Kamuya Rağmen

Milli gelir azaldı, refah düzeyi hızlı geriledi. Borç dağı ortaya çıktı, “reel faiz” rekoru kırıldı. Krizler, daralan ekonomi… Kamudan kaynaklanan bu tabloya rağmen, son 10 yılda Türk özel sektörü ...

1.04.2003 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Milli gelir azaldı, refah düzeyi hızlı geriledi. Borç dağı ortaya çıktı, “reel faiz” rekoru kırıldı. Krizler, daralan ekonomi… Kamudan kaynaklanan bu tabloya rağmen, son 10 yılda Türk özel sektörü büyük bir dönüşüm geçirdi, dışa açılma sürecinde başarılı sınav verdi. İhracat 15 milyar dolardan 36 milyar dolara ulaştı. Beyaz eşya ve televizyonda dünya markalarına kafa tutan şirketlerimiz oluştu. Tekstil, otomotiv ve birada müthiş başarılar yaratıldı. Beş kıtada Türk işadamlarının bayrakları kuruldu. Üstelik de yaşanan bütün sıkıntılara, kamudaki kötü yönetime rağmen…  
 
Rakamlar her şeyi açıkça ortaya koyuyor. Türkiye, 1993 yılında kişi başına milli gelirini 3 bin doların üstüne taşıyarak, dünyada “sınıf atlamaya” yaklaşmıştı. Dünya Bankası’nın değerlendirmesine göre, “orta gelir” grubunda yer alan Türkiye, ortalama bir gelir artışıyla birkaç yıl içinde “orta üstü”ne çıkabilecekti. Ancak, ardı ardına gelen krizler ve ekonomik durgunluk, özel sektörün değerlendirmesiyle, “kötü yönetim” nedeniyle tam 15 yıl kaybedildi. Türkiye, refah düzeyinin en temel göstergesi olan kişi başına milli gelirde 1990’ların başına tekrar döndü.  
 
Bu dönemde toplam GSMH düşmekle kalmadı, iç ve dış borç arttı. Toplam borç 220 milyar dolara, işsiz sayısı ise resmi rakamlarla 2 milyona ulaştı. Kamu yönetiminden kaynaklanan nedenlerle yabancı sermaye girişi azaldı. Türkiye “reel faiz” şampiyonu olurken, borsa yerinde saydı.  
 
Madalyonun öteki yüzü ise daha iyimser ve gelecek için umut vaat ediyor. Bu kötü tabloya rağmen Türk özel sektörü gerçek anlamda bir “başarı öyküsü” yazıyor. Sağlanan dönüşüm ve dışa açılmadaki başarı, özel sektörü daha dinamik hale getirdi. Özel sektör bu dönemde dönüşümün simgesi oldu.  
 
Sektörlerin büyümesi 4 yılda bir kesintiye uğramasına rağmen, üretimde ve ihracatta yıllar itibariyle yükselen bir grafik ortaya konuldu. Türk şirketleri ve markaları yurtdışında önemli oyuncular arasında yerini aldı. Güney Afrika’dan Çin’e birçok ülkede yatırım yapan Türk sanayicileri, televizyon, seramik, demir çelik gibi kategorilerde global oyuncularla kıyasıya rekabete girdi.  
 
Beko, Vestel, Profilo gibi televizyon üreticileri Avrupa pazarlarında global oyuncuları geride bıraktı. Tofaş, Oyak Renault, Ford Otosan gibi şirketler başarıları sayesinde bazı modellerde Türkiye’yi üs haline getirdiler. Vitra, Kaleseramik, Ülker, Mavi Jeans, Demirdöküm gibi birçok Türk firması dünyanın hemen her bölgesinden 50’yi aşkın ülkeye ihracat yapar duruma geldiler. Özetle bu on yıl kamunun yerinde saydığı, özel sektörün ise tam yol ilerlediği bir dönem oldu.  
 
10 yılda fakirleştik  
 
Sektörler ne kadar başarılı olursa olsun, kamu yönetimi beklenen performansı sergileyemediği sürece istenilen noktalara ulaşılamıyor. Bu gerçeğin izlerini Türkiye’nin 10 yıllık kamu yönetiminde de gözleyebiliyoruz. Türkiye’nin milli gelirine baktığımız zaman çok küçük ilerlemeler kaydedildiği dikkati çekiyor. 1993’te Türkiye’nin Gayri Safi Milli Hasıla’sı(GSMH) 178 milyar 715 milyon dolar seviyesindeydi. 2002’de bu rakamın 185-190 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmesi bekleniyor.  
 
Kamu yönetiminin performansını gösteren en önemli gösterge ise kişi başına düşen milli gelir rakamları oldu. 1993 yılında kişi başına düşen GSMH 3 bin 65 dolardı. 2001’de bu gösterge 2 bin 143 dolara geriledi. 2002’de ise 2 bin 650 dolar seviyelerinde gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Aynı dönemde, yabancı sermaye izinleri de yerinde saydı. 1993’de 2 milyar 63 milyon dolar olan izinler, 2002’de 2 milyar 242 milyon dolar olarak gerçekleşti.  
 
Kamu yönetiminin zayıf karne almasına neden olan borç göstergeleri de trajik bir şekilde arttı. On yıl önce 67 milyar 356 milyon dolar olan dış borç miktarı, bugün 127 milyar 477 milyon dolara yükseldi. İç borçlarda da benzer bir eğilim yaşandı. Aynı dönemlerde 24 milyar 720 milyon dolar olan iç borç miktarı, bugün 91 milyar 690 milyon dolara fırladı. Dolayısıyla, son on yıl kamu yönetimi açısından ilerlemenin olmadığı bir dönemi ifade ediyor.  
 
Temel sektörler başarılıydı  
 
Geçtiğimiz 10 yılda sektörlerin sergilediği performansa baktığımızda her şeye rağmen başarılı bir grafik görüyoruz. Yaşanan üç krize rağmen birçok sektör üretimini arttırdı. 3 krizin silindirle ezdiği üreticiler, bütün olumsuz etkilere rağmen ilerlemelerini sürdürdüler. 4 yıl arayla ekonomik sorunlar oluşmasaydı bugün ulaşılan rakamlar hiç kuşkusuz daha yüksek olacaktı.  
 
Sektörlerin performansını değerlendirirken 1993 üretim rakamları ile 2002 yılını kıyasladık. Bu dönemde beyaz eşya, kağıt karton, seramik, televizyon gibi kategorilerde üretimde büyük mesafeler alındı. 1993’te 3 milyon civarında beyaz eşya üreten Türkiye, 2002’de neredeyse 8 milyon sınırına yaklaştı. Aynı trend televizyonda da yaşandı. 1993 sonunda üretim performansı 2 milyon adetle sınırlıydı. Bugün yılda 12.5 milyon adet üretime ulaşıldı.  
 
Benzer performansı finans ve hizmet sektörlerinde de gözlüyoruz. Bilişim pazarının hacmi 10 yıl önce 737 milyon dolar iken bugün 1 milyar 500 milyon dolarlık bir büyüklüğe ulaşıldı. Leasing ve faktoringte işlem hacimleri 1 milyar dolar ile sınırlıydı. Bugün leasingte işlem hacmi 1.3 milyar dolara, faktoring de ise 4.4 milyar dolara yükseldi.  
 
Başarı çıtasını yukarılara taşıyan bir diğer sektör de turizmdi. Türkiye’nin 1993 yılında yaklaşık 4 milyar dolar civarında olan turizm geliri, bugün 9 milyar dolara yaklaştı. 10 yıl önce 6.5 milyon ziyaretçi Türkiye’yi ziyaret ederken, bu sayı 2002’de 13 milyonu geçti.  
 
İhracatta patlama yaşandı  
 
Son 10 yılın belki de en önemli gelişmesi, sektörlerin dışa açılımda gösterdiği başarıydı. Neredeyse bütün sektörlerin ihracatı önemli miktarlarda arttı. Beyaz eşya, televizyon, otomotiv, seramik, tekstil, hazır giyim gibi temel alanların ihracatta gerçekleştirdikleri performans sektörleri ayakta tutarken, krizlerle boğuşan ekonominin de can simidi oldu.  
 
On yıl önce sadece 692 bin televizyon ihraç eden üreticiler, dış satımlarını 11.5 milyon adete çıkartarak önemli bir başarıya imza attılar. Bu başarı Avrupa’da Türk üreticileri pazar sıralamasında ön sıralara taşırken, Türkiye’yi de Avrupa’nın televizyon üssü konumuna getirdi.  
Ağırlıklı olarak iç pazara çalışan, planlarını her yıl yeni açılan 500 bin hane üzerine kuran beyaz eşya üreticileri de dış pazarlarda güçlendiler. Bu dönemde ihracatlarını 400 binden 5 milyona taşıyarak Türkiye ihracatındaki paylarını arttırdılar.  
 
İhracattaki başarının mimarlarından biri de otomotiv oldu. On yıl önce Türkiye’nin toplam otomotiv ihracatı yalnızca 9 bin adet civarındaydı. Bugün Türkiye 170 bini otomobil olmak üzere 262 bin araç ihraç ediliyor. Üstelik birçok modelde yabancı şirketler, Türkiye’yi üs  olarak konumlandırdı.  
 
Tekstil ise 10 on yıl önce 1.5 milyar dolar değerinde ihracat gerçekleştiriliyordu. 2002’de bu rakam neredeyse 3 milyar dolar sınırına dayandı. Hazır giyimde de üreticiler dış pazarlardaki konumlarını güçlendirdiler. Konfeksiyon ihracatı 4 milyar dolardan 9 milyar dolara yükseldi.  
 
Yukarda anlattığımız bu sektörlerin dışında demir çelik, çimento, döküm, kağıt karton, seramik gibi birçok temel alan dışa açılımda gösterdikleri başarıyla Türk ekonomisini sırtladılar.  
 
Fabrikalar dünyaya yayıldı  
 
Türk şirketleri ihracattaki başarılarını yurtdışında kurdukları üretim birimleriyle de perçinlediler. Birçok Türk firması “dünya şirketi” olma hedefine kitlendi. Bu hedef doğrultusunda üretim merkezleri dünya geneline yayılmaya başladı.  
 
Efes Pilsen Adriyatik’ten Çin’e kadar olan coğrafyada lider olma planları doğrultusunda bira, kola ve malt üretmek üzere bu bölgede 13 fabrika kurdu. Dünya şirketi olmak için yoluna tam gaz devam eden Arçelik, gerçekleştirdiği satın almalarla son bir yılda marka sayısını 7’ye çıkardı. Almanya, Avusturya ve Romanya’da fabrika satın alan şirket, dünya pazarlarında adından söz ettirdi.  
 
Birikimini yurt dışına taşıyan bir diğer şirket Migros’tu. 1996’da Bakü’de ilk mağazasını açan Migros, bugün çeşitli ülkelerde kurduğu toplam 25 Ramstore ile Türkiye’yi başarıyla temsil ediyor. Türkiye’deki birçok sanayici yurtdışında fabrika kurdu. Sabancı’nın 11, Şahinler’in 2, Enka’nın 2, Zorlu’nun 4, Evyap’ın 2, Tepe Holding’in 3 adet üretim merkezi yurt dışında var. Burada ismini sayamadığımız birçok Türk sanayicisi de ağırlık Balkanlar’da olmak üzere dünyanın birçok yerinde fabrika kurdu.  
 
Gruplardan dev adımlar  
 
Türkiye’deki büyük gruplar krizlere rağmen faaliyet alanlarında büyümeye devam ettiler. Yatırımlarını sürdürdüler. Bu hareket holding cirolarına da olumlu yansıdı. Milyon dolarlarda seyreden grup ciroları bugün milyar dolarla ifade edilir duruma geldi. 10 yıl önce 70 milyon dolar ciroya sahip olan Zorlu Holding, gerçekleştirdiği yatırım ve ataklarla finans grubu hariç cirosunu 2.3 milyar dolara yükseltti. Elektronik, ev tekstili ve bilişim alanındaki yatırımlar holdingi bugünlere taşıdı. Türkiye tekstil sektörünün en önemli temsilcilerinden biri olan Şahinler Holding de atak yapan gruplardan biriydi. 10 yıl içinde cirosunu 462 milyon dolardan 1.2 milyar dolara taşıdı.  
 
Sanko Holding son dönemin en hızlı büyüyen gruplarından bir diğeriydi. Tahmini rakamlara göre, grup 1993’te 300 milyon dolar ciro yapıyordu. Tekstil alanında büyümesini sürdüren grup, otomotiv, bilişim, gıda gibi birçok alana yatırım yaparak cirosunu tahmini rakamlara göre 1.2 milyar dolara yükseltmeyi başardı. Atılım yapan grupların içinde  
Doğan Grubu’nu da saymak gerekiyor. Son 10 yılda hızlı büyüyen grup bugün itibariyle cirosunu tahmini verilere göre 3.2 milyar dolara çıkardı.  
 
Koç, Sabancı, Doğuş, Eczacıbaşı, Yaşar, Anadolu, Akkök gibi Türkiye’nin önde gelen holdingleri de bu dönemde yatırımlarını sürdürerek ülke ekonomisine katkıda bulunmayı sürdürdüler.  
 
“KRİZLER OLMASAYDI BÜYÜME DAHA İYİ OLURDU”  
 
Zafer Ali Yavan/TÜSİAD Ankara Temsilcisi  
 
PERFORMANSIMIZ BAŞARILIYDI
 
 
Geçtiğimiz 10 yılda Türkiye 3 kriz yaşadı. Gümrük Birliği anlaşması rekabet gücünü sağlamlaştırıcı bir şekilde aşıldı. Deprem felaketini de unutmamak gerekiyor. Bu gelişmelere rağmen bu süreçte özel sektör önemli bir performans sergiledi. Bunun ispatı da bazı temel imalat sektörlerinde üretim, ihracat ve istihdamda yüzde 6-7 oranında kaydedilen gelişmelerdir. Ağaç ve ağaç ürünleri, kimya, plastik ve kauçuk, haberleşme cihazları, elektrikli ev aletleri ve mobilya gibi alanlarda çok önemli gelişmeler kaydedildi. Aynı sektörlerde dış ticaret açılımı çok başarılıydı.  
 
Başarının arkasında da bu sektörlerin dışa açılması ve iç krizlerden yabancı sermaye ortaklıklardan yararlanması yattı. Özel sektör krizlere rağmen çok başarılı bir performans sergiledi. Krizler olmasıydı çok daha başarılı bir ekonomik performans gösterebilirdi.  
 
KAMU MESAFE KAT EDEMEDİ  
 
Bu 10 yılda kamu yönetimi kesinlikle başarısızdı. Kamunun son 10 yılı tamamen bir yönetimsizlik örneğidir. Hiçbir temel reform tümüyle gerçekleştirilemedi. Özelleştirme tam bir felaket. Kamu personel rejiminde hiçbir mesafe kat edilemedi. Kamu açığına temel teşkil eden hiçbir cari harcama kaleminde önemli düşüşler elde edilemedi. 10 yıl boyunca muhtelif kesintilere uğramış istikrar programları yaşadık. Halen dış ve iç borçların sürdürülebilirliğine yönelik göstergelerin hiçbirinde ciddi bir mesafe alınamadı. Reel faizler halen yatırıma müsait olmayacak şekilde yüksek.  
 
Dolayısıyla, bunların tümünü kamudaki yönetimsizliğe, reforma yönelik isteksizliğe bağlıyoruz. Yeni hükümetten bütün bunları ortadan kaldıracak nitelikte reformcu bir anlayışla ileriye bakmasını insan kaynaklarının geliştirilmesi yönünde politika belirlemesini istiyoruz.    
 
HİZMETLER LOKOMOTİF OLACAK  
 
Önümüzdeki 10 yılda hizmet sektörlerinde önemli bir açılım bekliyoruz. Ulaştırma, haberleşme, ticaret, inşaat gibi alanlarda önemli gelişmeler olacak. Hizmet sektörlerine yatırım nispi olarak yüksek. Bu yatırımlar artacak. Önümüzdeki on yılın lokomotifi hizmetler sektörü olacak. Plastik, kauçuk, kimya gibi ara malı üreten sektörlerdeki performansın devam etmesini bekliyoruz.  
 
“İHRACAT PERFORMANSIMIZ BAŞARILIYDI”  
 
Oğuz Satıcı/TİM Başkanı  
 
İHRACAT 2.5 KAT ARTTI
 
 
İhracat, 1992-2002 döneminde yıllık ortalama yüzde 9.6 artış gösterdi. Toplamda ise yaklaşık 2.5 kat artışla 15 milyar dolar seviyesinden 36 milyar dolara yükseldi. Aynı dönemde dünya ticaretinde toplam ihracatının yıllık ortalama yüzde 5.5, toplamda ise 1.5 kat arttığını görüyoruz. Dünya ticaretindeki artışa oranla Türkiye ihracatının göstermiş olduğu başarı sevindiricidir.  
 
Ancak, aynı dönemde dünya toplam üretimi yaklaşık yüzde 50 civarında artarken, Türkiye’de bu yüzde 20’de kaldı. Dolayısıyla, ihracat artışında sağlanan başarıda, maalesef üretim artışı bulunmuyor. Ağır krizler yaşamış bir ekonominin temsilcileri olarak gidilmesi gereken yolun çok az bir kısmını gittiğimizi söylemek yanlış olmayacak.  
 
SANAYİNİN PAYI ÖNEMLİ  
 
Bununla birlikte ekonomimizde birtakım önemli değişiklikleri yaşandı. 10 yıl önce ihracatımızın yaklaşık dörtte birini oluşturan tarım, bugün yüzde12 civarında bir paya sahip. 10 yıl önce yüzde 67 olan sanayi ürünlerinin payı bugün yüzde 85’e yükseldi. Her şeye rağmen ihracatta son 10 yılda derece başarılı bir performans ortaya koyulduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.  
 
KAMU BİZE AYAK UYDURAMADI  
 
Bu dönemde kamu kesimi, üretim ve ihracatın gelişimi konusunda maalesef özel sektöre ayak uyduramadı. Bu süreçte tüm dünyada doğrudan yabancı sermaye yatırımları hızla artarken, bürokratik ağlar ve yaşanan krizler  nedeniyle yatırımlardan yeterince pay alamadık. En küçük konularda bile büyük ve hantal yasal ağlar oluşturulmuş, ülke ekonomisinin önü kapatılmış durumda.  
 
Halen uygulanmakta olan kambiyo rejimi bu tür uygulamaların en çarpıcı örneklerinden birisi. Gelecek dönemde, dünyanın mevcut durumunun ve geleceğinin bize gösterdiği yolda ilerleyebilmemiz açısından kamunun da dünyadaki dönüşüme ayak uydurması, Türk üreticisinin ve ihracatçısının rekabet gücünü arttırıcı önlemleri bir an önce almasını ümit ediyoruz.  
 
“SANAYİCİLERİMİZ EKONOMİYİ SÜRÜKLEDİ”  
 
Tanıl Küçük/İSO Başkanı  
 
ÖNEMLİ KAZANIMLAR ELDE EDİLDİ
 
 
Yaşadığımız krizlere rağmen özel imalat sanayinin son 10 yılda önemli bazı kazanımlar edindiği kuşkusuzdur. Sanayimiz son yıllarda ihracatta önemli bir artış gerçekleştirdi ve dünya pazarlarında rakipleriyle kıyasıya rekabet etti. Sanayicilerimiz ihracatını artırarak ülke ekonomisini sürüklemeyi başardı. Gümrük Birliği de yedinci yılını tamamlıyor. Bunun için ciddi bir maliyete katlanılmış olsa da bu süreçte de başarılı bir sınav verildi. Bu sınavda, küresel rekabet koşullarına uyum anlamında önemli bir deneyim edinildi.  
 
Büyük işletmelerimiz arasında çok önemli atılımlar yaparak alanlarında dünya ölçeğinde rekabet edebilen bir konuma gelenler oldu. Sanayimizin önemli bir bölümü, dışa açılma ve küresel sisteme uyum sürecinde başarılı oldu.  
 
10 YILDA ÖNEMLİ KAYIPLAR VERİLDİ  
 
Ancak, ekonomik göstergelere baktığımızda son on yılın imalat sanayi açısından pek parlak olmadığını görüyoruz. Bu süreçte Türkiye sanayisizleşme diyebileceğimiz bir döneme maruz kaldı ve üretim ekonomisinden uzaklaştı. Odamızın gerçekleştirdiği 500 Büyük Sanayi Kuruluşu araştırması sanayinin bu dönemdeki kayıplarını ortaya koyuyor. Örneğin, büyük işletmelerin satış kârlılığı 1993’te yüzde 8.1 iken, 2001’de yüzde1.3’e düştü. Öz sermaye kârlılığı da 1993’te yüzde 56.4 iken 2001’de yüzde 5.3’e geriledi.  
 
Kâr edip kaynak yaratamayan bir sektörün  yeni yatırımlar yapması, teknoloji yenilemesi ve üretimini artırması zordur. Son 10 yılda kamu yatırımlardan çekildi. Bu boşluğu yatırım yaparak doldurması beklenen özel sektör içinse uygun bir yatırım ortamı yaratılmadı.  
 
ALT YAPIYA YETERLİ ÖDENEK AYRILMADI  
 
1992’den bu yana kamu tasarruf edemez hale geldi ve borçları her yıl arttı. Bunun sonucunda alt yapı yatırımları giderek azaldı. Kamu kesimi 1990’larda tüketim harcamalarının bir kısmını da borçlanarak karşılamak zorunda kaldı. Kıt kaynakların yüksek faizle kullanılması kredi faizlerinin de çok yüksek düzeylere çıkmasına neden olu. Sonuçta ülke yatırım ve üretim yapamaz hale geldi. 1990’larda devletin alt yapı yatırımlarına yeterli ödenek ayıramadı. Bunun sonuçları önümüzdeki dönemde ekonomiye çok pahalıya mal olacak.  
 
Ekonominin düzenli bir şekilde harekete geçmesi için devlet bütçesinin bu sağlıksız yapıdan en kısa zamanda kurtarılması gerekiyor.  

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz