Gıda, otomotiv, beyaz eşya, dergi, hazır giyim, kozmetik ve diğerleri… Bütün iş dünyasında bir Çin korkusundan, ucuz ürün yağmurundan söz ediliyor. Ancak, ortaya çıkan tablo, tehlikenin her sektör,...
Gıda, otomotiv, beyaz eşya, dergi, hazır giyim, kozmetik ve diğerleri… Bütün iş dünyasında bir Çin korkusundan, ucuz ürün yağmurundan söz ediliyor. Ancak, ortaya çıkan tablo, tehlikenin her sektör, hatta her şirket için farklı olduğunu gösteriyor. Bazı şirketlerde “korku”, bazılarında “endişe” var. Bir bölümü tehlikeyi yaşamaya başlamış bile. Ancak, aralarında Çin’in, sektörüne olumlu yansıyacağını düşünler de çıkıyor.
Ayakkabı Sanayicileri Derneği’nin yönetim kurulu üyeleri, toplantı masasının üstüne koydukları bir ayakkabıyı tam 10 dakika tartıştılar. Yönetim kurulunun tartışmasının odağında, ayakkabının deri olup olmadığı atıyordu. Yıllarını bu işe vermiş çok sayıda işadamı, bu ayakkabı için bir süre karar vermekte zorlandılar. Bunun nedenini Ayakkabı Sanayicileri Derneği Başkanı Ali Murat Kızıltaş şöyle açıklıyor:
“Çin’den gelen ayakkabılar sentetikten yapılıyor. Ancak, o kadar başarılı yapıyorlar ki, kimse, kesmeden onların deri olmadığını anlayamaz. Şu anda ciddi bir haksız rekabet var. Özellikle alt segmentte bu çok görülecek, birçok tüketiciyi yok edecek. Zaten çok ucuz ürünler gelmeye de devam ediyor. Bizim sentetikle mücadele etmemiz mümkün değil.”
Ayakkabıcılar yalnız değil. Hazır giyimden perakendeciliğe, otomotivden beyaz eşya, her sektör Çin’den gelen rekabeti farklı şekilde hissediyor. Ancak, şu anda sınırlı olan etkinin, nasıl şekilleneceği ve derinleşeceği de tam açık değil. İçinde bulunduğumuz dönemde “fiyat düşüklüğü” ile görülen tehlikeye, her sektör farklı bakıyor. Aralarında çok korku taşımayanlar bulunsa bile, genelde bir “endişe” hali görmek mümkün.
Örneğin Boyner, bir perakende şirketi olarak Çin’den olumlu etkileniyor. Çünkü, Çin’le rekabet edebilmek için dünyadaki firmaların verimlilik kriterlerini gözden geçirmesi, maliyetleri de düşürüyor. Bu da Boyner’in, düşen maliyetlerle, aynı fiyata daha kaliteli ürünler sunabilmesine olanak sağlıyor.
Ancak, otomobilde endişe var. Honda Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Ümit Karaarslan, “Çin’in bizi etkileyecek unsuru, Honda’nın global üretim politikası çerçevesinde Çin’de üretilen Honda modellerinin Avrupa ve Türkiye’de de satılacak olması” diyor.
BSH’nın CEO’su Norbert Klein ise büyüme kriterlerinde esneklik, maliyet yapısı ve lojistiğin çok önemli olduğunu söylüyor. Network stratejileri dahilinde Çin’in BSH için bir tehdit unsuru olmadığına dikkat çekiyor.
Etkilenmemek mümkün değil
Çin, 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olduktan sonra, otomotiv endüstrisinde tüm dünyada dikkatleri üzerine çeken bir büyüme gösterdi. Otomotiv sektörü, 2004 yılında yüzde 14 büyüyerek 5,07 milyon üretim adedine ulaştı. Bu rakam Çin'i, Amerika ve Japonya ve Almanya'nın ardından dünyanın en büyük 4. otomobil üreticisi konumuna getirdi. 2005 yılında ise bu alandaki büyümenin yüzde 10-12 arasında gerçekleşmesi bekleniyor. Böylece Çin, 2005 yılı sonunda 5,6 milyon adetin üzerine bir üretimle Almanya’yı da geride bırakarak, dünyanın en büyük 3. otomobil üreticisi olacak.
Honda Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Ümit Karaarslan, dev bir ekonomisi olan Çin’den her ülkenin ve her şirketin etkilenmesinin mümkün olduğunu söylüyor. Çin’e son 3 yıldır Honda Civic ihraç ettiklerini belirterek, “Belirli kotalar doğrultusunda ihracat yapıyorduk. Ancak, ihracatımızı 2004’de Çin’de otomobil sektöründe yaşanan sıkıntılar nedeniyle erteledik” diyor.
Çin’in 2005 yılında dünya ticaret örgütüne üye olduktan sonra, fiyatların düşeceği beklentisiyle 2004 yılı içinde otomobil alımını durduğuna dikkat çekiyor ve ekliyor: “Stoklar oluştu. Bu nedenle de biz satamadık.Biz Honda’nın global üretim politikası çerçevesinde Çin’de üretilen Honda modellerini Avrupa ve Türkiye’de de satacak olmasından etkileniriz.”
Fiyata şirketleri zorlayacak
Karaarslan, Çin’in işgücü maliyeti avantajının önümüzdeki 3-5 yıl içinde eski avantajını yitireceğini belirterek şöyle devam ediyor: “İleri teknolojiye sahip olmaları nedeniyle bu dezavantajı lehlerine kullanacaklar.Çin’in en kötü yönü ticari marka koşullarına uymaması. Ortak oldukları kuruluşun ürününü bile kopyalıyorlar.”
Çin, yabancı sermaye yatırımlarını çok iyi planlayan bir ülke. İthalat kota sistemi uyguluyor. Tüm otomobil üreticilerinin de Çin’de yatırımı bulunuyor. Son model ürünlerini orada üretiyorlar.
Ford Satış ve Pazarlamadan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Aykut Özüner ise Çinli üreticilerin 2-3 yıllık bir dönemde, Asya Pasifik ve Afrika gibi fiyata hassas pazarlarda Türk üreticilere rakip olabileceklerine değiniyor. Türkiye’nin bu bölgelere ihracatı zaten son derece kısıtlı olduğunu söyleyerek şöyle devam ediyor: “Avrupa ve Türkiye pazarları açısından yüksek nakliye masrafları olduğu için kısa zaman periyodunda çok ciddi bir tehlike oluşturmayabilir.”
Bilişimi ne bekliyor?
BT sektöründe Amerika ve Uzakdoğu çok aktif iki bölge olarak kabul ediliyor. Sektör dünyada bu iki bölge tarafından yönlendiriliyor. Çin ise Uzakdoğu’nun lideri konumunda. Son dönemde, donanım ürünlerini pazarında Uzakdoğu, Amerika’dan daha hızlı gelişiyor. Bunun en önemli nedeni de Uzakdoğu’nun düşük maliyet avantajı ve çok dinamik bir yapıya sahip olması.
Türkiye’deki masaüstü bilgisayarlar pazarında yüzde 70-75 oranında Uzakdoğu menşeli ürünlerin hakim. Dizüstü bilgisayar pazarında ise Uzakdoğu’nun, yani Çin’in etkisi daha zayıf. Amerikan firmalarının bu alandaki güçü dikkat çekiyor. Ancak, ürünler “Amerikan malı” olmakla birlikte, yüzde 80-90 oranında Çin’de üretiliyor.
Yazılım penceresinden bakıldığında ise Hindistan öne çıkıyor. Çin bu alanda atağa kalkacak gibi gözükmüyor. Index Grup Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, önümüzdeki dönemde Çin’in şu anki etkisinden çok farklı bir etkisi olmayacağı görüşünde. Ona göre, Çin donanım anlamında dünyaya mal sağlayan bir ülke olmayı sürdürecek: “
Son büyük girişimleri IBM’in PC bölümünü satın almak oldu. Çin’de çalışan kesim aylık 200 dolar civarında bir para alıyor. Ancak, bunun hep böyle gideceğini düşünmüyorum. Çin’in baskın yapısı zayıflayacak.”
Perakende olumlu bakıyor mu?
Çin’den çok sayıda sektör olumsuz etkileniyor. Ancak, perakende sektöründe durum biraz farklı. Boyner Büyük Mağazacılık Genel Müdürü Aslı Karadeniz, bunu şöyle açıklıyor:
“Bir perakende firması olarak Çin’den olumlu etkileneceğimizi söyleyebiliriz. Çin gerçeği dünyadaki tüm üretici firmaların operasyonlarının verimlilik kriterlerini ve maliyetlerini tekrar gözden geçirmeye zorladı. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde ürün maliyetlerinin yüzde 10 ile 15 mertebesinde düşmesini bekliyoruz.”
Düşen ürün maliyetlerinin perakende satış fiyatlarına yansımasının ise yüzde 2 ile 3 seviyesinde düşüşe neden olacağını belirtiyor ve “Düşen maliyetlerle müşterilerimize aynı fiyata daha kaliteli ürünler sunabiliyor olacağız” diyor.
Türk perakende sektörünün Çin’le rekabet edebilmesinin yolu, katma değeri yüksek, özel yaratıcılık gerektiren ürünlerle dünya piyasasında yer edinmesinden geçiyor. Karadeniz, Türkiye’nin elindeki üretim kapasitesi ve tecrübe birikimiyle yoluna devam edebilecek güçte olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Çin dünyadaki tüm üretici firmaların her gün daha kaliteli ürünleri, daha ucuza piyasaya sunma çabasını ortaya çıkaran en büyük oyuncu. Buna da önümüzdeki dönemde devam edecek. Biz de bu avantajı kendi sektörümüzde müşterilerimize yansıtmaya devam edeceğiz.”
Beyaz eşyanın Çin hesabı
BSH, 15 ülkede 43 fabrikasıyla dünyanın üçüncü büyük beyaz eşya üreticisi konumunda. Dünyaya yayılmış geniş bir ağa sahip ve buna bağlı da bir network stratejisi bulunuyor. Üretim yaptığı ülkeler arasında Çin ve Türkiye’de yer alıyor.
BSH’nın CEO’su Norbert Klein, büyüme kriterlerinde esneklik, maliyet yapısı ve lojistiğin çok önemli olduğunu söylüyor. Bu network içerisinde de BSH’nin Türkiye’de bulunan çamaşır, buzdolabı ve fırın fabrikalarının dünya çapındaki fabrikalarımız arasında “Benchmark” yani referans olduğuna dikkat çekiyor. Bu network stratejisinden dolayı da Çin’in BSH için bir tehdit unsuru olmadığını belirtiyor.
Klein, yan sanayiyle ilgili de “Tedarik edilen malzemeler açısından da Çin’i bir tehlike olarak görmüyoruz. Türkiye’de önemli sayıda başarılı yan sanayi var. BSH dünya çapında faaliyet gösteren, alım gücü çok yüksek bir şirket” diyor.
Yan sanayicilerin dünya ile rekabet edebilmesi için çok dikkatli olması gerektiğini belirterek, rekabet için Türkiye’deki yan sanayicilere iş süreçlerini optimize etmelerini öneriyor. Ona göre, dünya pazarlarının taleplerine hızlı cevap verebilir olmalı ve bunun için, esnek davranabilmeliler.
Teknoloji ve taklit gerçeği
Çin’in son yıllardaki hızlı büyümesi özellikle teknoloji üreten şirketleri bu ülkede yatırım yapmaya zorluyor. Matsushita da bu rekabetten “Black box” olarak tanımlanan, yani kolaylıkla taklit edilemeyen ürünlerin teknolojilerine yatırım yaparak sıyrılıyor.
Japon Matsushita şirketinin markalarının Türkiye mümessili olan Tekofaks Genel Ahmet Güven, şunları söylüyor:
“Herhangi bir ürünün fiyatını oluşturan hammadde, işçilik ve kar bileşenlerine baktığınızda, yüksek teknoloji gerektiren ürünlerin hammadde fiyatlarında büyük farklar oluşmuyor. Kar marjlarını da dünya standartlarında rekabetin oluşturduğunu göz önünde bulundurursak sektörümüz için özellikle işçilik maliyetleri önem kazanıyor. İşçilik maliyetlerinin Türkiye’den bile 5-6 kat daha ucuz olduğu bir ülkede bu durumda yatırım yapmanız kaçınılmaz oluyor.”
Matsushita Grubu, Panasonic ürünlerinin bir kısmını Çin’de üretmeye başladı. Güven, Panasonic markasının geçen yıl 5.5-6 milyar Euro Ar-Ge faaliyetlerine bütçe ayırdığı göz önüne alırsak önümüzdeki dönemde Çin ile rekabet etmenin yegane yolunun teknoloji ve yenilik üretmekten geçtiğini söylüyor.
Mavi, Çin’den korkar mı?
Mavi Jeans, ürünlerinin sadece yüzde 5’ini uzak doğudan ithal ettiği için kotalarla ilgili en az problem yaşayan markalardan biri. Mavi Jeans Genel müdürü Nurettin Kantarelli,
Çin ile rekabeti yoğun olarak düşük fiyat ve kalite segmentinde olan markaların yaşadığını söylüyor. Felsefelerinin “En ucuz mal, en iyi mal” olmadığı için, Çin şu anda büyük bir tehdit oluşturmadığına dikkat çekiyor. Kantarelli, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Şu anda düşük fiyat ve kalite segmentinde yoğun olarak Çin baskısı gözükse de ileriki dönemlerde bu tehdit Mavi gibi farklı segmentteki markaları da etkileyebilir. Önümüzdeki dönemde Çin’den ya da farklı nedenlerden kaynaklanabilecek olumsuz etkilere karşı verimliliği artırıcı çalışmalarımızı hızla sürdürüyoruz.”
Tekstil sektörünü çok yakından tanıyan Konpafina Danışmanlık Genel Müdürü Tunç Alemdaroğlu, Çin’den en fazla perakende sisteminin etkilendiğini belirtiyor. Perakende müşterisinin ekonomik gücünün yavaş yavaş erimesi de bu durumu körüklediğini dile getiriyor. Önümüzdeki 3 yılda yalnız Çin değil, tüm gelişmiş ülke ekonomilerinin rekabet şartlarını etkileyeceğine dikkat çekiyor.
Kırtasiyeden olumsuz sinyal
Türkiye’de kırtasiye ürünleri pazarında küresel bir rekabet öne çıkıyor. Geniş üretim altyapısı ve yüksek kapasitesi ile Çin bu rekabette önemli bir yere sahip. Özellikle çok düşük ihracat fiyatları ve taklitçilikle Türkiye’deki yerli üreticiler için ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Adel Kalemcilik Genel Müdürü Taner Dursun, dürüst çalışan Türk şirketlerinin Çin’le rekabet etmekte zorlandığını söylüyor:
“Çin olgusuyla yaşamayı öğrenmek zorundayız. Biz ucuz Çin malları ithal edip satmayı pek misyonumuz olarak görmüyoruz. Ancak, rekabetin gereği olarak zaman zaman küçük çapta ürün ithalatı yapıyoruz. Maliyetlerimizi kontrol altında tutmak için üretim giderlerinin temininde istediğimiz kaliteyi buldukça Çin’i kullanmaya çalışıyoruz.”
Dursun, şöyle devam ediyor: “Önümüzdeki dönemde, rekabete rağmen Adel’in ürün çeşitliliği, marka, kalite, finans ve dağıtım gücüyle sektördeki konumunu koruyacağını söyleyebilirim. Öngörülebilir bir gelecekte olabileceğini tahmin etmemek ve ummamakla birlikte, şartlar bir gün bizi de bazı batılı kırtasiye üreticilerinin yaptığı gibi üretimi Çin’i kaydırmaya zorlayabilir.”
ÜRETİM MALİYETLERİNİ ETKİYOR
Çin’in Türk kozmetik pazarındaki rekabete dahil olması pek mümkün görünmüyor. Çünkü, üretim sürecindeki maliyetleri düşürmelerine rağmen nakliye maliyetleri uzun mesafe nedeniyle çok ciddi bir sorun. Piyasaya sürülecek hale gelmiş şampuan, krem ve jöle gibi saç bakım ve kozmetik ürünleri ağırlığı yüksek ürünler. Hem bu ağırlık hem de uzun mesafe nedeniyle nakliye maliyetleri piyasa ortalamasının altında bir bedel tutturmalarına olanak tanımıyor.
Ancak, Çin özellikle hammadde maliyetlerinde Türk kozmetik şirketlerini olumsuz etkiliyor. Hobi Kozmetik Reklam ve Halkla İlişkiler Müdürü Tuğba Ilıca, şöyle konuşuyor:
“Çin’in hammadde üretiminin maliyetlerimize olumsuz bir etkisi var. Hammadde üretimi sırasında kullanılan ekipmanlar, kalite kontrol ve ürün safsızlığının standart olması maliyetleri arttıran etkenler. Çin mallarının bir kısmı bu kriterleri karşılıyor. Bu da ürettikleri hammaddelerin maliyetlerinin az olmasına neden oluyor.”
Ilıca, ayrıca Çin’in hammadde üretiminde kullandığı ana maddeleri yüksek miktarda piyasadan çektiğini belirtiyor ve “Bizim alım yaptığımız Avrupalı hammadde üreticisi de bu ana hammaddeyi bulmakta zorlandığı için fiyatlarını yüksek tutuyor. Hammadde fiyatlarındaki artış bizim üretim maliyetlerimizi de tabii ki artırıyor” diyor.
Kişisel bakım sektöründe Hobi Kozmetik’in istikrarlı çizgisinden dolayı, kısa ya da orta vadede tüketicinin sadece fiyatı dikkate alarak tercihini başka bir üründen yana kullanacağını düşünmediklerini belirtiyor ve ekliyor: “Ancak, Çin bizi üretim maliyetleri açısından etkilediğini inkar edemeyiz.”
ÇİNLİ OTOMOTİV ŞİRKETLERİ BİRLEŞECEKLER
Ford Satış ve Pazarlamadan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Aykut Özüner, Çin’in artan iç pazar taleple birlikte çift haneli büyüme trendinin 5-10 yıl daha devam edeceğini düşünüyor. Ancak tüm bu olumlu gelişmelere rağmen Çin pazarının çoğu 100 bin adedin altında üretim yapan, 120'den fazla üretici firma ile birlikte bölünmüş bir pazar görüntüsü verdiğine dikat çekerek şöyle devam ediyor:
“Bu da Çinli üreticilerin uluslar arası otomotiv devleri ile henüz rekabet etmesini güçleştiriyor. İç pazardaki bu gelişmelere rağmen geçen yıl Çin'in otomobil ihracatı toplam üretimin yüzde 2'sinden daha düşük bir rakamda kaldı. Çin Hükümeti, yerli üreticilerin birleşerek mevcut atıl kapasitelerini minimuma indirmesini teşvik ediyor.”
Özüner, önümüzdeki dönemde Çinli otomotiv üreticileri arasında birleşme ve evliliklerin artacağını ve bu evliliklerden hem teknoloji hem de finansal açıdan uluslar arası alanda rekabet edebilecek oyuncuların doğacağına dikkat çekiyor.
“ARMANİ” OLMAK KOLAY MI?
Deri, Çin tehdidini çok daha yakından hisseden sektörlerden biri. Teknolojisi, altyapısı yeterli olsa da deri şirketleri yüksek üretim maliyetleriyle Çin’le rekabet etmekte zorlanıyorlar. Koşar Deri de bunlardan biri. Koşar Deri Yönetim Kurulu Başkanı Turgut Koşar, “Üretim maliyetlerimiz çok yüksek. Rekabet etmekte zorlanıyoruz” diyor.
Türkiye’de herkesin markalaşmaktan bahsettiğini belirterek sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bazı arkadaşlarımız tesislerini Çin’e taşıyor. Bu maliyetlerle baş etmek için yöntem geliştirmek zorlanıyoruz. Herkes ‘Markalaşmak’ diyor. Bir ‘Armani’ olmak kolay mı? Türkiye’de üretim yaptığınız sürece marka falan olamazsınız.Ancak montaj yapabilirsiniz.İşçilik maliyetleriniz, vergileriniz çok yüksek.”
Koşar, deri sektöründe Türkiye’nin kalitesi İtalya’dan sonra dünyada 2. sırada olduğunu belirtiyor ve devam ediyor:
“En kötü ihtimalle Çin’e 10 yıl dayanırız. Ancak devletinde destek olması lazım. Şu durumda iç piyasada bile kaybediyoruz. Çin’den ucuz ayakkabı ithal ediliyor. Biz üretim maliyetlerimizin altında satış yapmaya zorlanıyoruz.”
ÇİN HENKEL İÇİN ARTIK EGZOTİK BİR ÜLKE DEĞİL
Çin, bir çok çokuluslu firma gibi Henkel için de 1990’ların başından beri ilgi çekici bir pazar durumunda. Henkel’in Çin pazarında dikkate değer yatırımları bulunuyor.
Türk Henkel Yürütme Kurulu Başkanı Erdem Koçak, 90’lı yılarda çektiği büyük ölçekli direk yabancı sermaye yatırımlarının da etkisiyle Çin’in uluslararası ticaret de çok önemli bir oyuncu haline geldiğini söylüyor. Önceleri olağanüstü uygun fiyatlarda ancak düşük kalite ile bir yer edinmeye başlayan Çin mallarının, bazı sübvansiyonların azalması ve kalite anlayışının artmasıyla farklı bir konumlanmaya gittiğini dile getiriyor.
Koçak, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Henkel için önceleri ‘Egzotik”, yani düzenli ve sürekli kontratların yapılmadığı zaman zaman bazı fırsatların değerlendirildiği bir kaynak olarak görülüyordu. Artık Henkel’in kalıcı bir satın alma organizasyonunun oluşturulduğu, düzenli bir kaynak ülke haline dönüştü.”
Çin ürünleri, Türkiye’de Henkel’in birebir rekabet ettiği ürünler değil. Temel kimyasallarda önemli bir hammadde kaynağı. Koçak, Çin’in fiyatlandırmada rekabet avantajını bir ölçüde yitirse de kalite anlayışını daha da geliştirerek farklı bir rekabet kulvarı oluşturacağını düşünüyor. Ona göre, bu global gelişme Türk pazarını etkileyecek. Şirketlerin de ev ödevlerini bu öngörü çerçevesinde yapması gerekiyor.
FADİME ÇOBAN
fcoban@capital.com.tr
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?