Ahmet Kılıçoğlu / Eximbank Genel Müdürü Eximbank Genel Müdürü Ahmet Kılıçoğlu, yeni döneme ilişkin görüş ve planlarını açıklarken, ilginç saptamalarda bulunuyor. “Her zaman ayakta kalacak...
Ahmet Kılıçoğlu / Eximbank Genel Müdürü
Eximbank Genel Müdürü Ahmet Kılıçoğlu, yeni döneme ilişkin görüş ve planlarını açıklarken, ilginç saptamalarda bulunuyor. “Her zaman ayakta kalacak şekilde program yapıyoruz” diyor, ancak, reel sektörü desteklemeye devam edeceklerine dikkat çekiyor. Ona göre, ekonomi büyüme dönemine yılın ikinci yarısında girecek, kredi talebi artacak. Kılıçoğlu, “Biz bu yıl 3.4 milyar dolarlık bir hacim düşünüyorduk. Yılbaşından beri 953 trilyon liralık bir hacme ulaştık. Bu yıl ihracatın finansmanındaki payımızı yüzde 18'der yüzde 21'e çıkarmayı hedefliyoruz” diyor.
Türkiye ekonomisinin yaşadığı kriz, tüm sektörleri çok ciddi etkiledi. Enflasyonla mücadele programı ve “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”, değişen koşullara göre hazırlandı ama her ikisinin de getirdiği ayrı ayrı disiplinler, sektörlerde ciddi sarsıntılara neden oldu. Özellikle riskli geçiş dönemlerinde ihracatçıları finanse edebilen tek banka misyonuna sahip Eximbank'ta iki program sürecinde değişik koşullara kendisini adapte etmeye çalıştı.
Capital, bugün gelinen noktada Eximbank politikalarını ve projeksiyonlarını Genel Müdür Ahmet Kılıçoğlu'na sordu. Kılıçoğlu, her koşulda politikalarını ``her zaman ayakta kalma'' üzerine kurduklarını belirterek, ``Ayakta kalmamazı tehlikeye sokacak her türlü davranıştan kaçınıyoruz''diyor. Kılıçoğlu'nun Capital’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Geçen yıl çok sarsıntılı bir dönemdi. Nasıl bir yıl geçirdiniz?
Geçen yıl bütün zor koşullara rağmen Eximbank ihracat sektörüne desteğini sürdürmeyi başardı. Kredi hacminde az bir düşüş yaşandı ama bu normaldi. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ekonomik krizinin yaşandığı bir ortamda bankanın da öyle ya da böyle etkilenmemesi mümkün değildi. Ancak, bu etkilenme makul düzeyde kaldı. Geçen yıl 2.8 milyar dolar kredi verildi, aynı miktarda da sigorta desteği oldu. Bu, 5.6 milyar dolarlık destek ihracatın yüzde 18'ine karşılık geliyor. Daha önce bu oran yüzde 20-25 civarındaydı.
Bu düşüşün sizin açınızdan temel nedenleri neydi?
Somut nedenlerden ilki, biz ortalama kur hesabıyla programı yaptığımız zaman TL kredilerde belli bir rakam öngörmüştük. Devalüasyonun etkisiyle 450-500 milyon dolarlık bir oynama oldu. Aslında aynı TL'yi verdik ama kur değişikliği nedeniyle, kredinin dolar karşılığı azalmış oldu.
Onun dışında bankacılık sektörüyle reel sektörün birlikte çalışamaması, Eximbank'a direk yansıdı. Çünkü, biz bütün işleri bankacılık sektörünün geniş yelpazesini kullanarak yapıyoruz ve reel sektöre çok çabuk nüfuz edebiliyoruz. O hatlardaki kopma ve sıkıntı direk yansıdı.
Geçen yıl 19 bankanın faaliyeti durduruldu. Başka bir faktör, kamu bankalarının yeniden yapılanma sürecinde kredi vermeme şeklinde politika izlemeleriydi. Bir anlamda evlerini temizleme süreci de çok etkiledi. Böylece 21 banka Eximbank'la çalışamayınca, bu durum kredi hacmimize olumsuz yansıdı. Basit bir hesapla, bir bankadan 50 müşteri geliyorsa, 1000 müşteri Eximbank'la çalışamamış oldu.
Geçen yıl 30 milyar dolarlık ihracat sınırı aşıldı...
Geçen yıl Türk ekonomisi içinde yürek ferahlatan tek rakam ihracat idi. Devalüasyonun etkisi var ama bu sınır ilk kez geçildi. Biz projeksiyonumuzu şöyle yaptık: Yılın özellikle ilk yarısında ekonomik büyüme sürecinin başlamayacağını, ancak ikinci yarıda ekonomik büyümenin biraz canlanacağı düşünüyoruz.
Şu andaki en büyük sıkıntı, mali sektörle ilgili düzenlemelerin tamamlanamamış olması. “İstanbul Yaklaşımı”, karşılıklar kararnamesi ve bankaların sermaye yapılarının güçlendirilmesiyle ilgili düzenlemeler bekleniyor... Mali piyasalar çalışmaya başlamadığı sürece, ekonomik büyümeye geçiş zor.
Aslında biraz ironik bir durum var. Bankalar likit vaziyette, özellikle dövizde... Reel sektörün üretim için finansman ihtiyacı var. Fakat bu sıkıntılar nedeniyle, bankaların yeniden yapılanma süreci içinde yeni çıkan kurallara, oranlara ulaşma zorunluluğu var.
Öbür tarafta da ihtiyaç içinde kredi müşterileri bekliyor. Sıkıntılı bir geçiş dönemi yaşıyoruz. Bankalar kredi verirlerse, rasyolarını tutturamayacaklarını söylüyorlar. Aynı zamanda kredi verirken de en azından ümit verici şirketlere kredi verme zorunlulukları var. Bunun hep böyle olması gerekiyordu. Ancak, Türk ekonomisi içindeki dalgalanmalarla müşteriyi tanımak, şimdi kötü ama ilerde daha iyi olur gibi el yordamıyla hareket etmek normal sayılıyordu ve kredi verme faaliyeti sürüyordu. Şimdi bu da yeni düzenlemelerle zorlaştı. Burada bir kilitlenmişlik var. Bu kilitlenmişlik Eximbank'a da yansıyor.
Size gelen talepler çok mu düşük?
TL kredilerinde talep yine geçen yılla mukayese edilebilir düzeyde ama döviz kredilerindeki talepte ciddi bir düşüş var. Bu düşüş, söylediğim unsurlardan oluşuyor olmakla birlikte, özelde dalgalı kur sisteminin getirdiği ve sisteme alışmaktaki güçlükten de kaynaklanıyor. Yani hala insanlar dövizin ilerde ne olacağı konusunda bir sıkıntı içindeler. Döviz kredisi almaktan kaçınıyor gözüküyorlar.
Aslında ilkesel olarak baktığımızda, böyle bir durumun ihracat sektörü için söz konusu olmaması lazım. Çünkü, gelirleri de döviz, borçları da döviz.... Ama yurtiçinde yaptıkları harcamaların TL olması nedeniyle dengeyi kurmakta zorluk çekiyorlar. Çünkü, Eximbank'tan kredi aldığı zaman bunu nakliyecisine, kumaşçısına veriyor. Parayı bozdurduğu kur, parayı harcadığı tarih ve parası geldiği tarihteki kur ihracatçıyı etkiliyor.
1 milyon 600 bin liradan döviz kredisi aldığınızı düşünün... Mal bedeli geldiğinde de dolar kuru 1 milyon 300 olursa ve o parayı aldığınızda dönüp yurtiçindeki masraflarınızı karşılıyorsanız, sıkıntı doğuyor. Biz faizlerde mümkün olduğu kadar ihracatçı açısından düşünüyoruz . TL faizlerimiz makul düzeylerde ama enflasyondaki düşüşe paralel olarak yine düşüreceğiz.
Döviz faizlerinde de son olarak indirim yaptık. Burada da döviz kredisinin maliyetini mümkün olduğunca ucuz hale getirmeye çalışıyoruz. Bütün bunları yaparken şöyle bir şeye dikkat etme zorunluluğumuz var; Eximbank olarak en uygun koşullarda finansman sağlamak zorundayız ama bu finansmanın sürekli olması lazım.
Çok geriye gitmeye gerek yok. Çok büyük iki kriz yaşadık. 2000'de stand-by imzalandıktan sonra çok süratli faiz düşüşü, bankaların çok likit olması ve yurtdışı piyasalardan rahat borçlanma imkanı, Eximbank kredi taleplerinde ciddi düşüş yarattı. Çünkü, bankalarda Exim fiyatlarına çok yakın fiyatlarda kredi arzı vardı. Özellikle krizden sonra aynı likidite fazlalığı var, bizim açımızdan kredi talebi yine düşük. Ancak, en büyük fark, büyük bankaların kredi arzlarındaki yavaşlama olması.
Dolayısıyla, bankacılık sistemiyle ilgili düzenlemelerin bir an önce tamamlanıp, bankaların kredi verebilir hale gelmesinde çok büyük yarar var. Böyle bir gelişme direk olarak bize yansıyacak.
Eximbank'a yapılan eleştiriler yön değiştirdi değil mi?
Bugüne kadar yapılan eleştiriler, klasik olarak “faizler yüksek, kredilendirme oranı düşük ve taahhütler bizi zorluyor” şeklindeydi. Bir de, “Aracı bankalar ortadan kalksın, Eximbank bize direk kredi versin” deniyordu. 15 yıldır da Eximbank kaynakları artırılsın diye söylenirdi. Bunun dışında şikayet yoktu.
Özellikle kriz dönemlerinde ve bankacılık sektörünün aktivitesini sağlayamadığı dönemlerde haklı olarak deniliyor ki, Eximbank direk kredi versin. Bankalarla, sektörler arasındaki kilitlenme sürdükçe bu tür talepler yoğunlaşıyor. Biz faizin yüzde 7 bin bine çıktığı dönemde de normal faizlerle kredi verdik. Bankacılık sisteminin kredi vermediği dönemlerde de kredi verdik.
Bankacılık sektörünün vadesi dolmadan kredileri geri çağırdığı dönemde iki kez erteleme yaptık. Bunlar kolay değildi. Bu faaliyetler Eximbank'ın sistemi sayesinde likit olmasından ve geri dönme sorunu olmamasından kaynaklandı.
Direk kredi verme ne gibi sorunlar doğrulabilir?
Direk kredi verme çok kolay bir şey değil. Eximbank'ın hacim büyüklüğü ve oldukça yüksek sayılan müşteri kitlesine hitap etmesinin altında bir anlamda bankacılığın know how'undan yararlanması yatıyor. Biz bire bir kredi verdiğimizde ne yapacağız? Oturup müşterinin kendisini, hesaplarını, fabrikasını inceleyeceğiz, siparişlerine müşterilerine bakacağız.. Bunlar yapılabilir. O zaman da yılda 3 bin tane ihracatçıya kredi verip, 30 bin kredi işlemi yapamayız. Biz o zaman ancak 500 ihracatçıya proje bazında iş yapabiliriz.
Şu anda iyi kötü yaygın bir şekilde kredi kullandırabiliyor. Özellikle böyle bir kriz döneminde “hayır biz bunu 300'le sınırlandırıyoruz” demek çok doğru değil. Biz baştan beri şunu söyledik: Makro ekonomik çerçeve yerine oturduğu zaman, özellikle kısa vadeli kredi talebi Eximbank'tan azalacaktır.
Bankalar uygun faizlerle özellikle ihracat gibi döviz kazandıran sektörlere kredi vermek isteyeceklerdir. 2000 yılında hatırlarsanız, o likidite bolluğuyla ihracatçıların peşine düşmüştü bankalar... Uygun ortam o zamandı, şimdi kötü ortam var. Dolayısıyla Eximbank olarak verdiğimiz kısa vadeli krediler, ki bunlar gerçek anlamda ihracat finansmanı değil dolaylı bir işletme kredisi, ihracat finansmanı uluslararası literatürde itibarlı ihracatçıya verilen büyük ölçüde riski yurtdışında olan işler için tahsis edilir.
Bizim şimdi yaşadığımız şu: Burada üretim yapıyorsunuz, siz günün sonunda ihracat yaptığınızı bize belgeliyorsunuz, link kuruyoruz... Yani üretim ihracat bağlantısı var. Bu kısa vadeliyi kaldıralım bakalım neler olacak? Yılda 3 milyar dolarlık bir kredi kullandırıyorsak demek ki talep burada...
Böyle bir ortamda spesifik olarak siz ne yapıyorsunuz?
Mümkün olduğu kadar yelpazemizi geniş tutmaya çalışıyoruz. Dünya Bankası'nın bir kredisi var. Başlangıçta çok zor koşulları var. Proje dayalı bir kredilendirme. Harcama belgeleri karşılığı veriliyor. Bunlarla destek olmaya çalışıyoruz. İhracat alacakları iskonto programı var. Yani sevk sonrası alacakları factoring gibi senet kırmayla bedelinin ödenmesi, sevk sonrası finansman gibi... Aslında sevk sonrası finansman ihtiyacı sattığımız ürünler nedeniyle bizde daha az. Çoğu durumda ihracatçının sıkıntısı ihracatı yapana kadar.
Yaz aylarından sonra talep canlanırsa nasıl pozisyon alacaksınız?
Canlanacağı ümidini taşıyoruz. Canlanmasa bile, o zaman da paket programlarla ortaya çıkabiliriz. Üçüncü çeyrekte belli olur. Bu bir iki ay çok önemli. Ondan sonra yaz dönemi başlıyor. Yazın ekonomik aktivite düşer ama insanların psikolojik olarak sıkıntıları azalır. Yazın sıkıntılar kabul edilebilir düzeye gelir.
Eylül kritik nokta olacak. Umut çok önemli. Enflasyonun düşeceği böyle bir iddialı programla aslında belli ama enflasyon biraz düşünce bile seviniyoruz. Umuda ihtiyacımız var.
Bu yıl ki kredi projeksiyonunuzu tutturabilecek misiniz?
Biz bu yıl 3.4 milyar dolarlık bir hacim düşünüyorduk. Yılbaşından beri 953 trilyon liralık bir hacme ulaştık. Bu yıl ihracatın finansmanındaki payımızı yüzde 18'der yüzde 21'e çıkarmayı hedefliyoruz. Biz bir takım şeyleri yapmakta çekingen duruyorsak hem ayakta durma zorunluluğunu hissetmekten kaynaklanıyor.
Bunun da ötesinde tecrübeyle sabit olduğundan muhafazakar davranıyoruz. Ama bu bizi yeni arayışlardan alıkoymuyor. 2000 yılının ortasında Eximbank ilk defa Abant'ta arama konferansı yaptı. Kısa vadeli talep düşmüştü ve dedik ki, “Bizim yıllardır konuştuğumuz misyonun zamanı eliyor. Biz işletme sermayesi veriyoruz. Faizimizi rekabetçi tutuyoruz. Bankaların garantisine sırtımızı yasladık. Bu oyun bitiyor. Biz klasik ihracatçılar gibi ihracatta artış getirecek, riskli pazarlarda imkan yaratacak , ihracata direk etkisi olacak işlerle uğraşmaya başlayacağız''. Ancak, arkadan şanssızlıklar oldu. Yeni düzenlemeler çıktı. Biz yine aynı davranışı devam ettiriyoruz ama bir taraftan da diğer kapıyı kapatmıyoruz, çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Sektörün söylediklerini son derece dikkatli dinleyip uygulamaya koymaya çalışıyoruz ama bir ilkeye özen gösteriyoruz: Her zaman ayakta olmamızı tehlikeye sokacak şeylerden uzak duracağız.
KAYNAK BOL, TALEP ÇOK AZ
Eximbank kaynaklarının hep artırılması gereği tartışıldı bugüne kadar ama bugünlerde kimse böyle bir istekte bulunmuyor, çünkü kredi talebi azaldı. Kılıçoğlu, bu durumu, ``bardağın yarısı dolu yarısı boş'' diye açıklıyor ve şunları söylüyor:
“Şu anda kaynaklarımız kredi talebini karşılayacak boyutlarda ama bu bardağın yarısı boş, yarısı dolu gibi bir durum. Talep az olduğu için, kaynak yeterli. Halbuki biz 15 yıldır kaynağın yetmemesine alıştık.1999 yılı sonunda uzun vadeli tahvil ihraçları vardı. 600-650 milyon dolarlık kuyruk vardı. O paraları aldık, şu anda likit olmamızın bir nedeni de bu kaynağın bir kısmının elimizde olması.
3 yıl ve 5 yıl vadeli bu tahviller yüksek maliyetli. Libor o zaman 6 civarındaydı, şimdi 2 civarında. Bu süre içinde çok ciddi fedakarlıklarla o paraları kullandırdık. Hala da büyük fedakarlıklarla tutuyoruz. Çünkü, para var diye olur olmaz bunları kullandıramayız. Üzerinde oturduğum para yüksek maliyetli ama ben bir müddet daha bunu tutmak zorunda hissediyorum kendimi ki ihtiyaç olduğunda hazır olsun.
İHRACATÇI NEDEN DÖVİZ KREDİSİNDEN KORKUYOR?
Gelinen noktada döviz kazancı olan ihracatçıların bile döviz kredisinden korktuğunu ifade eden Ahmet Kılıçoğlu bunun nedenlerini şöyle açıklıyor:
“Makro ekonomik iklimin düzelmesi çok önemli. Memleketin bütçe açığı kabul edilebilir düzeyde olacak, faiz oranları makul düzeye gerileyecek, enflasyon düşecek, o zaman bankacılık sektörü reel sektörle daha sağlıklı çalışacak. Derken reel sektör bu düzen içinde verimliliğini düşünüp yeni şartlara kendisini uyduracak ve üretimden ziyade faaliyet dışı karlarla gemiyi yüzdürme imkanı ortadan kalkacak. O imkan ortadan kalkınca, para kazanmak için üretimini de verimli, etkin, karlılığı yüksek olarak yapacak.
Faaliyet dışı imkanlar olduğu sürece bir takım açıklarınızı buradan kompanse ediyorsunuz. Bunu yapan insanlara, bu şartlarda yanlış yapıyorsun demek gerçeği inkar etmek demektir. Çünkü, buradan bir gelir gelince, iş çevrilebiliyor. Çünkü, üreticinin, ihracatçının işçilik maliyeti, enerji girdisi, finansman maliyeti yüksek. Siz de diyorsunuz ki, git dünyayla rekabet et. Hiç değilse bu irrasyonal yapı içinde bir takım kullanabileceği imkanlar var repoda parasını değerlendirip, işini çeviriyor.
Aslında bireysel düzeyde de böyle yaşanıyor. 10 lira maaş alınıyor, 7 faiz geliri var. Başka hiç bir ülkede böyle bir şey yok.Düşünebiliyor musunuz, 500 büyük şirket bilanço açıklıyor, hepsinin faaliyet dışı gelirleri, faaliyet karlarının üç misli, beş misli.. Bu düzen böyle gitmezdi, zaten gitmedi de. Bu durum kredi kültürüne de yansıyor. Günübirlik düşünülüyor, bırakın uzun vade, orta vadeli bile plan yapamıyorsunuz. Sonuçta ekonomik programın tutması gerekiyor. Hem AB perspektifi açısından hem de rasyonel bir yapıya kavuşmamız açısından... İşte bu irrasyonal yapı nedeniyle ihracatçılar döviz kredisinden korkuyor..
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?