuda trendleri ABD belirliyor. Bence tüketiciler daha karmaşık, daha şımarık, doğru yerde, doğru zamanda doğru fiyata ürün isteyen, satın alma tekniklerini iyi bilen, ürünleri iyi tanıyan, neredeyse bir satın alma direktörü kadar bilgili alıcılar haline gelecek. Tabii bunlar internetin nimetleri.
HAZIR OLMAK ZORUNDAYIZ Bilgiye daha kolay ulaşılabiliyor. Eğer durum böyle olmasaydı fiyatlar, ürün performansları bu kadar rahat karşılaştırılamayacaktı. Bu durum devam edecek ve hepimiz hazır olmak zorundayız. Lastik, gıda, tekstil fark etmez, herhangi bir pazarda eğer yaşamak istiyorsanız, müşterinin son derece donanımlı ve talepkar olduğunu bilmek zorundasınız.
“TÜRKİYE’YE DAHA İYİ TANITIM ŞART”
* Yabancı bir yönetici olarak Türkiye’de iş ve sosyal yaşamınızda ne gibi zorluklarla ya da sorunlarla karşılaşıyorsunuz?
İş konusunda Pirelli olarak bizim sorun olarak gördüğümüz şeylerden biri vergi sistemi. Vergi konusundaki son haberler elbette daha iyi ama yine de doğrudan olmayan vergiler sorun. İstikrar geçmişte ciddi bir sorundu ama şimdi durum giderek iyileşiyor. Yatırımcı için en önemli şeylerden biri tahmin edebilirliktir. Elbette her şey öngörülemez ama en azından o ülkenin sosyal, kültürel ve ekonomik ortamı bilinebilmelidir. Türkiye’nin pek çok iniş-çıkışı oldu ve bunlar gerçekten de özellikle küçük ve orta büyüklükteki işletmeler için endişe vericiydi. Türkiye’nin bence şu anda daha fazla sayıda küçük ve orta büyüklükte girişimciye ihtiyacı var. Çünkü Pirelli, Fiat, Merloni ve Unicredito gibi büyük İtalyan grupları zaten burada ve hepimiz yaralarımızı sarıp devam edebiliriz. İflas etmiyoruz. Ama kriz dönemlerinde küçük ve orta büyüklükteki işletmeler yok oluyorlar. Ben bunun Türkiye için çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Kayıt dışı ekonomi hala ciddi bir sorun. Belki biraz daha tanıtım da gerekli. Türk insanı ve hükümetinin kendilerini nasıl tanıtacakları konusunda biraz daha bilinçli olmaları gerekiyor. Çünkü Avrupa’daki imaj maalesef hala kötü. İyileşiyor elbette ama bu henüz yeterli değil. Bence Türkiye’nin anlaşmalar yapması ve örneğin ucuz uçuşlar gerçekleştirmesi, havayollarıyla anlaşması gerekiyor.
* Tüketim bugün nasıl şekilleniyor? Hangi lastikler daha çok talep ediliyor?
Tüketiciler her geçen gün, aklınıza gelebilecek her türlü ürün hakkında daha da bilgili oluyorlar. Sizin ürününüzün fiyatını, rakibinizle sizin ürününüzün fiyat farkını, ürünün özelliklerini, ürünle birlikte sunulan hizmetleri bilmek istiyorlar. Tüketiciler artık eskisinden çok daha bilgili.
Birkaç yıl önce müşterilerinize çok sayıda ürün satabiliyordunuz ama şimdi bir müşteriye bir ünite mal satabiliyorsunuz. Bir otomobil için bu rakam 1 müşteriye 4 ünite oluyor elbette. Artık müşteri ve şirket arasında bire bir ilişki var ve bu çok önemli. Bizim de bu konuda çok iyi olmamız gerekiyor yoksa daha az rekabetçi oluruz.
Bunun yanında internet de tüketim alışkanlıklarını değiştirdi. Bir klik ile tüm ürünleri görebiliyor, karşılaştırabiliyor ve deneyebiliyorsunuz, insanlar deneyimlerini paylaşabiliyor. Bunun yanında müşteriler, özellikle de Türkiye’de orta sınıfın genişlemesiyle birlikte daha fazla nakite sahip oluyor ve daha pahalı otomobiller, lastikler satın alabiliyorlar. Daha pahalı ürünler satın alabilmelerinin sonucu olarak da daha talepkar hale geliyorlar.
Servisler de geçmişe göre bugün çok daha önemli. Amerikalılar hep trendleri belirliyor. Örneğin lastikleri kullanıyor ve bir süre sonra “Ben bunları beğenmedim” diye geri götürüyor. Amerika’da böyle şeyler yapıyorlar. Türkiye’de henüz durum böyle değil ama oraya doğru gidiliyor. İngiltere’de bu noktaya gelindi. Ama bence müşteri bir anlamda şımarıyor çünkü rekabet müşteriyi şımartıyor.
N. ASLI TEKİNAY
atekinay@capital.com.tr
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?