Çin, aşırı değerli YTL, ithalat, ÖTV, Avrupa Birliği, kayıt dışı, önlemsizlik ve diğerleri… Korkulardan, daha doğrusu “her sektörün” kendi korkusundan söz ediyoruz. İçinde yaşadığımız dönem, ekonom...
Çin, aşırı değerli YTL, ithalat, ÖTV, Avrupa Birliği, kayıt dışı, önlemsizlik ve diğerleri… Korkulardan, daha doğrusu “her sektörün” kendi korkusundan söz ediyoruz. İçinde yaşadığımız dönem, ekonomideki iyileşmeye rağmen, sektörlerin kendilerine özgü endişeleri, geleceğe sıkıntılı bakmalarına neden olan korkuları var. Hazır giyimden bankacılığa, otomobilden gıdaya, neredeyse her sektörde etkili olan bu tablo, bazılarında “sendrom” düzeyine ulaşmış durumda.
Son birkaç yıldır tekstil ve hazır giyim sektörünün en büyük sorunu Çin’di. 1 Ocak 2005 itibariyle kotaların kalkacak olması her iki sektörün en büyük korkusunu oluşturuyordu. Kotaların kalkmasıyla birlikte ucuz maliyetle üretimin yapan Çin’le fiyat rekabetine giremeyeceğini düşünen her iki sektör, odağına tamamen bu konuyu almıştı. Daha sonra markaya yönelerek, hatta Çin ile işbirliği yaparak tehditlerin fırsata dönüştürülebileceği kararına varıldı. Çin'e yıllık 50 milyon dolar civarında ihracat yapan tekstil sektörü, özellikle yünlü ve gömleklik kumaşlarda, dokuma ürünlerde bu ülkeye daha fazla mal satma şansı olduğunu fark etti. Ardından DTM, ülkeden yapılan hazır giyim ithalatı için korunma önlemi kararı aldı. Ancak iç giyimciler hala tedirgin.
Tekstil ve hazır giyimin yaşadığı endişe diğer sektörlerde de var. Kimisi yine Çin’den kimi de farklı konulardaki gelişmelerden korkuyor.
Derinin korkusu Uzakdoğu
Uzakdoğu’dan yapılan ithalat deri sektörü için en tehlikeli unsur. Türkiye Deri Sanayicileri Derneği Başkanı Turgut Koşar, “Uzakdoğu ülkeleri ile aynı pazarlara ihracat yapıyoruz. Ama aşırı değerli TL karşısında hem mevcut pazarlarımızı hem de yurtiçindeki pazarımızı kaybediyoruz. Üretimde kullanılan emek, enerji vb. faktörler ülkemize kıyasla daha ucuz. Bugün AB ülkelerinin 4 cent’e, Çin Halk Cumhuriyetinin 2 cent’e kullandığı elektriği biz 9 sente kullanıyoruz. Buna paralel devlet teşviklerinin de göz ardı edilmemesi gerekir” diyor.
Tüm sektörler için geçerli olan ithalatın artmasıyla yurtiçi üretim daralacak. Bu da işsizlik artışını getirecek. Koşar, bunun marka çalışmalarıyla engellenebileceğini düşünüyor.
Şu anda kimse ekonomide olumsuz bir gelişme beklemiyor. Ancak, bazı sektörlerin de tek endişesi de bu. Sigorta sektöründeki endişe ekonomik dengenin bozulması. Axa Oyak Sigorta Genel Müdürü Cemal Ererdi, özellikle Türk Lirası’nın yabancı para birimleri karşısındaki değer kaybının artması durumunda, hasar maliyetlerinde meydana gelecek artışların sektörü olumsuz etkileyeceğini dile getiriyor. Ererdi, “Oto sigortalarında sigortalanan araçların yüzde 60-65’inin ithal araçlardan meydana geldiği düşünüldüğünde en az 1 yıl şirketlerin zorlanacakları düşünülebilir.” diyor.
“Düşük gelir” sendromu
Bu konu belki de her sektörün korkusu. Henüz böyle beklentiler olmasa da tüm sektörler bu endişeyi taşıyor. Ancak, temizlik maddeleri sektörü, gelirdeki düşüşü ve bu konuda ciddi bir çözüm bulunamamasından şikayetçi. Pazar büyüklüğündeki yıkıcı düşüş de bir diğer korkutucu gelişme. Sektörel ticaretteki daralma, pazar toplamının yüzde 3-5 seviyesinin üzerine çıkarsa sektör için ürkütücü sonuçlar doğuruyor. 1999 depreminde iç pazar yüzde 10-15 arasında daraldı. 2001 Şubat krizi ise tüketicinin “harcanabilir gelir” düzeyinde yüzde 35 civarında düşürdü.
Kozmetik ve Tuvalet Müstahzarları Derneği Genel Sekreteri Vuranel Okay, bu sorunların bir daha yaşanmaması için ekonomide disiplinin devam etmesi ve kayıt dışı ile ciddi olarak mücadele edilmesi gerektiğini vurguluyor.
Kayıt dışı ekonomi ve haksız rekabet, organize perakendecilerin en büyük korkusu. Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Derneği (AMPD) Genel Sekreteri Ayşe Çetinel, “Sektörün ülke ekonomimize maksimum faydayı sağlaması için ele alınması gereken önemli gelişim alanları bulunuyor. Bunların başında kayıt dışı ekonomi ve haksız rekabet sayılabilir” diyor. 70 milyar dolar büyüklüğe sahip gıda ve hazır giyim perakendeciliğinden ortalama yüzde 15 KDV oranı varsayılarak elde edilmesi gereken KDV tutarı 10,5 milyar dolar. Organize perakendeciler, elde ettiği kârdan bağımsız olarak gelirlerinden yaklaşık yüzde 40 kadar bir oranı vergi olarak eksiksiz öderken, geleneksel perakendeciliğin bu görevini tam olarak yerine getirmemesi nedeniyle devlet büyük zarara uğruyor.
Beyaz ette Gümrük Birliği
Beyaz et sektörünün en büyük korkusu, üretim maliyetlerindeki artışın devamı ile devlet desteklerinin düşük seyredecek olması. Aslında bu, hemen tüm tarım ürünlerinin ortak sorunu. Maliyetleri yükselten en önemli unsur yemde yüzde 55 oranında kullandıkları mısırın yurtiçi fiyatı. Dış pazarlarda yüksek sübvansiyonlar ve düşük maliyetlerle satılan piliç eti fiyatları ton başına 900- bin 200 dolar civarında.
Diğer yandan Türk üreticilerin üretim maliyetleri ise yaklaşık ton başına bin 600 dolar. Türk Hükümeti yurt içindeki üreticileri korumak amacıyla tavuk ve hindi eti ithalatına yüzde 65 gümrük uyguluyor. Şu anda tarım ürünleri Gümrük Birliğine dahil olmadığı için yüksek gümrük vergisi uygulamasıyla bazı ürünleri yurtdışı firmaların rekabetinden korunabiliyor. Korkulan şey, Gümrük Birliği’ne tarım ürünlerinin ve kanatlı etinin dahil edilmesi.
Mevcut üretim maliyetleri sektörün dış pazarlara açılmasını engelliyor. Bu durumun devamı halinde iç pazardaki talebe uygun miktarda üretimle sınırlı kalmaları gerekecek. Bu da kurulu kapasitenin ancak yüzde 75’ini kullanabilecekleri anlamına geliyor. Ayrıca, Gümrük Birliği ve DTÖ uygulamaları sonunda sektörün büyük bir sıkıntıya girmesi, bir çok işletmenin üretimden çekilmesi kaçınılmaz olacak.
Korku filmi gibi mi?
Bazı sektörlerin gündeminde de birkaç endişe verici konu var. Ekonomik istikrar, TL/döviz etkileri, vergiler, akaryakıt fiyatları ve faizler, bunların başında. Ayrıca, bazı yan etkenler de öne çıkıyor. Yan etkenler de yatırımlara sağlanan teşviklerin realizasyonu ve derecesi, hammadde fiyatlarında oluşan ani değişimler ve yoğun rekabet ortamında maliyetlerin yüksekliği karşısında düşük kâr seviyesi olarak sıralanıyor.
Otomobilin pazarındaki gerileme, üretimde ve bayi ağında istihdam hacmi daralmasına yol açıyor. Honda Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Ümit Karaarslan, en korkutucu kısa dönem gelişmelerini ise AB görüşmeleri sonucunda ekonomik verilerin olumsuz yöne dönmesi olarak gösteriyor. Bunun sonucunda da çeşitli dönemlerde cari açığa karşı önlem olarak görülen otomobil vergilerinde değişim olacağını belirtiyor.
Turizmciler geçen yılın sonuçlarından oldukça memnun. Herhangi bir olumsuz gelişme de beklemiyorlar. Ancak onların da en büyük korkusu, turizme en büyük darbeyi vuran doğal afet, terör, savaş gibi risk faktörleri.
Tohum ithalatı kritik
Bitkisel yağ sektörü için en büyük tehdit ise yurt içi yağlı tohum üretiminin artırılamaması. Şu anda yağlı tohum, ham yağ ve küspe ithalatı için 1 milyar dolar düzeyinde döviz ödeniyor.
Bunun yaklaşık 400 milyon dolarlık kısmını yağlı tohumlar oluşturuyor. Buna rağmen yılda toplam 4,5 milyon ton tohum işleme kapasitesi olan Türkiye'deki kırma tesislerinin pek çoğu yılın 6 ayı çalışıp, kalan 6 ayı atıl geçiriyor. Yurt dışından tohum ithalatı yapılan ülkelerin de sürekli olarak kırma kapasitelerini artırmasıyla yağlı tohum ithalat imkanları giderek kısıtlanıyor.
Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Genel Sekreteri Cem Nurgün, 850-900 bin ton dolayındaki bu ithalatın durması ve ihtiyacın iç piyasadan karşılanamaması halinde, kapasitesinin sadece yarısını kullanabilen kırma sanayinin veriminin iyice düşeceğini belirtiyor. Bu durum da kırma tesislerinin birbiri ardına kapanmasına, bu tesislerde çalışan kişilerin işlerinden ayrılmasına yol açacak. Cem Nurgün, “Bu durumun engellemesi için uygun destekleme ve alternatif ürün politikalarıyla yurt içi yağlı tohum üretiminin artırılması gerekiyor” diye konuşuyor.
Kronik sorunlar
Seramik sektörünün kronik sorunları olduğu biliniyor. Bir şirketin genel müdürü, “Aslında bizim korkumuz, bu kronik sorunların devam etmesidir” diyor. En büyük sorunları enerji, nakliye, finans ve haksız rekabet. Seramik Federasyonu Genel Sekreteri Germiyan Saatçioğlu, devam eden sorunlar nedeniyle faaliyetlerini durduran şirketler olduğuna dikkat çekiyor. Saatçioğlu, “Üretimimizi artıramazsak, dünyayla rekabet edebilecek maliyetlerle ve verimlilikle üretmeyi başaramazsak ekonomik krizden çıkış yolu yok. Üretim artışının ancak ihracatla mümkün olduğu açık. Üretimin ve ihracatın artırılması için gerekli önlemlerin başında, kamu denetiminde bulunan üretim girdilerinin rekabet edilebilir seviyelerde sağlanması geliyor” diyor.
Alüminyum sektörünün en büyük sıkıntılarından biri hammadde. İhtiyacın yüzde 75’i ithal ediliyor. Bu sorunu aşmak için bir an önce Seydişehir Alüminyum Tesisleri’nin özelleştirilmesi bekleniyor. Ancak, tesisin kapatılması ve özelleştirmenin aksaması, en büyük korku. Bir diğer endişe de AB uyum süreci. Bu aşamada sektörün atık ve çevresel faktörler konusunda muhtemelen sıkışacağı düşünülüyor.
Türkiye Alüminyum Sanayicileri (TALSAD) Başkanı Ali Kibar, “Çin’in sanayileşmedeki büyüme temposu, alüminyum sektöründe de kendini gösterdiğine dikkat çekiyor. Ülkenin 3 yıl kadar sonra ciddi bir rakip olacağını tahmin ediyoruz” diyor.
Önlemsizlik korkusu da var!
Bazı sektörlerdeki endişe ise yeni düzenlemelerin yetersiz kalması. Petrol piyasası da bunlardan biri. 1 Ocak 2005 itibariyle serbest rekabet ortamına giren sektörde, alınan önlemlerin yetersiz kalmasından endişe ediliyor. Petrol Sanayi Derneği Genel Sekreteri Erol Metin, şunları söylüyor: “Petrol Piyasası Kanunu sektörde önemli düzenlemeler yaptı. Bu düzenlemelerin en önemlilerinden biri de 2 milyar dolar düzeyinde vergi kaybı ve haksız rekabet nedeni olan kaçak akaryakıtın önlenmesi için planlanan Ulusal Marker uygulaması. Bunun iyi rekabet ortamını koruyacak olan piyasa denetimlerinin etkin ve istenen düzeyde yapılamaması veya arzu edilen başarı seviyesine ulaşamaması sanırız sektörümüz için en olumsuz gelişme olacak.”
İlaç sektöründe ise iki taraflı farklı bir korku yaşanıyor. Yerli şirketler veri koruma uygulamasından endişeli. Şu anda jenerik ilaçların üretimi için süre sınırlaması yok. Yani orijinal ilaç için ruhsat alındıktan hemen sonra jeneriği üretilebiliyor. Sektörde Ar-Ge’ye büyük bütçeler ayırabilen ve orijinal molekül üretebilen firmalar yalnızca büyük yabancılar. Onlar da Gümrük Birliği anlaşması uyarınca jenerik ilaç üretiminin ancak orijinal ruhsatı alındıktan 6 yıl sonra üretilebilmesini istiyorlar.
Yerli firmalar da bu uygulamanın devreye girmesinden endişeli. Çünkü, böyle olunca söz konusu ilacın jeneriği piyasada 6 yıl boyunca yer alamayacak. Bu durumda orijinal ilaç bu süre boyunca yüksek fiyattan satışta olacak. Yerli ilaç şirketleri de uygulamanın 2007’ye ertelenmesini istiyor. Diğer yandan orijinal ilaç üreticileri de bu uygulamanın devreye girmemesinden korkuyor.
BANKACILIK VE ELEKTRONİK EKONOMİK ORTAMA BAĞLI
Ekonominin geneli için olduğu gibi, bankacılık sektörü için de olası en kötü senaryo, makroekonomik istikrarın sürdürülememesi. Yapı Kredi Bankası Kıdemli Ekonomisti Cenk Tahran, “Önümüzdeki yıl içinde ekonomik programın uygulanmasında kararsızlıklar, IMF ile ilişkilerde bu nedenle pürüzler olur ve AB ile ilişkiler özellikle Kıbrıs konusuyla ilgili olarak sorunlu ve gerilimli bir hal alırsa, cari açığın konu olmaya devam ettiği bir ortamda bu gelişmeler kurlar ve faizler üzerinde sert bir etki yaratabilir” diyor. Ancak bu kötü senaryonun ortaya çıkma olasılığını düşük gördüklerini ekliyor.
Sektörün önümüzdeki dönemde ciddi bir şekilde üzerinde durması gerekecek konuların başında, gerileyen faizlerle birlikte daralan faiz marjları (spreadler) geliyor. Bu durum da, önümüzdeki dönemde bankaların kârlılığını tehdit eden bir unsur olarak göze çarpıyor. Doğal olarak, bankaların bu tehdidin üstesinden gelebilmeleri için, yani faiz marjları daralırken kârlılıklarını koruyabilmeleri için iş hacimlerini artırmaları gerekiyor. Bu da iştirak ve sabit kıymet satışı gibi bilanço kompozisyonu değişiklikleri ve aynı zamanda bilançoların büyütülmesi ile mümkün olabilecek. Kârlılığı korumanın bir diğer yolu da faiz dışı kazançları, bir başka deyişle hizmet gelirlerini artırmak olacak.
ELEKTRONİKTE “ÖTV” KORKUSU
Elektronik sektörü için en büyük tehlike ise kur ve faiz oranlarındaki ani, yüksek oranlı dalgalanmalar. Ekonomik istikrarın bozulması tüketicilere de olumsuz yansıyacak. Tüketici faizlerinde ortaya çıkacak yükselmeler tüketiciyi ve pazarı olumsuz etkileyecek. Bunlar olası tehlikeler. Ancak sektörün hali hazırda yaşadığı sıkıntılar da mevcut. Uzakdoğu’dan ithal edilen kalitesiz ürünler en büyük sıkıntı. Bu da sektöre büyük darbe vuruyor.
Profilo Telra Elektronik Grup Başkan Yardımcısı Göksen Körezlioğlu, diğer bir konunun da devletin teknolojik anlamda desteğini ve önceliğini alamamış olduklarına da dikkat çekiyor. Bir diğer sorun da ÖTV ve KDV. Körezlioğlu, “Bugün elektronik cihazlar üzerindeki yüzde 26 gibi oldukça yüksek bir ÖTV + KDV var. Bunun üzerine bandrol ve gümrük vergilerini koyduğunuz zaman bugün bir cihazın fiyatı üzerine yaklaşık yüzde 40-45’lere varan bir vergi konduğunu görüyoruz. Merdiven altı bir şekilde böyle bir imalata girdiği zaman bu vergiden muaf bir üretim ve illegal bir satış olacak. Buna dikkat etmek gerek” diye konuşuyor.
KİMYAYI AB UYUM SÜRECİ KORKUTUYOR
Aslında pek çok sektör bu konuda endişeli. AB uyum süreci birçok alanda yeni düzenleme getirecek. Kimya sektörünün de en büyük korkusu bu. Süreç kapsamında çok sayıda yönetmelik yayınlandı. Sadece geçen yıldan bugüne yürürlüğe giren işçi sağlığı ve iş güvenliği için 40 küsur, çevre için 20-25 yönetmelik söz konusu. Sektör yetkilileri, Avrupa Birliği içinde 40 yılda uygulamaya giren yönetmeliklerin Türkiye’den çok kısa bir süre içinde istenmesinden rahatsız. Çünkü şu anda bu yönetmeliklerin getirdiği yükümlülükleri yerine getirecek ne özel sektör yatırım gücü ne de devletin denetim gücü mevcut değil. Büyük firmalar bu konuda daha az zorlanacak olsa da yeni durum KOBİ’ler için tehlike oluşturuyor.
Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği Genel Sekreteri Mustafa Bağan, şunları söylüyor: “Şu anda sektörde bu yaptırımları yerine getirecek altyapı yok. AB’de bu tip çalışmalar devlet desteğiyle yürütülüyor. Rehberlik, eğitim, parasal destekler veriliyor. Ancak bizde bu yok. Diğer yandın devletin bunu denetleyecek gücü de yok. Örneğin, devletin akredite olmuş laboratuarlar kurması gerek.”
Bütün bunlar sektörün ihracatını etkileyecek olumsuzluklar. Çünkü, kısa vadede bu uyum sürecinin tamamlanması zor. Ancak sektörün en büyük ihracat pazarı AB. Türkiye’nin ihracatında önemli yeri olan sektör 4-5 milyar dolarlık ihracat rakamına sahip. Müzakereler başladığında ihracat yaptıkları ülkelerin bu yönetmeliklerin uygulanıyor olmasını şart koşmasıyla ihracatın zora gireceği düşünülüyor.
YASEMİN BALABAN
ybalaban@capital.com.tr
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?