Değişimin Amacı Hep Lider Kalmak

Vuslat Doğan Sabancı / Hürriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkan Yardımcısı    Hürriyet, Türkiye’nin en büyük gazetesi… İlk 50 sanayi şirketi arasında. Krizde performansını korudu, gelirlerin...

1.09.2003 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Vuslat Doğan Sabancı / Hürriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkan Yardımcısı  
 
Hürriyet, Türkiye’nin en büyük gazetesi… İlk 50 sanayi şirketi arasında. Krizde performansını korudu, gelirlerini artırdı. Ancak, buna rağmen, daha iyisini bulmak için değişim süreci başlatıldı, “Arama konferansı” gerçekleştirildi. Değişimi yöneten İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Vuslat Doğan Sabancı, “Bunlara bakınca herkes neden arayışa girdiğimizi merak ediyor” diye konuşuyor. Ona göre, değişimin arkasında “Lider kalmak” yaklaşımı var. Sabancı, “Şirketlerin bir ömrü vardır ve bu ömür çizgisinde doğru zamanda, doğru soruları sorup değiştirebilirlerse hep büyüyerek ilerlerler” diyor.  
 
Hürriyet, Türkiye’de gündemi belirleyen en önemli ve köklü gazete. Yarım asırlık geçmişinde önemli başarılara imza atan ve sektörde lider konumda bulunan Hürriyet’te bu günlerde büyük bir değişim yaşanıyor. Hürriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Vuslat Doğan Sabancı’nın öncülüğünde gerçekleştirilen bu değişimin temelinde Hürriyet’i daha iyiye taşımak yatıyor.  
 
2003 yılında Hürriyet çalışanlarının, Hürriyet dışından gazetecilerin, reklamverenlerin, reklam ajanslarının ve finans sektöründen kişilerin katıldığı bir Arama Konferansı düzenlendi. Vuslat Doğan Sabancı, neden böyle bir konferansa başvurduklarını anlatırken, lider kalmanın, lider olmaktan daha önemli olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Şirketlerin bir ömrü vardır ve bu ömür çizgisinde doğru zamanda doğru soruları sorup değişebilirlerse hep büyüyerek ilerlerler. Ancak değişemezlerse aşağı inmeye başlarlar. Hürriyet de böyle bir dönemin geldiğine inandı”.  
 
Arama konferansı süresince haber yazımından kalitesine, iç iletişimden insan kaynaklarına kadar pek çok konu masaya yatırıldı. Ortak bir Hürriyet vizyonu ve Hürriyet Gazeteciliği konseptinin yerleştirilmesi gerektiğine karar verildi. Vuslat Doğan Sabancı bu projenin öncüsü kendisi olmasına rağmen kısa zamanda tüm çalışanların projeye sahip çıktığını ve bunun artık çalışanların projesi olduğunu belirtiyor. Sabancı, eylül ayından itibaren belki de basın tarihinde ilk defa performans ölçümü yapacaklarını, muhabirlerin bile kariyer yolunu çizdiklerini söylüyor.  
 
Capital’e arama konferansı sürecini ve sonrasında varılan hedefleri anlatan Vuslat Doğan Sabancı “Demokratik, çok sesli ve Türkiye’nin gazetesi olmaya devam edeceğiz. Daha iyi kaliteyle, gazeteyi daha iyiye götürerek bunu başaracağız. Yaptığımız işi daha iyi yapacağız” diyerek geleceğin Hürriyet’inin de profilini çiziyor.  
 
Arama konferansına neden ihtiyaç duyuldu?  
 
Türk ekonomisi son derece zor dönemlerden geçiyor. Bu 2001 kriziyle patlak verdi. Aslında Türk ekonomisi çok kırılganmış ama biz bunu 2001 kriziyle fark ettik. Çok para kazanıyoruz diyen kuruluşların hiçbirinin para kazanmadığını gördük. Bununla birlikte medyada da bir çok değişim gerçekleşti. Batan bankalar, gazeteyle ilişkide olanlar, kapanan kuruluşlar önemli değişimlere neden oldular. Biz 2001 krizinde Hürriyet’te çok başarılı bir yönetim sergiledik. Kendimizi, işimizi, iş süreçlerimizi ciddi bir şekilde gözden geçirdik, düzleştirdik ve kolaylaştırdık.  
 
Ancak, basında tüm bunların sonucunda bir ahlak yozlaşması oldu. Etik kavramı öne çıktı. Herkes kendisinin nerede olduğunu ve durduğunu sorgulamaya başladı. Aslında, Hürriyet, Türkiye’nin lider medya kuruluşu ve aynı zamanda en büyük kuruluşlarından da biri. İMKB’de ilk 30’un, İSO’da ilk 50’nin içinde. Tirajı yıllardır en yüksek gazete. Reklamda tartışmasız bir üstünlüğü var, en fazla reklam alan gazete. Etkisi de özellikle son birkaç yılda önemli ölçüde arttı.    
 
Elbette bunlara bakınca neden arayışa girdiğimiz merak ediliyor. Lider kalmak çok önemli. Şirketlerin bir ömrü vardır ve bu ömür çizgisinde doğru zamanda doğru soruları sorup değişebilirlerse hep büyüyerek ilerlerler. Ancak, değişemezlerse aşağı inmeye başlarlar. Hürriyet de böyle bir dönemin geldiğine inandı.  
 
Bu konferanslar sırasında nasıl bir süreç işledi? Katılımcılar kimlerdi?  
 
Katılımlı bir yöntem benimsendi. Hürriyet binasında toplandık. Hürriyet’ten yaklaşık 60 kişi katıldı. Dışarıdan da, Hürriyet’e dışardan bakabilen gazeteciler, reklamverenler, reklam ajansları katıldı. Bunun yanında finans sektöründen, Hürriyet’e potansiyel yatırımcı olarak bakabilecek katılımcılar da vardı. Kendimizi, vizyonumuzu, hedeflerimizi, Türk medyasını, Hürriyet’in Türk medyasında oynadığı, oynaması gereken ve oynayacağı rolü değerlendirmek için bir araya geldik.  
 
Türk halkının Hürriyet’e, Türkiye’nin daha iyiye gitmesi ve gelişmesi için nasıl bir misyon yüklediğine ve yatırımcılarımızı daha iyiye götürmek için neler yapmamız gerektiğine baktık. Daha önce de “beyin fırtınası” dediğimiz bu tip toplantılar yaptık. Ancak, şimdi “Arama Konferansı” demekte yarar var. Çünkü, arada büyük bir fark olduğunu gördüm ve ikna oldum. Önceki toplantıların ardından katılımcıların bu kadar hedef ve sonuç odaklı çalıştıklarını görmemiştik. Biz bunu Hürriyet’te yakaladık. Hürriyet’in içinden çok ciddi ekipler kuruldu ve bu tamamen çalışanların projesi haline geldi.  
 
Son derece özgür bir ortamda konuşup tartıştık. Kendimizi, Türkiye’yi eleştirdik, değiştiremeyeceğimiz faktörleri önümüze koyduk. Rakiplerimizin geldiği durum bizim etkili olamayacağımız bir faktör. Bunlarda kendimizi nasıl koruruz, nereye bakmalıyız gibi konuları konuştuk. Çok yararlı oldu.  
 
Arama konferansının ardından hangi çalışmalara öncelik verildi?  
 
Konferansın ardından 6 ay süren bir çalışma başlattık. Bu çalışmaları da çok disiplinli bir şekilde götürdük. Hatta bunun bir kısmında ben doğum iznine ayrılmıştım ama o süreç içinde de büyük bir motivasyonla çalışmalar yapıldı.  
 
Biz ilkelerimize bağlandık. İlkeler yaklaşık iki yıl önce Doğan Yayın Konseyi, Doğan Medya Grubu’nun sahip olması gereken ilkeleri yayınladı. Hürriyet Gazetesi de bu ilkelere sahip çıktı ve kendi ilkeleriyle geliştirdi.  
 
Bu ilkeleri kağıt üzerinde yayınlamakla hayata geçirmek çok farklı. Biz burada çok yol kat ettik. Daha da yapacağımız şeyler var. Bu ilkeleri özümsemek her bir ilke üzerinde saatlerce tartışmakla başarılıyor. Her bir olayda, her bir haberde ilkelerin farklı bir tarafını görüyoruz. Artık Hürriyet’te çalışan gazeteciler bir haberi yazarken topluma karşı sorumluluğunu, her azınlık gruba karşı doğruluğunu, titizliğini, yazım kalitesini denetleyecek farklı testler uyguluyorlar. Bunu daha da genişleteceğiz. Örneğin bir “Bad G” testimiz var. “Bad G” kötü gazetecilik demek. Basın tarihinde ilk defa yapılıyor. 5-6 kural var ve haberin bu kurallara uyup uymadığını denetliyoruz. Yaptığımız çalışmalarda çok eğlendik, zaman zaman da sinirlendik.  
 
Konferans süresince özellikle üzerinde çalıştığınız başka konular oldu mu?  
 
Birkaç farklı konu üzerinde çalıştık. Bunlardan biri de haber kalitesini nasıl yükseltebileceğimizdi.  
 
Üzerinde tartıştığımız bir diğer önemli konu da ilkelerimize nasıl sahip çıkacağımızdı. İlkeleri, Hürriyet’in tüm çalışanlarının ve gazete için yazan tüm muhabirlerin nasıl benimseyebileceklerini konuştuk. Tüm bunlar da Hürriyet Gazeteciliği şapkası altında birleşti.  
 
Hürriyet Gazetesi İMKB ilk 30’da yer alıyor. Yüzde 83’üne yabancılar tarafından yatırım yapılıyor. Yabancılar uzun vadeli yatırım yapıyorlar ve şirkete daha stratejik, uzun vadeli bakıyorlar. Ama sektörde ciddi sıkıntılar var. Rakiplerimiz geliyor ve gidiyor. Belki de yeterince uzun vadeli bakmıyorlar. Ama bu durumun kesinlikle değişmesi gerekiyor.  
 
Bu çerçevede “Hürriyet gazetedir” vizyonunu biz nasıl oluştururuz, bu vizyonu oluşturmak için nasıl bir insan kaynağına ihtiyacımız var sorularını da yanıtlamaya odaklandık. Hürriyet’te Eylül ayında belki de basın tarihinde ilk defa performans ölçümü yapmaya başlayacağız. Bir muhabirin bile kariyer yolunu belirledik. Muhabirin bile diyorum, çünkü muhabirlerin muhabirlikten sonra yazı işleri müdürü mü, editör şefi mi, köşe yazarı mı olurum diye bir arayışı var. Ama bugün Batı’da 50 yaşında olan ve 30 yıldır muhabirlik yapan, bundan da mutlu olan pek çok gazeteci var. Bunlar ayın organına kalite getiriyor. Çünkü, bu kişiler konularında uzmanlaşıyorlar, ciddi bir tecrübe birikiyor.  
 
Bizde ise daha genç yaşlarda muhabir unvanından ayrılmak istiyorlar. Halbuki muhabir bir gazete için en önemli insan kaynağıdır. Muhabir bir markadır ve biz de muhabiri marka yapacağız. Muhabir bir gazetenin vitrinidir, markasıdır, en önemli değeridir. Muhabir de bunu bilecek, ona göre muhabirlik yapacak. Okur da, gazete çalışanları da bunun farkında olacak.  
 
Belirlenen hedeflere ulaşma yolunda şu ana kadar nasıl bir yol alındı?  
 
Aslında bu sürekli bir gelişme. İlk 6 ayı, projenin sahiplenilmesi açısından çok önemliydi. Şu anda Hürriyet çalışanları Arama Konferansı’na gerçekten de sahip çıkıyorlar. Örneğin özel hayata giriyor diye bundan birkaç ay önce gerçekleşen bir olayda chat kayıtlarını yayınlamadık. Bu konuda çok tartıştık ve yayınlamama kararı aldık.  
 
İki yıl önce okur mektuplarını yayınlamaya başladık. Bugün de yayınlamaya devam ediyoruz. Düzeltmelerin üzerinde daha dikkatli duruyoruz. Düzeltmeler artık Hürriyet’te kurumsallaştı. Yapılan hata aynı yerde ve aynı şekilde, mümkün olan en kısa zamanda düzeltiliyor.  
 
Arama konferanslarının en önemli özelliklerinden biri, şirketlerin içindeki “gizli değerleri”, “keşfedilmemiş görüşleri” ortaya çıkarmasıdır. Sizde bu tip değer keşfi oldu mu?  
 
Benim açımdan oldu. Hürriyet gazetesinde çok önemli bir insan kaynağı var. Ama hep birlikte aynı dili konuştuğumuzda, bir şirket için bunların önemi artıyor. Bireyler tek tek ve başka şeyler konuştuğunda bunun şirkete bir katma değer vermesi çok zor. Bu toplantılar sonunda herkes aynı dilde konuşmaya başladı. Şimdi çok daha hızlı karar alınabiliyor. Herkes aynı yere baktığı ve aynı şeyi düşündüğü için bazı şeyleri daha kolay uygulamaya sokabiliyor ve daha kolay yol alıyoruz. Yalnız olmadığımızı hissediyoruz. Ciddi bir dayanışma oldu.  
 
Tüm hedeflere ulaşılması süreç gerektiriyor dedik ama belirlemiş olduğunuz bir zaman dilimi var mı?  
 
İlkelerimize geçmişten beri sahip çıkıyoruz ve bu ilkeler üzerinde yaşıyoruz. Biraz daha güncel olarak belli şeylerin uygun olup olmadığını tartışıyoruz. Haber yazımında da böyle. Eğitimler özellikle de haber yazımı kısmında çok etkili olacaktır diye düşünüyorum.  
 
Bunun dışında eylül ayında insan kaynaklarında bir iyileştirme faaliyeti başlayacak. Hürriyet gazetesinin insan kaynaklarını tamamen baştan planlıyoruz. Kariyer yolları, performans değerlendirmeleri yapılacak, yetki ve sorumluluklar tekrar belirlenecek.  
 
Yarının Hürriyet’ini yönetim, içerik ve pazarlama anlamında nasıl görüyorsunuz?  
 
Hürriyet, Türkiye’de ve dünyada Türkçe konuşan herkes için “Gazete Hürriyet’tir” vizyonunu yerleştirmeyi amaçlıyor. Hürriyet, kendi sahip olduğu değerlere sarılmalı, etrafında olan biten olumsuzluklara karşı kendisini korumalıdır. Demokratik, çok sesli ve Türkiye’nin gazetesi olmaya devam edeceğiz. Daha iyi kaliteyle, gazeteyi daha iyiye götürerek bunu başaracağız. Haber çeşitliliği anlamında da Hürriyet’in yeri çok farklı. Hem eğlendirici hem de bilgilendirici bir gazete. Yaptığımız işi daha iyi yapacağız.  
 
Bu çalışmayı yürütürken, yurtdışından örnek aldığınız projeler oldu mu? Uluslararası gazetelerin yürüttüğü projeleri incelediniz mi?  
 
Hayır olmadı. Aslında yurtdışını çok iyi izliyor ve inceliyoruz. Oradaki basın kuruluşları ile de iyi ilişkilerimiz var. Kendimize örnek aldığımız gazeteler elbette var ama biz arama konferansını tamamen kendimiz ve Türkiye için oluşturduk. Türk halkının istekleri ve Hürriyet’in durduğu yere göre akışı belirledik. Örnek aldığımız herhangi bir proje ya da gazete yok.  
 
Her gazetenin belirli üstünlükleri var. Dolayısıyla, Hürriyet tek bir gazete gibi olmalıdır diyemem. Hürriyet, Türkiye’nin sosyo-ekonomik düzeyi en yüksek kesimine hitap eden bir gazete gibi görünüyor ama aynı zamanda da en geniş kitleye hitap eden gazete aslında.  
 
Değişim, çalışanların işyerindeki hayatlarını, çalışma şartlarını nasıl etkileyecek?  
 
Etkilemeye başladı bile. Odaklandığımız konulardan biri de iletişimdi. En fazla sorunu iç iletişimde yaşadığımızı, dış iletişimde bir sorun olmadığını gördük. Dolayısıyla, iç iletişim için bir komite kuruldu ve önemli çalışmalar gerçekleştirdi. Burada çalışanların isteklerini, Hürriyet’te daha iyi bir çalışma ortamı yaratmak için nelerin gerekli olduğunu tartıştılar. Servislerden yemekhaneye kadar pek çok değişiklik gerçekleştirildi. Yemekhaneler değişti. İnsanların yemek aldığı tepsiler bile yenilendi. Bir A la Carte ve bir de yemekhane oldu. Artık üst yönetim de yemekhaneye gidiyor, herkes eşit şekilde A la Carte’da da yiyebiliyor.  
 
Servis araçları yenilendi. Açık havada kafeterya açılması için çalışılıyor. İç iletişimde de çalışma ortamını etkileyecek çalışmalar yapılıyor. Bir iç iletişim sitesi olan Hurweb’i kurduk. Bu sitede yemek mönüsünden aramıza yeni katılanlara, çocuğu olanlardan kaza yapanlara kadar her türlü duyuru yer alıyor. Bu site de iç iletişimi arttırması ve kolaylaştırması amacıyla kuruldu.  
 
Sizin liderliğinizdeki değişim çalışmalarına çalışanların tepkisi ne oldu?  
 
Arama konferansına zaten Hürriyet’ten yaklaşık 60 kişi geldi. Ama konferansın sonrasında bu tamamen çalışanların projesi haline geldi. Elbette ki bir liderlik yaptık. Sadece ben değil Ertuğrul Özkök de müthiş destek verdi. Yayın yönetmeni olarak da bu kadar çok eleştirilmesi ve destek vermesi bence Türk medyasının şansıdır. Artık proje tamamen çalışanlara ait. Ben de elbette bir çalışan olarak sahip çıkıyorum. Hürriyet daha başarılı olmak için artık kendiyle rekabet etmeli.  
 
“ŞEFFAFLIK ÇOK ÖNEMLİ”  
 
Şirketler genelde işler kötü giderken değişime karar verirler. “Türkiye’nin bir numaralı gazetesi” konumuna rağmen Hürriyet’te değişim gereğini neden hissettiniz?
 
 
KALİTE PROBLEMİ YAŞANIYOR: Türkiye’de basının geldiği yer maalesef çok iyi değil. Pek çok gazete zarar ediyor. Sahibi belli olmayan gazete ve televizyonlar var. Adil olmayan bir rekabet ile karşı karşıya kalınıyor, sektörün geleceği düşünülmüyor. Dolayısıyla da sektörde sürekli bir kalite problemi oluyor.  
 
Örneğin, basın sektörü neden en beğenilen şirketler arasında yer almıyor? Hürriyet gazetesinin halka açık kısmının yüzde 83’ünü yabancılar alırken bu gazete neden Türkiye’de en beğenilen şirketler araştırmasına giremiyor? Burada bir sorun var.  
 
ÜLKE VE SEKTÖR İÇİN ÇALIŞMALIYIZ: Sadece basın sektörü için değil, Türkiye için de önemli bir sorumluluk üstlendik. Zaten Hürriyet olarak böyle bir sorumluluğu üstlenmemiz gerektiğine de inanıyoruz. Çünkü, Hürriyet Türkiye’nin lider kuruluşlarındandır ve basın demokratik bir Türkiye için çok önemlidir. Türkiye’nin AB sürecine girdiği, ülkenin ekonomik sıkıntılardan kendisini kurtarıp düze çıkmaya çalıştığı, etik tartışmaların başladığı, sivil toplum örgütlerinin yükselişe geçtiği bir dönemde biz de sektörümüzün ve Türkiye’nin daha iyiye gitmesi için çalışmalıyız.  
 
TİRAJLAR ARTTI, REKLAM GELİRİ YÜKSELDİ: Ancak, bu şekilde hak ettiğimiz yerde oturabiliriz. Arama Konferansı da bu nedenle başladı. Yoksa Hürriyet’in durumu son derece iyi. Uzun zamandan beri ilk kez Yay-Sat tarafından dağıtılan gazetelerin tirajları yaz aylarında yükselişe geçti.  
 
2001 yılında reklamda yüzde 50 düşüş gerçekleşti. 2003 yılında reklam gelirlerimiz yüzde 10 arttı. İlk 6 ayda vergi öncesi net kârımız önceki yıla göre yüzde 20 arttı. Biz iyi durumdayız ama sektörün de iyi olması gerekiyor. Şeffaflık ve hesap verebiliyor olmak çok önemli. Sektöre bu anlayışı yerleştirmek gerek.  
 
“ÇALIŞMALARIMIZ ÖRNEK OLSUN İSTİYORUZ”  
 
Hürriyet’in bugün basındaki gücünü ve değişimle yaratılacak gelecekteki gücünü değerlendirir misiniz? Bugün hangi düzeyde ve gelecekte basındaki yeri ne olacak?
 
 
Hürriyet gazetesi, şu anda farklı ve güçlü bir konumda. Hürriyet’in gerçekleştirdiği bu değişim sektöre yansır ve sektör de bu değişimden faydalanırsa çok iyi bir yerde olacağız. Biraz önce de söylediğim gibi, biz sektörümüzden dolayı kamuoyu, tüm çalışanlar ve siyasetçiler tarafından hak ettiğimiz yerde algılanmıyoruz. Bizim amacımız, çalışmalarımızın sektörümüze örnek olmasıdır.  
 
Gazeteler ticari müesseselerdir ve kâr ettikçe bağımsızlıklarını korurlar. Kâr etmeyen bir ticari müesseseye seni kim besliyor da ayakta duruyorsun, maaşları nasıl ödüyorsun, varlığının nedeni ne diye sorarlar. Halka açık olmasa bile mutlaka bir denetlenme şeklinin olması gerek. Halka açılmaları da desteklenmeli elbette.  
 
Hürriyet gazetesi uluslararası rating kuruluşu Fitch tarafından Türkiye’de ilk denetlenen şirketlerden biri. Doğan Grubu’nun diğer şirketleri de denetim almaya başladı. Bunlar çok önemli. Çünkü, bağımsızlık ilkesi burada yatıyor. Aksi takdirde özellikle de Türkiye gibi gelişen demokrasilerde bağımsız olmak çok güç. Rating ya da kredi değerlendirmesi tamamen isteğe bağlı. Biz de başvurduk ve bununla da gurur duyuyoruz.  
 
Nitekim Capital, DBR ortaklığı ile birlikte bir ilktir. CNN Turk de sonradan geldi. Bunlar hep Doğan Grubu’nun sektörde gerçekleştirdiği ilklerdir. Bugün yabancı bir kuruluş geliyor ve pay alarak sizinle bir ortaklığa giriyor. Çok önemli bir know-how veriliyor. Bu Türkiye için çok önemli.  
 
Türkiye’de hukuk kurumlarının, adaletin çalışması gerek. Yoksa soyan soyduğuyla kalıyor. Diğeri de komşusuna bakıp ben neden yapmıyorum der.  
 
“HÜRRİYET’TE YAŞANAN DEĞİŞİMLER”  
 
HEDİYE KABUL EDİLMEYECEK
: Henüz kamuoyuna açıklamadık ama burada söyleyeyim; Hürriyet Gazetesi çalışanları artık kitap ve CD hariç hiçbir şekilde hediye kabul etmiyorlar. Bunun için standart bir mektup oluşturduk. Gelen hediyeleri bu mektup eşliğinde geri veriyoruz. Bunlar sembolik ama önemli noktalar.  
 
DAVETLER YAZILMAK ZORUNDA DEĞİL: Yurtdışı davetlerde de çok daha dikkatli olmaya çalışıyoruz. Yurtdışı davetlere katılan muhabirler mutlaka yazmaları gerektiği konusunda bir baskı hissediyorlar mı diye bakıyoruz. Bu konuların her biri üzerinde saatlerce tartışıldı. Gazetecinin hiçbir şekilde gittiği daveti yazma mecburiyeti olmadığını hissetmesi gerektiğine karar verildi. Karşı tarafın böyle bir beklentisi olduğu takdirde de davet kesinlikle kabul edilmeyecek kararı çıktı.  
 
KENDİMİZİ ELEŞTİRDİK: Ayrıca, kadına ve magazine bakış açısını, azınlıklara nasıl bakıldığını masaya yatırdık. Kendimizi ve diğer basın kuruluşlarını ciddi bir şekilde eleştirdik. Burada da ilkeleri özümsemeye çalıştık. Gazetecilikte her haber kendi başına bir “case” olabiliyor. Bunlar için bir yıla yayılan, tüm Hürriyet çalışanlarını kapsayacak bir eğitim programı hazırladık. Eylül ayından itibaren çok yoğun bir eğitim programı başlayacak. Eğitmenlerin hepsi Hürriyet’in içinden gazeteciler olacak.  
 
HÜRRİYET GAZETECİLİĞİ YAYILACAK: Bir Hürriyet gazeteciliği olgusunu yaymak istiyoruz. Bu, basına kademe kademe yayılarak çıtayı da yukarı çıkaracaktır. Hatta Hürriyet gazeteciliği kitabını oluşturduk. Onu da sadece içerde dağıttık şimdilik ama üzerinde biraz daha çalıştıktan sonra eylül ayında tüm iletişim fakültelerine vereceğiz ve piyasaya süreceğiz.  
 
 
 
 
 
 
 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz